Evrim bizi
aynı tüp bebek merkezinde Dr. Aysun Hanım’a yönlendirdi. Kadın doğum uzmanı Aysun
Hanım, esas ilk adımları atmamızı o sağlayacak. Aysun Hanım’ın kontrolleri,
muayenesi sonucunda “Al bakalım Nursen. Bu iğneler, şu ilaçlar, böyle
kullanacaksın, şöyle iğne olacaksın” diyerek 1 Kasım 2010’da tüp bebek
tedavimizin ilk aşamasına başladık. Üç ay sürecek tedavi süreci. Bütün tedavi ağırlığı Nursen’de olacaktı.
İğneler, ilaçlar hep Nursen için.
Benim de bir
takım yapmam gereken şeyler vardı. Öncelikle yaşam kalitemi arttırmam
gerekiyordu. Sigara yok, alkol yok, beslenmeme dikkat edeceğim, yürüyüşler
yapmam lazım, dar kot pantolon giymemem gerekiyor, keçiboynuzu pekmezi içeceğim, kırmızı erik
kurusu yiyeceğim, sağlıklı beslenmem lazım, yürüyüş yapmam lazım, uykuma dikat etmem lazım, badem, fıstık, fındık
yiyeceğim, et yemem lazım, kırmızı sebze ve meyvalar çok önemliymiş onlardan da
bol bol yemem lazımmış. Ben bunları yiyince varil gibi olurum ama!! Zaten iri
sayılabilecek bir adamım bunlardan sonra yarma bir adam olurum herhalde. Benim
yapacaklarım aslında önemli değildi. Böyle şeyleri yemeyi zaten severim sadece
biraz miktarı artacak ve keçiboynuzu pekmezi denen o anlamsız, tatsız sıvıyı
tüketecektim. Bir yanda da internette başka neler yapabilirim ve yiyebilirim
diye araştırdım. Çok farklı şeyler olmasada ek olarak keçboynuzu suyu içmeye
başladım. Yarım kilo keçiboynuzu 3-4 parçaya bölünecek, 1 litre suda
haşlanacak, sabah akşam birer bardak içilecek. Tatsız, tuzsuz bir sıvı ama iyi
gelecek, içmem lazım. Bunların hepsi sperm kalitesini arttırmak ve daha
sağlıklı bir embriyo olmasını sağlamak için gerekli. Koca bir sepete fındık, badem
ve fıstık doldurdum. Akşamları televizyon seyrederken çatır çutur yiyordum.
Nursen arada kızıyor “Yeter yeme artık. Çok yedin” diye çıkışıyordu ama bahanem
hazırdı; “Bebeğimiz için yemem lazım ama hayatım!”. İşin gerçeği bayılıyordum
böyle şeyler yemeye. Domates de çok faydalı ama özellikle közlenmiş olursa daha
faydalı oluyor. Bu anlattıklarım baba olmayı düşünen her erkeğin yapması
gereken şeyler aslında. İllâ ki tüp bebek tedavisi için geçerli şeyler değil.
Bu arada
ilginç bir durum daha yaşıyorduk aslında. Nursen, kadın çalışmaları uzmanı ve
feminist düşüncelere sahip bir kadın. Tüp bebeği, kadına bir dayatma olarak
görüyordu. Ama bir de baktı ki, tüp bebek merkezinde ve doktorun karşısında tüp
bebek yapma hazırlıklarını konuşuyor.
Yaaa işte nereden nereye. Nursen daha sonraki günlerde iş güzergâhında
olduğu için hep b tüp bebek merkezinin önünden geçtiğini ve “Acaba buraya
kimler geliyor?” diye düşündüğünü söyledi. Sonra ikimizde gördük işte kimlerin
geldiğini.
Aysun Hanım’da
bize tavsiyelerde bulunurken haftada 2 gün kırmızı et, 2 gün balık, 3 gün tavuk
yememizi söyledi. Arkasından kredi kartını da verir diye bekledim ama vermedi J
Benim bu yaptıklarım Nursen’in yapacakları ve
yaşayacakları yanında devede kulak kalıyor aslında. Nursen hergün göbekten iğne
olacak, ilaçlar içecek, hatta bazen günde iki tane iğne olacak, hele ki öyle
bir iğne var ki haftada bir olacak ve profesyonel birinin yapması lazım. İşi
çok zordu. Bu iğnelerin ve ilaçların hepsi hormon yüklü. Nursen’in bütün
düzeni, metabolizması alt üst olacak ama ikimizde katlanacağız artık ne
yapalım. Bu arada esas önemlisi o haftada bir olacak iğne hariç diğer tüm
iğneleri ben yapacaktım. Her gün iğne yaptırmaya bir yerlere gitmek bayağı
eziyet olacak tabii ki. İğnelerin nasıl yapılacağını çok iyi öğrendim. Hiç
benlik iş değil ama yapmam lazım. Gerçi iğnelerde öyle süpürge sapı gibi
upuzun, kocaman iğneler değil. Hani şu şeker hastalarının insülin iğnelerinden.
Aman insanlar kendi kendilerine yapıyorlar ben neden yapamayayım ki? Bütün bu
aşamaları sonuçta Nursen ile birlikte atlatacağız, iğne yapmak da işin bir
parçası. Bir süre sonra zaten fenni iğneci gibi oldum ben. Elim o kadar alıştı
ki tık tık hergün iğneleri yapıyordum. Bazen Nursen’in canı acıyordu, bazen hiç
hissetmiyordu. Ama canı acıdığında gerçekten en az onun kadar benimde canım
acıyordu. Bir de canını ben yaktığım için daha da üzülüyordum. Bu iğneler,
ilaçlar yumurta toplama işlemine kadar yani 3 ay devam edecekti. Bir de bu süre
içinde ikimizde alkollü içki içemiyoruz. Yasaklandı. Zaten haftada bir veya iki
rakı keyfimiz vardı, bu sıkıntılı olabilecek süreçte o da yasaklandı. Ama
sonucunun iyi olacağını düşündüğümüzde her şeye değer diye düşündük. 2010
yılbaşı gecesinde içki içememek en zoruydu. Herkes yılbaşı kutluyoruz diye içki
içiyor biz Nursen’le kola içiyorduk. İlk kez bir yılbaşı gecesini alkolsüz
geçirdik.
Arkadaşlarımızla
da görüşmelerimiz biraz olsun kısıtlandı. Çünkü hemen hepsi sigara içiyordu.
Evlerine gitsek sigara, dışarıda bir yerlere sigara içilen yerler oluyor. Böyle
olunca da daha az görüşmeye başladık. Ne yapalım bizim durumumuz çok daha
önemli. Ama arkadaşlarımız bizi anlayışla karşılıyorlardı.