Bu sıralarda
GDO’lu besinler gündemdeydi. Tüm basın bunları konuşuyordu. Besinler GDO’lu
oluyor, genetiği ile oynanıyor diye bir sürü haber vardı. Bir gün serviste,
işten eve dönerken gene kafamda ilaçlar, tedavi, ne olacak, nasıl olacak diye
düşünceler dönüp duruyordu. Birden aklıma bu tedavi sürecinde Nursen’in de
hormonlu ilaçlar aldığı tekrar aklıma geldi. Ne kadar zor, iyi dayanıyor
karıcım benim derken “E şimdi bu durumda bizim bebeğimiz de mi GDO’lu olacak”
diye bir şaka aklıma geldi ve kendimi serviste boş boş gülerken buldum. Bari
tek başıma gülmeyeyim deyip Nursen’i aradım ve “Karıcığım bu kadar hormon ve
ilaçla bizim bebeğimiz olursa GDO’lu mu olacak” diye sordum ve “Yuuh aşkım
yaaa!!” diye bir tepki gösterdi ve başladık bu sefer beraber gülmeye. Sonra
Cem’i arayıp söyledim “De get yaa” deyip gülmeye başladık. Sonrasında birkaç
gün aramızda “GDO’lu bebeğimiz olacak” esprisi devam etti. Hem tüp hem GDO’lu
bebeğimiz olacak, nasıl bir şey çıkacak acaba?
Kızım Lâl tüp bebek yöntemi ile dünyaya geldi... Tüp bebek tedavisi süresince çok güzel, değişik ve unutulmayacak günler geçirdik. Lâl doğduktan sonra bunları yazmaya karar verdim ve işte bu blogu açarak yazmaya başladım. Sonra kendimi kaptırmışım ve hamilelik sürecini de yazdım. Tüm bu süreci bir babanın gözünden ve bakış açısı ile yazdım. Ben bir "tüp babayım".. Hikâye bitti artık Lâl doğduktan sonra yaşadıklarımı yazacağım...
Öne Çıkan Yayın
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor
Anasayfa » Nursen
Nursen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nursen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Nisan 2012 Çarşamba
İğneler ve ilaçlar bunaltıyor
Bu kadar
yüksek moralle süreci yaşasak da, eğlenceli hâle getirmeye çalışsak da sonuçta
bu iğneler ve ilaçlar neredeyse tamamen hormondu. Nursen’in vücuduna sürekli
hormon giriyordu ve bu vücudunda, metobolizmasında değişiklikler yaptığı için
psikolojisi de bozuluyordu. Gerçekten çok çok önemli ve zor bir tedavi
sürecinden geçiyordu. Her ne kadar ben elimden geldiği kadar destek olmaya
çalışsamda bazı durumlarda psikolojisinin bozulmasına engel olamıyorduk. Birkaç
kere Nursen’e “iyi saatte olsunlar” durumu geldi. Çıldırma aşamasına yaklaştı.
İlaçları attı, “yeter artık nedir bu eziyet” diyerek feryât etmeye başladı,
“Sırf sen istedin diye çekiyorum ben bu eziyeti. Bıktım artık” demeye başladı, çok
bunaldı, sıkıldı, hayatı kısıtlandığı için rahatsız oldu. Tabii ki sırf ben
istediğim için değil kendiside çok istiyor. Sadece moral bozukluğu ile bu
şekilde tepkiler verdi. Bunlar gâyet normal tepkilerdi. O kadar hormonu yersen
olacağı bu. Ben hep soğuk kanlılığımı korumaya çalışarak Nursen’e destek olmaya
çalıştım, moral vermeye çalıştım, sakinleştirmeye çalıştım, konuştum,
dertleştik, soncunu hâyâl ederek teselli etmeye çalıştım. Genelde başarılı da
oldum. Ama öyle zamanlar oluyordu ki bana da geliyorlardı. Benimde tahammül
sınırım azalıyordu. Her ne kadar Nursen’i üzmemeye çalışsam bile elimde olmadan
da olsa üzüyordum. Ufak tefek tartışmalar, atışmalar oluyordu. Süreç benim içinde
kolay değil. Bende ne olacak, nasıl olacak diye düşünüyorum devamlı. İyi ki bir
de o hormonları ben almıyordum. Yoksa mümkün değil dayamazdım. Nursen kadar
tahammül sınırım yüksek ve dayanıklı değilim. Ama hep en kısa yoldan ve uzatmadan
hallediyorduk, tatlıya bağlıyorduk. En önemli telkinimiz ise sonucunun ne kadar
güzel olacağını düşünmek oluyordu. Hamilelik süreci, bebeğimizi kucağımıza
alcağız günler bize güç veriyordu ve daha moralli, enerjik, olumlu olmamızı
sağlıyordu.
3 Nisan 2012 Salı
Keşke daha fazla kumaşla çalışabilseydik!
Bu süreç
içinde Dr. Aysun Hanım’a giderek kontrollerimizi de ihmal etmiyorduk. Aysun
Hanım hem gelişmeleri takip ediyor hem de zaman geçtikçe iğnelerin dozunu
değiştiriyor, yeni iğneler ve ilaçlar veriyor, tedaviyi en güzel şekilde
sürdürüyordu. Bu sırada yavaş yavaş tedavinin sonuna geliyoruz. Nursen’den
yumurta toplama işlemine 1 ay kadar süre kaldı. Bir önceki ay Nursen’de 5 tane
yumurta varken son bir aya girdiğimizde şansımıza 2 tane yumurta oldu. Tabii bu
durumda alternatifimiz biraz olsun azaldı. Bu 2 yumurta üzerine yoğunlaşmamız
gerekiyor.
Artık yumurtaları olgunlaştırma çalışmaları
başladı. Yeni bir iğneye başladık. Bu iğne sayesinde mevcut olan iki tane
yumurtanın olgunlaşarak daha bir embriyo olması amaçlanıyor. Yeni iğnemize ve
yeni şakalarımıza başladık. Yumurtalar olgunlaşacak, kocaman olacak diye
uğraşıyoruz.
Bir akşam
iğne yaparken Nursen’in aklına çok parlak bir fikir geldi; “Yumurtaların
olgunlaşması için iğnelere ne gerek var ki? Olgunlaşma Enstitüsü’ne gönderelim
daha iyi olgunlaşsınlar.” Süper fikirdi ama iğne yaparken söylenmez ki!
Gülmekten gene iğneyi zor yaptım.
İki tane
yumurta olunca Aysun Hanım laf aralarında bizi herhangi bir olumsuz duruma
karşı hazırlıyordu. Tutmazsa bir daha deneriz, yöntemi değiştiririz, şu şekilde
uygulamalar yaparız gibi. Öğrendik ki aslında bize en temel ve kısa olan tedavi
şeklini uyguluyormuş. Tutmadığı takdirde biraz daha ağırlaştırılmış olan uzun
tedavi yöntemine geçeriz dedi. Kısa olanı 3 ay sürüyor uzun olanı ne kadar
sürüyordu acaba? Bunlara kısa protokol ve uzun protokol deniyormuş. Uzun
protokolde daha fazla iğne, daha fazla ilaç, daha çok sıkıntı, bayağı zor
olurdu sanırım.
Her zaman
ilk seferde tutmayabiliyor. Sorun kadında da olabilir, erkekte de. İlk
tedavinin etkileri devam edeceğinden ikinci denemede tutma ihtimali çok daha
yüksek olabiliyor. Çünkü hazır bir tedavinin üstüne eklemeler oluyor. Erkek
üzerinde de ikinci seferde bir takım tedaviler uygulanıyor. Bunları hiç merak
edip sormadım bile.
Aysun Hanım hem olacağı yönünde moral veriyor hem de
herhangi bir aksilik durumuna karşı bizi hazırlıyordu. Aslında hiç gerek yoktu
gibi geliyordu bize bu telkinler. Biz çok emindik ilk seferde tutacağından, çok
inanıyorduk. Çünkü tedavi çok güzel gidiyordu ve bizim moralimiz çok yüksekti. Hadi
tutmazsa da büyük ihtimalle bir daha denemeyecektik zaten. En azından o zaman
ki düşüncemiz buydu.
Aysun
Hanım’ın bizi olumsuz duruma karşı teselli ederken bir benzetmesi vardı ki,
bizim için ilginçti ve aramızda şaka konusu olmuştu. Hep “Mümkün olduğu kadar
fazla kumaşla çalışmamız lazım”, “Keşke daha fazla kumaşla çalışabilsek” gibi
benzetmeler kullanıyordu. Burada ki kumaş Nursen’de ki yumurta sayısıydı. Tüp
bebek mi yapıyorduk, bedenimize göre İngiliz kumaşından bebek mi diktiriyorduk?
Ama neyse ki kumaş diye diye sonunda kumaş işlenecekti.
2 Nisan 2012 Pazartesi
İğne yaparken “Hakkı Amca Metodu”
Bir
gece Nursen’e “Bir zamanlar bizim sağlık memuru Hakkı Amca vardı. İğnelerimizi
hep o yapardı. Yaparken de üflerdi. Tam iğneyi batıracağı zaman püfff diye
üfler ve iğneyi hissetmezdik. Eli de hafifdi ve çok güzel iğne yapıyordu. Bende
öyle yapmayı deneyeceğim bir dahaki sefere” dedim. Nursen tepkili bir şekilde
“Ne o öyle. Olmaz öyle şey. Üflerken ağzından tükürük çıkar, mikrop çıkar,
iğneyle mikrop kaparım” dedi. Ben de “Eh peki o zaman” diyerek konuyu kapattım.
Ertesi gün ilk iğneyi Hakkı Amca tekniği ile yaptım. Nursen’e “Nasıldı acıdı
mı?” diye sordum. Hiç hissetmediğini söyledi. İşte budur diye aklımdan geçirdim
ama ne yaptığımı söylemedim. Kendisi de üflediğimi hissetmemişti. Bir
sonrakinde gene aynı şeyi yaptım ve Nursen gene hissetmediğini söyleyince
gülerek “Bak Hakkı Amca’nın tekniğini uyguladım” diye durumu açıkladım.
Nursen’in çok hoşuna gitti. “Aa ne güzel dolu. Çok rahat oluyormuş meğerse.
Bundan sonra hep böyle yap” dedi. O ilk tepkisinden eser yoktu ve
düşüncelerinden vazgeçmişti. O günden
sonra iğneleri hep Hakkı Amca tekniği ile yapmaya başladım. Püüfff diye üfleyip
pıt diye iğneyi batırıyordum.
30 Mart 2012 Cuma
Tüp bebek yapacağımızın bilinmesi gerekiyor mu?
Tüp bebek
yapacağımızı çevremize söyleyip söylememekte ilk başlarda tereddüt ettik. Hani
söylesek ne tepki olur, söylemesek nasıl saklayacağız? Hem Nursen hem ben gizli
saklı bişey yaptığımızda kimseden saklayacak yeteneğe sahip değiliz. Bir
şekilde açık veriyoruz, belli ediyoruz. Ne yapalım yapımız böyle. Saklasak bile
bir yerde nasıl olsa belli edecektik. Hem devamlı görüştüğümüz arkadaşlarımız
var. Onlarla beraberken illâ ki iğne saatimiz denk gelecek. Ne yapacağız o
zaman?
“Hadi biz
müsait bir oda varsa 5 dakika baş başa çekilelim hemen döneceğiz” desek çok
yanlış anlamalara sebep olabilir.
“Eve gidene
kadar dayanamadınız mı ne aceleniz var?” diye düşünebilirler.
Aman
söylesek ne olacak ki? Gayet normal bir durum. Bebek istiyoruz, bu şekilde
yapma durumundayız. Kime ne? Utanacak, sıkılacak, saklayacak bir durum yok.
Çevreden duyuyorduk ve yaşadık; bundan utanan, söylemeye çekinen, çok gizli bir
durum gibi saklayanlar oluyor. Ne gerek var ki? Hem bu şekilde saklayarak,
gizleyerek kendimizi sıkıntıya sokacağız ve bu tedavinin olumluluğu açısından
hiç iyi bir durum değil. Rahat olmamız lâzım. Sonuçta yakın çevremize söyledik
böyle bir tedavi sürecinde olduğumuzu. Tüm bilenler sevindiler, destek verdiler
ama gene de bazılarının akıllarında soru işaretleri vardı. Niye tüp bebek
yapıyorduk ki? Sağlığımızda sorun mu
var? Bu sorulara da gayet açık şekilde cevap verdik. Hiçbir sağlık sorunumuzun
olmadığını, sadece yaşımızın ilerlemesinden dolayı ve bebek istediğimiz için
durumu riske atmak istemediğimizi anlattık. Riske atmanın yanı sıra bir an önce
bebek sahibi olmak istediğimizi söyledik. Sağlık sorunumuz da olabilirdi çok
acayip bir durum değil ki. Sağolsunlar herkes anlayışla karşıladı. Gerçi
anlayışla karşılamasalar ne olacaktı ki? Vazgeçecek halimiz yoktu ya? Ama
sağolsunlar tüm sevdiklerimiz, yakınlarımız destek oldu, yardımcı oldu bize. Bu
bizim için çok önemliydi. Moralimizi yüksek tutuyor, bize güç veriyordu.
Fakat durumu
açıkladığımız kişilerin hemen hepsi şu soruyu sormadan edemiyordu. Ya da
sormaya çekiniyorlar ama bir şekilde konuyu oraya getirmeye çalışıyorlardı.
Veya yüz ifadelerinden belli oluyordu:
“Bir
sorununuz mu var? Neden tüp bebek yapıyorsunuz?”
Sanki tüp
bebek yapmak için mutlaka bir sağlık sorunu olması lazımmış gibi düşünüyorlar.
Halbuki gittiğimiz tüp bebek merkezinde bu işlemi yaptıran o kadar genç
insanlar var ki. Tüp bebek tedavisi yaş ortalaması gerçekten çok çok düşük
durumda. Tabii ki sağlık sorunları nedeniyle bu tedavi sürecine girenler de
var. Ama her ne olursa olsun, sağlık problemi ile veya değil gerekiyorsa
yaptırılması gereken bir tedavi. Dışarıdan pek görülmese de çok yaygın şekilde
uygulanan bir yöntem. İsimlerini çok iyi bildiğimiz, halk tarafından tanınan
bir çok kişi ve bu kişilerin çocukları da bu tüp bebek tedavisi yaptırıyor.
Özellikler
erkeklerde tüp bebek yaptırdığını veya tedavi sürecinde olduğunu söylemek büyük
bir sorun. Sanki tüp bebek yaptırdığı bilinince erkekliği yerlerde sürünecek,
herkes erkekliğinden şüphe edecek. Neredeyse tüm erkekler tüp bebek
yaptırdığının bilinmesinden utanıyor, çekiniyor. Dolayısıyla kadınlarda bundan
etkilenip aynı psikolojiye giriyorlar. Bu psikolojide sonucun olumlu olmasını
büyük ölçüde engelliyor. Erkekler merak etmesin; tüp bebek yaptırınca
erkekliğinizde bir eksilme olmuyor, erkeklik itibarınız yerlerde sürünmüyor.
Aksine ne kadar mantıklı, akıllıca bir şey yaptığınız düşünülüyor. Tüp bebek
yaptığımızı en başından beri kimseden saklamaya gerek duymadık ve hiç bir
şekilde de kimseden rahatsız olmadık.
Hatta bu
durumu yakın tanıdığım birisinde yaşadım. Dolaylı yoldan tüp bebek tedavisine
devam ettiğini öğrendim ve çok sevindim. Gerçekten çok sevdiğim bir kişi. Ama
kimsenin bilmesini istemiyormuş meğerse. Niye? Erkekliğinden şüphe edilecek
tabii. Tüm ailesini de tembihlemiş bilinmemesi konusunda. Bende çok sevindiğim
için ve o kişiyi çok sevdiğim için hemen yardım edebileceğim, fikir
verebileceğim bir şeyler olabilir diye düşündüm ama bilinmesini istemediği için
bende bildiğimi belli edemezdim. Bir akşam annesini aradım ve "Tüp bebek
tedavisine başlamış. Ben bir çok aşamasından geçtim ve yardımcı olabileceğim
bir şeyler varsa yardım etmek istiyorum" dedim. Ama annesi "Yok öyle
bir şey. Öyle bir tedavi durumu yok. Olursa haber veririz sana" diyerek
geçiştirmeye çalıştı. Ama sakladığı o kadar belliydi ki. Aradan bir kaç hafta
geçtikten sonra gene annesi aradı beni ve oğlunun baba olacağını, gelininin
hamile olduğunu, hemde ikiz olduğunu söyledi ve arkasından ekledi "Ama tüp
bebek değil". O kadar belli etti ki artık tüp bebek tedavisi sonucu
olduğunu. Bilmiyorum? Belki de ben çok fena şekilde yanılıyorum ve günahlarını
alıyorum. Ama bilinse ne olacak tüp bebek yaptıklarını? İnsanlar tersleyecek,
alıp yerin dibine mi sokacaklar? İnsan içine çıkamayacaklar mı? Hiç de öyle
olmuyor. Olsaydı biz yaşardık bu durumları kimseden saklamadığımız için.
İğne saatimiz geldi ama yapacak yer yok
Bir gün, bir
alış veriş merkezinde dükkanlardan birine girdik. Alış veriş yapmak için bir
şeyler baktık, satıcı kadın ile sohbet ettik, konuştuk. Bu sırada fark ettik ki
iğne saatimiz gelmiş. Satıcı kadına Nursen’in iğne olması gerektiğini,
yapabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduk. Hani o kadar konuşmanın üzerine
sanki akraba olduk ya kadınla rahat rahat söylüyoruz. Kadın bize madde
bağımlısıymışız gözüyle baktı. Bir afalladı, ne diyeceğini bilemedi. Sonra
neden iğne olması gerektiğini biraz daha detaya girerek anlattık. Kadın pek
tatmin olmamış gibiydi ama yardımcı oldu sayılır. Bebek emzirme odasında
yapabileceğimizi söyledi. Bu bizim niye aklımıza gelmemişti ki? Hemen gidip
bebek emzirme odasında iğneyi yaptık. Hem bu durum bize tecrübe olmuştu. Tekrar
aynı durumla karşılaştığımızda bu yöntemi uygulayabilirdik. Hatta bebeğimiz
olduğunda da bu odaları çok kullanacaktık. Ki kullanıyoruz da. Sanki hiç alış
veriş merkezinden çıkmıyormuşuz gibi oldu bu ama bebeğimiz kış bebeği olduğu
için anca dışarı çıktığımızda alış veriş merkezlerine gidebiliyoruz. Ama
genelde hafta içinde. Çünkü hafta sonları çok kalabalık oluyor. Bebek için
sağlıklı olmayabilir.
29 Mart 2012 Perşembe
Bebeğimiz için ilk adımlar; tedavi başlıyor
Evrim bizi
aynı tüp bebek merkezinde Dr. Aysun Hanım’a yönlendirdi. Kadın doğum uzmanı Aysun
Hanım, esas ilk adımları atmamızı o sağlayacak. Aysun Hanım’ın kontrolleri,
muayenesi sonucunda “Al bakalım Nursen. Bu iğneler, şu ilaçlar, böyle
kullanacaksın, şöyle iğne olacaksın” diyerek 1 Kasım 2010’da tüp bebek
tedavimizin ilk aşamasına başladık. Üç ay sürecek tedavi süreci. Bütün tedavi ağırlığı Nursen’de olacaktı.
İğneler, ilaçlar hep Nursen için.
Benim de bir
takım yapmam gereken şeyler vardı. Öncelikle yaşam kalitemi arttırmam
gerekiyordu. Sigara yok, alkol yok, beslenmeme dikkat edeceğim, yürüyüşler
yapmam lazım, dar kot pantolon giymemem gerekiyor, keçiboynuzu pekmezi içeceğim, kırmızı erik
kurusu yiyeceğim, sağlıklı beslenmem lazım, yürüyüş yapmam lazım, uykuma dikat etmem lazım, badem, fıstık, fındık
yiyeceğim, et yemem lazım, kırmızı sebze ve meyvalar çok önemliymiş onlardan da
bol bol yemem lazımmış. Ben bunları yiyince varil gibi olurum ama!! Zaten iri
sayılabilecek bir adamım bunlardan sonra yarma bir adam olurum herhalde. Benim
yapacaklarım aslında önemli değildi. Böyle şeyleri yemeyi zaten severim sadece
biraz miktarı artacak ve keçiboynuzu pekmezi denen o anlamsız, tatsız sıvıyı
tüketecektim. Bir yanda da internette başka neler yapabilirim ve yiyebilirim
diye araştırdım. Çok farklı şeyler olmasada ek olarak keçboynuzu suyu içmeye
başladım. Yarım kilo keçiboynuzu 3-4 parçaya bölünecek, 1 litre suda
haşlanacak, sabah akşam birer bardak içilecek. Tatsız, tuzsuz bir sıvı ama iyi
gelecek, içmem lazım. Bunların hepsi sperm kalitesini arttırmak ve daha
sağlıklı bir embriyo olmasını sağlamak için gerekli. Koca bir sepete fındık, badem
ve fıstık doldurdum. Akşamları televizyon seyrederken çatır çutur yiyordum.
Nursen arada kızıyor “Yeter yeme artık. Çok yedin” diye çıkışıyordu ama bahanem
hazırdı; “Bebeğimiz için yemem lazım ama hayatım!”. İşin gerçeği bayılıyordum
böyle şeyler yemeye. Domates de çok faydalı ama özellikle közlenmiş olursa daha
faydalı oluyor. Bu anlattıklarım baba olmayı düşünen her erkeğin yapması
gereken şeyler aslında. İllâ ki tüp bebek tedavisi için geçerli şeyler değil.
Bu arada
ilginç bir durum daha yaşıyorduk aslında. Nursen, kadın çalışmaları uzmanı ve
feminist düşüncelere sahip bir kadın. Tüp bebeği, kadına bir dayatma olarak
görüyordu. Ama bir de baktı ki, tüp bebek merkezinde ve doktorun karşısında tüp
bebek yapma hazırlıklarını konuşuyor.
Yaaa işte nereden nereye. Nursen daha sonraki günlerde iş güzergâhında
olduğu için hep b tüp bebek merkezinin önünden geçtiğini ve “Acaba buraya
kimler geliyor?” diye düşündüğünü söyledi. Sonra ikimizde gördük işte kimlerin
geldiğini.
Aysun Hanım’da
bize tavsiyelerde bulunurken haftada 2 gün kırmızı et, 2 gün balık, 3 gün tavuk
yememizi söyledi. Arkasından kredi kartını da verir diye bekledim ama vermedi J
Benim bu yaptıklarım Nursen’in yapacakları ve
yaşayacakları yanında devede kulak kalıyor aslında. Nursen hergün göbekten iğne
olacak, ilaçlar içecek, hatta bazen günde iki tane iğne olacak, hele ki öyle
bir iğne var ki haftada bir olacak ve profesyonel birinin yapması lazım. İşi
çok zordu. Bu iğnelerin ve ilaçların hepsi hormon yüklü. Nursen’in bütün
düzeni, metabolizması alt üst olacak ama ikimizde katlanacağız artık ne
yapalım. Bu arada esas önemlisi o haftada bir olacak iğne hariç diğer tüm
iğneleri ben yapacaktım. Her gün iğne yaptırmaya bir yerlere gitmek bayağı
eziyet olacak tabii ki. İğnelerin nasıl yapılacağını çok iyi öğrendim. Hiç
benlik iş değil ama yapmam lazım. Gerçi iğnelerde öyle süpürge sapı gibi
upuzun, kocaman iğneler değil. Hani şu şeker hastalarının insülin iğnelerinden.
Aman insanlar kendi kendilerine yapıyorlar ben neden yapamayayım ki? Bütün bu
aşamaları sonuçta Nursen ile birlikte atlatacağız, iğne yapmak da işin bir
parçası. Bir süre sonra zaten fenni iğneci gibi oldum ben. Elim o kadar alıştı
ki tık tık hergün iğneleri yapıyordum. Bazen Nursen’in canı acıyordu, bazen hiç
hissetmiyordu. Ama canı acıdığında gerçekten en az onun kadar benimde canım
acıyordu. Bir de canını ben yaktığım için daha da üzülüyordum. Bu iğneler,
ilaçlar yumurta toplama işlemine kadar yani 3 ay devam edecekti. Bir de bu süre
içinde ikimizde alkollü içki içemiyoruz. Yasaklandı. Zaten haftada bir veya iki
rakı keyfimiz vardı, bu sıkıntılı olabilecek süreçte o da yasaklandı. Ama
sonucunun iyi olacağını düşündüğümüzde her şeye değer diye düşündük. 2010
yılbaşı gecesinde içki içememek en zoruydu. Herkes yılbaşı kutluyoruz diye içki
içiyor biz Nursen’le kola içiyorduk. İlk kez bir yılbaşı gecesini alkolsüz
geçirdik.
Arkadaşlarımızla
da görüşmelerimiz biraz olsun kısıtlandı. Çünkü hemen hepsi sigara içiyordu.
Evlerine gitsek sigara, dışarıda bir yerlere sigara içilen yerler oluyor. Böyle
olunca da daha az görüşmeye başladık. Ne yapalım bizim durumumuz çok daha
önemli. Ama arkadaşlarımız bizi anlayışla karşılıyorlardı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)