Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2014 Cuma

KIZIMA 1. YAŞ GÜNÜ MEKTUBUM - "ÇİY DAMLAM'A"

Lâl'in 1. yaş günü için ona yazdığım bir mektup... Uzun bir zaman sonra blogumda yayınlamak istedim..

ÇİY DAMLAM'A

İlk doğum gününe 12 gün kala sana bu mektubu yazıyorum. Acaba okuduğunda kaçıncı doğum gününü kutlamış olacağız? Gerçi bu sana ve senin için yazdığım ilk mektup veya yazı değil. Senin nasıl dünyaya geldiğini anlatan uzun bir yazıyı zaten halen yazıyorum. Sen bu mektubu okuduğunda o yazı da sana, seni anlatan bir hikâye olarak hatta belki kitap olarak odanın bir köşesinde olacak. Bir de bana yaşattığın ilk “Babalar günüm” de sana bir mektup yazmıştım.


Ben ve annen için geç sayılabilecek yaşlarımızda dünyaya geldin. Çünkü annenle birbirimizi ancak 38 yaşımızda bulup evlendik. Bu konuda ikimizde biraz tembellik yapmışız sanırım. Evlendikten hemen sonra olmasa bile 10 ay geçtikten sonra bir bebeğimiz olsun diye karar verdik. Riske atmamak ve daha fazla zaman kaybetmemek için, senin olman için tüp bebek yöntemini uygulamaya karar verdik. Yani sen benden duymuş olma ama “tüp bebek” sin. 

Dünyaya gelme sürecin annen ve benim için gerçekten çok keyifli oldu. Tabii ki arada bazı sıkıntılar yaşadık ama genelde keyifli bir süreç geçirdik. Ama daha en başından senin dünyaya geleceğine çok ama çok inanmıştık. Tüp bebek olduğun için her şey plânlı ve programlı ilerliyordu ve senin için elimizden gelenin fazlasını yapmaya çalıştık. Sonuçta sen dünyaya geldin ya hiçbir şey önemli değil.

Daha annenin hamileliğinin ilk günlerinden itibaren sana bir kişilik vermiştik. O kadar emindik ki dünyaya geleceğinden sen doğana kadar hep bu şekilde davrandık. Annenin sana hamile olduğunu öğrendiğimiz gün adın bile hazırdı. Tabii ki daha cinsiyetin belli olmadığından hem kız hem erkek ismine karar vermiştik senin için. Kız olursan adın Lâl erkek olursan Tan olacaktı. Ama cinsiyetin belli olana kadar annen ve benim şakacı tarafımızdan kaynaklanan bir fikirle sana Şadan demeye başladık. Senin zamanında belki bu isim bilinmeyecek bile hatta bizim zamanımızda bile pek bilinmiyor ama aklımıza birden geliverdi işte.  Hem kız hem erkek ismi olabildiği için sana Lâl veya Tan diyene kadar Şadan dedik hep. Yani sen bizim için ilk cenin halinden itibaren bir bireydin artık. Ve sonradan zamanı geldiğinde öğrendik ki ismin Lâl olarak dünyaya gelecekmişsin.

Annenin tüm hamilelik dönemi boyunca seni çok büyük bir heyecanla ve hevesle bekledik. Daha ilk ayından başlayarak doğduğun günden itibaren senin için yapacaklarımızı plânlamaya başladık. Bu ilk doğum gününe kadar plânlarımızın neredeyse hepsini gerçekleştirdik ve sen bu mektubu okuduğunda da umarım tamamını gerçekleştirmiş, hatta belki de daha iyisini yapmış oluruz.

Lâl’im, senin dünyaya gelmen bizim için dünyanın en büyük mutluluğu oldu. Hayatımızın en güzel ve en iyi olayı sen oldun. Daha doğrusu artık sen bizim hayatımız oldun. Sen bizim geleceğimiz oldun. Bir tanecik kızımız oldun.

Doğduğun günün ertesi günü seni evimize getirdik. Annenin karnında yaşadığın evimizde artık dünyaya gelmiş bir bebek olarak yaşamaya başladın. İkinci gününde seni yatağından alıp annenin kucağına meme emmek için kucağıma aldım ve senin o ufacık, masum, tertemiz yüzüne bakarken ağlamaya başladım. Senin için ilk ağlamam oldu bu. Hani belki duymuşsundur “erkekler ağlamaz” derler ama yok öyle bir şey. Ağlamayan erkek hele ki bir baba yoktur. Ağlama sebebim sadece sen ve senin sayende yaşadığım inanılmaz mutluluktu. Beni gören annen de dayanamadı ve ikimiz birden seni kucağımıza alıp hiçbir şey düşünmeden mutluluğumuzu ağlayarak dışa vurduk.

Büyümenin her gününü heyecanla yaşadık ve hâlâ yaşıyoruz. Yaptığın her yeni hareket, mimik, tepki, davranış bize ayrı bir mutluluk verdi. Seninle sevindik seninle üzüldük. Tamam,  bazen tahammülümüzün azaldığı zamanlar oluyor ama o kadar da olsun artık.

‘Çiy Damlam’ sen gerçekten hayatımıza bir çiy damlası gibi düşüverdin. Senin o ufacık pırıltın, canlılığın, daha annenin rahminde başlayan hayata tutunma azmin hiç azalmasın. Seninle başlayan yaşamımız sensiz geçen zamanı unutturdu ve sen bizim her şeyimiz oldun.

Bize bu duyguları yaşattığın için, bize ‘seni’ yaşattığın için, hayatımız olduğun için, canımızın bir parçası olduğun için, varlığınla varlığımıza anlam verdiğin için sana çok teşekkür ederiz.

Seni, senin bile tahmin edemeyeceğin kadar çok seviyoruz ‘Çiy Damlam’.


1 Kasım 2012 Perşembe

Lâl Şimdi Doğsa Gayet Sağlıklı Yaşar


Bu arada kontrol zamanımız gelmişti. Gene gidip Lâl’imizi görecektik. Her seferinde aynı heyecanı yaşıyordum ben Lâl’i görmek için. Nursen daha serin kanlı görünüyordu ama heyecanlı olduğu belli oluyordu. Hele ki muayene esnasında ekranda Lâl’i gördüğünde bambaşka bir heyecan yaşıyordu Nursen. Kendimi söylememe bile gerek yok sanırım.

Doktorumuzla her kontrolde olduğu gibi şakalarla karışık bir muayene geçirdik. Her seferinde aynı sıcaklığı ve yakınlığı gösteriyordu bize. Şakalar havada uçuşuyordu ama gayet de güzel bir muayene geçiriyorduk. Tabii ki muayeneden sonra Lâl’in ultrason fotoğraflarını saklamak üzere aldık. Hem saklıyorduk hem de arada çıkartıp bakıyorduk. Aynı zamanda video çekimini de yapmıştım. Onu da aklımıza estikçe açıp seyrediyorduk.

32. haftaya gelmiştik artık. Lâl’in büyümesi normal ve sağlıklı şekilde devam ediyordu. Her kontrolde olduğu gibi sanki bizi görüyormuşçasına kafasını çevirip bize doğru baktı. Ama genelde elleriyle yüzünün büyük kısmını kapatıyordu. Böyle olunca yüzünü tam olarak göremiyorduk. Şansımıza ellerini indirirse ancak görüyorduk o da yetiyordu bize. Aman sağlıklı olsun da ne pozisyonda olursa olsun. Bu arada pozisyon demişken; artık iyice aşağıya doğru inmiş Lâl. Yani doğmaya hazırlıyor kendini. Hadi gel desek gelecek gibi sanki. Daha önceki kontrollerde olduğu gibi normalden bir hafta kadar önde gelişim gösterdiğini söyledi doktor.
Muayeneden sonra doktorumuzla konuşmamızda bebeğin şimdi doğsa gayet sağlıklı yaşayabileceğini, her şeyin normal seyrinde devam ettiğini, herhangi bir ekstra durum olmadıkça son haftaya kadar bekleyeceğini, içeride gelişimini ne kadar sürdürürse o kadar iyi olacağını söyledi.

Biz mutlu ve moralli şekilde muayenehaneden ayrılıp kendimizi sokaklara attık adetimiz olduğu üzere. Gidip Lâl’i tekrar görmemizi kutladık. Bu arada her kontrole gittiğimizde Lâl için bir tane veya iki tane milli piyango bileti alıyorduk. Hani “Bebek kısmetiyle gelir” derler ya bizde “Lâl’in kısmetine ya çıkarsa” diyerek biletimizi alıyorduk. Ama her seferinde en fazla amortiden başka bir şey çıkmıyordu. Şöyle adam akıllı bir şeyler çıksa hiç değilse Lâl için geleceğine bir yatırım olur diye hevesleniyorduk.

22 Haziran 2012 Cuma

Amniyosentezden önce doktorla görüşmemiz


Ertesi gün randevumuzu aldık. Annemde bizimle beraber gelmek istedi. Sonuçta küçük de olsa bir operasyon olduğu için Nursen’in yanında olmak istedi. Belki bir şeye ihtiyacı olur diye hem de bebeğimizi merak ediyordu babaannelik heyecanıyla. Bir kere de olsa ultrasonda görmek istiyordu.

Randevu günümüze kadar gerçekten çok heyecanlıydık. Hatta Nursen bile hiç olmadığı kadar heyecanlıydı. Her gün ve  özellikle bir gece öncesi “Ne olacak? Nasıl olacak? Umarız sorunsuz olur” diye düşünüyorduk devamlı.

 O gün geldiğinde annem bize geldi ve üçümüz birlikte çıkıp doktora gittik. Aslında üçümüz demek yanlış oldu. Bir de Nursen’in karnındaki bebeğimiz var. Hiç beklemeden doktorun odasına girdik. Gerçekten sempatik ve samimi bir doktor gibi görünüyordu. Oturduk ve Nursen’den gerekli bilgileri istedi. Son regl tarihi, transfer tarihi v.b. Hani daha önce bahsetmiştim, bu tip bilgilerin mutlaka küçük bir defter edinilip not alınması çok iyi olur diye. İşte o notlar burada çok lazım oldu ama biz not almamıza rağmen yanımıza almadığımızı sandık. Doktor sordukça bizde bir panik oldu. Çünkü o heyecanla tarihleri hemen hatırlayıp söyleyemedik. Hemen tüp bebek doktorumuz Aysun Hanım’ı aradık ve ondan öğrendik bilgileri. Meğerse notlar yanımızdaymış ama sanırım o heyecanla bulamadık. Biz öyle panik olduk, doktor da biraz acele ettirdi ve bizde iyice panik ve heyecan başladı. Bu durum esas Nursen’i çok gerdi. Neyse ki Aysun Hanım’la telefonla konuşup bilgileri aldık ve hallettik sorunu.

Bilgileri verdikten sonra doktor bize bir kağıt verdi. Kağıtta amniyosentez ile bilgiler vardı. Bir de herhangi bir sorun olduğuna doktorun sorumlu tutulmayacağına dair bir sözleşme gibi bir yazı. Önce Nursen yazıyı okudu. Sonra doktor neden amniyosentez yaptırmak istediğimizi sordu. Biz esas olarak yaştan dolayı yaptırmak istediğimizi söyledik. Tüp bebek olduğudan dolayı riskli gebelik grubuna da giriyorduk ama yaş daha önemli bir faktördü. Nursen 39 yaşında olduğu için bu yaşta amniyosentez yaptırmak yüzde yüz gerekmese bile her şeyden emin olmak için yapılsa iyi olacaktı. Doktor kağıt üzerinde ilgili yeri işaretledi ve Nursen’e imzalattı.


Devam edecek...

18 Haziran 2012 Pazartesi

Amniyosentez zamanı geliyor


17. haftada amniyosentez yaptıracağız. Nursen ile birlikte internet ve kitapları biraz karıştırarak nasıl bir işlem olduğunu araştırdık önce. Bu çok ciddi ve gerçekten riskli bir uygulama. Ama yeri geldiğinde bir o kadar da gerekli bir yöntem. Bebeklerin yaklaşık olarak %3-4’ü anomalilerle doğuyor. Bunların oluşmasında ise genetik kusurların rolü çok büyük. İşin kötü yanı genetik hastalıklar için henüz bir tedavi yöntemi yok. Bu yüzden bunların önceden tespit edilmesi gerekiyor. Sonucuna göre de hamilelik ciddi bir düzeye gelmeden hamileliği sonlandırmak gerekebilir. Her şeyi göze alıp o bebeği dünyaya getirmek istenmiyorsa. Bunun tespit edilmesi için birkaç yöntem vardır ama en çok kullanılanı ve bildiğim kadarı ile en kesin ve net sonuç veren işlem ise amniyosentez.

Amniyosentez, anne adayının karnından bir iğne ile bebeğin içinde yüzdüğü amniyon sıvısına ulaşılarak o sıvıdan alınması şeklinde gerçekleşiyor. Gerçekten çok riskli, dikkat isteyen ve uzmanlık gerektiren bir işlem. Ufacık bir hata bebeğe ve anneye zarar verebilir. Çok düşük bir oranda olsa da bebeğin kalbinin durmasına bile sebep olabiliyor.

Önceleri, ultrason cihazı yokken körlemesine yapılıyormuş bu işlem ve riski çok daha fazlaymış. Tabii kötü sonuçlarda bir kadar çokmuş. Ama ultrason cihazı ile önce sıvı alınacak yer iyice tespit edilip görülerek iğne batırılıyor ve eskiye göre çok daha risksiz bir şekilde uygulanabiliyor. Ama her ne olursa olsun bu işlemi özellikle bu konuda uzman, çok fazla kez uygulamış, çok tecrübeli, eli yatkın ve eli hafif bir doktorun yapması en iyisi. Bir çok yerde bir çok kişi amniyosentez yapıyor ama yapan kişinin bu işin ehli olmasını bilmek ve güvenmek çok önemli. Yani amniyosentez yapacak kişinin çok çok iyi araştırılması gerekiyor. Kesinlikle riske atılacak bir durum değil.

Genelde 16. ve 18. haftalar arasında yapılıyor amniyosentez. Çünkü sonucunun laboratuvardan çıkması 3 – 4 haftayı bulabiliyor. Bu süre sonunda çıkan sonuca göre hiç istenmedik bir durumla karşılaşılabilir ve istenmeyen  bir karar verilebilir. Eğer hamilelik sonlandırılacaksa bu zamandan sonrası çok tehlikeli olabiliyor. O yüzden amniyosentezi 16. – 18. Haftalarda yaptırmak daha sağlıklı oluyor.

Daha çok bizim gibi yaşı hamilelik için normalin üzerinde olan anne adayları için uygulanıyor bu yöntem. Diğer durumlarda daha çok üçlü taramada herhangi bir riske rastlandığında amniyosentez yapılıyor. Daha önce de bahsetmiştim. Biz sadece ikili tarama yaptırdık ve anomali riski çok çok düşük bir seviyede idi. Nursen 39 yaşında ve üstüne üstlük tüp bebek yöntemi ile hamile kaldığı için riskli gebelik grubunda olduğundan bizim mutlaka yaptırmamız gerekiyor. 

6 Haziran 2012 Çarşamba

Karıcığım; Lâl bana çektiyse ayvayı yedin..


Bu dönemler tam bahar aylarına geldiği için havalar da güzelleşmeye başlamıştı. Nursen genelde tüm gün evde kaldığından sıkılıyordu tabii. Günlerde uzadığından akşamüzerleri çıkıp dolaşmak için ideal zamanlardı. Hemen hemen her akşam işten geldiğimde Nursen’le çıkıp yürüyüş yapıyorduk. Bu yürüyüşler aynı zamanda hamileliğin daha sağlıklı geçmesi içinde çok iyi oluyor. Bazen mahallemizde yürüyüşler yapıyorduk, bazen Tunalı Hilmi Caddesi’ne gidiyorduk, bazen alış veriş merkezlerine. Aklımıza neresi eserse.

Birde bu zamanlarda Nursen artık karnı büyüdüğü için klasik hamile psiklojisine girip kendini beğenmemeye başladı. “Çok kilo alıyorum”, “Karnım büyüdü”, “Giyecek hiçbir şeyim kalmadı. Üzerime hiçbir kıyafetim olmuyor” gibi serzenişlerde başladı.  Çok normal bir durum ama bir kadın için özellik hamile bir kadın için gerçekten bu unsurlar moralinin bozulmasına sebep oluyor.

Aslında Nursen moralinin bozulmasının yanı sıra duruma pek de inanamıyordu. Garip geliyordu karnının büyümesi. Hâlâ gaz şişkinliği gibi geliyordu.  Nursen’e moral vermek, rahatlatmak ve bunun gaz olmadığının, Lâl’in büyümesi olduğuna ikna etmek için bayağı dil döküyordum. “Lâl büyüyor, tabii ki karnın büyüyecek. Hele ki bana çektiyse ayvayı yedin zaten” diyordum.

Ben 5,5 kilo doğmuşum. Tosun gibi bir bebekmişim. Şimdi de farklı sayılmam. 1,93 cm boy, 110 kiloluk bir hacmim var. Gerçekten irilik konusunda Lâl bana çekerse sanırım Nursen biraz sıkıntı çekecek. Kendinden 1 metre ilerde giden bir karnı olacak. 

5 Haziran 2012 Salı

Hamilelik sırasında ilaç kullanılması


Nursen’in baş dönemsi ile ilgili bir rahatsızlığı var. Bir zamanlar gittiği doktor menier teşhisi koymuş ama sonradan başka bir doktordan öğrendik ki menier değilmiş rahatsızlığı. Orta kulaktaki kristallerin bozulması yüzünden şiddetli baş dönmesi oluyormuş Nursen’de.

Senede bir iki defa tutuyor ama tam tutuyor. Şiddetli şekilde başı dönüyor. Ayakta duramıyor hatta kafasını bile kaldıramıyor. Gerçekten çok sıkıntı verici ve zor bir rahatsızlık. Üstüne üstlük 2-3 gün devam edebiliyor.

Gene tuttu bu rahatsızlığı. İlaç alması gerekiyor ama hamilelik durumu yüzünden alamıyor. Ne yapsak derken bari doktora soralım diye düşündük. Önce kontrollere gittiğimiz doktorumuzu aradık. İlk aramada ulaşamadık. Biraz süre geçtikten sonra ki iki üç aramada daha ulaşamadık. Hani bize “Ne zaman isterseniz cep telefonumdan arayıp ulaşabilirsiniz” demişti. Bu ona ilk ulaşamamamız oldu. Çok daha sonra bize geri döndü ama iş işten geçmişti. Başka bir jinekolog arkadaşımı arayıp durumu söyledim ve gerekli olan ilacı kullanabileceğimizi söyledi. Bu ilacı alınca Nursen rahatladı. Gerçi bu rahatsızlık için hiçbir ilaç işe yaramıyormuş ama biz o zamanlar kesin rahatsızlığı menier olarak bildiğimizden ilacı aldık. Tabii gene faydası oldu ama geçici bir süre.

Hamilelik sürecinde mutlaka ilaç alınması gereken durumlar olabiliyor. Mutlaka ilaç alınması gerekiyorsa bunu önce doktora sormak gerekiyor. Alınacak ilaç anneye ve bebeğe zarar verici olabilir. Ancak ufak baş ağrıları, halsizlik gibi durumlarda alınabilecek tek ilaç içinde parasetamol içeren ilaçlar. İçilebilecek en zararsız ilaç bu. Bunu danıştığım tüm doktorların tavsiyesi üzerine söylüyorum. Yine de hamilelikte doktora danışılmadan hiçbir ilacın kullanılmaması gerekiyor.

Hatta sadece ağızdan alınan ilaçlar değil cilde sürülebilecek ilaçlar da buna dahil. Kas gevşetici, nemlendirici türü kremler gibi cilde sürülerek kullanılan ilaçlar bile direkt kana geçerek bebeğe zararlı olabiliyor. 

4 Haziran 2012 Pazartesi

Hamile Nursen; “Köpeklerin bu kadar kokuyla yaşaması çok zor”


Salonda bulunan koltuklarımızı bir sorun yüzünden yenisi ile değiştirmiştik. Yeni ve başka bir model. Nursen bu koltukların kokusuna taktı. Koltuklar çok kokuyormuş ve durulacak gibi değilmiş. Bu yüzden salona girmek bile istemiyordu. Her gelen kişiye de koltukların kokup kokmadığını soruyordu. Tabii ki kimse durumuda bilmediğinden kokuyor demiyordu çünkü gerçekten kokmuyordu. Hani belki Nursen’in ne durumda olduğunu bilseler suyuna gitmek için kokuyor falan derlerdi. Ama Nursen’e çok kötü bir biçimde kokuyormuş.

Koltukların minderlerini kaldırıp tam 3 gün boyunca balkonda beklettik kokusu geçsin diye. Tabii ki tekrar içeri aldığımızda değişen bir durum olmadı ve kokmaya devam ediyordu. Nursen dayanamayıp arada tekrar çıkartıp havalandırıyordu ama nafile. O kokuyla yaşamaya alışması lazımdı. Benim için hava hoş tabii bana koku falan geldiği yok. Arada bana soruyordu Nursen “Hayatım koltuklar, minderler kokmuyor mu?” diye. Bende “Of gerçekten çok kötü kokuyor aşkım. Dayanılacak gibi değil” diyerek dalga geçiyordum. Kendisine bu kadar kötü kokan bir şeyin bana hiç kokmaması da çok garip geliyordu Nursen’e. Bazen bana “Köpekleri çok iyi anlıyorum. O kadar koku ile yaşanır mı yahu” diyordu.

Değiştirdiğimiz koltuklarla beraber bir de yeni lambader aldık salonun köşesine. Beraber beğendik alırken. Hatta önce Nursen mağazaya tek başına gittiğinde görüp beğenmiş, bana da fotoğrafını çekip gönderdi. Bende çok beğenince gidip aldık. Eve getirdiler, artık kullanmaya başlayacağız ama Nursen “Ben loş ışık sevmem. Loş olmasın” dedi. Lambader bu ama avize gibi ışıl ışıl olacak değil ya. Tabii ki biraz loş olacak.

Ben gittim kullanılabilecek en yüksek ışık veren tasarruflu ampulü alıp geldim. Özellikle de sarı ışık olacak. Taktım lambadere ve o akşam avizeyi kapatıp onu açarak oturduk. Daha doğrusu oturmaya çalıştık. Tam Nursen’in en şiddetli mide bulantılarından birine denk geldi o akşam. Zaten loş ışığı o kadar sevmez ve neredeyse sırf ben seviyorum diye alışmaya çalışacak. Bir de şiddetli mide bulantısı olunca loş ışığı ve lambaderi hiç sevmedi hatta nefret etti.

Bu akşamdan sonra çok nadir kullanmaya çalışsak da her seferinde midesi bulandı ve bir türlü alışamadığından kullanamadık. O zamanın üzerinden bir seneden fazla zaman geçmesine ve doğum yapmasına rağmen hâlâ kullanamıyoruz lambaderi. Ara sıra denesek bile her seferinde midesi bulanıyor Nursen’in.

1 Haziran 2012 Cuma

Hamile işte, her şey kokuyor ve ben kovuluyorum


Bu süreçte olabilecekler için çok yakın bir arkadaşım beni uyarmıştı. O benden daha tecrübeli bir baba, aynı şeyleri o da yaşamış. Yapmam veya yapmamam gerekenleri tek tek anlattı bana ve çok faydasını gördüm. Gerçekten o anlatmasa ve durumu önceden bilmesem, yaşayacaklarım direkt yanlış anlaşılabilecek olaylardı ve çok daha büyük problemlere yol açabilirdi. Biliyorum ki hemen hemen her baba adayı bunları yaşıyor ve yaşayacak.

Bana dedikleri; karına çok kötü kokacaksın, sinir bir adam gibi görüneceksin, seni yanından kovacak, kokuyorsun deyip uzaklaştıracak, her dediğini yanlış anlayacak, bazen sana ağır konuşacak. Bunların hepsini birer birer yaşadım gerçekten ve her baba adayı da muhtemelen yaşayacak.

Her sabah yaz kış duş almadan evden çıkamayan bir adamım. Sonrasında deodorant, parfüm gibi tamamlayıcıları da kullanırım. Bunlara rağmen Nursen beni bir süre her akşam çok kötü kokuyorsun, saçın çok kötü kokuyor diyerek yanından uzaklaştırırdı. Daha doğrusu kovardı. Normalde bir kadın, kocasına bunları söylese direkt şiddetli geçimsizlik olur ve buna bağlı olarak da tek celsede boşanmaya kadar gider.

Akşam salonun bir köşesinde Nursen, ona en uzak olan diğer köşede de ben oturuyordum. Sonrasında gece odadan kovduğu bile oldu. Günün her saatinde çok kötü kokuyormuşum. Gerçi bu duruma kendide inanmıyordu. Bu konuda ne kadar titiz olduğumu çok iyi biliyor ama hamile işte. Gidip diğer odada yatmak zorunda kaldığım çok akşamlar oldu. Hele ki alkol aldıysam en baştan odaya bile giremiyordum. Direkt pılımı pırtımı toplayıp diğer odaya.

Nursen’in çok sevdiği bir parfümüm vardı. Bittiğinde Nursen’le beraber gidip tekrar aldık. Hatta Nursen’e koklattım ve emin oldu aynısı olduğundan. Çok seviyordu o parfümümü Nursen. Ama o bayıldığı parfüm birden iğrenç kokmaya başladı ve bir gün sokakta beni 10 metre önünden yürüttü. Bundan sonra da bir daha o bayıldığı parfümü hiç kullanamadım. Doğumdan sonra bile nefret etti kokusundan ve atmak zorunda kaldım şişeyi. Bir kere sabah işe giderken sürüp tekrar deneyeyim belki geçmiştir tiksinmesi dedim ama gördüm ki hiçbir şey değişmemiş. Kendiside şaşırdı o kadar çok sevdiği parfümden bu kadar nefret etmesine.

Bazı söylediklerimi o kadar yanlış yerlere çekiyordu ki benim dediğimle neredeyse alakası olmuyordu. Kendi kafasında kurup, değişik bir senaryo ile sorun haline getiriyor ve o senaryoya kendi de inanıyordu. Ondan sonrada “Hayatım ben öyle demedim. Böyle demek istedim” diyerek kırmadan, üzmeden düzletmeye çalışıyordum. Her zaman yaptığımız şakalar bazen tersten geliyor ve sorun oluyordu. Halbu ki daha birkaç gün önce aynı şakaya çok gülmüş oluyorduk ama o gün Nursen’in halet-i ruhiyesi diğer taraftan görüyordu o şakayı. Hamilelikte sanki devreler ters bağlanmış gibiydi.

29 Mayıs 2012 Salı

Eriksiz hamilelik olmaz..


Bu arada 26. haftaya gelen kadar bu tost kürü ile kilo bile verdi Nursen. Bu kilo verme hamileliğin sonraki aşamaları yani daha çok kilo alacağı zamanlar için iyi oldu denilebilir aslında. O zaman alacağı kilolar tolare edilebilecekti. Çünkü kilo çok önemli hamilelikte. Mümkün olan en az kilo ile hamileliği bitirmek anne sağlığı için çok önemli. Kilo ne kadar az olursa hamilelik daha kolay geçiyor ve anne daha sağlıklı oluyor.

Son haftalardaki sıkıntıların çoğu hep olması gerekenden fazla kilolar sebebiyle oluyor. Bel ağrıları, bacak ağrıları, şeker rahatsızlığı, nefes alma güçlüğü gibi problemler hep fazla kilolar yüzünden. Tabii ki hamile iken kilo almamak için rejim yapılmasını kesinlikle önermiyorum ama yeme içme işini de abartmamak gerektiğini söylemek istiyorum. Aşerme durumu, canının bir şeyi çok istemesi gibi durumlar olacak ve bundan daha doğal bir şey yok ama aman bu zamanlarda yemeyi abartmayın ve çok kilo almaktan kaçının.

Hazır yeme içme konusu devam ediyorken Nursen’in bu zamanlardaki en büyük takıntısından bahsetmek istiyorum. Nisan sonu Mayıs başı bir dönemde olduğumuzdan tam bu zamanlarda çağla çıkmıştı ve erik de yavaş yavaş geliyordu. Nursen önce çağla yemeye bayağı bir taktı. Her gün en yarım kilo çağla alıyordum eve veya kendisi bakkaldan sipariş ediyordu. Sonra tuza batıra batıra bayağı bir miktar yiyordu. Erik çıkınca çağla zamanı bitmiş olduğu için bu seferde eriğe taktı ve gene aynı çağla gibi günde neredeyse yarım kilo kadar yemeye başladı. Hamilelik eriksiz olmaz tabii ki. Hamilelikte âdetdir erik olmadan olmaz. Erik yemeden geçen bir hamilelik limonsuz salataya benzer.  Bunları kesinlikle aşerdiği için değil mide bulantısını bastırdığı için yediğini söylüyordu. Tabii bu lafı da ben yersem artık. Bayağı aşeriyordu işte.

Bakkaldan telefonla bir şey sipariş ettiğimizde veya gidip alış veriş yaptığımızda artık oradaki çocuklar biz sormadan “Abi erik almayacak mısın?” diye soruyorlardı. Onlar bile alıştı her gün çağla veya erik almamıza.

Nursen ile birlikte bakkala gittiğimizde çok güzel oluyordu. Nursen’i manav tezgahının önüne bırakıp “Saldır hayatım istediğine” deyip ben alış veriş yapıyordum. Nursen her tezgahtan birer ikişer meyve yiyip karnını doyuruyordu hem de nefsini köreltiyordu. Bakkaldaki çocuklarda tanıdık olduğundan sağ olsunlar hoş görüyorlardı. Nursen’in yemediklerini de onlar ikram ediyordu.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Nursen, hem hamile hem “Aşermiyor(?)”


Arada alışveriş sırasında canı bir şey istediğinde veya yemesi gereken, faydalı bir şey gördüğümüzde alıp evde yapıyorduk. Ama hiç akıllanmamışçasına bir kerelik değil daha fazla alıyorduk nasıl olsa yeriz diye düşünerek. Tabii ki bir kere yapıp kalanını  derin dondurucuya koyduktan sonra bir daha yemeyerek orada unutup aylar sonra attığımız yiyeceklerde çok oldu.

Hiç aşermedi Nursen dedim ama sanki bir kere aş erme gibi bir durum oldu. Ama çok samimi söylüyorum ben daha çok aşerdim. Ya da bir şeyler yemek için kendime bahane yaratıyordum. Bir akşam üzeri televizyonda yemek programında zeytinyağlı yaprak sarma gösterdiler. Nursen “Canım çok istedi, olsa da yesem!” dedi. Öyle deyince ben dayanabilir miyim? Hemen fırladım, giyinip kendimi sokağa attım. Nursen “Dur boşver, gitme, gerek yok!” falan desede dinler miyim hiç? Bir yerlerden zeytinyağlı yaprak sarma bulacağım mutlaka. İyi ki oturduğumuz yer böyle şeyler için alternatifi çok olan bir semt. Tahmin ettiğim üzere, mutlaka olur diye düşündüğüm ilk gittiğim yerde buldum. Hemen yarım kilo alıp koşarak eve geldim ve Nursen’in önüne paketi koydum. Onun bayıla bayıla yemesini seyretmek bile bana nasıl bir keyif verdi anlatamam.

Gene televizyon karşısında bir akşam üstü pineklerken bu sefer kuru fasulye reklamı çıktı. Nursen “Offf yaaa ne güzel görünüyor. Ne giderdi şimdi?” dedi. İşte bana gene bir fırsat çıkmıştı. Akşam yemeği saatide geliyordu. Nasıl olsa bu akşam da her akşam olduğu gibi yemek düşünüp, bir kere yiyebileceğimiz bir yemeğe karar verecektik. Ya dışarıdan söyleyecektik ya da dışarı çıkıp yiyecektik. Madem hazır Nursen’in canı kuru fasulye istedi “Hadi kalk hazırlan. Çıkıyoruz. Kuru fasulye yiyeceğiz” dedim. Bu sefer hiç itirazsız “Tamam” dedi Nursen. Diyecek tabii, nasıl olsa bir şeyler yemeyecek miyiz? Çıkıp arabaya atladık ve Balgat’da ki çok meşhur bir kuru fasulyeciye gittik. Yalnız, sanırım televizyon seyretmek bayağı bir pahalıya patlayacak bize. Özellikle reklam ve yemek programları. Orada gördüğünü istiyor Nursen. Olmazsa sadece belgesel, haber programı falan seyredeceğiz yiyecek görmemesi için. Şaka bir yana Nursen’in böyle yemek istekleri olması beni çok mutlu ediyordu. Hiç değilse canının istediği bir şeyler görüp yiyebiliyordu. Zaten genelde tostla karnını doyurduğu için arada böyle değişik yemekler iyi oluyordu.

Bence bir durum yaşadık ki esas aşermesi o gündü. Durup dururken bir gün Nursen’e beyaz peynir ve domatesli sandviç kokmuş. Hadi canın istiyorsa gidip bir yerlerde bulup yiyelim hayatım dedim ama istemedi. Üstünede o günün gecesinde rüyasında beyaz peynirli, domatesli sandviç  görmüş. Sabah kalktığında rüyasından bahsetti ve canının çok istediğini söyledi. O gün de daha önce bahsettiğim doktor Sarp Bey’e kontrole gidecektik. Kontrolden sonra gidip bir şekilde bulup yeriz dedim.

Kontrolden çıktık ve hastane Tunalı Hilmi Caddesi’ne yakın olduğundan direkt gidip sandviç aramaya başladık. Birkaç pastane, simit kafe gibi yerlere sorduk ama şansımıza ya çıkmamış oluyor ya da yapmıyorlarmış. Araya araya caddenin Esat tarafına doğru yürüdük. En sonunda bir pastanede bulduk ve heyecanla oturup sipariş ettik. Gerçekten canı çok istemiş Nursen’in ve iki lokmada bitirdi neredeyse.

Aşermiyorum diyordu ama bu örnekler bariz şekilde aşerdiğinin kanıtı oluyor işte. Ama genede bunlarla sınırlı kaldı gibi. Gerçekten canının bir şeyi çok istemesi şeklinde çok fazla aşerme durumu olmadı. 

25 Mayıs 2012 Cuma

Nursen hamileliğinde “tost tost” diye nicesine sarıldı


Hemen hemen 8. haftadan itibaren Nursen yiyeceklere karşı tepki vermeye başladı. Artık her şeyi yiyemiyor, hatta bazı yiyeceklerden özellikle kaçıyordu. Bu haftadan itibaren 3,5 ay yani hemen hemen 26 hafta bitene kadar sabahları ve gün içinde sadece tost yiyerek beslenmeye başladı. Ama sadece kaşarlı tost yiyebiliyordu. Canı tostun içine başka şeylerde koymak istiyordu ama o kadar canı istemesine rağmen yiyemiyordu. Aslında bir yerde de iyi oldu böyle beslenmesi. Hamileliğinin başında 5 kilo verdi. Bir yandan karnı büyüyor bir yandan da kilo veriyordu. Bu sayede hamileliğinin devamında çok fazla kilo almayarak hiç sıkıntı çekmedi.

Akşam yemeği için gündüz hazırlanıyor, çok güzel yemekler yapıyor akşamda oturup gayet güzel yiyoruz. Ama ertesi gün bir önceki akşam yediği yemeği görmek bile istemiyordu. Koca tencere yemek var. Ben tek başıma yesem 3 günde anca biter. Hadi ben o yemeği yedim Nursen için yeni bir yemek yapmak lazım ama o yemeği de ertesi gün yiyemeyecek çok büyük ihtimalle. Her seferinde yapılan yemek kalıyor ve sonra dökülüyordu.

Bu durum bir ev için hiç hoş olmuyor. Hem bayağı bir masrafa sebep oluyor hem de evde her gün yemek dökülmesi eskilerin tabiri ile evin bereketini kaçırıyordu. Bereket kaçıyor mu kaçmıyor mu bilmiyorum ama evde her gün yapılan yemeğin bir kere yenilip dökülmesi ev için gerçekten kötü bir durum.

Bir seferinde Nursen çorba yaptı ve o akşam yedik. Sonra tencereyi balkona koyduk. Sonra o tencere orada 5 gün boyunca kaldı. Nursen bir kere yedikten sonra o kadar tiksinmiş ki çorbadan, bırakın tekrar yemeyi dökmek üzere tencereyi almak için bile yanına yaklaşamamış. Bende o çorbanın balkonda olduğunun farkında değildim. Bilsem hiç değilse ben dökerdim.

Bizde çareyi dışarıda yemekte bulduk. Yakınlarda temiz ve kaliteli olan güzel bir restoran var. Hem her çeşit sakatat ürünü yapılıyor hemde çok lezzetli ev yemekleri var. Oraya gidip Nursen o gün ne isterse onu yiyorduk. Hiç değilse bir porsiyon yiyip bir daha “canım istemiyor bu yemeği” durumu olmadan ertesi gün başka bir yemek yiyebiliyorduk. Sakatat çeşitleri olduğu için benim de işime geliyordu. Çok seviyordum ve bu sayede bende onlardan yiyordum. Tabii her seferinde değil. Kolesterolü tavan yapmamam da lazım.

Bazı akşamlarda eve paket sipariş veriyorduk. Nursen’in canı ne isterse. Ben tamamen Nursen’e tâbi yaşıyordum. Önemli olan onun mutluluğu, huzurlu ve rahat olması.
Bir yemekte de yeşil salata ve özellikle maydanozdan birden tiksindi. Hamileliğin sonuna kadar maydanoz hiç yiyemedi. Yeşil salatayı da biraz zaman geçtikten sonra zorla yemeye başladı. Tekrar alışması çok zor oldu ama hepsi atlatıldı geçti.

Aşerme sadece canının yiyecek bir şeyler istememesi değilmiş meğerse. Aynı zamanda yiyeceklerden tiksinme de aşerme oluyormuş. Bunu da sonradan bir yerde okuyunca öğrendim. Bu durum sanki doğal olarak vücudun kendini koruması gibi oluyor. Nursen’in tiksinerek yiyemediği her şeyin hamilelik sürecinde bir zararı olduğunu öğrendik. Mesela maydanoz, roka başta olmak üzere tiksindiği bütün yeşilliklerde K vitamini varmış ve bu vitamin kanın pıhtılaşmasını sağlıyormuş. Bu da bebeğin beslenmesi için çok zararlı. Üstüne üstlük biz bu durumu riske atmamak için kan sulandırıcı iğne kullanıyorduk. Nursen bunlardan tiksinerek yiyemediği için daha sağlıklı bir durum oluştu doğal olarak.

24 Mayıs 2012 Perşembe

İlk hamilelik problemleri: aş erme ve mide bulantıları


6. haftadan sonra artık Nursen’de hamilelik belirtileri başladı. Aslında daha önce olması lazımdı ama Nursen’de biraz geç  başladı. Hamileliğin en zor ve problemli dönemi bu zamanlar oldu. 26. Haftaya kadar yani 3,5 aylık olana kadar devam etti. Bu çok normal bir durum. Her hamilede 3. ay sonunda bu sıkıntılı dönem bitiyormuş. En fazla 3,5 ay olana kadar devam ediyormuş. Sonrası ise çok keyifli.

Hafiften mide bulantıları, canının yiyecek bir şeyler istemesi gibi durumlar bu zamanlarda başladı artık. Normali de bu zaten. Ama hamileliği boyunca bir iki şey dışında neredeyse hiç aşermedi. Ben hep canın ne istiyorsa söyle yaratırım sana diyordum ama öyle aman aman bir şeyler istemiyordu.

Markete alış verişe gittiğimizde özellikle şarküteri ve mandıra reyonlarında durup “Hadi bak şunlara. Canın ne istiyorsa alalım aşkım. Hamilesin sen, mutlaka canın bir şeyler istiyordur” diyordum. Ama her seferinde canının özel olarak hiçbir şey istemediğini söyleyerek oradan uzaklaştırıyordu beni. Bu durum benim içinde hayâl kırıklığı oluyordu. Çünkü şarküteri reyonu ve mandıra reyonundaki her şeye bayılıyordum ben. İçimden hepsinden birer parça alıp yemek geliyordu. Ama Nursen engelliyordu beni ki hâlâ öyle. Zaten iri yarı ve biraz fazla kiloluyum daha da kilo almamı istemiyordu. O zamanlarda Nursen’in canının istemesini bahane ederek alırız ve bende yerim diye çok hevesleniyordum ama Nursen hiçbirini istemeyince bende kös kös uzaklaşıyordum oradan. Fakat arada bir ben kaçamak yapıp gene de bir şeyler alıp yiyordum. Nursen de ilk başlarda bana eşlik edip yiyordu ama çok uzun sürmedi bu durum.

Bu sıralarda mide bulantıları da artmaya başladı Nursen’in. Gerçi o kadar çok olmuyordu ama gene de oluyordu. Özellikle bulantı sonrası çıkarma çok az oldu Nursen’de. Genelde sadece rahatsız edici bulantı şeklinde geçiyordu. Olduğunda da hiç alakasız, olmadık yerlerde baş gösteriyordu. Alış veriş esnasında koşarak dışarıya çıktığı oldu mesela. Alış verişi bitirip bende çıktığımda bir bakıyordum Nursen bir ağacın altında, eli karnında iki büklüm bir şekilde oturuyor oluyordu.

Yalnız, genelde hamilelerde bu bulantılar sabah saatlerinde olur ama Nursen’de akşam 16:00’dan sonra olmaya başlıyor ve 18:00 gibi tavan yapıyordu. Sanki bana gıcıklığına yapıyormuş gibi, tüm gün iyi iken benim işten gelme saatimde mide bulantıları, kendini kötü hissetmeler falan başlıyordu. “Hayatım senin devrelerin ters bağlanmış herhalde. Bunlar normalde sabahları olur sende akşamları oluyor. Bana mı gıcıksın?” diye dert yanıyordum artık.


İşin ilginç yanı Nursen’in yaşadıklarını bende yaşamaya başladım çok az da olsa. Nursen midem bulanıyor deyince bende etkileniyordum ve midemin bulandığını hissetmeye başlıyordum. Belki psikolojik olarak öyle hissediyordum belki de gerçekten bulanıyordu ama çok hafif de olsa bulanıyordu işte. Ben işteyken Nursen’le telefonla konuştuğumuzda eğer sıkıntılı bir durum varsa bende o sıkıntıyı yaşıyordum. Tamam Nursen kadar değil ama gene de yaşıyordum işte. Bunları tüm samimiyetimle söylüyorum ve gerçekten abartmıyorum. Dedim ya “Biz hamileyiz”.



Devam edecek...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Kontrollerin kayıtları ve muayene günü keyfimiz


9. haftaya gelmiştik. Rutin bir muayene olacaktı. Doktor hemen ultrason odasına aldı bizi. Ultrasonda bebeğimizi gördük. Doktorun söylediği her şey çok çok güzel görünüyordu ve boyu 1,76 cm olmuştu. Normalden biraz daha büyük olduğunu söyledi doktorumuz. Ama çok sağlıklıydı. Bu sözler bize çok büyük moral veriyordu. Tabii ki görüntüden biz gene bir şey anlamıyorduk doktor bize şu kolu, şu bacağı falan dedikçe anlıyormuş gibi yapıyorduk. Bazılarını ise gerçekten fark edebiliyorduk. Artık belirginleşmeye başlamıştı bebeğimiz. En belirgin yeri ise kafasıydı. Koca kafalı bir şeydi.

Bu muayeneden itibaren ultrason görüntülerini biriktirdiğim gibi görüntüleri de cep telefonumla videoya çekmeye başladım. Bu muayenede ve bundan sonraki her muayenede bunu yaptım. Video modu ile monitördeki görüntüyü kaydediyordum. Görüntü o kadar güzel olmasa da işe yarıyor. Ne olduğunu nasıl olduğunu görebiliyorduk. Hatta sesleri de kaydettiğinden konuşmalar da var ve bu konuşmalardan o günkü muayenede ne olduğunu ileride daha iyi hatırlayacağız. Çektiğim görüntüleri bir daha ki muayeneye kadar defalarca açıp açıp seyrediyorduk Nursen ile beraber. Durup dururken “Hadi gel bebeğimizi görelim” deyip bilgisayarın başına geçiyorduk. Belli belirsiz görüntüyü inceleyip seviyorduk bebeğimizi. Hatta her seyredişimizde küçük bir ayrıntıyı daha görebiliyorduk o kargacık burgacık görüntü içinde.

Bu muayeneden sonra hastaneden çıktık ve bebeğimizi görmenin mutluluğu ve her şeyin güzel gitmesini öğrenmemizin rahatlığı ile haydi bir şeyler yapalım diye düşündük. Bir yerlere gidip bir şeyler yiyip içtik, oturduk sohbet ettik. Bu günden itibaren, her muayeneden sonra bunun âdet hâline getirdik. Bir nevî kutlama yaptık kendi aramızda. Çok çok keyifli oluyordu. Muayene günleri ben işe gitmiyordum ve rahat rahat keyfimize bakıyorduk. Hatta muayene öğlene doğru ise bir de sabah gidip dışarıda bir yerlerde kahvaltı yapıyorduk. Muayene öncesi veya sonrası hatta ikisinde birden bunu her seferinde yapmaya başladık.

Böyle kaçamak keyifler  yapmamız o günkü muayene stresini üzerimizden atıyordu. Çünkü her muayene öncesi ne göreceğiz, bebeğimizin gelişimi nasıl, her şey yolunda mı diye kendi kendimize düşünüyorduk. Hele muayeneden bir hatta birkaç gün öncesinde bebeğimizi görecek olmamızın heyecanı sarıyordu bizi.

Bebeğimiz daha Nursen’in karnındayken bile ben özlüyordum onu. Ultrasonda görmek ona özlemimi gideriyordu. Bana kalsa eve ultrason cihazı alıp her gün bakacaktım bebeğimize. Neyse ki o cihazı alacak kadar param yok. İyi ki de yok çünkü o kadar ultrasonda bakmak pek iyi değilmiş. Hem anne hem bebek için. 

22 Mayıs 2012 Salı

Hamilelikte alınması gereken vitaminler


Doktorun Nursen’e tavsiye ettiği en önemli şey ve Nursen’in de “İyi ki söylemiş. En güzel tavsiyesi bu oldu. Hâlâ kullanıyorum ve çok faydasını gördüm” dediği Omega 3 oldu. Yani balık yağı hapı. Adı direkt Omega 3. Nursen o zamanlarda başladı kullanmaya ve hâlâ emzirdiği için kullanmaya devam ediyor. Günde bir tane içiyor. Dediğine göre çok rahat kullanıyormuş ve balık yağı olmasına rağmen hiçbir rahatsızlık hissi vermiyormuş. Tabii ki bu hap bebeğimiz içinde çok faydalı olacaktı.

Doktorun bu hapı vermesinde ki amaç asalında Nursen’in ve bebeğin balığın müthiş faydasından yararlanmasını sağlamak. Balıktaki vitaminler ve fosfor hem anne hem bebek için çok çok faydalı. Sonuçta ülkemizin 3 tarafı denizlerle çevrili , çok bol ve taze balık çeşitlerimiz var ama balık tüketme alışkanlığımız çok zayıf. Bu yüzden Omega 3 kullanarak balıktan alınabilecek vitamin ve fosfor ihtiyacı karşılanabiliyordu. Tabii ki bunun yanında imkân oldukça haftada bir iki kere balık yemek de çok faydalı olacak.

Omega 3’ün yanında, içinde vücudun günlük ihtiyacı olan bir çok vitaminin bulunduğu Elevit isimli bir vitamin de verdi doktor. Nursen, bu vitamini sadece hamileliği süresince kullandı. Her gün bir tane alıyordu ve eminiz ki bu vitamininde çok faydası oldu hem Nursen’e hem bebeğe.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

İkili tarama ve diğer tetkikler


9. haftaya gelmiştik. İkili tarama sonucunu alma zamanımız gelmişti. Sonucu alacağımız gün için tekrar doktorumuzdan randevu aldık ve o gün gidip önce sonuçlarımızı aldık. Doktorun odasına girmeyi beklerken kâğıdı inceliyorduk. Ama hiçbir şey anlamadık. Kâğıtta renkli bir grafik, bir sürü değerler ve tıbbî olarak ne oldukları ve açıklamaları vardı. Bunları neden hastalarında anlayabileceği şekilde yapmazlar ki?  

Bu esnada sıramız geldi ve  doktorun yanına gittik. Sonuçları inceledikten sonra her şeyin gayet güzel olduğunu, riskli gruba girmediğimizi söyledi. Bu da bizi çok rahatlattı. İkili taramanın üzerine ileride üçlü ve dörtlü tarama da yaptırmamız gerektiğini söyledi. Ama eğer amniyosentez yaptırırsak bu taramalara gerek olmayacağını ve zaten her şeyin amniyosentezde görülebileceğinden bahsetti. Hatta bebeğin cinsiyetinin bile yüzde yüz öğrenebileceğini söyledi. Esas önemlisi, Nursen’in yaşından dolayı ve riskli gebelik grubunda olduğumuzdan dolayı amniyosentez yaptırmamızı da kesinlikle tavsiye etti.

Zaten çok daha öncesinde Evrim bize mutlaka yaptırmamız gereken iki kontrolün olduğunu söylemişti. Amniyosentez ve detaylı ultrason. Bunları mutlaka ve mutlaka yaptırmamız gerekiyormuş. Evrim böyle dediyse kesin yaptıracağız demek ki. En başından beri Evrim’in dediklerine ve önerilerine çok güveniyoruz ve uyuyoruz.

Yani doktorumuz bize amniyosentez yaptırmamızı tavsiye etmişti ama biz zaten daha öncesinden bunu yaptırmaya karar vermiştik. Bu kararımızı doktora söylediğimizde bu durumda üçlü ve dörtlü taramayı yaptırmamıza gerek olmadığını tekrar söyledi. Hatta detaylı ultrason yaptıracağımızı da söylediğimizde bunun da çok iyi olacağını belirtti. Amniyosentez ve detaylı ultrason ile ilgili de yeri geldiğinde baba gözüyle uzun uzun bilgi vereceğim.

İkili tarama sonucunu başka bir jinekolog arkadaşıma daha göstermek istedim. Hemen bilgisayara aktararak arkadaşıma e-posta ile gönderip yorumlarını sordum. Cevabı hemen geldi. O da sonuçların gayet güzel olduğunu ve endişelenecek bir durum olmadığını söyleyince daha çok rahatladık. Belki buna gerek yoktu ama doktorumuzun söylediklerinin teyit edilmesi bizim için daha rahatlatıcı oldu.