Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
tüp bebek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tüp bebek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Kasım 2012 Perşembe

Lâl Şimdi Doğsa Gayet Sağlıklı Yaşar


Bu arada kontrol zamanımız gelmişti. Gene gidip Lâl’imizi görecektik. Her seferinde aynı heyecanı yaşıyordum ben Lâl’i görmek için. Nursen daha serin kanlı görünüyordu ama heyecanlı olduğu belli oluyordu. Hele ki muayene esnasında ekranda Lâl’i gördüğünde bambaşka bir heyecan yaşıyordu Nursen. Kendimi söylememe bile gerek yok sanırım.

Doktorumuzla her kontrolde olduğu gibi şakalarla karışık bir muayene geçirdik. Her seferinde aynı sıcaklığı ve yakınlığı gösteriyordu bize. Şakalar havada uçuşuyordu ama gayet de güzel bir muayene geçiriyorduk. Tabii ki muayeneden sonra Lâl’in ultrason fotoğraflarını saklamak üzere aldık. Hem saklıyorduk hem de arada çıkartıp bakıyorduk. Aynı zamanda video çekimini de yapmıştım. Onu da aklımıza estikçe açıp seyrediyorduk.

32. haftaya gelmiştik artık. Lâl’in büyümesi normal ve sağlıklı şekilde devam ediyordu. Her kontrolde olduğu gibi sanki bizi görüyormuşçasına kafasını çevirip bize doğru baktı. Ama genelde elleriyle yüzünün büyük kısmını kapatıyordu. Böyle olunca yüzünü tam olarak göremiyorduk. Şansımıza ellerini indirirse ancak görüyorduk o da yetiyordu bize. Aman sağlıklı olsun da ne pozisyonda olursa olsun. Bu arada pozisyon demişken; artık iyice aşağıya doğru inmiş Lâl. Yani doğmaya hazırlıyor kendini. Hadi gel desek gelecek gibi sanki. Daha önceki kontrollerde olduğu gibi normalden bir hafta kadar önde gelişim gösterdiğini söyledi doktor.
Muayeneden sonra doktorumuzla konuşmamızda bebeğin şimdi doğsa gayet sağlıklı yaşayabileceğini, her şeyin normal seyrinde devam ettiğini, herhangi bir ekstra durum olmadıkça son haftaya kadar bekleyeceğini, içeride gelişimini ne kadar sürdürürse o kadar iyi olacağını söyledi.

Biz mutlu ve moralli şekilde muayenehaneden ayrılıp kendimizi sokaklara attık adetimiz olduğu üzere. Gidip Lâl’i tekrar görmemizi kutladık. Bu arada her kontrole gittiğimizde Lâl için bir tane veya iki tane milli piyango bileti alıyorduk. Hani “Bebek kısmetiyle gelir” derler ya bizde “Lâl’in kısmetine ya çıkarsa” diyerek biletimizi alıyorduk. Ama her seferinde en fazla amortiden başka bir şey çıkmıyordu. Şöyle adam akıllı bir şeyler çıksa hiç değilse Lâl için geleceğine bir yatırım olur diye hevesleniyorduk.

9 Ekim 2012 Salı

Artık Lâl İçin Alış Veriş Zamanı Geldi


Artık alış veriş yapmaya başlamamız lazımdı. Bayağı araştırma yapmıştık. Daha önce de dediğim gibi internet bu konuda bize çok yardımcı oldu. Alış verişimizin ilk kalemleri küçük listeler oldu. Nursen’le beraber hastaneye giderken doğum çantasında neler olacağını, Nursen’in çantasında neler olacağını, nelere ihtiyacımız olacağını teker teker listeler halinde hazırladık. Gene küçük bir not defteri edindik ve tüm yaptıklarımızı, araştırmalarımızı, yapacaklarımızı o deftere not ettik. Alış verişlerimizin her aşamasında bu notlarımızın faydasını çok gördük.

Önce Lâl’in doğum çantası ve  Nursen’in çantası için alacaklarımızı listeledik. Sonra odasına nereden ve nasıl mobilya alacağımızı düşünüp not aldık. Bunların yanında diğer ihtiyaçları da not ettik. Kesinlikle gerekecek ve gerekebilecek ihtiyaçlarımızdı bunlar. Lâl doğduktan sonra da kullanacağımız eşyaları şimdiden almamız gerektiğini düşündük. Çünkü doğumdan sonra alış veriş yapmak zor olabilirdi veya geç kalmış olabilirdik. Bu yüzden her şeyi önceden hazırlamak daha iyi olacaktı. Hiçbir şeyi riske atmamak için, “Tüh ya keşke bunu da alsaydık. Bak lâzım oldu” dememek için çok ince eleyip sık dokuyorduk. Gerçi tüm bunlara rağmen doğumdan sonra almamız gereken bazı şeyler oldu. Bunları genelde internetten satın aldık. İyi ki internet varmış. Olmasa ne yapacaktık bilmiyorum!

Bu sıralarda aldığımız anne – bebek dergileri de işimize çok yaradı. Aldığımız sayılarında tesadüfen “doğum çantası”, “anne çantası”, “hastane çantası” gibi başlıklar altında alınacak ihtiyaç listeleri yayımlanmıştı. Bu listeleri de not edip alış veriş listemize ekledik.
Alış veriş dönemimiz çok güzel bir zamana denk gelmişti. İş açısından çok rahattım. Üniversitede çalışıyorum ve okul yaz tatilinde olduğu için dersler başlamamıştı. Öğrencide olmayınca işe gitmeme gibi bir rahatlığım vardı. Aynı zamanda kuzenimin arabası bizdeydi. Böyle olunca Nursen ile birlikte “tabii Nursen’in karnında Lâl ile birlikte” rahat rahat arabaya atlayıp gitmemiz gereken yerlere gidebiliyorduk.

Kendimize çok güzel programlar yapıyorduk. Hem gezip nerelerde neler var, nereden neyi ucuza alabiliriz diye dolaşıyorduk hem de bizim için eğlenceli zaman geçirme fırsatı oluyordu. Nursen ile birlikte böyle gezmeler ve alış veriş çok keyifli oluyor. Birlikte çok eğleniyoruz ve güzel zaman geçiriyoruz.

Alış veriş işlerini bu kadar erken yapmamızın bir sebebi de Lâl doğmadan en az 15- 20 gün önce her şeyi hazırlamış olmayı istememizdi. Ne olur ne olmaz? Küt diye içeride sıkılıp erken geleceği tutabilir. Biz öncesinde hazırlayalım da Lâl Hanım ne zaman gelirse gelsin hazır olsun.

24 Eylül 2012 Pazartesi

Yeni Doktorumuz.. Doktor Dediğin Böyle Olmalı !..


Muayene bittikten sonra doktorumuz odasına gitti ve bizi beklediğini söyledi. Nursen’e hazırlanmasına yardım ettim ve bizde odasına geçtik doktorumuzun. Gene karşısına oturduk ve konuşmaya başladık. Bize Lâl’in gelişiminin çok güzel olduğunu, boy ve kilo olarak normalden 1 – 1,5 hafta ileride olduğunu söyledi. Merak edeceğimiz hiçbir şey yokmuş.

Bütün samimiyeti ile bize “Telefonum 7 gün 24 saat açık. İstediğiniz zaman beni arayabilirsiniz. Kafanıza bir şey takılırsa hemen gelin. Kendinizi sıkmayın. Ne olacak şurada 5 dakika da kontrol ederiz” dedi. Bu söyledikleri bizi gerçekten çok rahatlattı.

İlk doktorumuzda buna benzer şeyler söylemişti ama hiç de dediği gibi olmamıştı. Bu yüzden o doktordan vazgeçmiştik zaten. Ama bu doktorumuzda daha sonradan gördük ki her aradığımızda telefonumuza çıktı. Cevap veremediği zamanlarda da en kısa sürede bize geri döndü. Hatta bu durumda en fazla 1 saat beklediğimizi hatırlıyorum. Hiçbir zaman bizi boş vermedi, ilgisini kesmedi ve her türlü kolaylığı sağladı.

Daha önceki doktorumuz ile ilgili biraz olumsuz şeyler yazmıştım ama bu doktorumuzla da ilgili gerçekten çok olumlu noktaları yazacağım. Gerçekten doktor böyle olmalı. Hastasıyla böyle yakın olmalı ve ilgilenmeli. Böyle olması şart, olmazsa olmaz, biz doktoru satın aldık, o kadar para veriyoruz tabii ki yapacak anlamında söylemiyorum bunları. Bahsettiklerim sadece doktor – hasta ilişkisinin olması gereken hâlleri. Özellikle bizim gibi riskli hamilelik grubunda olan, morale ve desteğe çok ihtiyacı olanlar için. Zaten hamilelikten dolayı oluşabilecek, yaşanacak her konuda çok hassas olunuyor. Ne yapılacağı, nasıl yapılacağı bilinmiyor. Bu durumda doktorumuzdan başka bilgi alabileceğimiz, destek alabileceğimiz, kafamıza takılanları sorabileceğimiz, bize moral verecek, güç verecek kim olabilir ki?

Olabilecek sorunlar karşısında eğer doktorumuza danışamazsak o hamileliğin seyri tehlikeye girebilir. Hadi tamam hiçbir önemli sorun olmasa bile anne – baba adayı yaşanan durumun önemli bir sorun olup olmadığını bilemez ki. Bu sorunlara ve sorulara cevap alınamazsa daha büyük bir stres olabilir ve hiçbir şey yokken daha vahim sonuçlara yol açabilir. Veya bir sorun karşısında doktora ulaşamayıp tahminlerle, sağdan soldan gelen yalan yanlış bilgilerle kendi kendimize çözüm bulmaya çalışmak da ciddi başka sorunlara yol açabilir. Hatta kendi doktorumuz haricinde başka bir uzman jinekoloğa danışmak bile riskli olabilir çünkü hamileliğin nasıl devam ettiğini kendi doktorunuzdan başkası daha iyi bilemez.

Eğer Nursen’in hamileliği bu kadar güzel ve sağlıklı olduysa, moralimiz bu kadar iyi ve yüksek olduysa, doğum bu kadar güzel ve rahat olduysa bunun en büyük sebebi doktorumuz oldu. Onun yakınlığı, sıcaklığı, bilgisi, tecrübesi. İlerleyen kısımlarda doktorumuzla ilgili anlatacağım daha çok konular olacak.

Kendi doktorumuzla ilgili memnuniyetimizden dolayı hakkında isim vermeden bu kadar güzel ve olumlu bahsediyorum ama eminim ki daha nice böyle iyi ve hassas doktorlarımız vardır mutlaka.

19 Eylül 2012 Çarşamba

Lâl’in Uzuvları Gelişmiş


Doktorumuz muayenesini, her gördüğünü “Bak annesi bu ayağı. Babası sende gördün mü?” diye bizle de iletişim halinde olarak sürdürüyordu. “Bakın bu ayağı. Bu diğer ayağı. Bunlar ayak parmakları. İki tane ayağı var merak etmeyin” dedi. Sonra “Bu da göz bebeği. Gözleri hareket halinde. Bu midesi, bu böbreği. İki tane gayet normal böbreği var. Bu ana atar damarı ve çok güzel görünüyor. Bu kulağı ve kulak kenarı. Normal boyutlarda. Burası burnu, burası ağzı” diye her şeyi en detaylı şekilde bize gösteriyordu doktorumuz. Bunları 2 ay önce detaylı ultrasona gittiğimizde de görmüştük ama Lâl bu kadar büyümemişti. Şimdi ise doktorumuz sayesinde tekrar daha belirgin şekilde görüyorduk. Hem de detaylı ultrasonun yapıldığı kadar gelişmiş olmayan bir ultrason cihazında. Belki en başından itibaren bu doktora gelsek detaylı ultrasona bile gerek kalmayacaktı. Sanırım bunları görmek ve yorumlamak birazda tecrübe ile doğru orantılı.

Bunları yazarken cep telefonumla çektiğim başarısız videolar çok işe yaradı. O videoları seyrederek yazdım bu detayları. Yoksa normalde video olmasa veya not alınmasa hatırlaması gerçekten çok zor. O videolar hem bunları yazmak için işimize yaradı, hem de ilerde Lâl’e bir hatıra olacak. Belki büyüdüğünde ilgisini çeker ve seyreder.

Daha öncede dediğim gibi biz baksak bunları seçebilmemiz çok zor olurdu ama doktorumuz söyleyince ve biraz dikkatli bakında ne olduğunu bizde anlayabiliyorduk. Her gösterdiği uzvunda da “Bak annesi, bak babası” diyerek bizim de dikkatimi çekiyordu doktorumuz. Arada da bana “Bak bak bu kafası. Çekiyorsun değil mi babası? Bunları kaçırma” diye sohbetten eksik kalmıyordu. “Bunların hepsini çekip sonra facebook’da yayınla. Görmemişin bebeği olmuş facebook’a koymuş” diye aralarda bize takılmadan da edemiyordu.

Sonra Lâl’in üç boyutlu görüntüsünü gösterdi bize. Bu görüntüde yüzü gayet net belli oluyordu. Bayağı şekillenmişti artık yüz hatları ve uzuvları. Gerçekten burnu, gözü, ağzı, kulağı teker teker seçilebiliyordu. O anda monitöre sarılıp öpmek istedim gerçekten. Nursen’in de benimde içimiz kıpır kıpır olmuştu. İlk deva Lâl’i bu kadar net görüyorduk ve ben gerçekten duygulandım. Şöyle bir Nursen’e baktığımda onunda duygulu gözlerle monitöre baktığını gördüm.

Bu arada doktorumuz üç boyutlu görüntünün de olduğu 3-4 görüntüyü kağıda basıp bize verdi. Lâl’in ilk fotoğrafları elimizdeydi artık. Yalnız üç boyutlu görüntüde kafa kısmında kocaman siyah dairesel bir şekil vardı. Bu ilk anda bizi merak ettirdi. Doktorumuza sorduğumuzda “Bu sadece ultrason cihazında ışık gitmeyen bölge. O yüzden karaltı şeklinde çıkmış. Merak etmeyin” cevabı ile rahatladık.

14 Eylül 2012 Cuma

Ultrasonda Lâl’in Sürprizi


Konuşmaların üzerine bizi muayene odasına aldı. Ultrasona ile kontrolleri yapacaktı. Ben hemen cep telefonumu video modunda hazırladım. Gene ekrandaki Lâl’in görüntülerini videoya çekecektim. Ama önceden doktora sorup izin istedim. Hiçbir sakınca olmadığını söyleyince doktor muayeneye ben çekime başladım. Tabii ki bir yandan da doktorumuzla ve Nursen’le konuşuyordum.

Daha muayenenin başında, ilk görüntüleri gördüğümüz anda Lâl müthiş bir sürpriz yaptı bize. Daha doğrusu yapmış. Doktorumuz söyleyince biz farkına vardık. Biz görüntülere ne kadar dikkatli bakarsak bakalım detayları anlayamıyoruz. Lâl’in bize sürprizi çişini yapmasıydı. Doktorumuz “Aaa bakın çişini yapıyor!” dedi. Biraz dikkatli bakınca bizde fark ettik. İnce bir çizgi akıp gidiyordu ve dalgalanma vardı. Bu bizi çok şaşırtmıştı. Sonra Lâl dönüp bize baktı. Onu gördüğümüzü fark etmiş gibi o da bizi görmeye çalışıyordu sanki.

Doktorumuz muayene esnasında da çok sempatik ve espriliydi. Her şeyi en ayrıntılı şekilde anlatıyordu bize. “Bakın burada herhangi bir malzeme yok. Bu bebek kesin kız” dedi. Bu yorum bizim çok hoşumuza gitti. Dikkatli bakınca gösterdiği yerin direkt vajina olduğu belli oluyordu. Biz de amniyosentez sonucundan sonra kız olduğunu canlı olarak görmüş olduk.

Doktorumuz isim düşünüp düşünmediğimizi sordu. Bize Lâl olacağını söyleyince çok hoşuna gitti isim. “İyi bari kısa kolay bir isim” dedi. Bizde “Öyle olması daha iyi. Soyadı zaten uzun bari ismi kısa olsun” dedik. Doktorumuz soyadımızın Tepiltepe olduğunu öğrenince kısa isim koymamızın isabet olduğunu söyledi.

Bu tavırları ve sohbeti bizi gerçekten çok memnun ediyordu ve rahatlatıyordu. Özellikle Nursen çok neşeli ve rahattı. İşte doktor dediğin böyle olmalıydı. Daha önce gittiğimiz doktorlardan hiç böyle bir yakınlık ve sıcaklık görmemiştik.

Kilosu 1156 grammış ve gelişimi gayet güzelmiş Lâl’in. Boyu da normalden uzunmuş. Doktorumuz yan gözle bana bakıp “E normal tabii” dedi. Nursen’e boyunu sordu önce. Nursen 1,67 cm olduğunu söyledikten sonra bana sordu. Bende 1,92 cm deyince “E maşallah. Normal tabii uzun boylu olması” dedi tekrar. Boy olarak biraz bana çekecekti sanırım Lâl.

11 Eylül 2012 Salı

Şeker Yükleme Testi Gerekecek mi?


Verdiğimiz tarihlerden tahmini olarak doğumun ekim ayının 20’si gibi olacağını söyledi. Ama ekim ayının ilk haftasından itibaren de her an olabilirmiş. Gidişata bakarak o zamanlarda karar veririz dedi. Nursen tüp bebek yaptığımızdan dolayı riskli gebelik grubunda olduğundan ve belindeki disk kayması yüzünden doğumu sezaryen yapacağını söyledi. Nursen de zaten öyle istiyordu. Aslında doktor normal doğum taraftarıymış ama bu durumda o da sezaryenin daha mantıklı ve Nursen için daha kolay olacağını söyledi.

Doğum için hastane seçimini bize bıraktı. Hangi hastanede isterseniz orada yaparız dedi. Birkaç tane alternatif verdi bize. Bizde o alternatifler arasında bir seçim yapacaktık. Aslında aklımızda bir hastane vardı. Daha önceden orada doğum yapan tanıdıklarımızdan aldığımız bilgilere göre bizimde hoşumuza gitmişti o hastane. Hem de o hastane bizim ilk kontrollere gittiğimiz ve ilk doktorumuzdan vazgeçtiğimiz hastaneydi. Ama doktordaki olumsuzluğu hastaneye yüklemiyorduk tabii ki. Doktor ayrı hastanenin doğum servisi ayrı.

Doktorumuza her hangi bir tahlil veya benzeri bir şey yaptırmamızın gerekip gerekmediğini sorduk. Daha önceden amniyosentez ve detaylı ultrason yaptırdığımızdan bahsettik. İkisininde sonuçlarından kendisine gösterdik. Doktor durumun gayet güzel olduğunu başka bir tetkike gerek olmadığını söyledi. Daha önceden duyduklarımıza göre şeker yükleme testine gerek olup olmadığını sorduğumuzda da Nursen’e şöyle bir bakıp hiç gerek olmadığını söyledi.

Hamilelik döneminde kadında şeker sorunu yoksa bile hormonel değişimlerden dolayı ‘hamilelik şekeri’ denilen bir durum ortaya çıkabiliyor ve doğumdan sonra bitiyor. Özellikle Nursen gibi riskli gebelik grubundaki bir hamile için bu çok önemlidir. Sonuçta bebek glukoz ihtiyacını anneden karşıladığı için eğer ‘hamilelik şekeri’ gibi bir rahatsızlık oluşursa bu bebek için riskli bir durum oluşturabilir. Bunun için hamileliğin 24. – 28. haftalarında glukoz yüklemesi ile şeker testi yapılması gerekebilir. Bu testin yaptırılması gerek durumlar ise aşırı kilo, hamilenin 30 yaş üzerinde olması, ailede veya kadının kendisinde daha önceden şeker hastalığı olması.

Doktorumuz, Nursen’in kilosunun şeker yükleme testi yapılmasını gerektirecek kadar fazla olmadığını bu yüzden gerek olmayacağını söyledi. Daha önceden de şeker hastalığı yok zaten. Belki ilerleyen zamanlarda gerekir ona da o zaman bakarız dedi. Bunun üzerine üstüne basa basa kilosuna dikkat etmesini ve fazla kilo almamaya çalışmasını önerdi.

Bir tetkikten kurtulmuştuk. İşin en zor yanı bu tetkikler oluyor çünkü. Nerede yaptıracağımızı araştırmak, oraya gitmek, yaptırmak için uğraşmak gerçekten sıkıntı verici olabiliyor. Zaten bir sürü işimiz var bir de bununla uğraşamayacak olmamız çok iyi oldu aslında. 

3 Eylül 2012 Pazartesi

Yeni Doktorumuzla İlk Görüşmemiz


Hafta sonunu evde geçirdikten sonra pazartesi günü yeni doktorumuza gidecektik. Hani şu tatile gitmeden önce devamlı önünden geçip “Hadi girip Lâl’i görelim” dediğimiz, evimize çok yakın olan doktor. Gerçekten çok merak ediyorduk. Alışabilecek miyiz? Sevecek miyiz? Nasıl olacak? Çok merak ediyorduk.

Pazartesi günü işe gittim ve öğleden sonra erken kaçıp eve döndüm. Randevumuz akşam üzeriydi. Hazırlandık ve heyecanla doktorumuzun muayenehanesine doğru yola çıktık. Yavaş yavaş yürüyerek gidiyorduk. Zaten Nursen o haliyle ne kadar hızlı yürüyebilirdi ki?

Muayenehanenin olduğu apartmana geldik fakat küçük bir sorun bizi bekliyordu. Muayenehane 4. kattaydı  ve binada asansör yoktu. Yukarı çıkmak için biraz zorlandık aslında. Ama bir şey çok iyi düşünülmüş. Sanırım doktorumuz düşünmüş bunu. Bu merdivenleri hamilelerin çok kullanacağını düşünerek 2. kata oturup dinlenmek için bir bank konulmuş. Gerçekten de çok işe yaradı. Orada kısa bir mola verip 2 kat daha devam ediyorduk yukarı.

Muayenehaneye girdiğimizde sekreter tarafından çok nazik ve güler yüzlü bir şekilde karşılanıp bekleme salonuna geçtik. Keyifli ve ferah bir salondu. Özellikle sıkıntılı hamileleri boğmayacak şekilde dekore edilmiş gibiydi. Ya da biz o şekilde algılayıp yorumladık. Bekleyenler de bayağı fazlaydı. Yoğun hasta trafiği olan bir doktor demek ki. Bir yandan etrafı ve ortamı seyrederek, bir yandan kendi aramızda sohbet ederek sıramızın gelmesini bekledik.

Çok fazla zaman geçmeden sekreter bizi çağırdı. Doktorun odasına doğru gidiyorduk ki doktor bizi kapıda karşıladı ve müthiş bir güler yüzlülükle, sempatiklikle, sıcaklıkla bize hoş geldiniz dedi. Hatta hoş geldiniz de değil “welcome” diyerek bizi karşıladı. Genç denilebilecek yaşlardaydı. İlk anda benim kanım direkt ısındı doktora. Hatta birazda kaynadı. Sonradan Nursen’le konuştuğumuzda o da aynı şeyleri düşündüğünü söyledi.

İlk önce odasına geçtik ve biraz sohbet ettik. Durumumuzu daha önceden Evrim’den biraz olsun öğrenmiş. Bize bazı sorular sorarak gerekli bilgileri bilgisayarına girdi. Tüp bebek tedavisine başlangıç tarihi, son regl tarihi v.b. sorular. Bu sorulara daha önceden hazırlıklıydık. Tüm tarihler ve bilgiler notlarımızda vardı. Teker teker bilgileri verdikten sonra bu zamana kadar ki olan biteni anlattık doktorumuza. Bizi dikkatle ve ilgiyle dinliyordu. Arada öğrenmesi gereken soruları soruyordu ve hiç bizi sıkmadan, çok samimi ve sıcak davranarak rahatça şakalar yapıyordu. Onu öyle görünce bizde rahatlayıp şakalar yapmaya başladık. Çok keyifli bir ilk görüşme oluyordu. Daha da kendimize yakın bulmaya başladık doktorumuzu. 

28 Ağustos 2012 Salı

‘Minik Kelebek’ Lâl


Artık doğum hazırlıklarına başlayacaktık. Doğuma şunun şurasında 3 ay kalmıştı. Biz doğumdan en geç 1 ay önce tüm işlerimizi bitirmeyi plânlıyorduk. Ne olur ne olmaz ya erken geleceği tutarsa Lâl’in! Yeni doktorumuza gideceğiz, Lâl’in odasını boyayacağız, eşyalarını alacağız, odasını süsleyeceğiz, Nursen’e doğum çantası hazırlayacağız, Lâl’in eşyalarını hazırlayacağız.

Bir sürü işimiz var yani. 2 ay içinde bitiririz diye düşünüyoruz. Ankara henüz çok sıcak olduğundan işleri yavaş yavaş günlere yayarak yapacağız. Nursen için yorucu olmayacak şekilde ve bunalmayacağı şekilde.

Evimizde hafta sonunu dinlenerek geçirdik. Sıcaktan dolayı evdeyken anca vantilatör karşısında oturabiliyorduk. Nursen bu şekilde dayanabiliyordu sıcaklara. Gerçi benim içinde çok sıcaktı ve vantilatör iyi oluyordu.  Evde zamanımız film seyrederek, plânlar yaparak, alış veriş araştırmaları yaparak geçiyordu. Araştırmalarımızda tabii ki internet çok büyük rol oynadı.

Kendi arabamız yoktu ama kuzenim tatilde olduğu için arabasını biz almıştık. Bu bize çok büyük kolaylık sağladı. Gideceğimiz bir sürü yer vardı ve arabasız bizim için gerçekten çok zor olacaktı. Taksiyle, dolmuşla sağa sola gitmek çok zor ve maddi açıdan da ağır olacaktı.

Bu arada Lâl’in hareketleri de iyice artmaya başladı. Artık bende bayağı hissedebiliyordum Lâl’i. Hatta dışarıdan da gözle görülebiliyordu kıpırdanmaları. Hareket ettiğinde Nursen’in karnında dalgalanmalar oluyor, ayağı veya eliyle ittiğinde küçük tepecikler oluyordu. Onları seyretmek, hissetmek gerçekten müthiş bir duygu. Devamlı konuşuyorduk Lâl’le. Bir şeyler anlatıyorduk, kendimizden bahsediyorduk, onun için neler yapacağımızı anlatıyorduk. O konuşmalarımızda genelde tepki veriyordu içeriden. Sanki bizi anlıyormuş gibi. Anlamasa bile seslerimizi tanıyordu. Birbirimize alışıyorduk işte ne güzel.

Hareketler akşam daha da artıyordu. Özellikle gecenin bir vakti, uykumuzun en tatlı yerinde uyanıp kıpırdanmaya başlıyordu. Nursen beni de uyandırıyordu ve beraber takip ediyorduk hareketleri. Uykumuzdan uyanıyorduk ama değiyordu gerçekten. Nursen, Lâl’i “minik kelebeğim” diye sevmeye başlamıştı. Hareketlendiğinde “İçimde kelebek gibi hareket ediyor. Minik minik hareketler oluyor” diyordu. O günlerden sonra hep ‘minik kelebeğim’ demeye başladı Lâl’e. 

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Lâl’in Annesine Lâl Taşı


Kızlar Ağası Han’ına gelmişken Türk Kahvesi içmeden olmaz tabii ki. Alçak, küçük tabureleri olan bir yere oturduk ve ben sade, oturaklı bir kahve söyledim. Seren’de kahvede bana eşlik etti. Gerçekten çok güzel yapıyorlar Türk kahvesini. Nursen gene ayranını içti. Hamile olduğundan kahve içmemesi daha iyi olur tabii.

Orada otururken Seren bir işinin olduğunu, hemen geleceğini söyleyerek kalktı. Hazır buradayken babası için bir şey bakacakmış hemen ilerideki bir dükkândan. Biz Nursen’le oturmaya devam ettik. Bir yandan da Lâl ile konuşuyorduk. Çok geçmeden Seren geldi yanımıza. Aradığını bulamamış ama çok daha güzel başka bir şey bulup almış Lâl’in halası. Çengelli iğneye takılmış küçük bir lâl taşı. Kızımızın adını aldığı taşa ilk kez sahip oluyorduk. Seren Hala’sı hediye etti bize. O taş hâlâ Lâl’in başucunda duruyor.

Biraz daha oturup dolaşmaya devam ettik. Gümüşçüleri gezerken bir yerde lâl taşını sorduk gene. Satıcı bayan bize çok hoş bir gümüş üzerine lâl taşından yapılmış yüzük gösterdi. Nursen çok beğendi yüzüğü. Hemen almak istedim ama engelledi Nursen. Peki dedim ve uzaklaştık oradan. Sonra ben bir bahane bulup geri döndüm ve o yüzüğü aldım Nursen’e. Madem adı Lâl olacak bebeğimizi karnında taşıyor bunun anlamlandıracak bir aksesuarı da olsun istiyordum. Gerçekten de çok sevindi ve yüzük çok yakıştı eline.

İzmir’de gündüz saatleri dışarı çıkmak sıcaktan dolayı çok zor olduğundan evde geçiyordu. ‘Bunalgül’ Nursen o sıcaklara dayanamıyordu. Seren işe gitmek zorunda oluyordu ve bizi bırakıp gidiyordu. Bizde zaten dışarı çıkamayacağımız için evde klimayı açıp serin serin oturuyorduk. Daha da iyi oluyordu. Hem de dinlenmiş oluyorduk. Aslında esas Nursen dinleniyordu ama bende durumdan istifade ederek biraz tembellik yapıyordum. Nursen eve bile ancak klima ile dayanabiliyordu sıcaklara. Sanırım Seren’e bizim yüzümüzden yüklü bir elektrik faturası gelmiştir.

Diğer zamanlarda hem Nursen’e keyifli zaman geçirtmek hem de gezmek için mutlaka bir yerlere gidiyorduk. Ankara’ya döneceğimiz sabah bir balıkçı limanına gittik. Nevalemizi alıp kahvaltıyı orada yapacaktır. İzmir’de efsaneleşen peynir – simit ikilisi ve boyoz. Peynir de öyle sıradan peynir değil meşhur İzmir tulumu. Deniz kenarında, denizin ve balıkçı teknelerinin mis gibi kokuları içinde, denizde pelikanları, martıları seyrederek kahvaltı yapacaktık. Sıcaktı tabii ki ama orası biraz esintili olduğu için çok sorun olmayacaktı. Soframızı kurup içeceklerimizi balıkçıların çay ocağından isteyip keyifli bir kahvaltı yaptıktan sonra dönüş hazırlıklarına başladık. Uçağımız öğleden sonraydı. Eve gidip hazırlandık ve Seren bizi havalimanına bıraktı.

Aynı gelirken olduğu gibi havalimanında hamilelere tanınan önceliklerden yararlandık. Bunu ekstra bir şey olarak söylemiyorum. Ya da biz uyanıklık yaptık gibi söylemiyorum. Olması gereken gibi davrandık sadece. Yalnız kontrolden geçerken detektör kapıya geldiğimizde görevli Nursen’in o kapıdan geçmesi gerektiğini söyledi. Dediğine göre zararı yokmuş. Sanırım biraz eksik bilgilendirilmiş bu konuda. O cihazın bir hamile için zararlı olmaması mümkün değil. Biz görevlinin söylediklerini reddettik ve Nursen cihazın yanından geçti. Belki sonrasında o görevli kişi işin doğrusunu öğrenmiştir sayemizde.

Havaalanında gene Nursen’den uçağa binmesi için rapor istediler.  Gerçi dönüşte de gerek yoktu rapora. Henüz 27 haftalık hamileydi Nursen. Bu yüzden rapora gerek yoktu gerçi ama biz gene de tedbirli davranıp Ankara’dan rapor istemiştik ve tüp bebek tedavimizi yaptırdığımız merkezden kargo ile raporumuzu göndermişlerdi. Bizde istediklerinde kapı gibi raporumuzu gösterdik görevliye göğsümüzü gere gere.

Uçağa bindik ve Ankara’ya doğru havalandık. Yaklaşık 5 haftalık güzel bir tatilden sonra artık evimize dönüyorduk. Ankara’da havalimanından Tayfun bizi alıp eve götürecekti. İndiğimizde bizi bekliyordu ve arabaya binip sonunda evimize ulaştık. Gerçekten özlemişiz evimizi. 

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Kızımız Lâl ve Lâl Taşı


Kızlar Ağası Hanı’na gittik ve o tarihi, otantik Han’da dolaşmaya başladık. Çok güzel dükkânlar ve orijinal el yapımı süs eşyaları arasında kaybolduk resmen. Değerli taşları işleyip takılar yapılan dükkânların önünden geçerken bir baktık ki bir dükkânın adı Lâl. Ama bizim özellikle üzerinde durduğumuz şekilde a harfinin üzerinde inceltme işareti koymadan yazmışlar. Olsun anlamı nasıl olsa Lal’ın anlamında değildir. Sonuçta taş işlemeciliği ve takı yaptığı için mutlaka Lâl’in anlamını düşünerek koymuşlardır dükkânın adını.

Hemen o dükkâna gidip Lâl taşını görmek istedik. Hem de Lâl’in anlamını bir de onlardan dinleyelim istedik. Hem dükkanın adı lâl hem de taş işlemeciliği yapıldığı için anlamını bizden daha iyi biliyorlardır herhalde diye düşündük. Dükkâna girdik ve durumu anlattık. Doğacak bebeğimizin adının da Lâl olacağını, dükkânın isminin de Lâl olduğunu görünce hemen geldiğimizi anlattık ve ellerinde var ise lâl taşını görmek istedik. Hemen çıkarttılar lâl taşını. İki tane gösterdiler. Bir tanesi ham haliymiş. Ham olunca hiçbir şeye benzemiyor tabii. Bildiğin taş işte. Sonra da işlenmiş halini gösterdiler. Gerçekten rengi çok güzeldi. Çok hoş ve çekici bir kırmızı. Hatta orada iki çeşit olduğunu öğrendik lâl taşının. Açık renkli olan dişiymiş. Koyu renkli olanı ise erkek. Lâl taşı hakkında yeni bir şey öğrenmiş olduk. Dişi olanının rengi aynı zamanda Lâl şarabının rengine de çok yakındı.

Sonrada oradaki kişiye Lâl’in anlamını sordum. Bende araştırmıştım, biliyordum ama hadi o dükkânın adı da Lâl olduğundan belki yeni bir şey daha öğrenirim, bildiklerimde eksik bir şeyler kalmış olabilir diye düşündüm.

“Kızımızın ismi Lâl olacağından bende bayağı araştırdım anlamını ama bir de siz söyler misiniz lütfen? Siz daha iyi biliyorsunuzdur sanırım. Hem dükkânın adı Lâl hem de lâl taşı ile uğraşıyorsunuz” dedim. Fakat aldığım cevap bizi çok şaşırttı; “Biz sadece taşla uğraşıyoruz. Anlamını bilmiyoruz” dediler. “O zaman ben size anlamını anlatayım” diyecektim ama vazgeçtim. Çok şaşırmıştık ama bu cevaba. Hiçbir şey olmasa dükkânın adı Lâl. Sırf o yüzden anlamını öğrenselermiş bari. Ben de, onlar “Kızının adını Lâl koyacakmış ama anlamını bile bilmiyor” diye düşünmesinler diye baştan açıklama yapıyorum.

16 Ağustos 2012 Perşembe

‘Börülceler’ Buluştu

Otogar’a gelir gelmez ben hemen otobüs firmasının standına gittim ve İzmir için bilet aldım. Yaklaşık 30 dakika sonra kalkacaktı otobüs. Beklemeye başladık. Bu sırada Nursen gene günlük ayran ihtiyacını karşılıyordu. Özellikle Güzelçamlı’ya gittiğimizden beri hergün mutlaka bir tane ayran içiyordu Nursen. Hem sıcaklarda serinletiyordu hem de faydalıydı. Hem kendisi hem Lâl için. Lâl’de doğunca ayranı sevecek diye düşünüyorduk. 

Ayranın yanı sıra her gün yarım litrede süt içiyordu. Ama laktozsuz süt. Gaz yapıp rahatsız etmesin diye laktozsuz süt içiyordu her gün. Ama bu sütü bakkallarda bulamıyorduk. Genelde büyük süper marketlerde bulabiliyorduk. Bu noktayı da konudan gayet alakasız bir şekilde buraya ekledim.

Otobüsümüzün kalkma saatine yakın ben gidip bavullarımızı verdim. Annem ve İclâl Abla ile vedalaşıp otobüse bindik. Aslında öyle bir anlattım ki sanki 12 saatlik yolculuğa çıkıyoruz. Kuşadası – İzmir arası en fazla 2 saat sürüyor aslında. Çok uzun bir yolmuş gibi anlattığıma bakmayın.

Yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra İzmir Otogarı’na geldik. Eşyalarımızı alıp gölge, serin bir yerde oturup Seren’den haber beklemeye başladık. Çok geçmeden de aradı zaten. Söylediği yerde buluştuk ve kısa bir hasret gidermeden sonra arabaya binip eve doğru yola çıktık.

Seren, Nursen için her türlü konforu ve rahatını ince ince  düşünmüş. ‘Börülcesinin’ hamile haliyle rahat ve sıkıntısız 2-3 gün geçirebilmesi için elinden gelin her şeyi düşünmüş ve yapmış sağ olsun. Bahsetmiştim birbirlerini görümce olarak görüyorlar ve ‘börülcem’ diye hitap ediyorlar birbirlerine. Eve gelir gelmez Nursen direkt dinlenmeye çekildi. Toplamda yaklaşık 4 saatlik yol yormuştu tabii. Biraz dinlenerek kendisine gelmesi gerekiyordu.

‘Börülce’lerin buluşması  da çok iyi oldu. Nursen, Seren’le çok iyi anlaşıyor ve çok güzel dertleşiyorlar. Seren’in mesleği psikolog. Bizim full-time kardeşimiz, arkadaşımız, dostumuz part-time psikoloğumuz. Seren’le dertleşmek, konuşmak Nursen’e de çok iyi geliyor.  Ben onları baş başa bırakıp kendi işime bakıyorum. Onlar da hem dertleşiyorlar, hem dedikodu yapıyorlar, keyiflerine bakıyorlar.

İzmir’de ki 3 günümüz gerçekten çok güzel geçti. Nursen zaten İzmir’e bayıldığı için O’na ayrı bir keyif oluyordu. Seren’de güzel zaman geçirebileceğimiz, eğleneceğimiz her şeyi düşünmüş ve programlamış. Bizim neleri sevdiğimizi, nelerden keyif aldığımızı bildiği için çok güzel plânlar yapmış. Bize sadece bu plânlara uymak kaldı. Zaten zevklerimiz, keyif aldığımız şeyler Seren’le de neredeyse aynı.

Mesela Nursen, Kızlar Ağası Hanı’nı çok seviyor. Oradaki otantik ortamda bulunmaya, gezmeye bayılıyor. Bir günümüzü sadece oraya ayırdık. Tabii ki İzmir’in sıcağında öyle günün ortasında gitmek çok zordu. Akşam üzerini bekledik. O bunaltıcı sıcak azalmaya başlayınca çıktık evden. Gerçi akşam bile bizim için çok bunaltıcı ve sıcak oluyor İzmir’de. Biz Ankara havasına alışığız tabii. O kadar sıcak ve nem fazla geliyor. Hele ki Nursen için daha kötü oluyor bu havalar. Zaten hamilelikten dolayı bunalma kat sayısı çok yüksek bir de bu sıcak ve nem iyice “Bunalgül” haline getiriyordu Nursen’i. Güzelçamlı’da da bunalıyordu ama İzmir’de ki kadar değil.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

H&M KIDS'le Bu Sonbahar Çocuklar Okula Dönüş İçin Can Atacak!


Sonbahar kapımızı çalarken okula dönüş hazırlıklarına başlamanın tam zamanı. Şimdi hem oyun, hem de eğlence için çok sevimli çocuk kıyafetlerimiz var. Bu sezon H&M KIDS ekoseleri, tüvit kumaşları ve enteresan detaylarıyla İngiltere’den ilham aldı!

Bizler H&M olarak, çocuk kıyafetlerimizde standartlarımızı yüksek tutuyoruz. H&M KIDS ürünlerinin çocukların istedikleri gibi hareket etmelerine dayanıklı olması, hem de oyun saatinin daha sakin anları için yeterince yumuşak olması gerekiyor. Kullanışlı olduğu kadar, çocuğunuzun cildine karşı nazik, çevreye karşı da duyarlı olması lazım. Bu nedenle de popüler basic ürünlerimizin çoğu organik pamuktan üretiliyor.



H&M’den çocuk kıyafeti alırken güvende hissedebilirsiniz. Ürünlerin her biri çocuklar için güvenli olduğundan emin olmak üzere bir takım testlerden geçiriliyor. Örneğin tüm dış giysilerimiz kazaları engellemek amacıyla ayrılabilir kapüşonlara ve sımsıkı tutturulmuş düğmelere sahip.



H&M KIDS’le Okula Dönüş’ü ve sonbaharın gelişini yeni bir kampanyayla kutluyoruz! 15–26 Ağustos tarihleri arasında yapacağınız her 20 TL’lik alışverişe, 27 Ağustos – 9 Eylül 2012 tarihleri arasında tüm koleksiyonlarda kullanabileceğiniz 10 TL’lik hediye kartı H&M mağazalarında sizleri bekliyor.

Hangi etkinlik için olursa olsun, yeni favorilerinizi seçmek çok kolay. H&M hem çocuklara, hem de yetişkinlere neşeli bir sonbahar diliyor!



H&M’in kampanya ve yeniliklerinden haberdar olmak için sitesini ve sosyal ağ hesaplarını takip edebilirsiniz:

http://www.hm.com/tr/
http://www.facebook.com/hm
https://twitter.com/hmturkiye
http://www.youtube.com/user/hennesandmauritz

Bir bumads advertorial içeriğidir.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

‘Hamile’ Tatilimiz Bitiyor


Tatilimizin sonuna geliyorduk yavaş yavaş. Ankara’ya dönüp doğum hazırlıklarına başlayacaktık artık. Tatilin son 3 gününü İzmir’de geçirecektik. İzmir’de çok yakın olduğum, hatta kardeşim diye gördüğüm Seren’e gidecektik. Nursen’de çok seviyor Seren’i ve beraber zaman geçirmekten çok büyük keyif alıyor. Ben kardeşim gibi gördüğüm için Seren’i Nursen’in de gayr-ı resmi görümcesi oluyordu aslında. Ama onlar birbirlerine “börülcem” diyorlar. Hatta Seren’i Lâl’in halası olarak görüyorduk. Aramızda kan bağı olmasa da böyle yakın bir ilişkimiz var.

Son günlerimizde artık Güzelçamlı’da ki tanıdıklarımızla da karşılaştıkça vedalaşıyorduk. Pazar esnafı, evimizin yakınlarındaki esnaf, belediyenin çay bahçesinde çalışanlar gelecek sene bizi bebeğimizle birlikte beklediklerini söyleyip vedalaşıyorlardı. Hepsi orada olduğumuz sürede bize çok yardımcı olmuşlardı ve ilgilenmişlerdi.

İzmir’e gitmek için önce Güzelçamlı’dan dolmuşa binip Kuşadası’na gitmemiz gerekiyordu. Sonra Kuşadası Otogar’dan otobüs ile İzmir’e geçecektik. İzmir Otogar’ından da Seren gelip bizi alacaktı. Bu seyahatte en zor olanı dolmuşla Kuşadası’na gitmek olacaktı. Tabii ki zorluk Nursen açısından. Dolmaşa binmek, inmek, sıkışık koltuklar arasında oturmak hamile bir kadın için zor oluyor tabii ki.  Gerçi benim içinde biraz zor olacaktı aslında. Elimizdeki bavullardan dolayı.

Plânı programı yapıp Seren’e haber verdik biz şu gün geliyoruz diye. Seren’de işini ona göre ayarladı. Gideceğimiz günden bir gün önce İclâl Abla “Yarın ne zaman gidiyoruz?” diye sordu. Önce “Gidiyoruz” demesine anlam veremedim. “Yarın şu saatte dolmuşa bineceğiz. Sonra da Kuşadası’nda ilk İzmir otobüsüne bineceğiz” dedim. Yarım saatte bir Kuşadası’ndan İzmir’e otobüs kalkıyor o yüzden çok fazla beklemeden hemen gidebilecektik.

İclâl Abla “Yok dolmuşla gitmeyeceksiniz. Ben götüreceğim sizi. Kızı hamile haliyle dolmuşa mı bindireceğiz?” dedi. İşte gene İclâl Abla yapacağını yapmıştı. Kendisi programı yapıp bizi götürmeye karar vermiş meğerse. O yüzden “Ne zaman gidiyoruz?” diye sormuş. Sağ olsun gene yardımımıza koştu İclâl Abla.
Yola çıkacağımız gün sabah kahvaltıdan sonra aheste aheste hazırlanmaya başladık. Çok sıcaklarda yola çıkmayalım diye düşünüyorduk. Şöyle öğleden sonra gibi çıkmaya karar verdik. O yüzden de gayet yavaş şekilde hazırlanıyorduk. Öğleden sonra İclâl Abla’nın arabasına eşyalarımızı yükledik, komşularımızla vedalaştık ve yola koyulduk. Herkes bizi gelecek sene 3 kişi olarak bekliyordu. Annem de bizimle gelecekti ve hep beraber Kuşadası Otogarı’na doğru yola çıktık.

12 Ağustos 2012 Pazar

Siz Hiç LSV Dükkan Çikolatası Tattınız mı?


LSV Dükkan yani Lösev Dükkan’ında lösemili çocuklarımızın anneleri kendi elleriyle hazırladıkları organik kurabiyeler ve birbirinden renkli el emeği, göz nuru el işlerini sizlere sunuyor. LSV Dükkan bundan tam 12 sene önce LÖSEV Ankara’da, küçücük bir atölyede 5 anne ile başlayan bir çalışmayken bugün yüzlerce annenin ekmek parasını kazandığı meslek atölyeleri haline geldi. 



Beslenme ile kanser arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekmek için kurulan bu minicik atölye, seneler içerisinde azim, sevgi ve inançla büyüdü. Giderek büyüyen ve insanın içini ısıtan bu başarı öyküsü, LSV Dükkan markasını yaratmaya kadar uzandı. Lösemili çocuklarımızın annelerinin umutlarını, hayallerini işlediği, sevgiyle yoğurduğu her bir LSV Dükkan ürünü sevgili çocuklarımızı hayata bağlayacak.



Tüm renkleri ve lezzetleri ile Türkiye’nin her yerinden LSV Dükkan’a www.lsvdukkan.com üzerinden ulaşabilir ve sipariş verebilirsiniz.

Lösev’i Twitter’da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

9 Ağustos 2012 Perşembe

İkinci Üç Ay Şaşkınlıkları


Daha öncede bahsetmiştim. Hamilelikte ikinci üç ay en zevkli ve eğlenceli dönem oluyor. Benim için de çok eğlenceli oldu. Hamilelikten dolayı Nursen bu zamanlarda biraz şaşkınlaşmıştı. Bu durumda da ben çok eğleniyordum. Farkında vardığında Nursen’de çok eğleniyordu aslında.

Bir gün deniz kenarında Nursen, ben ve Emel oturuyoruz. Bu sefer iğde ağacımızın altında değil kumsalda şezlongdayız. Tam karnımız acıktı bir şeyler yiyelim diye düşünürken deniz kenarında kafasında kocaman tepsiyle simitçi geçiyordu. Tam denizin kenarında suyun içinde yürüyordu. Bu sıcakta hiç değilse öyle serinliyordu tabii. Bu şekilde tüm sahili bir baştan bir başa yürüyordu.

Bizim önümüzden geçerken çağırdık. Simit tepsisini kafasından indirip almamız için bize doğru tuttu. Biz simitlerimizi aldık. Ben parayı öderken Nursen simitçiye “Hava çok sıcak. Sen bu sıcakta yürüyorsun devamlı. Niye şapka takmıyorsun?” diye sordu. Simitçi önce Nursen’in sorusunu algılamaya çalışırcasına yüzüne baktı ve “Abla, tepsi var ya işte!” dedi. E öyle tabii.. Koca tepsiyi zaten kafasında taşıyor şapkaya ne gerek var? Nursen’in ilk şaşkınlığı bu oldu ve çok güldük.

Nursen’in karnı da büyümeye devam ediyordu. Bir gün denize girerken Nursen bikinisinin sıktığını söyledi. Hiç memnun değildi bikinisinden, çok sıkıyormuş. Ama bunun Lâl’in büyümesi yüzünden olduğuna ihtimal vermedi nedense?  Lâl büyüdü, Nursen’in karnı büyüdü, bikini de doğal olarak sıkacak tabii ki. Nursen o anda hamileliğini unutup kendisine konduramadı. Bu olay uzun süre gülme konusu oldu bizim için. Hâlâ da aklımıza geldikçe gülüyoruz.

Tatilimizin son 3 gününü İzmir’de geçirdik. Bir sabah Nursen uyandığında gece hiç 
uyuyamadığını söyledi. Önce benden dolayı olduğunu düşündüm. Ama değilmiş. Sıkıntılar basmış, karnı ağrımış, rahat yatamamış. Ama dediğine göre uyuyamamasının esas sebebi sadece bunlarmış. “Uyuyamadım ama Lâl’den dolayı değil” dedi. Bahsettiği sebepler başka neden olabilirdi ki? Karnı büyüdüğünden rahat yatamamış, hamileliğinden dolayı sıkıntılar basmış ve karnı ağrımış. Ama Lâl’den dolayı değilmiş.

Aslında birkaç tane daha komik olayımız var ama bir türlü hatırlayamıyorum. Keşke not alsaydım. Nasıl olsa unutmam diye düşünüyordum ama unutuluyormuş. Aklıma geldikçe eklemeler yapacağım.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Lâl’in Hareketleri Azaldı


Her şey gayet güze giderken bir gün Lâl’in hareketlerinde azalmalar olmaya başladı. O kadar hareketli olan bebeğimiz artık fazla hareket etmiyor bizi şaşırtıyordu. Saatlerce hareketsiz kaldığı oluyordu. En sevdiği sohbet ortamlarında hareketsiz kalıyor hatta İclâl  Abla’nın sesine bile tepki vermiyordu.

Bu hareketsizlik bizi endişelendirmeye başladı. İkinci günde de hâlâ devam ediyordu. Lâl hiç hareket etmiyor değildi ama çok nadir ve hafif hareketlerdi bunlar. İyice endişelenmeye başlayınca Kuşadası’nda veya Söke’de bir hastaneye giderek kontrol ettirmek istedik. Hiç değilse durumu öğrenip kafamızın rahatlamasını sağlayacaktık. Belki herhangi bir olumsuz durum yoktu ama böyle merak içinde olmak çok daha zor oluyordu.

İnternetten Kuşadası ve Söke’de ki hastanelerin telefon numaralarını bulup hepsini teker teker aradım. Hem hastanedeki kadın doğum bölümünde ki teknik donanımı öğrenmek istiyordum hem de sosyal sağlık güvencemizden yararlanıp yararlanamayacağımızı araştırıyordum. Sonunda Kuşadası’nda ki özel bir hastanede karar kıldık. Hem teknik olarak donanımının iyi olduğunu öğrendim hem de Nursen’in sağlık güvencesinden yararlanabilecektik. Hemen randevu aldım hastaneden.

Fakat arabamız olmadığından gitmemiz çok zor olacaktı. Hemen İclâl Abla’ya koştum. Durumu zaten daha önceden biliyordu ve sık sık gelip kontrol ediyordu. Aynı şekilde Fulya Teyze’de bizi hiç yalnız bırakmadan sık sık gelip hem durumu soruyor hem de moral vermeye çalışıyordu. Fulya Teyze ve İclâl Abla çok yakın arkadaşlar ve beraber yaşıyorlar. İkisi de akrabadan da öte çok yakınlık duyduğumuz kişiler.

İclâl Abla randevu saatimizi öğrendi. İşlerini de ona göre ayarladı ve bizi arabasıyla hastaneye götürdü. Zaten daha önceden bildiğimiz bir hastaneydi ve kolay bulduk. Bildiğimiz derken gittiğimizden bilmiyoruz aslında sadece ana yola yakın bir yerde olduğundan gelip geçerken görüyorduk. İclâl Abla ve Fulya Teyze bizi hastaneye bıraktı ve işlerini halletmek üzere şehir merkezine gittiler. Biz de işimiz bitince arayacaktık ve nerede olduklarını söyleyeceklerdi. Taksiye atlayıp yanlarına gidip Güzelçamlı’ya geri dönecektik.

Hastanede sadece bir tane kadın doğum uzmanı doktor varmış. Görünüşe göre tecrübeli ve cana yakın bir doktordu. Sıramız geldiğinde bizi içeri aldı ve sorunumuzu anlattık kendisine. O doktorda Nursen’in “riskli gebelik” grubunda olduğunu öğrenince daha titiz davrandı ve ilgilendi. Hemen Nursen’i kontrole aldı doktor. Ultrason cihazı doktorun odasındaydı.

Doktor kontrollerini ve incelemelerini yaptı. Merak edecek hiçbir sorun olmadığını rahat olabileceğimizi söyledi. Bu bizi çok çok rahatlatmıştı. Bu sayede Lâl’i de görmüş olduk. Uzun zamandır görüşmüyorduk kendisiyle ve özlemişiz açıkçası. Doktor gelişiminin gayet iyi olduğunu, her şeyin normal seyrettiğini söyledi. Lâl görmeyeli biraz daha büyümüş ve daha da şekillenmişti. Artık daha da bebeğe benzediğini gördük. Hatta ultrason fotoğraflarını da aldık Lâl’in ve aklımıza estikçe bakıp seviyorduk.

Ama kızmıştık Lâl’e aynı zamanda. Niye bizi bu kadar telaşlandırdığına kızıyorduk. Her şey normalmiş işte, büyümesi iyi gidiyormuş, keyfi yerindeymiş de peki niye hareket etmiyor diye kızdık. Sanırım Lâl bana çekecek ve biraz tembel olacaktı.

Belki biz biraz fazla evhamlandık ama 39 yaşında anne – baba adayı olunca ve bir de Lâl tüp bebek olunca böyle oluyor sanırım. Evhamımızı engelleyemiyorduk. Bu durumu daha sonra Ankara’ya döndüğümüzde de 2-3 defa daha yaşadık. Onu da ileride anlatacağım.

Hastaneden çıktıktan sonra İclâl Abla ve Fulya Teyze ile buluşup rahatlamış ve mutlu şekilde Güzelçamlı’ya döndük. O günden sonrada Lâl’in hareketleri çok fazla olmadı ama 2-3 gün sonra gene normale döndü ve hareketleri arttı Lâl’in. 

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Lâl’mi? Lal’mı?


Bir gün İclâl Abla bize geldiğinde bir şey sormak istediğini söyledi. Kendisinin ismi İclâl olduğundan hep ufak tefek sıkıntılar çektiğini, adının a harfinin üzerinde inceltme işareti kullanılmadan telaffuz edildiğini, hatta bazen bu şekilde telaffuz edilerek şaka konusu, dalga geçme konusu yapıldığını söyledi. Lâl’in de doğduktan sonra ve ileride böyle sorunlar yaşayabileceğini, bu adı koymaktan emin olup olmadığımızı sordu. Çok haklıydı. Gerçekten sert telaffuz edildiğinde anlamı tamamen değişen ve dalga konusu edilebilecek, şakaya maruz kalabilecek bir isim Lâl. Lal ve Lâl arasındaki farkın ne olduğunu, ikisininde anlamlarını ve ne kadar farklı anlamlara geldiğini daha önceki bir yazımda (http://babaolacagimoluyorumoldum.blogspot.com/2012/04/kz-olursa-ismi.html) anlatmıştım. Merak edip öğrenmek isterseniz lütfen okuyun.

Bunları konuşurken biz evin içerisindeydik ve Emel’de balkonda oturuyordu. Bizi çok rahat duyabilecek durumdaydı. Bende özellikle Emel’in duyacağı şekilde cevap verdim İclâl Abla’ya. Tam denk gelmişti aslında İclâl Abla’nın bu duyarlılığı ve sorusu. Cevabımı Emel’de duyacak ve bu konuda kadar hassas olduğumu görüp, diğer ortak arkadaşlarımıza da iletebilecekti. Bundaki amacım kesinlikle Emel ve diğer arkadaşlarımız bu şekilde davranıyor veya ileride böyle olacakları falan değildi. Kesinlikle de böyle bir şey beklemiyordum ve zaten yapacak insanlarda değil. O anda böyle denk geldi sadece.

Sonralarda yeri geldikçe diğer arkadaşlarımıza da düşüncemizi ve tavrımızı söyledim zaten. Daha önce hiç konuşmadığımız, bahsi geçmeyen bir konuydu ve yeri gelmişken baştan tavrımı belirtmekti amacım sadece. Direkt Emel’e bu konuda bir şeyler söylesem yanlış da anlaşılabilirdi. Böylesi daha iyi oldu. Hiç değilse belki konuşmalarımız Emel’in dikkatini çeker ve diğer arkadaşlarımıza da bu konudaki hassasiyetimizi önceden söyleyebilirdi.

İclâl Abla’ya Lâl’in ismiyle bu şekilde dalga geçen, şakaya vuran arkadaşlarımız olursa kesinlikle sert tepki göstereceğimi, buna asla izin vermeyeceğimi ve bu konuda çok hassas olduğumu söyledim. Nursen de aynı düşüncedeydi ve beni bu konuda direkt destekliyordu.
İclâl Abla’da beni destekleyerek çok doğru düşündüğümü, eğer öyle bir durum olursa vereceğim tepkinin çok doğru olacağını hatta gerekiyorsa baştan uyarmam gerektiğini söyledi. Kendisi gerçekten bu durumlara çok maruz kalmış ve canı çok sıkılmış. Bizimde canımızın sıkılmasını keyfimizin kaçmasını istemiyordu.

Gerçi hiçbir zaman öyle bir durumla karşılaşmadık ve böyle bir tepki göstermek zorunda kalmadım. Arkadaşlarımız kızımızın ismini kesinlikle dalga konusu yapacak insanlar değildi. Sadece birkaç kere bir iki arkadaşımız veya çevremizdeki birileri Lâl’i inceltme işaretini kullanmadan sert şekilde söylediğinde kibarca uyardım. Doğrusunun, a harfinin inceltilerek söylendiğini ve eğer diğer türlü olursa bambaşka bir anlam olduğunu belirttim. Bunu söylediğim herkes de bana hak vererek daha sonra Lâl’in adını telaffuz ederken daha dikkatli oldular.

27 Temmuz 2012 Cuma

Hamileliğin ortasında doktorumuzu değiştirdik


Doktorumuza güvenimiz tamamen sarsılmıştı ve bundan sonrası için kuşku duymaya başladık. Nursen’le kısa bir fikir alış verişinden sonra doktorumuzu değiştirmeye karar verdik. Bu şekilde kendisi ile devam etmek istemiyorduk artık. Aynı durumu tekrar yaşayabilirdik ve daha önemli bir sorun da olabilir. O zaman gene doktorumuza ulaşamazsak daha büyük problemlerle karşılaşabiliriz. İşimizi riske atmamamız gerekiyor.

Aslında yolun yarısında doktor değiştirmek iyi olmayacaktı ama bu şekilde de olmayacaktı. Özellikle Nursen kendini rahat hissetmeyecekti. Keşke böyle olmasaydı. Bu günden sonra bir daha doktorla ne telefonla ne de yüz yüze görüşmedik.

Hiçbir gün telefon dahi açıp “Ne oldu? Neredesiniz? Kontrollere gelmiyorsunuz?” diye bile aramadı. O kadar ilgisizmiş meğerse. Günler geçip de bu durumu gördüğümüzde kendisi ile devam etmemekle ne kadar doğru bir karar verdiğimizi anladık.

Hemen yeni bir doktor arayışına başladık. Her zamanki gibi iğde ağacımızın altında otururken telefona sarıldık. Tüm bunlara 5-10 dakika içinde karar verip girişimlerimize başladık.

Önce gene benim gibi baba adayı olan iş yerimden bir arkadaşımı aradım. Daha önce ki konuşmalarımızda gittikleri doktordan çok memnun olduklarını söylemiş ve tavsiye etmişti. Tekrar konuşup detayları öğrenmek istedim. Hemen arayıp durumu anlattım ve bilgi istedim. Arkadaşım her konuda çok olumlu ve güven verici şeyler söyledi. Bizim de aklımıza yatmıştı aslında ama bununla yetinmek istemedik.

İşin başından beri bize destek olan, fikir veren, yol gösteren ve Lâl’in oluşumunu kendi elleriyle sağlayan Evrim’i aradık. Devamlı gittiğimiz doktorumuzla yaşadığımız son olayları anlattık kendisine. Evrim’in de hiç hoşuna gitmedi bu durum tabii. Kararımızda ne kadar haklı olduğumuzu söyledi. Sonra arkadaşımla konuştuklarımı ve onun tavsiye ettiği doktoru sorduk kendisine. Evrim direkt karşı çıktı o doktora. Şahsen tanımıyormuş ama sektörden adını biliyormuş ve hakkında hiç de olumlu düşünceleri yokmuş. Evrim’in söyledikleri arkadaşımın söylediklerinden çok daha önemliydi bizim için. Sonuçta işin içinde ve doktorları şahsen veya gıyaben tanıyor. Bize başka bir doktor adı söyledi ve kesinlikle tavsiye ettiğini belirtti. Bahsettiği doktor, çalıştığı tüp bebek merkezi ile de bağlantılı çalışıyormuş ve şahsen tanıyormuş.

Evrim’in bize verdiği bilgilere göre gerçekten çok iyi, işinde uzman, çok tecrübeli, iyi eğitimli, hastaları ile çok iyi ve sıcak ilişkileri olan biri olduğunu anlattı. Tam bize göre bir doktordu. Evrim’den bizim için konuşup randevu almasını rica ettik.

Fakat küçük bir sorun vardı. Nursen’in hamileliği 24. haftada olduğu için kabul etmeyebilirmiş. Ama Evrim, samimiyetini kullanarak konuşacağını ve kabul etmesini sağlamaya çalışacağını söyledi. Heyecanla Evrim’den telefon bekledik. Kısa bir süre sonra aradı ve doktorla konuşup ikna ettiğini, hatta bizim için tatil dönüşümüzden hemen sonraki bir tarihe randevu bile aldığını söyledi. İşte gene Evrim bizi kurtarmıştı.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Doktorumuza güvenimiz sarsılıyor


Nursen’in disk kaymasından dolayı ara sıra bel ağrısı oluyordu ama bir gün biraz şiddetlendi. Ağrı kesici veya benze bir ilaç alması iyi olacaktı. Hem ne yapmamız gerektiğini sormak için hem de hangi ilacı alabileceğimizi sormak için doktorumuzu aradık. Sabah aradık ama cevap vermedi. Denize gidip gene iğde ağacımızın altında oturduk. Orada zaman geçirirken, denize girip çıkıp, akşama kadar da aramaya devam ettik ama bir türlü cevap vermiyordu doktorumuz.

Sonunda akşam saatlerinde evde ulaştık kendisine. Ama o bize geri dönmedi biz onu aradık ve ulaştık. Gerçi o saate kadar kendi doktorumuza ulaşamayınca, kadın doğum uzmanı olan doktor arkadaşımı arayarak gerekli bilgiyi almıştık. İş işten geçmişti yani. Doktorumuz telefonunu açtığında telaşlı bir sesle acil bir durum olduğunu o yüzden cevap veremediğini söyledi. Tabii ki anlayışla karşıladık. Neyse ki bizim durumumuz çok acil değildi ve sonuçta gerekli bilgiyi edinmiştik. Durumu uzun uzun doktorumuza anlatmaya gerek duymadan kısa bir konuşmadan sonra kapattık.

Hadi ilk seferinde bunu yaşadık ve çok da önemli değildi. Birkaç gün sonra gene Nursen’de çok da acil olmayan ama merak ettiğimiz, doktorumuzu arayıp bilgi almamız gereken bir durum oldu. Açıkcası sorunun ne olduğunu ne Nursen ne de ben hatırlamıyoruz bile. O kadar önemsiz bir konu ama gene de kafamızın rahat edebilmesi için doktorumuzdan bilgi almamız gerekiyor.

Sabah çok erken olmayan bir saatte, sabah yürüyüşümüzü yaptıktan sonra evdeyken kendisine telefon ettik ama cevap vermedi veya veremedi. Hatta arayıp aramamakta tereddüt ettik. Yürüyüş yaparken karar verdik aramaya. Eve gidince ararız dedik.

Sonra kalkıp denize gittik ve her gün yaptığımız rutin günümüzü geçirmeye başladık. Gün içinde tekrar tekrar aradık ama hep aynı sonuç. Bir Nursen arıyor bir ben devamlı arıyorduk. Artık sıkılmaya başlamıştık.  Telefon çalıyor ama cevap verilmiyor.

Ertesi gün sabah aradık hâlâ cevap vermiyordu. Öğlene doğru sonunda ulaşabildik doktorumuza. Ben konuşuyordum kendisiyle. Benim aramama denk geldi cevap vermesi. Bana gayet sakin bir ses tonuyla “Aradığınızı geç gördüm. Telefon yanımda değildi. İçerideydi ve bakmadım” dedi. Hani bakamadım, acil bir durum vardı, bakacak durumda değildim, şöyle bir geçerli sebepten dolayı bakamadım falan demedi. Direkt “BAKMADIM” dedi.

Bu tavrına çok sinirlenmiştik. İlk görüşmelerimizde bize kendisini ne zaman istersek arayabileceğimizi, eğer cevap veremezse bile en kısa sürede geri döneceğini söylemişti. Ama son iki seferdir böyle olmadı. Neyse ki acil bir durumdan dolayı değil de sadece danışmak için aramıştık. Ama ya acil bir durum olsaydı ne olacaktı? Kendisine kesinlikle ulaşmamız gereken bir durum olsaydı ne olacaktı? Tamam belki arayabileceğimiz başka jinekolog arkadaşlarımız da var ama bizim kontrollerimi yapan, sürecin devamı bilen o doktor. Gerçi daha öncede bahsetmiştim her kontrole gittiğimizde elinde kayıtlar olmasına rağmen tekrar aynı şeyleri soruyordu ve aynı şeyleri konuşuyorduk. Ama sonuçta güvendiğimiz, Nursen’in hamilelik sürecini takip eden doktor O idi.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

İnsanımızın hamile duyarlılığı


Deniz kenarında çok fazla güneşte kalmaması gerekiyordu Nursen’in. Plajda şezlong ve şemsiyeler vardı gerçi ve onları kullanabilirdik. Ama biz daha güzel bir yer bulduk kendimize. Belediye’nin bir çay bahçesi vardı deniz kenarında. Orada oturmayı tercih ettik. Özellikle saat 11 ile 16 arasındaki tehlikeli güneş ışınlarından korunuyorduk. Sonra o çay bahçesinde bir iğde ağacı keşfettik. Hemen masayı, sandalyeyi iğde ağacının altına kurduk. Gölge ve serin oluyordu. Çok da keyifliydi. Ama sandalye üzerinde oturmak Nursen’i yordu. Çareyi sahilden şezlong getirmekte bulduk. Aslında oraya şezlong vermiyorlarmış ama hamilelik durumu olunca yardımcı oldular bize ve Nursen’in devamlı bir şezlongu oldu. O iğde ağacının altında saatlerce oturup sohbet ettik, gazete – dergi okuduk, kitap okuduk.

Gördük ki böyle küçük yerlerde bu tip durumlarda insanımız çok daha duyarlı oluyor. Ankara’da bunları göremiyorduk ve tatilden sonrada göremedik. Hiçbir yerde kimse ricamızı kırmadı. Hamile bir insanın rahat edebilmesi için ellerinden geleni yaptılar. Her gittiğimiz yerde rahat edeceği koltuklar veriyorlar, pazara gittiğimizde tezgahtan ikramlar oluyor, bakkala alış verişe gittiğimizde Nursen için bir şey alacaksak eğer yoksa bile bulup getiriyorlar, her yerde her türlü kolaylığı sağlıyorlardı.

Bir sabah yürüyüşümüzde yeni açılan bir kafe – pastane tarzı yerin önünden geçerken mekanın sahibi olan bayan bizi davet edip ikramlarda bulundu. Nursen’e hamile olduğundan dolayı çok güzel ilgi gösterdi, bizim siparişlerimizin yanı sıra canın isteyebileceği şeyleri ikram etti, rahat oturması için en rahat koltuğu en güzel yere getirip koydu. Böyle küçük incelikler, duyarlılıklar Nursen’in moralinin çok daha iyi olmasını sağlıyordu.

Köy kahvesine gittiğimizde en gölge ve güzel yerde bize masa ayarlanıyordu, hatta eğer doluysa bile o masa oturan kişiler kendiliklerinden kalkıp başka masaya geçerek Nursen’e yer veriyorlardı.

Yemek yerken menüde esas sipariş edeceğimiz yemeğin haricinde eğer Nursen başka bir yemek içinde “Acaba onu mu yesem?” dediğinde canı çekti diyerek o yemektende tadımlık ikram ediyorlardı Nursen’e.

Bahsettiğim iğde ağacının altında otururken tost yemek istediğimizde çalışanlar tostu Nursen’in istediği gibi yapıyorlardı. Biraz daha fazla uğraşıyorlardı ama hamile olduğundan hiç üşenmeden sakınmadan yapıyorlardı.

Bunları görünce ikimizde çok şaşırıyorduk. Çünkü Ankara’da hiç yaşamadık bunları. Tabii ki gene de tek tük olsa da yardımcı olanlar oluyordu ama bu kadar değil. Küçük yerleşim yerlerinde, doğallığı bozulmamış insanlarımız kesinlikle çok daha duyarlı ve yardım sever oluyorlar. İleride Ankara’da bir hamile insana ne kadar duyarsız olunduğunda da bahsedeceğim. O zaman küçük yerleşim yerlerindeki insanlarımızla büyük şehirlerdeki insanlarımız arasındaki farkı göreceksiniz.

Komşularımızda aynı şekilde devamlı ilgileniyordu bizimle. Zaten evimizin bulunduğu sitede aile gibiyiz. Günün her saati gelip ihtiyacımız olup olmadığını soruyorlardı. Çok güzel bir yaşamdı bu ve bizi çok mutlu ediyordu. Biliyorduk ki ne zaman bir şeye ihtiyacımız olsa gerek komşularımız, gerek çevrede bulunan esnaf, oranın insanları yardım edeceklerdi bize.