Amniyon sıvısını,
Evrim’in bize söylediği laboratuvara götürmemiz gerekiyordu hemen. Gene
Ankara’yı bilenler bilir. Muayenehane, protokol yolunun Kavaklıdere tarafında,
laboratuvar ise Tunalı Hilmi Caddesi üzerindeydi. Yani yürüme mesafesinde.
Mümkün olduğu kadar çabuk gitmemiz gerekiyordu laboratuvara ama taksiye
binmemizin bir avantajı da olmayacaktı. Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki trafikte
yürüyerek daha hızlı gidebilirdik.
Üçümüz yola
çıktık ve sevinçten ne yapacağımızı bilemeden yürümeye başladık. Hemen telefonlara
sarıldık yürürken ve bu müthiş haberi ailelerimize vermeye başladık. Nursen’in
annesini ve babasını aradık, kardeşlerini aradık, anneannemi ve teyzemi aradık.
Aslında hepsi heyecanla işlemin sonucunu bekliyordu. İşlemin çok iyi geçtiğini
söyleyip üstüne bir de bu haberi verdiğimizde hepsinde ayrı bir sevinç oldu.
Artık “Bebeğimiz olacak” demiyorduk. Direkt “Lâl geliyor” diyorduk. İsimleri
belirlediğimiz için daha önce yakınlarımıza söylemiş olduğumuzdan herkes de
biliyordu. İnanılmaz bir sevinç yaşıyorduk ve bu sevincimizi paylaştıkça
gördüğümüz heyecanlar üzerine daha da büyük bir mutluluk yaşamaya başlıyorduk.
Laboratuvara
gidip tüpü ilgili kişiye teslim ettik. Sonucunun 3 yada 4 hafta sonra
çıkacağını söyledi. Laboratuvarda temel olarak bebeğin karyotipi yani kaç tane
kromozomu olduğu ve bunların şekil bozuklukları taranacak. Normalde 23 çift
yani 46 tane kromozom olmalı. Hani duymuşsunuzdur belki x ve y kromozomları
diye. Lisedeki biyoloji derslerinde de geçer bu tabir. İşte bunlara bakılacak
ve herhangi bir anormallik, hastalık olup olmadığı tespit edilecek. En sık
görülen sorun ise 46 değil 47 tane kromozom olması. Bu da down sendromu demek
oluyor. Bir de bebeğin cinsiyeti de yüzde yüz kesin olarak öğrenilebiliyor.
Bunu laboratuvardan söylemiyorlarmış genelde ama biz torpilli gittiğimiz için
sonuç çıkınca öğreneceğiz. Ama gene laboratuvardan değil Evrim’in sayesinde.
Aslında
amniyosentezden sonra biraz dinlenilmesi iyi oluyormuş. Annenin kendisini ve
bebeği yan etkilerden koruması için. İlk 24 saat ise fiziksel aktiviteler
azaltılmalı ve mümkünse yatarak istirahat edilmesi gerekiyormuş. Ama bunların
hiç birini amniyosentezi yapan doktor bize söylemedi. Nursen işlemden hemen
sonra ayağa kalktı ve çıkıp gittik. Belki de doktor böyle bir şeye gerek
duymadığı için söylemedi bize. Sonuçta Nursen gayet rahattı ve her hangi bir
sıkıntısı olmadı.
Laboratuvardan
çıktıktan sonra âdetimiz olduğu üzere Nursen’le gidip bir yerlerde bir şeyler
yiyip içecektik. Bu sefer biraz daha farklı olacaktı. Lâl’i kutlayacaktık.
Tabii annemde bizimle gelecekti. Önce “Hadi siz baş başa gidin. Ben gelmeyeyim”
dediyse de bırakmadık ve beraber olalım istedik. Lâl’imizi beraber kutlamak
istedik. Hızlı bir düşünmeyle Ankara’nın efsane mekânı olan Kıtır’a gidip bira
içelim diye karar verdik. Tabii birayı ben ve belki annem içecekti. Nursen’in
alkollü içki içmemesi gerekiyordu. Gerçi ara sıra içmesinden bir şey olmazdı.
Ama gene de istemedi Nursen.
Ben ve annem
bira içtik Nursen ise su içti. İlk yudumlarımızı Lâl’in şerefine içtik. Doğacak
olan bir tanecik kızımız için. Bu sırada annem bugün için özel olarak aldığı
kolyeyi Nursen’e verdi. Belki cinsiyetini öğrenebileceğimizi düşünerek bugünün
anısını yaşatmak için çok hoş bir kolye almış Nursen’e. Birkaç saat sevinç
sarhoşluğumuz ile oturduk sohbet ettik. Bu arada bu mutlu haberi birkaç
arkadaşımızı daha arayarak haber verdik. Yakınlarımızın da sevinmesi, bizim
sevincimize ortak olması bizi daha mutlu ediyordu.