Bugün, Onbironsekiz'de hayattaki en klasik dönüm noktalarından biri olan çocuk sahibi olmaya değineceğiz. Programda 4-5 sene önce babalık zanaatine başlamış 2 baba var: Hem de yeni nesil babalar! Anne blogger'lara alışığız, biraz da baba blogger'lara kulak vermeye ne dersiniz?
Kızım Lâl tüp bebek yöntemi ile dünyaya geldi... Tüp bebek tedavisi süresince çok güzel, değişik ve unutulmayacak günler geçirdik. Lâl doğduktan sonra bunları yazmaya karar verdim ve işte bu blogu açarak yazmaya başladım. Sonra kendimi kaptırmışım ve hamilelik sürecini de yazdım. Tüm bu süreci bir babanın gözünden ve bakış açısı ile yazdım. Ben bir "tüp babayım".. Hikâye bitti artık Lâl doğduktan sonra yaşadıklarımı yazacağım...
Öne Çıkan Yayın
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor
Anasayfa » tüp bebek süreci
tüp bebek süreci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tüp bebek süreci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15 Mart 2016 Salı
Radyo Onbironsekiz Program Kaydım
Radyo Onbironsekiz'de yayımlanan program kaydım... Beni, Lâl'i, bizi ve kitabımı anlattım... Buyurun...
Bugün, Onbironsekiz'de hayattaki en klasik dönüm noktalarından biri olan çocuk sahibi olmaya değineceğiz. Programda 4-5 sene önce babalık zanaatine başlamış 2 baba var: Hem de yeni nesil babalar! Anne blogger'lara alışığız, biraz da baba blogger'lara kulak vermeye ne dersiniz?
Bugün, Onbironsekiz'de hayattaki en klasik dönüm noktalarından biri olan çocuk sahibi olmaya değineceğiz. Programda 4-5 sene önce babalık zanaatine başlamış 2 baba var: Hem de yeni nesil babalar! Anne blogger'lara alışığız, biraz da baba blogger'lara kulak vermeye ne dersiniz?
22 Ekim 2015 Perşembe
16 Ekim 2015 Cuma
15 Ekim 2015 Perşembe
13 Ekim 2015 Salı
12 Ekim 2015 Pazartesi
9 Ekim 2015 Cuma
7 Ekim 2015 Çarşamba
18 Eylül 2015 Cuma
17 Eylül 2015 Perşembe
19 Eylül 2012 Çarşamba
Lâl’in Uzuvları Gelişmiş
Doktorumuz
muayenesini, her gördüğünü “Bak annesi bu ayağı. Babası sende gördün mü?” diye
bizle de iletişim halinde olarak sürdürüyordu. “Bakın bu ayağı. Bu diğer ayağı.
Bunlar ayak parmakları. İki tane ayağı var merak etmeyin” dedi. Sonra “Bu da
göz bebeği. Gözleri hareket halinde. Bu midesi, bu böbreği. İki tane gayet
normal böbreği var. Bu ana atar damarı ve çok güzel görünüyor. Bu kulağı ve
kulak kenarı. Normal boyutlarda. Burası burnu, burası ağzı” diye her şeyi en
detaylı şekilde bize gösteriyordu doktorumuz. Bunları 2 ay önce detaylı
ultrasona gittiğimizde de görmüştük ama Lâl bu kadar büyümemişti. Şimdi ise
doktorumuz sayesinde tekrar daha belirgin şekilde görüyorduk. Hem de detaylı
ultrasonun yapıldığı kadar gelişmiş olmayan bir ultrason cihazında. Belki en
başından itibaren bu doktora gelsek detaylı ultrasona bile gerek kalmayacaktı.
Sanırım bunları görmek ve yorumlamak birazda tecrübe ile doğru orantılı.
Bunları
yazarken cep telefonumla çektiğim başarısız videolar çok işe yaradı. O
videoları seyrederek yazdım bu detayları. Yoksa normalde video olmasa veya not
alınmasa hatırlaması gerçekten çok zor. O videolar hem bunları yazmak için
işimize yaradı, hem de ilerde Lâl’e bir hatıra olacak. Belki büyüdüğünde
ilgisini çeker ve seyreder.
Daha öncede
dediğim gibi biz baksak bunları seçebilmemiz çok zor olurdu ama doktorumuz
söyleyince ve biraz dikkatli bakında ne olduğunu bizde anlayabiliyorduk. Her
gösterdiği uzvunda da “Bak annesi, bak babası” diyerek bizim de dikkatimi
çekiyordu doktorumuz. Arada da bana “Bak bak bu kafası. Çekiyorsun değil mi
babası? Bunları kaçırma” diye sohbetten eksik kalmıyordu. “Bunların hepsini
çekip sonra facebook’da yayınla. Görmemişin bebeği olmuş facebook’a koymuş” diye
aralarda bize takılmadan da edemiyordu.
Sonra Lâl’in
üç boyutlu görüntüsünü gösterdi bize. Bu görüntüde yüzü gayet net belli
oluyordu. Bayağı şekillenmişti artık yüz hatları ve uzuvları. Gerçekten burnu,
gözü, ağzı, kulağı teker teker seçilebiliyordu. O anda monitöre sarılıp öpmek
istedim gerçekten. Nursen’in de benimde içimiz kıpır kıpır olmuştu. İlk deva
Lâl’i bu kadar net görüyorduk ve ben gerçekten duygulandım. Şöyle bir Nursen’e
baktığımda onunda duygulu gözlerle monitöre baktığını gördüm.
Bu arada doktorumuz
üç boyutlu görüntünün de olduğu 3-4 görüntüyü kağıda basıp bize verdi. Lâl’in
ilk fotoğrafları elimizdeydi artık. Yalnız üç boyutlu görüntüde kafa kısmında
kocaman siyah dairesel bir şekil vardı. Bu ilk anda bizi merak ettirdi.
Doktorumuza sorduğumuzda “Bu sadece ultrason cihazında ışık gitmeyen bölge. O
yüzden karaltı şeklinde çıkmış. Merak etmeyin” cevabı ile rahatladık.
3 Eylül 2012 Pazartesi
Yeni Doktorumuzla İlk Görüşmemiz
Hafta sonunu
evde geçirdikten sonra pazartesi günü yeni doktorumuza gidecektik. Hani şu
tatile gitmeden önce devamlı önünden geçip “Hadi girip Lâl’i görelim”
dediğimiz, evimize çok yakın olan doktor. Gerçekten çok merak ediyorduk. Alışabilecek
miyiz? Sevecek miyiz? Nasıl olacak? Çok merak ediyorduk.
Pazartesi
günü işe gittim ve öğleden sonra erken kaçıp eve döndüm. Randevumuz akşam
üzeriydi. Hazırlandık ve heyecanla doktorumuzun muayenehanesine doğru yola
çıktık. Yavaş yavaş yürüyerek gidiyorduk. Zaten Nursen o haliyle ne kadar hızlı
yürüyebilirdi ki?
Muayenehanenin olduğu apartmana geldik fakat küçük bir sorun
bizi bekliyordu. Muayenehane 4. kattaydı
ve binada asansör yoktu. Yukarı çıkmak için biraz zorlandık aslında. Ama
bir şey çok iyi düşünülmüş. Sanırım doktorumuz düşünmüş bunu. Bu merdivenleri
hamilelerin çok kullanacağını düşünerek 2. kata oturup dinlenmek için bir bank
konulmuş. Gerçekten de çok işe yaradı. Orada kısa bir mola verip 2 kat daha
devam ediyorduk yukarı.
Muayenehaneye
girdiğimizde sekreter tarafından çok nazik ve güler yüzlü bir şekilde
karşılanıp bekleme salonuna geçtik. Keyifli ve ferah bir salondu. Özellikle
sıkıntılı hamileleri boğmayacak şekilde dekore edilmiş gibiydi. Ya da biz o
şekilde algılayıp yorumladık. Bekleyenler de bayağı fazlaydı. Yoğun hasta
trafiği olan bir doktor demek ki. Bir yandan etrafı ve ortamı seyrederek, bir
yandan kendi aramızda sohbet ederek sıramızın gelmesini bekledik.
Çok fazla
zaman geçmeden sekreter bizi çağırdı. Doktorun odasına doğru gidiyorduk ki
doktor bizi kapıda karşıladı ve müthiş bir güler yüzlülükle, sempatiklikle,
sıcaklıkla bize hoş geldiniz dedi. Hatta hoş geldiniz de değil “welcome”
diyerek bizi karşıladı. Genç denilebilecek yaşlardaydı. İlk anda benim kanım
direkt ısındı doktora. Hatta birazda kaynadı. Sonradan Nursen’le konuştuğumuzda
o da aynı şeyleri düşündüğünü söyledi.
İlk önce
odasına geçtik ve biraz sohbet ettik. Durumumuzu daha önceden Evrim’den biraz
olsun öğrenmiş. Bize bazı sorular sorarak gerekli bilgileri bilgisayarına
girdi. Tüp bebek tedavisine başlangıç tarihi, son regl tarihi v.b. sorular. Bu
sorulara daha önceden hazırlıklıydık. Tüm tarihler ve bilgiler notlarımızda
vardı. Teker teker bilgileri verdikten sonra bu zamana kadar ki olan biteni
anlattık doktorumuza. Bizi dikkatle ve ilgiyle dinliyordu. Arada öğrenmesi
gereken soruları soruyordu ve hiç bizi sıkmadan, çok samimi ve sıcak davranarak
rahatça şakalar yapıyordu. Onu öyle görünce bizde rahatlayıp şakalar yapmaya
başladık. Çok keyifli bir ilk görüşme oluyordu. Daha da kendimize yakın bulmaya
başladık doktorumuzu.
28 Ağustos 2012 Salı
‘Minik Kelebek’ Lâl
Artık doğum
hazırlıklarına başlayacaktık. Doğuma şunun şurasında 3 ay kalmıştı. Biz
doğumdan en geç 1 ay önce tüm işlerimizi bitirmeyi plânlıyorduk. Ne olur ne
olmaz ya erken geleceği tutarsa Lâl’in! Yeni doktorumuza gideceğiz, Lâl’in
odasını boyayacağız, eşyalarını alacağız, odasını süsleyeceğiz, Nursen’e doğum
çantası hazırlayacağız, Lâl’in eşyalarını hazırlayacağız.
Bir sürü işimiz var
yani. 2 ay içinde bitiririz diye düşünüyoruz. Ankara henüz çok sıcak olduğundan
işleri yavaş yavaş günlere yayarak yapacağız. Nursen için yorucu olmayacak
şekilde ve bunalmayacağı şekilde.
Evimizde
hafta sonunu dinlenerek geçirdik. Sıcaktan dolayı evdeyken anca vantilatör
karşısında oturabiliyorduk. Nursen bu şekilde dayanabiliyordu sıcaklara. Gerçi benim
içinde çok sıcaktı ve vantilatör iyi oluyordu. Evde zamanımız film seyrederek, plânlar
yaparak, alış veriş araştırmaları yaparak geçiyordu. Araştırmalarımızda tabii
ki internet çok büyük rol oynadı.
Kendi
arabamız yoktu ama kuzenim tatilde olduğu için arabasını biz almıştık. Bu bize
çok büyük kolaylık sağladı. Gideceğimiz bir sürü yer vardı ve arabasız bizim
için gerçekten çok zor olacaktı. Taksiyle, dolmuşla sağa sola gitmek çok zor ve
maddi açıdan da ağır olacaktı.
Bu arada
Lâl’in hareketleri de iyice artmaya başladı. Artık bende bayağı
hissedebiliyordum Lâl’i. Hatta dışarıdan da gözle görülebiliyordu kıpırdanmaları.
Hareket ettiğinde Nursen’in karnında dalgalanmalar oluyor, ayağı veya eliyle
ittiğinde küçük tepecikler oluyordu. Onları seyretmek, hissetmek gerçekten
müthiş bir duygu. Devamlı konuşuyorduk Lâl’le. Bir şeyler anlatıyorduk,
kendimizden bahsediyorduk, onun için neler yapacağımızı anlatıyorduk. O
konuşmalarımızda genelde tepki veriyordu içeriden. Sanki bizi anlıyormuş gibi.
Anlamasa bile seslerimizi tanıyordu. Birbirimize alışıyorduk işte ne güzel.
Hareketler
akşam daha da artıyordu. Özellikle gecenin bir vakti, uykumuzun en tatlı
yerinde uyanıp kıpırdanmaya başlıyordu. Nursen beni de uyandırıyordu ve beraber
takip ediyorduk hareketleri. Uykumuzdan uyanıyorduk ama değiyordu gerçekten.
Nursen, Lâl’i “minik kelebeğim” diye sevmeye başlamıştı. Hareketlendiğinde
“İçimde kelebek gibi hareket ediyor. Minik minik hareketler oluyor” diyordu. O
günlerden sonra hep ‘minik kelebeğim’ demeye başladı Lâl’e.
22 Ağustos 2012 Çarşamba
Kızımız Lâl ve Lâl Taşı
Kızlar Ağası
Hanı’na gittik ve o tarihi, otantik Han’da dolaşmaya başladık. Çok güzel
dükkânlar ve orijinal el yapımı süs eşyaları arasında kaybolduk resmen. Değerli
taşları işleyip takılar yapılan dükkânların önünden geçerken bir baktık ki bir
dükkânın adı Lâl. Ama bizim özellikle üzerinde durduğumuz şekilde a harfinin
üzerinde inceltme işareti koymadan yazmışlar. Olsun anlamı nasıl olsa Lal’ın
anlamında değildir. Sonuçta taş işlemeciliği ve takı yaptığı için mutlaka
Lâl’in anlamını düşünerek koymuşlardır dükkânın adını.
Hemen o dükkâna
gidip Lâl taşını görmek istedik. Hem de Lâl’in anlamını bir de onlardan
dinleyelim istedik. Hem dükkanın adı lâl hem de taş işlemeciliği yapıldığı için
anlamını bizden daha iyi biliyorlardır herhalde diye düşündük. Dükkâna girdik
ve durumu anlattık. Doğacak bebeğimizin adının da Lâl olacağını, dükkânın
isminin de Lâl olduğunu görünce hemen geldiğimizi anlattık ve ellerinde var ise
lâl taşını görmek istedik. Hemen çıkarttılar lâl taşını. İki tane gösterdiler.
Bir tanesi ham haliymiş. Ham olunca hiçbir şeye benzemiyor tabii. Bildiğin taş
işte. Sonra da işlenmiş halini gösterdiler. Gerçekten rengi çok güzeldi. Çok
hoş ve çekici bir kırmızı. Hatta orada iki çeşit olduğunu öğrendik lâl taşının.
Açık renkli olan dişiymiş. Koyu renkli olanı ise erkek. Lâl taşı hakkında yeni
bir şey öğrenmiş olduk. Dişi olanının rengi aynı zamanda Lâl şarabının rengine
de çok yakındı.
Sonrada
oradaki kişiye Lâl’in anlamını sordum. Bende araştırmıştım, biliyordum ama hadi
o dükkânın adı da Lâl olduğundan belki yeni bir şey daha öğrenirim,
bildiklerimde eksik bir şeyler kalmış olabilir diye düşündüm.
13 Ağustos 2012 Pazartesi
‘Hamile’ Tatilimiz Bitiyor
Tatilimizin
sonuna geliyorduk yavaş yavaş. Ankara’ya dönüp doğum hazırlıklarına
başlayacaktık artık. Tatilin son 3 gününü İzmir’de geçirecektik. İzmir’de çok
yakın olduğum, hatta kardeşim diye gördüğüm Seren’e gidecektik. Nursen’de çok
seviyor Seren’i ve beraber zaman geçirmekten çok büyük keyif alıyor. Ben
kardeşim gibi gördüğüm için Seren’i Nursen’in de gayr-ı resmi görümcesi
oluyordu aslında. Ama onlar birbirlerine “börülcem” diyorlar. Hatta Seren’i
Lâl’in halası olarak görüyorduk. Aramızda kan bağı olmasa da böyle yakın bir
ilişkimiz var.
Son
günlerimizde artık Güzelçamlı’da ki tanıdıklarımızla da karşılaştıkça
vedalaşıyorduk. Pazar esnafı, evimizin yakınlarındaki esnaf, belediyenin çay
bahçesinde çalışanlar gelecek sene bizi bebeğimizle birlikte beklediklerini
söyleyip vedalaşıyorlardı. Hepsi orada olduğumuz sürede bize çok yardımcı
olmuşlardı ve ilgilenmişlerdi.
İzmir’e
gitmek için önce Güzelçamlı’dan dolmuşa binip Kuşadası’na gitmemiz gerekiyordu.
Sonra Kuşadası Otogar’dan otobüs ile İzmir’e geçecektik. İzmir Otogar’ından da
Seren gelip bizi alacaktı. Bu seyahatte en zor olanı dolmuşla Kuşadası’na
gitmek olacaktı. Tabii ki zorluk Nursen açısından. Dolmaşa binmek, inmek, sıkışık
koltuklar arasında oturmak hamile bir kadın için zor oluyor tabii ki. Gerçi benim içinde biraz zor olacaktı aslında.
Elimizdeki bavullardan dolayı.
Plânı
programı yapıp Seren’e haber verdik biz şu gün geliyoruz diye. Seren’de işini
ona göre ayarladı. Gideceğimiz günden bir gün önce İclâl Abla “Yarın ne zaman
gidiyoruz?” diye sordu. Önce “Gidiyoruz” demesine anlam veremedim. “Yarın şu
saatte dolmuşa bineceğiz. Sonra da Kuşadası’nda ilk İzmir otobüsüne bineceğiz”
dedim. Yarım saatte bir Kuşadası’ndan İzmir’e otobüs kalkıyor o yüzden çok fazla
beklemeden hemen gidebilecektik.
İclâl Abla
“Yok dolmuşla gitmeyeceksiniz. Ben götüreceğim sizi. Kızı hamile haliyle
dolmuşa mı bindireceğiz?” dedi. İşte gene İclâl Abla yapacağını yapmıştı.
Kendisi programı yapıp bizi götürmeye karar vermiş meğerse. O yüzden “Ne zaman
gidiyoruz?” diye sormuş. Sağ olsun gene yardımımıza koştu İclâl Abla.
Yola
çıkacağımız gün sabah kahvaltıdan sonra aheste aheste hazırlanmaya başladık.
Çok sıcaklarda yola çıkmayalım diye düşünüyorduk. Şöyle öğleden sonra gibi
çıkmaya karar verdik. O yüzden de gayet yavaş şekilde hazırlanıyorduk. Öğleden
sonra İclâl Abla’nın arabasına eşyalarımızı yükledik, komşularımızla vedalaştık
ve yola koyulduk. Herkes bizi gelecek sene 3 kişi olarak bekliyordu. Annem de
bizimle gelecekti ve hep beraber Kuşadası Otogarı’na doğru yola çıktık.
2 Ağustos 2012 Perşembe
Lâl’in Hareketleri Azaldı
Her şey
gayet güze giderken bir gün Lâl’in hareketlerinde azalmalar olmaya başladı. O
kadar hareketli olan bebeğimiz artık fazla hareket etmiyor bizi şaşırtıyordu.
Saatlerce hareketsiz kaldığı oluyordu. En sevdiği sohbet ortamlarında hareketsiz
kalıyor hatta İclâl Abla’nın sesine bile
tepki vermiyordu.
Bu
hareketsizlik bizi endişelendirmeye başladı. İkinci günde de hâlâ devam
ediyordu. Lâl hiç hareket etmiyor değildi ama çok nadir ve hafif hareketlerdi
bunlar. İyice endişelenmeye başlayınca Kuşadası’nda veya Söke’de bir hastaneye
giderek kontrol ettirmek istedik. Hiç değilse durumu öğrenip kafamızın rahatlamasını
sağlayacaktık. Belki herhangi bir olumsuz durum yoktu ama böyle merak içinde olmak
çok daha zor oluyordu.
İnternetten
Kuşadası ve Söke’de ki hastanelerin telefon numaralarını bulup hepsini teker
teker aradım. Hem hastanedeki kadın doğum bölümünde ki teknik donanımı öğrenmek
istiyordum hem de sosyal sağlık güvencemizden yararlanıp yararlanamayacağımızı
araştırıyordum. Sonunda Kuşadası’nda ki özel bir hastanede karar kıldık. Hem
teknik olarak donanımının iyi olduğunu öğrendim hem de Nursen’in sağlık
güvencesinden yararlanabilecektik. Hemen randevu aldım hastaneden.
Fakat
arabamız olmadığından gitmemiz çok zor olacaktı. Hemen İclâl Abla’ya koştum.
Durumu zaten daha önceden biliyordu ve sık sık gelip kontrol ediyordu. Aynı
şekilde Fulya Teyze’de bizi hiç yalnız bırakmadan sık sık gelip hem durumu
soruyor hem de moral vermeye çalışıyordu. Fulya Teyze ve İclâl Abla çok yakın
arkadaşlar ve beraber yaşıyorlar. İkisi de akrabadan da öte çok yakınlık
duyduğumuz kişiler.
İclâl Abla randevu
saatimizi öğrendi. İşlerini de ona göre ayarladı ve bizi arabasıyla hastaneye
götürdü. Zaten daha önceden bildiğimiz bir hastaneydi ve kolay bulduk.
Bildiğimiz derken gittiğimizden bilmiyoruz aslında sadece ana yola yakın bir
yerde olduğundan gelip geçerken görüyorduk. İclâl Abla ve Fulya Teyze bizi
hastaneye bıraktı ve işlerini halletmek üzere şehir merkezine gittiler. Biz de
işimiz bitince arayacaktık ve nerede olduklarını söyleyeceklerdi. Taksiye
atlayıp yanlarına gidip Güzelçamlı’ya geri dönecektik.
Hastanede
sadece bir tane kadın doğum uzmanı doktor varmış. Görünüşe göre tecrübeli ve
cana yakın bir doktordu. Sıramız geldiğinde bizi içeri aldı ve sorunumuzu anlattık
kendisine. O doktorda Nursen’in “riskli gebelik” grubunda olduğunu öğrenince daha
titiz davrandı ve ilgilendi. Hemen Nursen’i kontrole aldı doktor. Ultrason
cihazı doktorun odasındaydı.
Doktor
kontrollerini ve incelemelerini yaptı. Merak edecek hiçbir sorun olmadığını
rahat olabileceğimizi söyledi. Bu bizi çok çok rahatlatmıştı. Bu sayede Lâl’i
de görmüş olduk. Uzun zamandır görüşmüyorduk kendisiyle ve özlemişiz açıkçası.
Doktor gelişiminin gayet iyi olduğunu, her şeyin normal seyrettiğini söyledi.
Lâl görmeyeli biraz daha büyümüş ve daha da şekillenmişti. Artık daha da bebeğe
benzediğini gördük. Hatta ultrason fotoğraflarını da aldık Lâl’in ve aklımıza
estikçe bakıp seviyorduk.
Ama
kızmıştık Lâl’e aynı zamanda. Niye bizi bu kadar telaşlandırdığına kızıyorduk.
Her şey normalmiş işte, büyümesi iyi gidiyormuş, keyfi yerindeymiş de peki niye
hareket etmiyor diye kızdık. Sanırım Lâl bana çekecek ve biraz tembel olacaktı.
Belki biz
biraz fazla evhamlandık ama 39 yaşında anne – baba adayı olunca ve bir de Lâl
tüp bebek olunca böyle oluyor sanırım. Evhamımızı engelleyemiyorduk. Bu durumu
daha sonra Ankara’ya döndüğümüzde de 2-3 defa daha yaşadık. Onu da ileride
anlatacağım.
Hastaneden
çıktıktan sonra İclâl Abla ve Fulya Teyze ile buluşup rahatlamış ve mutlu
şekilde Güzelçamlı’ya döndük. O günden sonrada Lâl’in hareketleri çok fazla
olmadı ama 2-3 gün sonra gene normale döndü ve hareketleri arttı Lâl’in.
1 Ağustos 2012 Çarşamba
Lâl’mi? Lal’mı?
Bir gün
İclâl Abla bize geldiğinde bir şey sormak istediğini söyledi. Kendisinin ismi
İclâl olduğundan hep ufak tefek sıkıntılar çektiğini, adının a harfinin
üzerinde inceltme işareti kullanılmadan telaffuz edildiğini, hatta bazen bu
şekilde telaffuz edilerek şaka konusu, dalga geçme konusu yapıldığını söyledi.
Lâl’in de doğduktan sonra ve ileride böyle sorunlar yaşayabileceğini, bu adı
koymaktan emin olup olmadığımızı sordu. Çok haklıydı. Gerçekten sert telaffuz
edildiğinde anlamı tamamen değişen ve dalga konusu edilebilecek, şakaya maruz
kalabilecek bir isim Lâl. Lal ve Lâl arasındaki farkın ne olduğunu, ikisininde anlamlarını
ve ne kadar farklı anlamlara geldiğini daha önceki bir yazımda (http://babaolacagimoluyorumoldum.blogspot.com/2012/04/kz-olursa-ismi.html)
anlatmıştım. Merak edip öğrenmek isterseniz lütfen okuyun.
Bunları
konuşurken biz evin içerisindeydik ve Emel’de balkonda oturuyordu. Bizi çok
rahat duyabilecek durumdaydı. Bende özellikle Emel’in duyacağı şekilde cevap
verdim İclâl Abla’ya. Tam denk gelmişti aslında İclâl Abla’nın bu duyarlılığı
ve sorusu. Cevabımı Emel’de duyacak ve bu konuda kadar hassas olduğumu görüp,
diğer ortak arkadaşlarımıza da iletebilecekti. Bundaki amacım kesinlikle Emel
ve diğer arkadaşlarımız bu şekilde davranıyor veya ileride böyle olacakları
falan değildi. Kesinlikle de böyle bir şey beklemiyordum ve zaten yapacak
insanlarda değil. O anda böyle denk geldi sadece.
Sonralarda
yeri geldikçe diğer arkadaşlarımıza da düşüncemizi ve tavrımızı söyledim zaten.
Daha önce hiç konuşmadığımız, bahsi geçmeyen bir konuydu ve yeri gelmişken
baştan tavrımı belirtmekti amacım sadece. Direkt Emel’e bu konuda bir şeyler söylesem
yanlış da anlaşılabilirdi. Böylesi daha iyi oldu. Hiç değilse belki konuşmalarımız
Emel’in dikkatini çeker ve diğer arkadaşlarımıza da bu konudaki hassasiyetimizi
önceden söyleyebilirdi.
İclâl
Abla’ya Lâl’in ismiyle bu şekilde dalga geçen, şakaya vuran arkadaşlarımız
olursa kesinlikle sert tepki göstereceğimi, buna asla izin vermeyeceğimi ve bu
konuda çok hassas olduğumu söyledim. Nursen de aynı düşüncedeydi ve beni bu
konuda direkt destekliyordu.
İclâl
Abla’da beni destekleyerek çok doğru düşündüğümü, eğer öyle bir durum olursa
vereceğim tepkinin çok doğru olacağını hatta gerekiyorsa baştan uyarmam
gerektiğini söyledi. Kendisi gerçekten bu durumlara çok maruz kalmış ve canı
çok sıkılmış. Bizimde canımızın sıkılmasını keyfimizin kaçmasını istemiyordu.
26 Temmuz 2012 Perşembe
Doktorumuza güvenimiz sarsılıyor
Nursen’in
disk kaymasından dolayı ara sıra bel ağrısı oluyordu ama bir gün biraz
şiddetlendi. Ağrı kesici veya benze bir ilaç alması iyi olacaktı. Hem ne
yapmamız gerektiğini sormak için hem de hangi ilacı alabileceğimizi sormak için
doktorumuzu aradık. Sabah aradık ama cevap vermedi. Denize gidip gene iğde
ağacımızın altında oturduk. Orada zaman geçirirken, denize girip çıkıp, akşama
kadar da aramaya devam ettik ama bir türlü cevap vermiyordu doktorumuz.
Sonunda
akşam saatlerinde evde ulaştık kendisine. Ama o bize geri dönmedi biz onu
aradık ve ulaştık. Gerçi o saate kadar kendi doktorumuza ulaşamayınca, kadın
doğum uzmanı olan doktor arkadaşımı arayarak gerekli bilgiyi almıştık. İş işten
geçmişti yani. Doktorumuz telefonunu açtığında telaşlı bir sesle acil bir durum
olduğunu o yüzden cevap veremediğini söyledi. Tabii ki anlayışla karşıladık.
Neyse ki bizim durumumuz çok acil değildi ve sonuçta gerekli bilgiyi
edinmiştik. Durumu uzun uzun doktorumuza anlatmaya gerek duymadan kısa bir
konuşmadan sonra kapattık.
Hadi ilk
seferinde bunu yaşadık ve çok da önemli değildi. Birkaç gün sonra gene
Nursen’de çok da acil olmayan ama merak ettiğimiz, doktorumuzu arayıp bilgi
almamız gereken bir durum oldu. Açıkcası sorunun ne olduğunu ne Nursen ne de
ben hatırlamıyoruz bile. O kadar önemsiz bir konu ama gene de kafamızın rahat
edebilmesi için doktorumuzdan bilgi almamız gerekiyor.
Sabah çok
erken olmayan bir saatte, sabah yürüyüşümüzü yaptıktan sonra evdeyken kendisine
telefon ettik ama cevap vermedi veya veremedi. Hatta arayıp aramamakta tereddüt
ettik. Yürüyüş yaparken karar verdik aramaya. Eve gidince ararız dedik.
Sonra kalkıp
denize gittik ve her gün yaptığımız rutin günümüzü geçirmeye başladık. Gün
içinde tekrar tekrar aradık ama hep aynı sonuç. Bir Nursen arıyor bir ben
devamlı arıyorduk. Artık sıkılmaya başlamıştık.
Telefon çalıyor ama cevap verilmiyor.
Ertesi gün
sabah aradık hâlâ cevap vermiyordu. Öğlene doğru sonunda ulaşabildik
doktorumuza. Ben konuşuyordum kendisiyle. Benim aramama denk geldi cevap vermesi.
Bana gayet sakin bir ses tonuyla “Aradığınızı geç gördüm. Telefon yanımda
değildi. İçerideydi ve bakmadım” dedi. Hani bakamadım, acil bir durum vardı,
bakacak durumda değildim, şöyle bir geçerli sebepten dolayı bakamadım falan
demedi. Direkt “BAKMADIM” dedi.
24 Temmuz 2012 Salı
“Hamile Terliği” ile yürüyüşler
Her günümüz
çok keyifli geçiyordu tatilimizde. Sabahları erken kalkıp yürüyüşler yapıyorduk
Nursen’le. Daha öncede bahsetmiştim hamilelikte çok önemli yürüyüşler. Sabah ve
akşam olmak üzere günde iki kere uzun uzun yürüyorduk. Bu sayede yüzmenin yanı
sıra yürüyüş ile de beli çok rahat etti Nursen’in. Kaslarda çalışıp güçlendiği
için, karnı şiştikçe Lâl’i taşıması daha rahat oluyordu.
Güzelçamlı’ya
gelmeden hemen önce Ankara’da bir mağaza tesadüfen “hamile terliği” diye
satılan bir terlik görmüştük. Daha sonra hemen internetten araştırdım.
Şekillerle, resimlerle detaylı olarak ne olduğunu, nasıl olduğunu, ne gibi
faydaları olduğunu öğrendim. Nursen’le beraber incelediğimizde gerçekten işe
yarayacak bir terlik olduğunu düşündük. Hemen gidip aldık terliği. Nursen
yürüyüşlerde o terliği giydi ve gerçekten çok faydasını gördü. Daha rahat
yürüyor ve beli çok rahat ediyormuş. Hamileliğinin sonun kadar kullandı o
terliği ve hâlâ da kullanıyor. Hamilelik sonrasında da kullanılabilecek çok
ergonomik ve rahat bir terlik.
Sabah
yürüyüşlerinde erkenden Güzelçamlı’nın ufacık limanına gidiyorduk. Balıkçıların
dönmesini bekliyorduk. Saat 8’e doğru teker teker küçük tekneleriyle dönüyordu
balıkçılar ve küçük kovalar içinde yakaladıkları balıkları tezgaha
döküyorlardı. Artık ne çıktıysa. Bakıp beğendiğimizi alıyorduk. Beğenmezsek
şansımızı zorlayıp bir sonraki balıkçıyı bekliyorduk. Taze taze balıklarımızı
alıyorduk ve bol bol balık yedik. Balık zaten normalde çok faydalıdır. Hele ki
hamilelikte daha da fazla gerekli. Nursen zaten balık yağı hapı alıyordu.
Üstüne bir de taze balık yiyince vitaminler ve fosforla iyice besleniyordu.
Akşam
yürüyüşleri ise alış verişe yönelik oluyordu genelde. Akşam serinliğinde önce
sahilden uzun bir yürüyüş yapıyor ve bizim sitenin ilerisindeki markete gidip
eğer gerekliyse alış verişimizi yapıyorduk. Alış verişe gerek yoksa gene sahilde
uzun bir yürüyüşten sonra gene deniz kenarında bir yere oturup dinleniyorduk.
Bu yürüyüşlerde
konumuz genelde Lâl oluyordu tabii ki. Doğduktan sonra neler yapacağız, nasıl bir
düzen kuracağız, hayatımızda ne gibi değişiklikler olacak gibi soruları konuşarak
kendimizce plânlar yapıyorduk. Odasını nasıl yapacağız? Neler alacağız? Nasıl hazırlıklar
yapacağız? Hatta kreş, okul gibi plânları bile yapıyorduk. Aslında plân demek pek
doğru olmayabilir. Genelde hayallerimizi konuşuyorduk. Çok güzel hayaller ve plânlardı
bunlar.
Bakalım Lâl doğunca konuştuklarımızın ne kadarını gerçekleştirip hayata
geçirebileceğiz? Artık tüm yaşam kaynağımız, heyecanımız, geleceğimiz, umudumuz
her şeyimiz Lâl olacaktı. Hatta sanki olmuştu bile. Şunun şurasında 3 ay kadar bir
süre kamıştı doğumuna.
23 Temmuz 2012 Pazartesi
Nursen ve Lâl doğal besleniyor
Nursen’in
hamile haliyle denize ilk girdiğinde Lâl’in de çok hoşuna gitmiş olacak ki
hemen hareket etti. Daha doğrusu hareket etmiş demem daha doğru olur, ben
hissedemedim tabii ki. Denizin serinliği, suyun içinde hafiflemesi çok hoşuna
gitmişti herhalde. Sonraki denize girişlerimizde de her zaman olmasa bile
genelde Lâl hareket ediyordu. Özellikle Nursen yüzerken hareketleri artıyordu.
Belki de Lâl Hanım’ı rahatsız ediyordu Nursen yüzerken yaptığı hareketlerle.
Lâl doğduğunda suyu ve yüzmeyi, denizi sevecek diye düşünüyorduk.
Nursen, sırt
üstü denizin üzerinde yattığında büyüyen karnı suyun üstünde küçük bir adacık
gibi görünüyordu. Çok hoş ve eğlenilecek bir görüntü oluyordu. Böylece hem
deniz suyu hem de güneş ışınlarının verdiği vitaminden yararlanıyordu Lâl.
Güzelçamlı’ya
gelirken en büyük hayalimiz temiz hava, bol gıda ve doğal beslenmeydi. Çünkü
burada her şey doğal. Pazartesi günleri köyün pazarı var. Köylüler
bahçelerinde, tarlalarında yetiştirdikleri sebzeleri, meyveleri getirip
satıyorlar. Büyük şehirde organik diyerek fahiş fiyatlarla satılan sebzeler ve meyveler
bu pazarda çok komik fiyatlarla satılıyor. Mesela Güzelçamlı pazarında bahçede en
doğal şekilde yetiştirilen domates Ankara’da
nasıl üretildiği belli olmayan domatesin fiyatının üçte biri fiyatına satılıyor.
Onlardan alış veriş yapıyorduk, hem doğal hem ucuz. Böyle doğal olarak
beslenmek özellikle Nursen için çok iyi oluyordu. Tabii ki dolaylı olarak Lâl
için.
Birde bizim
senelerdir sütümüzü getiren Mehmet Abimiz var. Kendi inekleri var, bahçesi var,
arıları var. Geldiğimizde hemen bulduk Mehmet Abi’yi. Nursen’in durumunu
söyledik ve bize bahçesinde ne yetiştiyse taze taze getirmesini istedik. Sağ olsun
hemen her sabah artık o gün ne varsa getiriyordu. Domates, taze fasülye, biber,
salatalık. En doğalından, en güzelinden. Nursen bunlarla beslendi bir ay
boyunca. Kesinlikle çok çok faydasını da gördü. Lâl’in gelişimi içinde çok iyi
oldu bu beslenme. Ankara’da olsak nerede ve nasıl yetiştiği belli olmayan
sebzeleri, meyveleri yiyecektik. Gerçi sonuçta tatil bitecek gene Ankara’ya
dönüp o yaşama devam edecektik ama hiç değilse bir ay boyunca bu şekilde
beslenecekti Nursen ve Lâl.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)