Kızım Lâl tüp bebek yöntemi ile dünyaya geldi... Tüp bebek tedavisi süresince çok güzel, değişik ve unutulmayacak günler geçirdik. Lâl doğduktan sonra bunları yazmaya karar verdim ve işte bu blogu açarak yazmaya başladım. Sonra kendimi kaptırmışım ve hamilelik sürecini de yazdım. Tüm bu süreci bir babanın gözünden ve bakış açısı ile yazdım. Ben bir "tüp babayım".. Hikâye bitti artık Lâl doğduktan sonra yaşadıklarımı yazacağım...
Öne Çıkan Yayın
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor
Anasayfa » tüp bebek tedavisi
tüp bebek tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tüp bebek tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
22 Ekim 2015 Perşembe
16 Ekim 2015 Cuma
15 Ekim 2015 Perşembe
13 Ekim 2015 Salı
12 Ekim 2015 Pazartesi
9 Ekim 2015 Cuma
7 Ekim 2015 Çarşamba
4 Temmuz 2012 Çarşamba
Detaylı Lâl görüntüsü..
Doktorun
bize verdiği bilgiler gerçekten çok ilginçti. Öncelikle her şeyin çok güzel ve
yolunda olduğunu, bebeğin gelişiminin çok güzel olduğunu ve hiçbir sorun
olmadığını söyledi. Bakın şu midesi, şunlar böbrekleri, elleri burada ve
parmakları tas tamam, ayakları bunlar ve kocaman, parmakları tamam, kemik
yapısı gayet normal, kalbi yerli yerinde ve gayet düzenli atıyor, ciğerleri çok
iyi diyerek hem gösteriyor hem anlatıyordu.
Daha sonra
biraz daha detaylara girerek gözünde katarakt olmadığını, sindirim sisteminin
çok iyi olduğunu, kan dolaşımının normal olduğunu söyledi. Bu kısmı bizi
gerçekten şaşırttı. Anne karnındaki bebeğin gözündeki kataraktın olup
olmadığını bile görebiliyordu. Ciddi hastalıkların tespiti için kullanılan
nükleer tıp, bir bebeğin daha doğmadan hatta henüz 20 haftalık iken herhangi
bir sorununun olup olmadığını da tespit ediyor. Bu anne ve baba için gerçekten
rahatlatıcı bir kontrol. En azından biz öyle hissettik. Gerçi Allah korusun
herhangi bir sorun olsa ne yapardık bilmiyorum. Acaba hamileliği sonlandırmaya
bile karar vermemize sebep olacak bir durum olabilir miydi? Olsa ne yapardık?
Bebeği o sorunlu şekilde dünyaya getirmek hem bebek için hem bizim için nasıl
bir sonuç doğururdu? Bunları düşünmek bile çok hassas ve rahatsız edici
aslında. Neyse ki bizim bebeğimizde hiçbir sorun yoktu ve bunları düşünmek
zorunda kalmadık. En içten şekilde dilerim ki hiçbir anne – baba adayı da bu duruma düşmesin ve bunları düşünmek
zorunda kalmasın. Çok zor ve üzüntü verici bir durum. İhtimali bile çok
rahatsız edici ve üzücü.
Lâl’imizin
çok iyi olduğunu, gelişiminin çok güzel gittiğini, sağlıklı olduğunu gördük.
Benden ve Nursen’den mutlusu yok. Heyecanla hayatımıza girmesi için
sabırsızlanıyoruz. Zaman da hızla ilerliyor. 20 hafta geçti yani 5 ay.
Hamilelik süreci hafta hafta ilerliyor ve böyle hesaplanıyor, planlanıyor. Ay
hesabına çevrildiğinde ise tam tutmuyor. Mesela hafta olarak 5. ay bitmiş oluyor
ama ay olarak bakıldığında 5. ayın bitmesine daha birkaç gün var. Bizde
kendimizi hafta hesaplamalarına alıştırdık artık.
2 Temmuz 2012 Pazartesi
Dişi pehlivan geliyormuş..
Muayenehaneye
girdiğimizde bekleyen 2 çift daha olduğunu gördük. Bir çift ise içeride
kontroldeydi. Çiftlerden birisi bu kontrole ikinci defa geliyormuş. Yanlış
anlamadıysam bir şeylerde daha net şekilde emin olabilmek için. Belki de
gerekiyor birden fazla bu kontrolü yaptırmak.
Ben çok
heyecanlıydım. Nursen’de de heyecan fena değildi aslında. Zaten ultrasonda
bebeğimizi görmek bizi özellikle beni çok heyecanlandırıyor. Amniyosentez
işleminden beri yani 3 haftadır hiç görmedik bebeğimizi. Bayağı büyümüş olmalı
diye düşünüyoruz. Nursen’in
karnından da anlaşılıyor büyüdüğü. Bir
de böyle çok daha ince detaylara girerek daha fazla bilgi alabilecek olmamız
daha da heyecanlandırdı beni. Diğer bekleyen çiftlerden ilk kez gelen çiftte de
bariz şekilde heyecan fark edilebiliyordu.
Sıra bize
geldi ve içeri, ultrason cihazının bulunduğu odaya girdik. Doktorda hemen
arkamızdan geldi. Çok samimi ve bize yakın davranan bir doktordu. Hemen bizi
rahatlatıcı şekilde konuşmaya başladı. Bir yandanda Nursen hazırlanıyordu.
Hazırlık aşamasında değişik bir durum yoktu. Hani detaylı ultrason ya belki
ekstra bir hazırlık gerekebilir diye düşünüyorduk ama her şey diğer ultrason
kontrolleri ile aynı. Fark sadece ultrason cihazının çok daha gelişmiş ve
detaylara daha çok girebilen bir cihaz olması.
Biz oradan
buradan sohbet ederken doktor görüntülemeye başlamıştı bile bebeğimizi. Ben
hemen her zaman yaptığım gibi cep telefonumun kamerası ile monitördeki görüntüyü
videoya çekmeye başladım. Nursen’in daha sonra anlattığına göre, görüntü almak
için karın üzerinde gezdirilen aparatı diğer ultrason kontrollerinden biraz
daha sert şekilde bastırmış. Tabii ki canını acıtmayacak şekilde.
Doktor çok
samimi ve cana yakın şekilde hem sohbet ediyor bizimle, hem açıklamalar yapıyor
hem de şakalaşıyordu. Bu bizi daha çok rahatlattı. Bir yandan da bebeğimizi
görüyorduk. Gerçekten kocaman olmuş. Hatta o farkında olmasa bile göz göze bile
geldik. Tesadüfen kafasını çevirdi ve Nursen’in karnında gezinen cihaza baktı.
Herhalde rahatsız oldu biraz. Sonra tekrar kafasını çevirip keyfine baktı.
Organları
bayağı belliydi artık. Kafası, elleri, ayakları çok net görülebiliyordu. Bir
ara ekranın tamamını ayağı kapladı. Kocaman bir ayak gibi duruyordu. Gerçi
doktorun dediğine göre gerçekten normalden biraz daha büyükmüş. Hatta bebeğin
daha önceki doktorun da dediği gibi normalden 1 hafta ileride yani daha iri
olduğunu söyledi. Doktor “Dişi pehlivan geliyor” dedi. Bende “Eh iyi bari gülleci
yapalım o zaman Lâl’i” dedim.
22 Haziran 2012 Cuma
Amniyosentezden önce doktorla görüşmemiz
Ertesi gün
randevumuzu aldık. Annemde bizimle beraber gelmek istedi. Sonuçta küçük de olsa
bir operasyon olduğu için Nursen’in yanında olmak istedi. Belki bir şeye
ihtiyacı olur diye hem de bebeğimizi merak ediyordu babaannelik heyecanıyla.
Bir kere de olsa ultrasonda görmek istiyordu.
Randevu
günümüze kadar gerçekten çok heyecanlıydık. Hatta Nursen bile hiç olmadığı
kadar heyecanlıydı. Her gün ve özellikle
bir gece öncesi “Ne olacak? Nasıl olacak? Umarız sorunsuz olur” diye düşünüyorduk
devamlı.
O gün geldiğinde annem bize geldi ve üçümüz
birlikte çıkıp doktora gittik. Aslında üçümüz demek yanlış oldu. Bir de
Nursen’in karnındaki bebeğimiz var. Hiç beklemeden doktorun odasına girdik.
Gerçekten sempatik ve samimi bir doktor gibi görünüyordu. Oturduk ve Nursen’den
gerekli bilgileri istedi. Son regl tarihi, transfer tarihi v.b. Hani daha önce
bahsetmiştim, bu tip bilgilerin mutlaka küçük bir defter edinilip not alınması
çok iyi olur diye. İşte o notlar burada çok lazım oldu ama biz not almamıza
rağmen yanımıza almadığımızı sandık. Doktor sordukça bizde bir panik oldu.
Çünkü o heyecanla tarihleri hemen hatırlayıp söyleyemedik. Hemen tüp bebek
doktorumuz Aysun Hanım’ı aradık ve ondan öğrendik bilgileri. Meğerse notlar
yanımızdaymış ama sanırım o heyecanla bulamadık. Biz öyle panik olduk, doktor
da biraz acele ettirdi ve bizde iyice panik ve heyecan başladı. Bu durum esas
Nursen’i çok gerdi. Neyse ki Aysun Hanım’la telefonla konuşup bilgileri aldık
ve hallettik sorunu.
Devam edecek...
15 Haziran 2012 Cuma
Bebeğimizle geyik yapıyorum
Bu
zamanlarda bebeğimizle daha çok konuşmaya başladım. Nursen de konuşuyordu.
Biliyoruz ki kesinlikle bizi duyuyor ve anlıyordu yanında olduğumuzu,
varlığından çok memnun olduğumuzu. Ben genelde akşamları Nursen’in karnına
başımı yaslayıp konuşuyordum, karnını okşayarak bebeğimizi seviyordum. Hatta geyik
bile yapıyordum. Nursen’le beraber resmen şakalaşıyorduk bebeğimizle. Tüp bebeğimiz, piknik tüpümüz bizim diyordum. Onunla
bir iletişim kurmaya çalışıyordum. Bazen bu yaptıklarıma tepki veriyordu. Ben
değil ama Nursen hissediyordu minik hareketlerle tepkilerini.
Zaman
geçtikçe ve bebeğimiz büyüdükçe hareketlerini bende hissedeceğim ama henüz
erken. Şimdilik Nursen bile çok zor hissediyor.
Hamilelik
süreci ile ilgili kitapları okumaya da devam ediyorduk. İki ayrı kitaptan hafta
hafta gelişimi takip ediyorduk. Çok merak ediyorduk ne durumda, nasıl bir
gelişim içinde olduğunu. Kitapta şu haftada bebeğinizde şöyle gelişmeler olacak
gibi bilgiler vardı. Mesela o dönemde bebeğimizin hıçkırdığını öğrendik. Bayağı
içeride hıçkırıyordu. Organlarının gelişimini öğrendik. Hatta ağladığını bile öğrendik.
Meğerse anne karnında iken ağlayabiliyormuş bebek. Kitaplarda örnek ultrason
görüntüleri ile bebeğimizin ne şekilde olduğunu kestirmeye çalışıyorduk. Bunlar
heyecan verici durumlar oldu hep bizim için.
1 Haziran 2012 Cuma
Hamile işte, her şey kokuyor ve ben kovuluyorum
Bu süreçte
olabilecekler için çok yakın bir arkadaşım beni uyarmıştı. O benden daha
tecrübeli bir baba, aynı şeyleri o da yaşamış. Yapmam veya yapmamam gerekenleri
tek tek anlattı bana ve çok faydasını gördüm. Gerçekten o anlatmasa ve durumu
önceden bilmesem, yaşayacaklarım direkt yanlış anlaşılabilecek olaylardı ve çok
daha büyük problemlere yol açabilirdi. Biliyorum ki hemen hemen her baba adayı bunları yaşıyor ve yaşayacak.
Bana
dedikleri; karına çok kötü kokacaksın, sinir bir adam gibi görüneceksin, seni
yanından kovacak, kokuyorsun deyip uzaklaştıracak, her dediğini yanlış
anlayacak, bazen sana ağır konuşacak. Bunların hepsini birer birer yaşadım
gerçekten ve her baba adayı da muhtemelen yaşayacak.
Her sabah
yaz kış duş almadan evden çıkamayan bir adamım. Sonrasında deodorant, parfüm
gibi tamamlayıcıları da kullanırım. Bunlara rağmen Nursen beni bir süre her
akşam çok kötü kokuyorsun, saçın çok kötü kokuyor diyerek yanından
uzaklaştırırdı. Daha doğrusu kovardı. Normalde bir kadın, kocasına bunları
söylese direkt şiddetli geçimsizlik olur ve buna bağlı olarak da tek celsede
boşanmaya kadar gider.
Akşam
salonun bir köşesinde Nursen, ona en uzak olan diğer köşede de ben oturuyordum.
Sonrasında gece odadan kovduğu bile oldu. Günün her saatinde çok kötü
kokuyormuşum. Gerçi bu duruma kendide inanmıyordu. Bu konuda ne kadar titiz
olduğumu çok iyi biliyor ama hamile işte. Gidip diğer odada yatmak zorunda
kaldığım çok akşamlar oldu. Hele ki alkol aldıysam en baştan odaya bile
giremiyordum. Direkt pılımı pırtımı toplayıp diğer odaya.
Nursen’in
çok sevdiği bir parfümüm vardı. Bittiğinde Nursen’le beraber gidip tekrar
aldık. Hatta Nursen’e koklattım ve emin oldu aynısı olduğundan. Çok seviyordu o
parfümümü Nursen. Ama o bayıldığı parfüm birden iğrenç kokmaya başladı ve bir
gün sokakta beni 10 metre önünden yürüttü. Bundan sonra da bir daha o bayıldığı
parfümü hiç kullanamadım. Doğumdan sonra bile nefret etti kokusundan ve atmak
zorunda kaldım şişeyi. Bir kere sabah işe giderken sürüp tekrar deneyeyim belki
geçmiştir tiksinmesi dedim ama gördüm ki hiçbir şey değişmemiş. Kendiside
şaşırdı o kadar çok sevdiği parfümden bu kadar nefret etmesine.
29 Mayıs 2012 Salı
Eriksiz hamilelik olmaz..
Bu arada 26.
haftaya gelen kadar bu tost kürü ile kilo bile verdi Nursen. Bu kilo verme
hamileliğin sonraki aşamaları yani daha çok kilo alacağı zamanlar için iyi oldu
denilebilir aslında. O zaman alacağı kilolar tolare edilebilecekti. Çünkü kilo
çok önemli hamilelikte. Mümkün olan en az kilo ile hamileliği bitirmek anne
sağlığı için çok önemli. Kilo ne kadar az olursa hamilelik daha kolay geçiyor
ve anne daha sağlıklı oluyor.
Son haftalardaki sıkıntıların çoğu hep olması
gerekenden fazla kilolar sebebiyle oluyor. Bel ağrıları, bacak ağrıları, şeker
rahatsızlığı, nefes alma güçlüğü gibi problemler hep fazla kilolar yüzünden.
Tabii ki hamile iken kilo almamak için rejim yapılmasını kesinlikle önermiyorum
ama yeme içme işini de abartmamak gerektiğini söylemek istiyorum. Aşerme
durumu, canının bir şeyi çok istemesi gibi durumlar olacak ve bundan daha doğal
bir şey yok ama aman bu zamanlarda yemeyi abartmayın ve çok kilo almaktan
kaçının.
Hazır yeme
içme konusu devam ediyorken Nursen’in bu zamanlardaki en büyük takıntısından
bahsetmek istiyorum. Nisan sonu Mayıs başı bir dönemde olduğumuzdan tam bu
zamanlarda çağla çıkmıştı ve erik de yavaş yavaş geliyordu. Nursen önce çağla
yemeye bayağı bir taktı. Her gün en yarım kilo çağla alıyordum eve veya kendisi
bakkaldan sipariş ediyordu. Sonra tuza batıra batıra bayağı bir miktar yiyordu.
Erik çıkınca çağla zamanı bitmiş olduğu için bu seferde eriğe taktı ve gene
aynı çağla gibi günde neredeyse yarım kilo kadar yemeye başladı. Hamilelik eriksiz
olmaz tabii ki. Hamilelikte âdetdir erik olmadan olmaz. Erik yemeden geçen bir hamilelik
limonsuz salataya benzer. Bunları
kesinlikle aşerdiği için değil mide bulantısını bastırdığı için yediğini
söylüyordu. Tabii bu lafı da ben yersem artık. Bayağı aşeriyordu işte.
Bakkaldan
telefonla bir şey sipariş ettiğimizde veya gidip alış veriş yaptığımızda artık
oradaki çocuklar biz sormadan “Abi erik almayacak mısın?” diye soruyorlardı.
Onlar bile alıştı her gün çağla veya erik almamıza.
Nursen ile
birlikte bakkala gittiğimizde çok güzel oluyordu. Nursen’i manav tezgahının
önüne bırakıp “Saldır hayatım istediğine” deyip ben alış veriş yapıyordum.
Nursen her tezgahtan birer ikişer meyve yiyip karnını doyuruyordu hem de
nefsini köreltiyordu. Bakkaldaki çocuklarda tanıdık olduğundan sağ olsunlar hoş
görüyorlardı. Nursen’in yemediklerini de onlar ikram ediyordu.
28 Mayıs 2012 Pazartesi
Nursen, hem hamile hem “Aşermiyor(?)”
Arada
alışveriş sırasında canı bir şey istediğinde veya yemesi gereken, faydalı bir
şey gördüğümüzde alıp evde yapıyorduk. Ama hiç akıllanmamışçasına bir kerelik
değil daha fazla alıyorduk nasıl olsa yeriz diye düşünerek. Tabii ki bir kere
yapıp kalanını derin dondurucuya
koyduktan sonra bir daha yemeyerek orada unutup aylar sonra attığımız
yiyeceklerde çok oldu.
Hiç aşermedi
Nursen dedim ama sanki bir kere aş erme gibi bir durum oldu. Ama çok samimi
söylüyorum ben daha çok aşerdim. Ya da bir şeyler yemek için kendime bahane
yaratıyordum. Bir akşam üzeri televizyonda yemek programında zeytinyağlı yaprak
sarma gösterdiler. Nursen “Canım çok istedi, olsa da yesem!” dedi. Öyle deyince
ben dayanabilir miyim? Hemen fırladım, giyinip kendimi sokağa attım. Nursen
“Dur boşver, gitme, gerek yok!” falan desede dinler miyim hiç? Bir yerlerden
zeytinyağlı yaprak sarma bulacağım mutlaka. İyi ki oturduğumuz yer böyle şeyler
için alternatifi çok olan bir semt. Tahmin ettiğim üzere, mutlaka olur diye
düşündüğüm ilk gittiğim yerde buldum. Hemen yarım kilo alıp koşarak eve geldim
ve Nursen’in önüne paketi koydum. Onun bayıla bayıla yemesini seyretmek bile
bana nasıl bir keyif verdi anlatamam.
Gene
televizyon karşısında bir akşam üstü pineklerken bu sefer kuru fasulye reklamı
çıktı. Nursen “Offf yaaa ne güzel görünüyor. Ne giderdi şimdi?” dedi. İşte bana
gene bir fırsat çıkmıştı. Akşam yemeği saatide geliyordu. Nasıl olsa bu akşam
da her akşam olduğu gibi yemek düşünüp, bir kere yiyebileceğimiz bir yemeğe
karar verecektik. Ya dışarıdan söyleyecektik ya da dışarı çıkıp yiyecektik.
Madem hazır Nursen’in canı kuru fasulye istedi “Hadi kalk hazırlan. Çıkıyoruz.
Kuru fasulye yiyeceğiz” dedim. Bu sefer hiç itirazsız “Tamam” dedi Nursen.
Diyecek tabii, nasıl olsa bir şeyler yemeyecek miyiz? Çıkıp arabaya atladık ve
Balgat’da ki çok meşhur bir kuru fasulyeciye gittik. Yalnız, sanırım televizyon
seyretmek bayağı bir pahalıya patlayacak bize. Özellikle reklam ve yemek
programları. Orada gördüğünü istiyor Nursen. Olmazsa sadece belgesel, haber
programı falan seyredeceğiz yiyecek görmemesi için. Şaka bir yana Nursen’in
böyle yemek istekleri olması beni çok mutlu ediyordu. Hiç değilse canının
istediği bir şeyler görüp yiyebiliyordu. Zaten genelde tostla karnını doyurduğu
için arada böyle değişik yemekler iyi oluyordu.
Bence bir
durum yaşadık ki esas aşermesi o gündü. Durup dururken bir gün Nursen’e beyaz peynir
ve domatesli sandviç kokmuş. Hadi canın istiyorsa gidip bir yerlerde bulup yiyelim
hayatım dedim ama istemedi. Üstünede o günün gecesinde rüyasında beyaz
peynirli, domatesli sandviç görmüş. Sabah
kalktığında rüyasından bahsetti ve canının çok istediğini söyledi. O gün de
daha önce bahsettiğim doktor Sarp Bey’e kontrole gidecektik. Kontrolden sonra
gidip bir şekilde bulup yeriz dedim.
Kontrolden
çıktık ve hastane Tunalı Hilmi Caddesi’ne yakın olduğundan direkt gidip sandviç
aramaya başladık. Birkaç pastane, simit kafe gibi yerlere sorduk ama şansımıza
ya çıkmamış oluyor ya da yapmıyorlarmış. Araya araya caddenin Esat tarafına
doğru yürüdük. En sonunda bir pastanede bulduk ve heyecanla oturup sipariş
ettik. Gerçekten canı çok istemiş Nursen’in ve iki lokmada bitirdi neredeyse.
Aşermiyorum
diyordu ama bu örnekler bariz şekilde aşerdiğinin kanıtı oluyor işte. Ama
genede bunlarla sınırlı kaldı gibi. Gerçekten canının bir şeyi çok istemesi
şeklinde çok fazla aşerme durumu olmadı.
25 Mayıs 2012 Cuma
Nursen hamileliğinde “tost tost” diye nicesine sarıldı
Hemen hemen 8.
haftadan itibaren Nursen yiyeceklere karşı tepki vermeye başladı. Artık her
şeyi yiyemiyor, hatta bazı yiyeceklerden özellikle kaçıyordu. Bu haftadan
itibaren 3,5 ay yani hemen hemen 26 hafta bitene kadar sabahları ve gün içinde
sadece tost yiyerek beslenmeye başladı. Ama sadece kaşarlı tost yiyebiliyordu. Canı
tostun içine başka şeylerde koymak istiyordu ama o kadar canı istemesine rağmen
yiyemiyordu. Aslında bir yerde de iyi oldu böyle beslenmesi. Hamileliğinin başında
5 kilo verdi. Bir yandan karnı büyüyor bir yandan da kilo veriyordu. Bu sayede hamileliğinin
devamında çok fazla kilo almayarak hiç sıkıntı çekmedi.
Akşam yemeği
için gündüz hazırlanıyor, çok güzel yemekler yapıyor akşamda oturup gayet güzel
yiyoruz. Ama ertesi gün bir önceki akşam yediği yemeği görmek bile istemiyordu.
Koca tencere yemek var. Ben tek başıma yesem 3 günde anca biter. Hadi ben o
yemeği yedim Nursen için yeni bir yemek yapmak lazım ama o yemeği de ertesi gün
yiyemeyecek çok büyük ihtimalle. Her seferinde yapılan yemek kalıyor ve sonra
dökülüyordu.
Bu durum bir
ev için hiç hoş olmuyor. Hem bayağı bir masrafa sebep oluyor hem de evde her gün
yemek dökülmesi eskilerin tabiri ile evin bereketini kaçırıyordu. Bereket kaçıyor
mu kaçmıyor mu bilmiyorum ama evde her gün yapılan yemeğin bir kere yenilip
dökülmesi ev için gerçekten kötü bir durum.
Bir
seferinde Nursen çorba yaptı ve o akşam yedik. Sonra tencereyi balkona koyduk.
Sonra o tencere orada 5 gün boyunca kaldı. Nursen bir kere yedikten sonra o
kadar tiksinmiş ki çorbadan, bırakın tekrar yemeyi dökmek üzere tencereyi almak
için bile yanına yaklaşamamış. Bende o çorbanın balkonda olduğunun farkında değildim.
Bilsem hiç değilse ben dökerdim.
Bizde çareyi
dışarıda yemekte bulduk. Yakınlarda temiz ve kaliteli olan güzel bir restoran
var. Hem her çeşit sakatat ürünü yapılıyor hemde çok lezzetli ev yemekleri var.
Oraya gidip Nursen o gün ne isterse onu yiyorduk. Hiç değilse bir porsiyon
yiyip bir daha “canım istemiyor bu yemeği” durumu olmadan ertesi gün başka bir
yemek yiyebiliyorduk. Sakatat çeşitleri olduğu için benim de işime geliyordu. Çok
seviyordum ve bu sayede bende onlardan yiyordum. Tabii her seferinde değil. Kolesterolü
tavan yapmamam da lazım.
Bazı
akşamlarda eve paket sipariş veriyorduk. Nursen’in canı ne isterse. Ben tamamen
Nursen’e tâbi yaşıyordum. Önemli olan onun mutluluğu, huzurlu ve rahat olması.
Bir yemekte
de yeşil salata ve özellikle maydanozdan birden tiksindi. Hamileliğin sonuna
kadar maydanoz hiç yiyemedi. Yeşil salatayı da biraz zaman geçtikten sonra
zorla yemeye başladı. Tekrar alışması çok zor oldu ama hepsi atlatıldı geçti.
Aşerme
sadece canının yiyecek bir şeyler istememesi değilmiş meğerse. Aynı zamanda
yiyeceklerden tiksinme de aşerme oluyormuş. Bunu da sonradan bir yerde okuyunca
öğrendim. Bu durum sanki doğal olarak vücudun kendini koruması gibi oluyor.
Nursen’in tiksinerek yiyemediği her şeyin hamilelik sürecinde bir zararı
olduğunu öğrendik. Mesela maydanoz, roka başta olmak üzere tiksindiği bütün
yeşilliklerde K vitamini varmış ve bu vitamin kanın pıhtılaşmasını sağlıyormuş.
Bu da bebeğin beslenmesi için çok zararlı. Üstüne üstlük biz bu durumu riske
atmamak için kan sulandırıcı iğne kullanıyorduk. Nursen bunlardan tiksinerek
yiyemediği için daha sağlıklı bir durum oluştu doğal olarak.
19 Mayıs 2012 Cumartesi
Hamilelik sürecinde alınması gereken notlar
Nursen’e son
regl olduğu tarihi, yumurta toplanma tarihini ve transfer tarihini sordu
doktor. Burası çok önemli, bu tarihlerin mutlaka not alınması lazım. Doktor
değiştirme durumunda veya yapılacak başka kontrollerde bunları muhakkak
soruyorlar. Küçük bir defter edinilip bu ve bunun gibi tarihleri, önemli
noktaları not almakta büyük fayda var. Doktorumuz bu tarihler ile kabaca bir
hesaplama yaparak doğumun Ekim ayının 3. haftası ile Kasım aynın ilk haftası
arasında bir tarihte olacağını söyledi. Bu bizi biraz daha heyecanlandırdı.
Artık tahmini doğum tarihini biliyorduk ve Nursen’in doğum tarihine yakın bir
tarihte olacaktı.
Nursen’de
disk kayması olduğu için ve zaten tüp bebek olmasından dolayı riskli gebelik
grubunda olduğundan doğum sezaryen ile olacaktı. Normal doğum bu tip durumlarda
riskli olabilirmiş. Hem anne hem bebek için. Bizimde kafamıza yattı, en güzeli
sezaryen olacaktı Nursen için.
Bu
konuşmaların üzerine doktorumuz bizi ultrasona aldı. Hamileliğimizin 8.
haftasındaydık. Muayeneye göre çok güzel ve sağlıklı bir bebek olduğunu
söyledi. Gene kalp atışlarını dinledik. Anlayabildiğimiz kadar, ekrandaki
görüntüden bebeğimizi gördük. Daha birkaç milimetre büyüklüğündeydi. Gerçekten
görüntüden neredeyse hiçbir şey anlaşılmıyordu ama orada bir canlı vardı işte
ve o canlı bizim bebeğimizdi. Görerek pek bir şey anlamasak da kalp
atışlarından ne olduğunu çok iyi anlamıştık.
Ultrasondan
sonra tekrar odaya geçtik ve bize ikili tarama yaptırmamız gerektiğini söyledi
doktorumuz. Bunun için Nursen kan verecekti ve bu kandan bebeğin down sendromu
v.b. gibi hastalık riskine bakılacaktı. Hemen muayeneden sonra hemşire kan aldı
ve 5 gün sonra sonucu alabileceğimizi söyledi. Tekrar muayeneye gelip
doktorumuza sonuçları gösterecektik.
Nursen'in kolundan yanlış hatırlamıyorsam 2 tüp kan alındı. Fakat kan verdikten sonra Nursen'in kolunda normalden fazla kanama oldu. Bunun sebebi her gün yaptığımız kan sulandırıcı iğneler yüzündenmiş. Normal bir durum ve telaşlanacak bir şey olmadığını söyledi hemşire ve ufak bir müdahele ile kanı durdurdu.
Nursen'in kolundan yanlış hatırlamıyorsam 2 tüp kan alındı. Fakat kan verdikten sonra Nursen'in kolunda normalden fazla kanama oldu. Bunun sebebi her gün yaptığımız kan sulandırıcı iğneler yüzündenmiş. Normal bir durum ve telaşlanacak bir şey olmadığını söyledi hemşire ve ufak bir müdahele ile kanı durdurdu.
Devam edecek...
18 Mayıs 2012 Cuma
Hamileliğimizin ilk doktoru
Oturduk
karşısına, durumu anlattık. Tüp bebek olduğu için o da riskli gebelik grubunda
olduğumuzu söyledi ve ona göre hareket edeceğimizi anlattı. İlk olarak her gün
yaptığımız kan sulandırıcı iğneye devam edip etmeyeceğimizi sorduk. Hani bir
umut belki bitsin artık keselim falan diye bekledik ama devam etmemiz
gerektiğini söyledi. Ne yapalım her gün iğne yapmaya devam edecektik. Böylesi
hem bebeğin hem Nursen’in sağlığı için çok daha iyi olacakmış.
Bize kartını
vererek ne zaman istersek kendisini arayabileceğimizi de söyledi. Bu çok
önemliydi bizim için, herhangi bir zamanda herhangi bir sorun olduğunda
arayabilecek olmamız bizi rahatlattı. Ama aslında hiç öyle olmadı ve ulaşamadığımız
zamanlar oldu. Bu durum güvenimizi sarstı tabii ki. O zamanları ileride daha detaylı anlatacağım.
Laf arasında
doktorumuz doğuma kadar toplam 3 yada 4 kere görüşeceğimizi söyledi. Daha
doğuma 7 ay var ve bu süre içinde bu kadar az görüşecek olmamız, yani kontrole
gidecek olmamız bize garip geldi. Çünkü daha önce doğum yapanlardan duyduğumuza
göre özellikle son 2 ay kontroller bayağı sıklaşıyormuş. Belki bu hamileliğin gelişimine
göre değişiyordur. O kadar fazla olmayabilir ama gene de o kadar az kontrole gidecek
olmamız bize pek ormal gelmedi.
Bunun üstüne
haziran ayından itibaren yaklaşık 1,5 ay Ankara’da olamayacağını, bu sürede
bizi beraber çalıştığı ve güvendiği, iyi bir doktor olduğunu söylediği başka
bir doktor arkadaşına yönlendireceğini söyledi. Ama gene de telefonla kendisine
ulaşabileceğimizi belirtti. Bu bizim için çok sorun olmayacaktı çünkü aynı
tarihlerde bizde tatilde olacaktık. Sonuçta telefonla ulaşabileceksek pek de
sorun değildi. Tabii ki ulaşabilirsek!!
17 Mayıs 2012 Perşembe
Devamlı gideceğimiz doktor arıyoruz
Bundan sonra
hamileliğimiz süresince kontrolü sağlayacak doktor düşünmeye başladık
artık. Doğuma kadar tek bir doktora
gitmek ve doğumu da o doktora yaptırmak istiyorduk. İlk aklımıza gelen Cem ve
Eda oldu. Daha önce bahsetmiştim Cem’den. Bebeğimiz kız olursa isim babası
olacaktı. Onlarında, Ağustos ayında çok güzel ve çok tatlı bir bebekleri
dünyaya geldi. Doğumu yaptıran doktoru tavsiye ettiler. Gerçi hamilelik
sürecinde başka doktora gitmişlerdi fakat doktordan memnun olmadıkları için ve
güvenmedikleri için doğumu başka bir doktora yaptırmışlardı. Bize o doktorun
gayet iyi, tatlı, işinde iyi bir kadın olduğundan bahsettiler. O da özel bir
hastanedeydi. Eskişehir yolundaki bir hastane. Orada sosyal güvencemizi de
kullanabilecektik. Elimizdeki tek tavsiye edilen, denenmiş doktor olarak bu
kişi vardı.
Devlet
hastanesi de düşündük aslında ama bir iki devlet hastanesi için olumsuz
yorumlar aldık. Hem yaşayanlardan hem de internetteki araştırmalarımızdan.
Doktorun ultrasona girmediği, sadece görüntüye bakarak yorum yaptığı ve
kontrolü sağladığı devlet hastanesi bile vardı. Bunlar bize hiç güven vermedi.
En iyisi Cem ve Eda’nın tavsiye ettiği doktor ve hastane olarak karar verdik.
Hem hastane hakkında da orada doğum yapan birkaç kişiden ve araştırmalarımızdan
çok olumlu şeyler duyduk.
Devam edecek...
26 Nisan 2012 Perşembe
Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Tedavide dikkat edilmesi gerekenler - 2
Dar iç
çamaşırı ve dar kot pantolon giymeyin. Bu şekilde sıkışma spermleri zorlayarak
kalitesizleşmesine yol açıyor. En güzeli boxer ve biraz bol pantolonlar.
Bol bol
yürüyüş yapın ve hareket edin. Sürekli oturmak ve hareketsiz kalmak spermlerde
tembelliğe neden oluyor. Tabii ki
yürüyüşü bir nefeste 30 km yaparak abartmayın. Günde 45 dakika kadar yeterli
oluyor. İş yerinde sürekli oturarak yaptığınız bir göreviniz varsa yarım saatte
bir kalkıp birazda olsa hareket etmeye çalışın.
Beslenmenize
çok dikkat etmeniz ve sıkı beslenmeniz
gerekiyor. Fındık, fıstık, badem, ceviz gibi kuru yemişler yemek çok faydalı.
Keçi boynuzu inanılması güç ama çok çok
faydalı. Odunun içine 2 damla bal konulmuş gibi bir şey ama bayağı işe yarıyor.
Daha çok haşlayarak suyunu içmek iyi geliyor. Daha öncede yazmıştım ama yeri
gelmişken tekrar edeyim. Yarım litre sura 5-6 adet keçi boynuzunu iki üç
parçaya kırıp atın ve kaynatın. Kaynadıktan sonra 10 dakika kadar demlenmesini
bekleyin. Bu suyu sabah akşam birer bardak için. Tatsız tuzsuz saçma sapan bir
içecek ama faydası çok fazla. Aynı zamanda sabahları bir tatlı kaşığı keçi
boynuzu pekmezi yemek çok faydalı. Kırmızı meyvelerde çok faydalı. Özellikle
kuru kırmızı erik. Günde bir avuç yenmesinde fayda var. Nar ve domates de çok
faydalı. Özellikle közlenmiş veya pişmiş domates çok daha faydalı. Kırmızı et
ve balık her durumda olduğu gibi sperm kalitesi için de çok iyi geliyor. Ama
ızgara olması gerekiyor.
Düzenli ve
kaliteli uyku çok önemli. Günde en az 7 saat uyuyun ve kaliteli uyumaya
çalışın. Şöyle bir yatın, yattığınız gibi de kalkın, huzurlu ve dinç şekilde.
Son 10 gün
çok sıcak banyo, sauna gibi ortamlardan kaçının. Bu kadar sıcak hiç iyi değil
spermler için. Hatta duşta sonlara doğru testislere 2-3 dakika uygulayacağınız
soğuk su çok iyi gelir. Belki ilk başta alışık olmayanlar için zor olur ama
hemen alışılıyor. Hatta bunu son 10 gün değil tedavi süresince uygulamak daha
faydalı olabilir.
Düzenli
kullandığınız ilaçlar varsa bunları mutlaka doktorunuza söyleyin. Gerçi siz söylemeden
o zaten soracaktır. İlaçların ne olduğuna göre doktorunuz size tavsiyelerde
bulunacaktır.
Bunlar anlattıklarım
aslında kilo aldıracak yöntemler. Sperm kalitesini yükselteyim derken kilolarla
başınız derde girebilir. Ama hiç kafanıza takmayın. Tedavi güzel şekilde
sonuçlanıp bebeğiniz olduğunda yaşayacağınız hareketlilik bu kiloları atmanıza
yardımcı olacak. O bebeği kucağınıza almak için yapacağınız her şey değiyor
emin olun.
25 Nisan 2012 Çarşamba
Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Tedavide dikkat edilmesi gerekenler - 1
Tüp bebek
yaptıracak çiftlerin özellikle erkeklerin yapması gereken, dikkat etmesi
gereken bazı durumlar var. Beslenme gibi, yaşam düzeni gibi. Üç ay önceden
bunlara uyarak yaşamaya başlanılması gerekiyor. Gerçi tüp bebek yapmayıp doğal
yollardan bebek sahibi olmayı düşünüyorsanız bunları gene yapmanız faydalı
olacaktır. Çünkü bu anlatacaklarım sperm kalitesinin yükselmesini sağlayacak
faktörler.
Tüp bebek
tedavisine başlamadan önce elinizde olmadan da bazı faktörler sperm kalitesini
olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Bilgisayar başında saatler geçirmek olumsuz
etkileyen sebeplerden birisi. Ama günümüzde gerek iş gerekse özel yaşantımızda
bilgisayarsız bir hayat çok zor. Mutlaka bir şekilde bilgisayarla zaman
geçiriliyor. Hele ki diz üstü bilgisayarlar özellikle kucağa konularak
kullanılıyorsa gerçekten çok zararlı. Birde bilgisayarın ısınması ile yayılan
ısı iyice zarar vermektedir. Zaten sıcak ne şekilde olsun sperm için zarar
veriyor. Bu tip bilgisayarı diz üstü bir
sehpa üzerinde kullanmak zararını azaltabilir. Bunun yanında o bilgisayar ile
internete kablosuz olarak bağlanılıyorsa zararı arttıran önemli bir faktör. Gerçi
kablosuz bağlantılar bilgisayar başında olmasanız bile zarar verebiliyor.
Akıllı telefonlar ve tablet bilgisayarlar da sperm kalitesine zarar veren diğer
unsurlar. Cep telefonlarını pantolon cebinde taşımak veya kılıf içinde kemere
takarak taşımakta direkt zarar veriyor spermlere. Ama ceket cebine koysanız bu
seferde kalbe zararlı. Eğer bir çantanız yoksa nerenize koyarsanız koyun bir
yerden zarar veriyor. Sanırım bu durumda eskiden sigara paketlerinin taşındığı
gibi çorapta taşımak en iyisi.
İş hayatı
veya özel hayattaki olumsuzluklardan doğan sinirlilik durumu ve buna bağlı
olarak gelişen stresli bir yaşam da sperm kalitesini etkiler. Gerçi artık
günümüzde stresten kaçmak, hayatı toz pembe yaşamak, her olayda Grease
filmindeki gibi dans ederek, şarklı söyleyerek tepki vermek çok zor. Hayat
şartları, maddi zorluklar, insan ilişkileri stresten uzak kalmayı olanaksız
kılıyor.
Önceden
gerçekleşen bu sperm kalitesinde ki bozulmaları normale hatta iyiye çevirmek
için sperm verme işleminden 3 ay öncesinden yapılmaya başlanması gereken birkaç
tavsiye işinize yarayacaktır.
Devam edecek....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)