Bizim ufacık
da olsa umudumuz devam ediyor hâlâ. Sarp
Bey, tekrar kontrol edeceği için seviniyorduk. Hiç değilse birisinden daha aynı şeyi duyarsak
bizde daha kesin şekilde emin olacaktık. Sonuçta ilk kontrol yetersiz kalan bir
ultrason cihazı ile yapılmıştı ve burada daha gelişmiş bir cihazla tekrar
kontrol edilecekti. Zaten buraya gelmemizin esas amacı da daha gelişmiş bir
cihaz ile tekrar kontrol edilmesi değil miydi?
Bizi aşağıya
poliklinik katına götürdü Sarp Bey. Nursen muayene odasına girdi ben gene
koridorda kaldım tek başıma ve moralsiz biçimde. Boş boş sağa sola bakınırken
muayene odasının kapısı açıldı karşımda Sarp Bey’i gördüm. Yüzünden bir şeyler
anlamaya çalıştım fakat pek de olumlu bir ifadesi yoktu. Beni de içeri çağırdı.
Girdim, kapıyı kapattı ve bana dönüp “Bebeğiniz yaşıyor. Kalp atışları gayet
sağlıklı duyuluyor” dedi.
Araya ben dışarıdayken
Nursen’in içeride yaşadıklarını sıkıştırmak istiyorum. Aynen Nursen’in ağzından
çıktığı gibi anlatıyorum: Sarp Bey, beni muayeneye alıp gayet sakin, tepkisiz ve
çok ciddi bir şekilde kontrole başladı. Hani sanki bebeğin kalp atışlarının duyulamayacağından
eminmiş gibi. Birden çok şaşkın bir ifadeyle, gözünü monitörden ayırmadan, parmağıyla
görüntüyü işaret ederek “E bu bebek yaşıyor!!” dedi. Tekrar iyice monitöre baktı,
ultrason cihazının sesini açıp “İşte bakın!! Kalp atışlarını duyabiliyoruz” dedi.
Bunu söyler söylemez ben inanamayarak şaşkın
bir şekilde “Gerçekten mi?!” dedim. Tam anlamıyla “salak oldum”. Sonra kapıya doğru
yönelip seni çağırdı. Sen geldiğinde ben sersem gibiydim.
O anda
ne olduğumu bilmiyorum. Nursen’e baktım yüzünde müthiş bir rahatlama duygusunu
yansıtan gülümseme vardı. Gittim hemen Nursen’in elini tuttum sıkı sıkı. Bu
sırada Sarp Bey de cihazın başına geçti ve ekrandan bana da gösterdi
bebeğimizi. Sonra da cihazın sesini açarak kalp atışlarını dinletti. Gerçekten
kalbi pıtır pıtır atıyordu. Hatta yetişkin bir insanın kalp atışları gibi
bayağı ritmli ve güçlüydü. Sanırım
hayatımda duyduğum en güzel ses oldu bu. Nursen’le birbirimize bakıp
mutluluğumuzu konuşmadan gözlerimizle anlattık. Bu arada Sarp Bey’in boynuna
atlamamak içinde kendimi zor tutuyordum. Sanki bize dünyaları vermişti. Böyle bir sevinç yok! 1 saat içinde moralimiz
önce yerlere indi sonra havalara çıktı. İki zıt duyguyu, uçlarda yaşamak gerçekten
ruhen çok yormuştu sanırım. Kendimi pelte gibi hissediyordum.
Devam edecek...