Bugün 30 Mart 2013....
Sabah Nursen'in heyecanlı haykırışı ile irkildim..
"Aşkım Hürriyet'in Cumhuriyet ekinde biz varız" diye bağırdı...
"Hürriyet'in Cumhuriyet eki ne yaaa" dedim şaşırarak...
"Aman işte Cumartesi eki" dedi..
Önce biz varız deyince galiba kız arkadaşları ile falan bir yerde bir şekilde çekilmiş fotoğrafları yayımlandı diye düşündüm ilk anda. Gerçi Nursen de fotoğrafımızı görünce ilk bir iki saniye "Yaa bu simalar hiç yabancı değil sanki" diye düşünmüş..
Hemen sonra dank etti ki haberimiz yapılmış... Bir süre önce Hürriyet Gazetesi'nden Mesude (Erşan) Hanım ile telefonda konuşmuştuk ve "sizi mutlaka haber yapmak istiyorum" demişti... Hemen e-posta yolu ile bir röportaj yaptık ve haberin çıkmasını bekliyorduk.
Bugün çıktı sonunda.. Gerçekten çok sevindik ve duygulandık.. Bizim için çok değişik bir durum oldu bu... Uzun zamandır yazdığım blogum haber olma niteliğine bile kavuşmuş artık meğerse..
http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/22928397.asp
İşte haberin linki burada... Bunu blogumu takip eden, okuyan herkesle paylaşmak istedim... Çok teşekkür ederim..
Kızım Lâl tüp bebek yöntemi ile dünyaya geldi... Tüp bebek tedavisi süresince çok güzel, değişik ve unutulmayacak günler geçirdik. Lâl doğduktan sonra bunları yazmaya karar verdim ve işte bu blogu açarak yazmaya başladım. Sonra kendimi kaptırmışım ve hamilelik sürecini de yazdım. Tüm bu süreci bir babanın gözünden ve bakış açısı ile yazdım. Ben bir "tüp babayım".. Hikâye bitti artık Lâl doğduktan sonra yaşadıklarımı yazacağım...
Öne Çıkan Yayın
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor
Anasayfa » Tepiltepe
Tepiltepe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tepiltepe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Mart 2013 Cumartesi
14 Eylül 2012 Cuma
Ultrasonda Lâl’in Sürprizi
Konuşmaların
üzerine bizi muayene odasına aldı. Ultrasona ile kontrolleri yapacaktı. Ben
hemen cep telefonumu video modunda hazırladım. Gene ekrandaki Lâl’in
görüntülerini videoya çekecektim. Ama önceden doktora sorup izin istedim.
Hiçbir sakınca olmadığını söyleyince doktor muayeneye ben çekime başladım.
Tabii ki bir yandan da doktorumuzla ve Nursen’le konuşuyordum.
Daha
muayenenin başında, ilk görüntüleri gördüğümüz anda Lâl müthiş bir sürpriz
yaptı bize. Daha doğrusu yapmış. Doktorumuz söyleyince biz farkına vardık. Biz
görüntülere ne kadar dikkatli bakarsak bakalım detayları anlayamıyoruz. Lâl’in
bize sürprizi çişini yapmasıydı. Doktorumuz “Aaa bakın çişini yapıyor!” dedi.
Biraz dikkatli bakınca bizde fark ettik. İnce bir çizgi akıp gidiyordu ve
dalgalanma vardı. Bu bizi çok şaşırtmıştı. Sonra Lâl dönüp bize baktı. Onu
gördüğümüzü fark etmiş gibi o da bizi görmeye çalışıyordu sanki.
Doktorumuz
muayene esnasında da çok sempatik ve espriliydi. Her şeyi en ayrıntılı şekilde
anlatıyordu bize. “Bakın burada herhangi bir malzeme yok. Bu bebek kesin kız”
dedi. Bu yorum bizim çok hoşumuza gitti. Dikkatli bakınca gösterdiği yerin
direkt vajina olduğu belli oluyordu. Biz de amniyosentez sonucundan sonra kız
olduğunu canlı olarak görmüş olduk.
Doktorumuz
isim düşünüp düşünmediğimizi sordu. Bize Lâl olacağını söyleyince çok hoşuna
gitti isim. “İyi bari kısa kolay bir isim” dedi. Bizde “Öyle olması daha iyi.
Soyadı zaten uzun bari ismi kısa olsun” dedik. Doktorumuz soyadımızın Tepiltepe
olduğunu öğrenince kısa isim koymamızın isabet olduğunu söyledi.
Bu tavırları
ve sohbeti bizi gerçekten çok memnun ediyordu ve rahatlatıyordu. Özellikle
Nursen çok neşeli ve rahattı. İşte doktor dediğin böyle olmalıydı. Daha önce
gittiğimiz doktorlardan hiç böyle bir yakınlık ve sıcaklık görmemiştik.
Kilosu 1156
grammış ve gelişimi gayet güzelmiş Lâl’in. Boyu da normalden uzunmuş.
Doktorumuz yan gözle bana bakıp “E normal tabii” dedi. Nursen’e boyunu sordu
önce. Nursen 1,67 cm olduğunu söyledikten sonra bana sordu. Bende 1,92 cm
deyince “E maşallah. Normal tabii uzun boylu olması” dedi tekrar. Boy olarak
biraz bana çekecekti sanırım Lâl.
17 Nisan 2012 Salı
Tüp bebeğimiz mucize gibi bir şey
Bizim için
biraz mucize gibi bir şey olmuştu Nursen’in hamile olması. Yumurta toplanacağı
ay sadece iki yumurta olması, bu yumurtalardan birinin dejenere olarak iptal
olması, tek yumurtanın döllenip embriyo haline gelmesi ve bu embriyonun gayet
sağlıklı biçimde tutunarak Nursen’in hamile kalması. Hem de ilk tedavimizde.
Normalde tüp bebek tedavisinde başarı oranı
%20-30 civarlarında. Ama bu oran bir çok yumurtanın olmasıyla yani
transferi yapılacak alternatif yumurtalarla mümkün. Bizim şansımız %10 gibiydi
ve %90 şanssızlığımızı ezerek biz kazandık. Olursa olur olmazsa olmaz ne
yapalım diyorduk ama oldu işte. Eğer olumsuz sonuçlansa bir daha denemeyi
düşünmüyorduk ama öyle bir durumda gene de fikrimiz değişebilirdi. Belki de bu
tedavilerin sonucunda doğal yollardan olabilirdi.
Fakat bu
başarıda en büyük pay Nursen’in. Tüm sıkıntıları O çekti. Hergün iğne, hatta
günde 2-3 iğne, ilaçlar, bu ilaçlarla aldığı hormonlar Nursen’in düzenin alt
üst etti. Ama Nursen bunların hepsine göğüs gerdi, sabırlı oldu. Ara sıra
cinnet geçiriyormuş gibi olsa da bu çok uzun sürmedi. Bebeğimizin olması için
çok dikkatli oldu, yapılması gerek her şeyi tam ve düzgün olarak yerine
getirdi.Yani tam anlamıyla Nursen’in sayesinde mutlu bir tedavi sonucuna
ulaştık.
Nursen hamile
ama esas riskli dönem ilk üç ay bittiğinde sona eriyor. Bu süre içinde düşük
riski çok fazla. Gene çok dikkatli olmak zorunda Nursen. Ama o akıllı embriyo
niye düşsün ki. Daha cenin olacak, büyüyecek. O kadar zor şartları atlattı ve
tutundu bundan sonrada düşmeyip gelişimini tamamlayacak ve doğacak. Bizim
akıllı bebeğimiz.
Artık eve
gidip akşama hazırlanma zamanı gelmişti. Güzel haber aldığımıza göre akşam
kutlayacaktık. Nursen’le beraber çok mutlu şekilde evimize gittik. Biraz
dinlenip durumu sindirmeye çalıştık. Çok mutluyduk ve sersem gibi olmuştuk. 3
aylık çektiğimiz eğlenceli sıkıntı, çabalamalarımız sonucunu en güzel şekilde
verdi bize. Hayatımız bambaşka bir şekilde değişecek bundan sonra. Hamileliği
yaşayacağız Nursen’le beraber. Beraber yaşayacağız diyorum çünkü gerçekten
erkeğinde eşiyle beraber yaşaması gereken bir süreç bu. 9 ay sürecek uzun ve
güzel hamilelik süreci. Bu dönemi de uzun uzun anlatacağım.
Hazırlandık
ve akşam arkadaşlarımızla buluşup rakı içerek kutlamak üzere meyhaneye doğru yola
çıktık. Tabii Nursen çok sevmesine rağmen rakı içemeyecekti. Ne yapalım,
bebeğimiz daha önemli. Onun yerine ben içeceğim artık ne yapalım.
16 Nisan 2012 Pazartesi
Heyecanla hamilelik müjdesini bekliyoruz
Kahvaltı
bitti sofradan kalkıp salona geçtik. Bir şeylerle uğraşmam lazım ki zaman
geçsin ama hiçbir şeyle de uğraşamıyorum heyecandan. Kahve içiyorum, çay
içiyorum, evin içinde dolanıyorum, gazete okumaya çalışıyorum, birilerine laf
yetiştirmeye çalışıyorum ama yok, geçmiyor zaman.
Cem aradı bu
sırada. Annemde hep beraber bekliyoruz deyince o da geldi yanımıza. Eşi Eda’da
gelmek istedi ama bebekleri olduğu için gelemedi. O heyecanlı bekleyişte
Neva’yı getirmek istemediler. Eda, Neva ile kaldı ama Cem o gün haber alana kadar hep yanımızdaydı.
Cem’in gelmesi çok da iyi oldu. Beraberken çok eğleniyoruz ve geyik yapıyoruz.
O bekleme sürecide bu şekilde geçiyordu Cem’le birlikte. Hele bir de Nursen’de
katılınca geyiklere daha çok eğleniyoruz, zamanın geçmesini bekliyoruz.
Saat 12
olmak üzere. Nursen’in ve benim telefonlarımız elimizde çalsın diye bekliyoruz.
Evrim arayacak, o müthiş haberi verecek. Bir yandan da annem, teyzem, Cem
devamlı ortaya bir konu atıp kafamızı dağıtma peşindeler. Konuşuyoruz,
gülüyoruz ama ben o konuşmaların yarısını anlıyorum yarısı havada kalıyor.
Aklım devamlı telefonda ha çaldı ha çalacak diye. Saat 12.00’yi geçti, 13.00’e
yaklaşıyor ama hâlâ bir haber yok. Bir saat geçti, bir buçuk saat geçti telefon
çalmıyor. Bu sırada arayanlarla konuşmayıp haber beklediğimizi söylüyoruız ve
kapatıyoruz telefonu. Nursen’in ailesi de merak içinde arıyorlar devamlı.
Annesi ve babası, kardeşleri devamlı arıyor. Onlar da heyecanlı ve merak
içindeler. Belli ki onlarda yerlerinde duramıyorlar. Ben neredeyse kafayı
yiyeceğim.
Saat 14.00’e
yaklaşıyor ve Evrim aramıyor bir türlü. Ne yapacağımı bilemiyorum. Oturuyorum
olmuyor, kalkıyorum olmuyor. Dolapta viski vardı, dibinde iki parmak kalmış.
Alıp kafama diktim. O da işe yaramadı. En heyecanlı olan benim. Herkes beni
sakinleştirmeye çalışıyor. Arada bir telefonun çekip çekmediğini kontrol
ediyorum, gayet güzel çekiyor. “Ara hadi Evrim, ara hadi” diye söylenip
duruyorum hep. Nursen’de çok farklı değil.
Saat 14.00’ü
de geçti ve ben iyice işkillenmeye başladım. Acaba olumsuz bir sonuç var da
Evrim o yüzden mi aramıyordu? Saat 14.20 olduğunda Nursen artık son raddeye gelmiş
şekilde “Ben dayanamayacağım” diyerek tuvalete koşturdu. Yazık telefon gelir
diye tuvalete bile gitmemiş uzun süredir. Giderken telefonunu da yanına aldı
hani çalar belki diyerek.
Nursen
tuvalette biz salonda beklemeye devam ederken Cem “Galiba telefon çaldı” dedi.
“Yok yahu çalsa duyardık” dedim ama birden heyecanlandım. Sonra “Nursen fısır
fısır telefonla konuşuyor” dedi. “Hadi yaaaaa” diyerek tuvaletin kapısına
koştum. Gerçekten içeride fısıltıyla konuşuyordu. Ama sesinde bir heyecan
vardı.
“Aşkım
kiminle konuşuyorsun? Ne konuşuyorsun? Cevap versene! Ne oldu?” diyerek kapıyı
yumruklamaya başladım. Çatlayacaktım artık. O birkaç saniye geçmek bilmesi.
Sanki Nursen içeride saatlerdir telefonla konuşuyormuş gibi geldi. Birden
kapıyı açıp dışarı çıktı. Yüzünde çok güzel bir gülümsemeye “Anne
oluyoruuummm!!” dedi.
Ben o anda
ne olduğumu ne yaptığımı bilmiyordum. Nursen’e sımsıkı sarıldım ve “Seni çok
seviyorum aşkım” diyerek öpmeye başladım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum
ama genede birkaç damla akmasına engel olamadım. Tarifi imkânsız bir mutluluktu
benim için. Nursen içinde öyle tabii ki. Annem, teyzem hep beraber birbirimize
sarılıp o anı kutladık ve birbirimizi tebrik ettik. Ben havalarda uçuyordum.
Baba oluyorum. Şahane bir duygu. Annem ağlıyordu sevinçten. Hatta inanın
bunları yazarken bile burnumun direği sızlıyor ve o anları hatırlayıp ağlamamak
için kendimi zor tutuyorum. Zaten duygusal bir adamdım ama hele ki baba olunca
iyice duygusal, keşkül gibi bir adam olup çıktım
.
Hemen
telefona sarılıp önce Nursen’in ailesini arayıp haber verdik. Onlarla da
telefonda da olsa çok duygusal anlar yaşadık. Çok mutlu olmuşlardı. Arkasından
tüm sevdiklerimizi arayıp haber verdik. En güzeli de anneannem oldu. 83
yaşında, beni o büyüttü ve torununun çocuğunu görecek. Yani nine olacak. Çok
çok sevindi ve duygulandı. Haber verdiklerimiz başkalarına haber veriyor ve
onlar bizi arıyordu. Bayağı yoğun bir telefon trafiği içine girdik ve
sevdiğimiz birçok kişiyle sevincimizi paylaştık.
Cem’le
birlikte kendimizi dışarı attık biraz rahatlamak için. Birer sigara yakıp “Ohhh
beeaa” diyerek şöyle bir nefes aldık. Cem artık işin esas şimdi başladığını,
hem çok güzel hem de çok zor günlerin bizi beklediğini anlattı.
Bu arada
Evrim’in bizi yaklaşık iki buçuk saat geç aramasının sebebi, sonuçları
getirecek kuryenin bir aksilik yüzünden geç kalmasıymış. Ama kurye yüzünden ben
fenalık geçiriyordum az kalsın. Olsun geç de olsa o güzel haber geldi ya gerisi
önemli değil.
13 Nisan 2012 Cuma
Karıcığım hamile mi?
Cumartesi
günü sabah erkenden tüp bebek merkezine gidip Nursen kan verecekti ve sonucu, o
müthiş haberi bekleyecektik.
Uzun tedavi
sürecinden, çektiğimiz onca sıkıntı ve stresten sonra artık sonucu alma zamanı
geldi. Gerçi sıkıntı, stres dedim ama çok da eğlendiğimiz zamanlar oldu tabii
ki. Çok güzel şakalar yaptık, güldük, her şekilde olumlu ve inanarak baktık
durumlara. Nursen’in kuluçka dönemi
bitiyor artık. Hep “Olursa olur, olmazsa olmaz ne yapalım?” dedik ve moralimizi
hiç ama hiç bozmadık.
Embriyomuzun,
Nursen’in rahmindeki hayatı 12 gündür devam ediyor. Biz tutunduğundan eminiz.
Bize kalsa test yaptırmaya bile gerek yok neredeyse.
Cuma
akşamından planı yaptık. Erkenden kalkıp 9 gibi tüp bebek merkezinde olacağız.
Nursen kan verecek hamile olup olmadığını öğrenmemiz için. Sonra anneme
kahvaltıya gideceğiz. Önce dışarıda bir yerlerde kahvaltı etsek hem de bir
değişiklik olsa diye düşündük ama o heyecanlı bekleyişi evde yaşamak daha uygun
olur diye düşündük sonrasında. Teyzem de gelecek ve hep beraber kahvaltı edip
Evrim’den gelecek haberi bekleyeceğiz. Akşam ise üç aile; biz, Cem ve eşi,
Aydın ve eşi meyhaneye rakı içmeye gideceğiz. Hamilelik durumu varsa kutlamaya,
olmamışsa “Eh ne yapalım olmadı. Hadi içelim” demeye.
Cumartesi
sabahı kalktık gene rutin ve heyecanlı hazırlanmadan sonra atlayıp gittik tüp
bebek merkezine. Ama Nursen her seferinde olduğu gibi gene çok heyecanlı
değildi. Ben ise heyecandan çıldırıyorum. Bizimle tedavinin en başından beri ilgilenen
hemşire bizi bir odaya aldı ve kan alma işlemini gerçekleştirdi. O hemşire hep
bize “Siz çok olumlu ve pozitifsiniz her zaman. Sizin ki kesin tutacak. İçime
öyle doğuyor” diyordu.
Nursen
tahlil için kanını verdikten sonra Evrim’le görüşmek için bekledik biraz.
Yanımıza geldiğinde onda da ayrı bir heyecan vardı. Çok merak ediyordu sonucu.
Bize “Öğlen 12 gibi belli olur sonuç. Ben sizi arar haber veririm” dedi. Daha
en az 3,5 saat var haber almamıza. Benim için dayanması çok zor bir zaman. Bu
sefer Nursen içinde öyle.
12 Nisan 2012 Perşembe
Nursen “kuluçka”ya yatıyor, karıcığım 1,5 saatlik hamile
Nursen’in
yumurtlamasından sonra artık transferi yapıldığına göre ve embriyo Nursen’in
rahminde olduğuna göre artık kuluçkaya yatması gerekiyordu. Kuluçkada yatarak yumurtanın rahime tutunmasını sağlayacaktı. Yaklaşık
12-13 gün boyunca sürekli yatması
gerekiyordu “kuluçkada”. Hiç hareket etmeyecek, sadece tuvalet için kalkacak,
devamlı dinlenecekti.
Hepimiz gene seferber olduk. Yeter ki Nursen iyi olsun,
her şey yolunda gitsin, bir aksilik olmasın. Ben ne gerekiyorsa yaparım. Nursen
gak dese su guk dese ekmek önünde hazır oluyor. Sürekli kuluçkada, durumu merak
edip arayanlara da “Kuluçkaya yattım ben” diye cevap veriyordu. Bir gıdaklaması
kalmıştı ama onu doğası farklı olduğundan yapmadı neyse ki.
Beni
arayanlara da transfer saatini dikkate alarak artık ne kadar zaman geçmişse ona
göre; “Karım 1,5 saatlik hamile” gibi cevaplar veriyordum. Gerçekten öyleydi.
Embriyo rahimdeydi ve Nursen potansiyel hamileydi artık. Normal hamileliklerde
hafta sayılır, ay sayılır ben saat sayarak işe başladım. “1,5 saatlik hamile, 1
günlük hamile, 72 saatlik hamile” diye bayağı saat sayıyordum. Tabii bi yerden
sonra ipin ucunu kaçırdım.
Artık
embriyonun, rahim içinde tutunup tutunmayacağını beklemeye başladık. Bu
“kuluçka” evresinde bunu sağlamamız gerekiyordu. Gerçi Nursen’de her şey çok
iyiydi. Rahim duvarı tutunabilmesi için kalın ve elverişliymiş. Tutunmaması
için hiçbir sebep yoktu aslında. Bir de embriyonun böyle bir rahimde ve böyle
bir annede tutunmaması için biraz keriz olması lazım. Fıstık gibi yer ve fıstık
gibi anne. Her şey onun için mükemmel, bütün şartlar sağlanmış durumda. Nursen de
hareket etmeyerek onun sarsılmamasını sağlıyor. Daha ne olsun? Tutunacak tabii
ki. Bizden olan bir embriyo tutunmayacak kadar keriz olamaz. Hele ki Evrim böyle
güzel, kitaplara girecek kadar güzel bir embriyo yapmışken. Akıllı davranıp
güzelce tutunacak, cenin haline gelecek, sonra fetüs olacak sonrada pörtleyecek
ve kucağımıza gelecekti. Bizim embriyomuz budur işte. Daha o günlerde “Aman da
aman bebeğimiz, Hadi tutun, büyü de gel kucağımıza” diye konuşmaya başlamıştık.
Hani bebek anne karnında büyüdükçe konuşmak iyi geliyor ama biz abartıp bayağı
erken başladık konuşmaya. Belki o konuşmalar da etkili olmuştur tutunmasında.
Hiçbir işe yaramasa bile bize moral oluyordu ve kendimizi daha iyi hissetmemizi
sağlıyordu bu davranışlar. Hem de eğleniyorduk.
Nursen
“kuluçka”daydı ama böyle yatmaya alışık olmadığından arada geliyorlardı gene.
Kalkmak istiyor, bir şeyler yapmak istiyor, hareket etmek istiyordu. Kolay da
değildi tabii devamlı hareketsiz yatmak. Her ne kadar engellemeye çalışsam da
gene de arada kalkıp bir şeylerle uğraşıyordu çok hafif hareketlerle. Mesela
tuvalete gideceğim diyerek kalkıp başka bir şeylerle uğraştığı oluyordu. O da
olayın farkında ve ciddiyetinde olduğu için kendini kontrol ediyordu. O yüzden
bende çoğu durumda bir şey söylemeyip müdahale etmiyordum.
“Kuluçka”
dönemi boyunca annem 10 gün boyunca bizde kalarak teşrik-i mesaide bulunuyordu. Son iki veya üç
gün kalmadı sadece. Teyzem de gündüzleri gelip yardım ediyordu. Ben erkek
başımla ev işlerinin ne kadar altından kalkabilirim ki? Tamam bayağı bir süre
bekâr yaşadım, evi çekip çevirmeyi biliyorum ama evli olunca durum biraz daha
farklı oluyor. Bekârken sadece kendimi idare edecek kadardı ev işleri ama
evliyken artık karım da var evde ve o kadar yeterli olamıyordum. Annem sağ olsun
çok yardımcı oldu her konuda ve hiç yalnız bırakmadı bizi. Teyzem de öyle her
fırsatta geldi yardıma.
5 günden
sonra Nursen iyice sıkılmaya başladı yatmaktan. Buna ek olarak birde evde bu kadar insana alışık değildi. Tamam bize
yardımcı oluyorlardı sağolsunlar ama alışık olmayınca da zor oluyor. Nursen
gene yaramazlık yapıp bir şeyler yapmaya kalkınca annem de müdahale ediyordu.
“Ne
istiyorsun kızım bana söyle, ben yaparım, sen eğilme, kalkma, hareket etme”
gibi uyarılar annemden Nursen’e gidiyordu. Annemin de elinde değil tabii.
Kendini tutamıyor. Onda da ayrı bir heyecan var, torun sahibi olacak. Hem de
ilk ve son torunu. Nursen bunlardan da sıkılıyordu biraz alışık olmadığı için.
“Tamam
anneciğim, o tuttu tuttu hiç merak etmeyin. Tutundu kaldı orada” diye cevap
veriyordu.
Ama gerçekten o dönemde eğilmesi, doğrulması, ağır olmasa bile bir
şeyler kaldırması, ani hareketler yapması çok tehlikeliydi embriyo için. Çok
nazik bir embriyomuz var, en ufak bir harekette rahatsız oluyor.
Gerçi
duyduğum kadarıyla bazı doktorlar hiç bu tip kısıtlamalara somuyormuş anneyi.
Rahat rahat, istediği gibi davranmasını söylüyorlarmış. Bilmiyorum ne kadar
doğru ama mantıken Nursen’in yaptığı gibi yatarak dinlenmesi ve hareket etmemesi daha doğru gibi geliyor
bana. Sonuçta tutunması gereken bir embriyo var ve o kadar hareket halindeyken
nasıl sağlıklı şekilde tutunabilir ki?
Annem, kesinlikle Nursen’i benden ayırt
etmiyordu. “Bir oğlum vardı şimdi birde kızım oldu” der hep. Gerçekten çok
seviyor Nursen’i, öz kızı gibi. Hatta birçok durumda benden bile önde tutuyor.
Benim pabucum dama atılmış durumda. Her şey Nursen’e, ilgi Nursen’e.
Kıskanmıyor da değilim hani.
8 Nisan 2012 Pazar
Yumurtalar toplanıyor ve malzemeyi veriyorum
Ve o gün geldi. Cuma akşamı heyecanlı ve düşünceli şekilde, kendimizi yumurta toplamaya hazırlamış şekilde uyumaya çalıştık. Tedavi bitti. Gerçi Nursen için tedavi olmasa da yeni bir süreç başlayacaktı ama artık o boğucu iğneler ve ilaçlar gittikçe azalacak hiç değilse. Sabah kalkıp, her gün yaptığımız rutin sabah hazırlanmasını yapıp sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştık. Sakin olmaya çalışıyoruz ama heyecanda hâd safhada. Gerçi Nursen o kadar heyecanlı değildi. Esas heyecan bendeydi. Çaktırmamaya çalışsam da içim içimi yiyordu. Evden çıktık ve tüp bebek merkezine gittik. Annem ve teyzem bizden önce gelmişler bekliyorlar. Onlarda da yüzlerinden okunan müthiş bir heyecan. Bizim haricimizde birkaç çift daha vardı yumurta toplatacak. Herkes birbirine çaktırmadan bakıyor, psikolojilerini anlamaya çalışıyordu. Şehir dışından bu tedavi için gelenler bile vardı. Farklı illerden kalkıp gelmişler bebek yapma umuduyla. Umarız hiçbirimizin umutları boşa çıkmaz ve hepimiz hayallerimize kavuşuruz. Yalnız şöyle bir durum vardı ki tahmin ettiğimiz gibi kimse bizim kadar kalabalık gelmemişti. Olsun biz böyle bir aileyiz işte.
Sıramız geldi ve hemşire Nursen’i alıp yukarı götürdü. Bende yanında işlem yapılacak odanın kapısına kadar gittim ve öperek odaya gönderdim. Morali çok iyiydi Nursen’in. Nursen içeri girdikten sonra kapıda Aysun Hanım’la da karşılaştım. Ayak üstü konuştuk biraz. Operasyonun 25-30 dakika süreceğini söyledi. O da moral verdi, heyecanımı biraz olsun azalttı. En başından beri zaten kendisine çok güveniyorduk. Hem Evrim’de hiç yalnız bırakmadı ve işlemde o da olacaktı. İçim çok rahattı. Diğer hemşirelerde tedavimizin başından itibaren çok cana yakın ve ilgiliydiler bizimle. İşlerinde iyi ve anlayışlıydılar. Hepsinden çok memnunduk. Onlarında Nursen’e her şekilde yardımcı olmaları beni rahatlatıyordu. Olup bitecek operasyon ve rahatlayacaktık. En azından embriyo transferine kadar.
Ben aşağıya indim ve beklemeye başladım. Beni de çağıracaklardı embriyonun oluşması için gerekli malzemeyi vermek üzere. Esas temel malzeme bende tabii. O kadar kendime ve yaşam tarzıma dikkat ettim, çok güzel beslendim ve artık sonucunu alma zamanı geldi 3 aylık çalışmanın. Malzemeyi vereceğim, içinden en iyisini seçilecek ve Nursen’in müthiş yumurtası ile birleştirilerek embriyo haline gelecek. Bütün bu işlemleri de Evrim yapacak. Aslında böyle yakın bir arkadaşımızın bu işlemi yapması bizim için özellikle benim için biraz garip oluyor ama ne yapalım? Elimden geldiği kadar doğal davranmaya çalıyorum. Biraz sonra hemşire geldi, beni de yukarı götürdü, yeri gösterdi ve bende üzerime düşen görevi yerine getirdim. Sonra tekrar aşağı indim ve Nursen’i beklemeye başladım. Aşağı indiğimde herkes durumun farkındaydı ve sanki dalga geçercesine içten içe gülüyorlarmış gibi geldi bana. Sanki onların başına gelmeyecekti. Ama ben hiç bozuntuya vermeden, gayet normal bir durum olarak göstererek bir yere oturdum.
6 Nisan 2012 Cuma
“Tüp” bebeğimize isim düşünmeye başladık
Artık ne
kadar eminsek bebeğimiz olacağına isim bile düşünmeye başladık. Daha öncede
dedim ve sık sık tekrarlayacağım çünkü çok çok önemli; psikolojimizin iyi olması çok önemli tüp bebek
yaparken. Hep olumlu düşünmemiz, olacakmış hatta olmuş gibi davranmamız bizi
hep olumlu yönlendirdi ve sonucun başarılı olmasını sağladı.
İsim
düşünüyoruz ama ciddi bir durum yok.
“Tüp bebek
olacak ya adı İpragaz olsun”
“İkiz olursa
birinin adı Aygaz diğerinin adı İpragaz olsun”
“Erkek
olursa Beled, kız olursa Belediye koyalım”
“İkiz
olursa, üstüne üstlük ikisi de kız olursa Başak ve Billur koyalım.”
“Vurmalı
enstrümanlara meraklıyız ya. Birinin adı Kahon diğerinin adı Bendir olsun”
Bir gece
uyumak üzere yatağımıza yattığımızda ilk kez benim aklıma ciddi bir isim geldi.
Ama sadece erkek ismi olarak geldi aklıma. Nursen’e dönüp “Hayatım erkek olursa
adı Tan olsun mu?” dedim ve hemen ekledim “Anlamı bence çok güzel. Güneş
doğmadan önceki alacakaranlık demek. Ama ben bir anlam daha yükledim `Tuğkan and Nursen`in ilk harfleri.
Sence nasıl?" Nursen’in de
çok hoşuna gitti ve benimsedi. O anda kararımızı verdik. Erkek olursa adı Tan
olacak. Bu arada hâlâ bir hamilelik durumu yok. İlk kez ciddi olarak bir isim
düşündük ve karar verdik. Kız olursa ne olacağına dair fikrimiz henüz yok.
Düşünüyoruz ama aklımıza bir isim gelmiyor.
Bu arada
sonradan fark ettim ki Tan isminin benim için başka bir anlamı daha varmış.
Babamın adı Tayfun, benim adım Tuğkan. İkimizinde adı T harfi ile başlayıp N
harfi ile bitiyor. Bebeğimizin adı da Tan olursa o da T ile başlayıp N ile
bitecek. Böylece üç nesilin isimleri aynı harflerle başlayıp bitmiş olacak.
Tesadüf oldu ama çok güzel bir tesadüf. Aynı zamanda annemin adı da Tülin. O da
T ile başlayıp N ile bitiyor. Benim adımı da annem ve babam özellikle buna
uysun diye Tuğkan koymuşlar zaten. Ama eğer erkek olursa üç nesil erkeklerin
isimlerinin de böyle olması gerçekten çok hoş bir tesadüf olacak.
Nursen
mitolojik bir isim de olabilir diye düşündü. Güzel fikirdi ama ne olabilirdi
ki? İnternetten araştırma yaptı, inceledi ve mitolojik hiçbir ismi
beğenmediğini söyledi. Bu fikir de çıktığı gibi bitti.
4 Nisan 2012 Çarşamba
GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) bebek
Bu sıralarda
GDO’lu besinler gündemdeydi. Tüm basın bunları konuşuyordu. Besinler GDO’lu
oluyor, genetiği ile oynanıyor diye bir sürü haber vardı. Bir gün serviste,
işten eve dönerken gene kafamda ilaçlar, tedavi, ne olacak, nasıl olacak diye
düşünceler dönüp duruyordu. Birden aklıma bu tedavi sürecinde Nursen’in de
hormonlu ilaçlar aldığı tekrar aklıma geldi. Ne kadar zor, iyi dayanıyor
karıcım benim derken “E şimdi bu durumda bizim bebeğimiz de mi GDO’lu olacak”
diye bir şaka aklıma geldi ve kendimi serviste boş boş gülerken buldum. Bari
tek başıma gülmeyeyim deyip Nursen’i aradım ve “Karıcığım bu kadar hormon ve
ilaçla bizim bebeğimiz olursa GDO’lu mu olacak” diye sordum ve “Yuuh aşkım
yaaa!!” diye bir tepki gösterdi ve başladık bu sefer beraber gülmeye. Sonra
Cem’i arayıp söyledim “De get yaa” deyip gülmeye başladık. Sonrasında birkaç
gün aramızda “GDO’lu bebeğimiz olacak” esprisi devam etti. Hem tüp hem GDO’lu
bebeğimiz olacak, nasıl bir şey çıkacak acaba?
İğneler ve ilaçlar bunaltıyor
Bu kadar
yüksek moralle süreci yaşasak da, eğlenceli hâle getirmeye çalışsak da sonuçta
bu iğneler ve ilaçlar neredeyse tamamen hormondu. Nursen’in vücuduna sürekli
hormon giriyordu ve bu vücudunda, metobolizmasında değişiklikler yaptığı için
psikolojisi de bozuluyordu. Gerçekten çok çok önemli ve zor bir tedavi
sürecinden geçiyordu. Her ne kadar ben elimden geldiği kadar destek olmaya
çalışsamda bazı durumlarda psikolojisinin bozulmasına engel olamıyorduk. Birkaç
kere Nursen’e “iyi saatte olsunlar” durumu geldi. Çıldırma aşamasına yaklaştı.
İlaçları attı, “yeter artık nedir bu eziyet” diyerek feryât etmeye başladı,
“Sırf sen istedin diye çekiyorum ben bu eziyeti. Bıktım artık” demeye başladı, çok
bunaldı, sıkıldı, hayatı kısıtlandığı için rahatsız oldu. Tabii ki sırf ben
istediğim için değil kendiside çok istiyor. Sadece moral bozukluğu ile bu
şekilde tepkiler verdi. Bunlar gâyet normal tepkilerdi. O kadar hormonu yersen
olacağı bu. Ben hep soğuk kanlılığımı korumaya çalışarak Nursen’e destek olmaya
çalıştım, moral vermeye çalıştım, sakinleştirmeye çalıştım, konuştum,
dertleştik, soncunu hâyâl ederek teselli etmeye çalıştım. Genelde başarılı da
oldum. Ama öyle zamanlar oluyordu ki bana da geliyorlardı. Benimde tahammül
sınırım azalıyordu. Her ne kadar Nursen’i üzmemeye çalışsam bile elimde olmadan
da olsa üzüyordum. Ufak tefek tartışmalar, atışmalar oluyordu. Süreç benim içinde
kolay değil. Bende ne olacak, nasıl olacak diye düşünüyorum devamlı. İyi ki bir
de o hormonları ben almıyordum. Yoksa mümkün değil dayamazdım. Nursen kadar
tahammül sınırım yüksek ve dayanıklı değilim. Ama hep en kısa yoldan ve uzatmadan
hallediyorduk, tatlıya bağlıyorduk. En önemli telkinimiz ise sonucunun ne kadar
güzel olacağını düşünmek oluyordu. Hamilelik süreci, bebeğimizi kucağımıza
alcağız günler bize güç veriyordu ve daha moralli, enerjik, olumlu olmamızı
sağlıyordu.
3 Nisan 2012 Salı
Keşke daha fazla kumaşla çalışabilseydik!
Bu süreç
içinde Dr. Aysun Hanım’a giderek kontrollerimizi de ihmal etmiyorduk. Aysun
Hanım hem gelişmeleri takip ediyor hem de zaman geçtikçe iğnelerin dozunu
değiştiriyor, yeni iğneler ve ilaçlar veriyor, tedaviyi en güzel şekilde
sürdürüyordu. Bu sırada yavaş yavaş tedavinin sonuna geliyoruz. Nursen’den
yumurta toplama işlemine 1 ay kadar süre kaldı. Bir önceki ay Nursen’de 5 tane
yumurta varken son bir aya girdiğimizde şansımıza 2 tane yumurta oldu. Tabii bu
durumda alternatifimiz biraz olsun azaldı. Bu 2 yumurta üzerine yoğunlaşmamız
gerekiyor.
Artık yumurtaları olgunlaştırma çalışmaları
başladı. Yeni bir iğneye başladık. Bu iğne sayesinde mevcut olan iki tane
yumurtanın olgunlaşarak daha bir embriyo olması amaçlanıyor. Yeni iğnemize ve
yeni şakalarımıza başladık. Yumurtalar olgunlaşacak, kocaman olacak diye
uğraşıyoruz.
Bir akşam
iğne yaparken Nursen’in aklına çok parlak bir fikir geldi; “Yumurtaların
olgunlaşması için iğnelere ne gerek var ki? Olgunlaşma Enstitüsü’ne gönderelim
daha iyi olgunlaşsınlar.” Süper fikirdi ama iğne yaparken söylenmez ki!
Gülmekten gene iğneyi zor yaptım.
İki tane
yumurta olunca Aysun Hanım laf aralarında bizi herhangi bir olumsuz duruma
karşı hazırlıyordu. Tutmazsa bir daha deneriz, yöntemi değiştiririz, şu şekilde
uygulamalar yaparız gibi. Öğrendik ki aslında bize en temel ve kısa olan tedavi
şeklini uyguluyormuş. Tutmadığı takdirde biraz daha ağırlaştırılmış olan uzun
tedavi yöntemine geçeriz dedi. Kısa olanı 3 ay sürüyor uzun olanı ne kadar
sürüyordu acaba? Bunlara kısa protokol ve uzun protokol deniyormuş. Uzun
protokolde daha fazla iğne, daha fazla ilaç, daha çok sıkıntı, bayağı zor
olurdu sanırım.
Her zaman
ilk seferde tutmayabiliyor. Sorun kadında da olabilir, erkekte de. İlk
tedavinin etkileri devam edeceğinden ikinci denemede tutma ihtimali çok daha
yüksek olabiliyor. Çünkü hazır bir tedavinin üstüne eklemeler oluyor. Erkek
üzerinde de ikinci seferde bir takım tedaviler uygulanıyor. Bunları hiç merak
edip sormadım bile.
Aysun Hanım hem olacağı yönünde moral veriyor hem de
herhangi bir aksilik durumuna karşı bizi hazırlıyordu. Aslında hiç gerek yoktu
gibi geliyordu bize bu telkinler. Biz çok emindik ilk seferde tutacağından, çok
inanıyorduk. Çünkü tedavi çok güzel gidiyordu ve bizim moralimiz çok yüksekti. Hadi
tutmazsa da büyük ihtimalle bir daha denemeyecektik zaten. En azından o zaman
ki düşüncemiz buydu.
Aysun
Hanım’ın bizi olumsuz duruma karşı teselli ederken bir benzetmesi vardı ki,
bizim için ilginçti ve aramızda şaka konusu olmuştu. Hep “Mümkün olduğu kadar
fazla kumaşla çalışmamız lazım”, “Keşke daha fazla kumaşla çalışabilsek” gibi
benzetmeler kullanıyordu. Burada ki kumaş Nursen’de ki yumurta sayısıydı. Tüp
bebek mi yapıyorduk, bedenimize göre İngiliz kumaşından bebek mi diktiriyorduk?
Ama neyse ki kumaş diye diye sonunda kumaş işlenecekti.
2 Nisan 2012 Pazartesi
İğne yaparken “Hakkı Amca Metodu”
Bir
gece Nursen’e “Bir zamanlar bizim sağlık memuru Hakkı Amca vardı. İğnelerimizi
hep o yapardı. Yaparken de üflerdi. Tam iğneyi batıracağı zaman püfff diye
üfler ve iğneyi hissetmezdik. Eli de hafifdi ve çok güzel iğne yapıyordu. Bende
öyle yapmayı deneyeceğim bir dahaki sefere” dedim. Nursen tepkili bir şekilde
“Ne o öyle. Olmaz öyle şey. Üflerken ağzından tükürük çıkar, mikrop çıkar,
iğneyle mikrop kaparım” dedi. Ben de “Eh peki o zaman” diyerek konuyu kapattım.
Ertesi gün ilk iğneyi Hakkı Amca tekniği ile yaptım. Nursen’e “Nasıldı acıdı
mı?” diye sordum. Hiç hissetmediğini söyledi. İşte budur diye aklımdan geçirdim
ama ne yaptığımı söylemedim. Kendisi de üflediğimi hissetmemişti. Bir
sonrakinde gene aynı şeyi yaptım ve Nursen gene hissetmediğini söyleyince
gülerek “Bak Hakkı Amca’nın tekniğini uyguladım” diye durumu açıkladım.
Nursen’in çok hoşuna gitti. “Aa ne güzel dolu. Çok rahat oluyormuş meğerse.
Bundan sonra hep böyle yap” dedi. O ilk tepkisinden eser yoktu ve
düşüncelerinden vazgeçmişti. O günden
sonra iğneleri hep Hakkı Amca tekniği ile yapmaya başladım. Püüfff diye üfleyip
pıt diye iğneyi batırıyordum.
İğneci oldum
Ben iğne
yapmaya, Nursen’de iğne olmaya alışmaya başladık. Yavaş yavaş tecrübe
kazanıyordum ve her seferinde daha yumuşak, güzel yapıyordum. Hep göbekten
yapıyordum iğneleri. Bir gün sol taraftan bir gün sağ taraftan. Göebek
deliğinin 4 parmak yanından, işaret parmağım ve başparmağımla hafifeç sıkıp
bombe yaptıktan sonra iğneyi batırıyordum. Ara sıra en son hangi tarafa
yaptığımı karıştırıyorduk ama olsun. Bazen de iğneden sonra acımasa bile
morarıklık oluyordu. Gerçi öpüyordum biraz geçiyordu ama gene de kalıyordu.
“Öpiiiim geçsin” taktiği faydalı oluyor. Aslında bazen değil genelde
morarıyordu ve bu morarıklık birkaç gün geçmiyordu. Aslında işe yaradığı da
oluyordu. Ne tarafa yapacağımı belli ediyordu.
"Dün sağ tarafı morartmışım.
Bugün sol tarafa yapacağım o zaman”.
Bir süre
geçtikten sonra bir baktık artık elek gibi olmuş Nursen’in göbeği. İçtiği sular
oradan çıkacak diye korktuk. Esas haftada bir benim yapamayacağım, bilen
birisinin gelip yapması gereken iğne biraz ağır oluyordu. Çok yoğun ve zor bir
iğneydi. Evimizin oralarda bulunan
sağlık merkezine telefon ediyordum ve sağlık memuru gelip yapıyordu. Kalçadan
olması gerekiyordu iğnenin. Yapıldıktan sonra bir müddet yanma ve ağrı
veriyordu Nursen’e. Ama acı eşiği o kadar yüksek ve acıya dayanıklı ki buna da
katlanıyordu Nursen. İğnelerin yanında ilaçlar da var. Onlarda hormonlu. Üstüne
günde birkaç defa olmak üzere o ilaçları da alıyor.
30 Mart 2012 Cuma
Tüp bebek yapacağımızın bilinmesi gerekiyor mu?
Tüp bebek
yapacağımızı çevremize söyleyip söylememekte ilk başlarda tereddüt ettik. Hani
söylesek ne tepki olur, söylemesek nasıl saklayacağız? Hem Nursen hem ben gizli
saklı bişey yaptığımızda kimseden saklayacak yeteneğe sahip değiliz. Bir
şekilde açık veriyoruz, belli ediyoruz. Ne yapalım yapımız böyle. Saklasak bile
bir yerde nasıl olsa belli edecektik. Hem devamlı görüştüğümüz arkadaşlarımız
var. Onlarla beraberken illâ ki iğne saatimiz denk gelecek. Ne yapacağız o
zaman?
“Hadi biz
müsait bir oda varsa 5 dakika baş başa çekilelim hemen döneceğiz” desek çok
yanlış anlamalara sebep olabilir.
“Eve gidene
kadar dayanamadınız mı ne aceleniz var?” diye düşünebilirler.
Aman
söylesek ne olacak ki? Gayet normal bir durum. Bebek istiyoruz, bu şekilde
yapma durumundayız. Kime ne? Utanacak, sıkılacak, saklayacak bir durum yok.
Çevreden duyuyorduk ve yaşadık; bundan utanan, söylemeye çekinen, çok gizli bir
durum gibi saklayanlar oluyor. Ne gerek var ki? Hem bu şekilde saklayarak,
gizleyerek kendimizi sıkıntıya sokacağız ve bu tedavinin olumluluğu açısından
hiç iyi bir durum değil. Rahat olmamız lâzım. Sonuçta yakın çevremize söyledik
böyle bir tedavi sürecinde olduğumuzu. Tüm bilenler sevindiler, destek verdiler
ama gene de bazılarının akıllarında soru işaretleri vardı. Niye tüp bebek
yapıyorduk ki? Sağlığımızda sorun mu
var? Bu sorulara da gayet açık şekilde cevap verdik. Hiçbir sağlık sorunumuzun
olmadığını, sadece yaşımızın ilerlemesinden dolayı ve bebek istediğimiz için
durumu riske atmak istemediğimizi anlattık. Riske atmanın yanı sıra bir an önce
bebek sahibi olmak istediğimizi söyledik. Sağlık sorunumuz da olabilirdi çok
acayip bir durum değil ki. Sağolsunlar herkes anlayışla karşıladı. Gerçi
anlayışla karşılamasalar ne olacaktı ki? Vazgeçecek halimiz yoktu ya? Ama
sağolsunlar tüm sevdiklerimiz, yakınlarımız destek oldu, yardımcı oldu bize. Bu
bizim için çok önemliydi. Moralimizi yüksek tutuyor, bize güç veriyordu.
Fakat durumu
açıkladığımız kişilerin hemen hepsi şu soruyu sormadan edemiyordu. Ya da
sormaya çekiniyorlar ama bir şekilde konuyu oraya getirmeye çalışıyorlardı.
Veya yüz ifadelerinden belli oluyordu:
“Bir
sorununuz mu var? Neden tüp bebek yapıyorsunuz?”
Sanki tüp
bebek yapmak için mutlaka bir sağlık sorunu olması lazımmış gibi düşünüyorlar.
Halbuki gittiğimiz tüp bebek merkezinde bu işlemi yaptıran o kadar genç
insanlar var ki. Tüp bebek tedavisi yaş ortalaması gerçekten çok çok düşük
durumda. Tabii ki sağlık sorunları nedeniyle bu tedavi sürecine girenler de
var. Ama her ne olursa olsun, sağlık problemi ile veya değil gerekiyorsa
yaptırılması gereken bir tedavi. Dışarıdan pek görülmese de çok yaygın şekilde
uygulanan bir yöntem. İsimlerini çok iyi bildiğimiz, halk tarafından tanınan
bir çok kişi ve bu kişilerin çocukları da bu tüp bebek tedavisi yaptırıyor.
Özellikler
erkeklerde tüp bebek yaptırdığını veya tedavi sürecinde olduğunu söylemek büyük
bir sorun. Sanki tüp bebek yaptırdığı bilinince erkekliği yerlerde sürünecek,
herkes erkekliğinden şüphe edecek. Neredeyse tüm erkekler tüp bebek
yaptırdığının bilinmesinden utanıyor, çekiniyor. Dolayısıyla kadınlarda bundan
etkilenip aynı psikolojiye giriyorlar. Bu psikolojide sonucun olumlu olmasını
büyük ölçüde engelliyor. Erkekler merak etmesin; tüp bebek yaptırınca
erkekliğinizde bir eksilme olmuyor, erkeklik itibarınız yerlerde sürünmüyor.
Aksine ne kadar mantıklı, akıllıca bir şey yaptığınız düşünülüyor. Tüp bebek
yaptığımızı en başından beri kimseden saklamaya gerek duymadık ve hiç bir
şekilde de kimseden rahatsız olmadık.
Hatta bu
durumu yakın tanıdığım birisinde yaşadım. Dolaylı yoldan tüp bebek tedavisine
devam ettiğini öğrendim ve çok sevindim. Gerçekten çok sevdiğim bir kişi. Ama
kimsenin bilmesini istemiyormuş meğerse. Niye? Erkekliğinden şüphe edilecek
tabii. Tüm ailesini de tembihlemiş bilinmemesi konusunda. Bende çok sevindiğim
için ve o kişiyi çok sevdiğim için hemen yardım edebileceğim, fikir
verebileceğim bir şeyler olabilir diye düşündüm ama bilinmesini istemediği için
bende bildiğimi belli edemezdim. Bir akşam annesini aradım ve "Tüp bebek
tedavisine başlamış. Ben bir çok aşamasından geçtim ve yardımcı olabileceğim
bir şeyler varsa yardım etmek istiyorum" dedim. Ama annesi "Yok öyle
bir şey. Öyle bir tedavi durumu yok. Olursa haber veririz sana" diyerek
geçiştirmeye çalıştı. Ama sakladığı o kadar belliydi ki. Aradan bir kaç hafta
geçtikten sonra gene annesi aradı beni ve oğlunun baba olacağını, gelininin
hamile olduğunu, hemde ikiz olduğunu söyledi ve arkasından ekledi "Ama tüp
bebek değil". O kadar belli etti ki artık tüp bebek tedavisi sonucu
olduğunu. Bilmiyorum? Belki de ben çok fena şekilde yanılıyorum ve günahlarını
alıyorum. Ama bilinse ne olacak tüp bebek yaptıklarını? İnsanlar tersleyecek,
alıp yerin dibine mi sokacaklar? İnsan içine çıkamayacaklar mı? Hiç de öyle
olmuyor. Olsaydı biz yaşardık bu durumları kimseden saklamadığımız için.
İğne saatimiz geldi ama yapacak yer yok
Bir gün, bir
alış veriş merkezinde dükkanlardan birine girdik. Alış veriş yapmak için bir
şeyler baktık, satıcı kadın ile sohbet ettik, konuştuk. Bu sırada fark ettik ki
iğne saatimiz gelmiş. Satıcı kadına Nursen’in iğne olması gerektiğini,
yapabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduk. Hani o kadar konuşmanın üzerine
sanki akraba olduk ya kadınla rahat rahat söylüyoruz. Kadın bize madde
bağımlısıymışız gözüyle baktı. Bir afalladı, ne diyeceğini bilemedi. Sonra
neden iğne olması gerektiğini biraz daha detaya girerek anlattık. Kadın pek
tatmin olmamış gibiydi ama yardımcı oldu sayılır. Bebek emzirme odasında
yapabileceğimizi söyledi. Bu bizim niye aklımıza gelmemişti ki? Hemen gidip
bebek emzirme odasında iğneyi yaptık. Hem bu durum bize tecrübe olmuştu. Tekrar
aynı durumla karşılaştığımızda bu yöntemi uygulayabilirdik. Hatta bebeğimiz
olduğunda da bu odaları çok kullanacaktık. Ki kullanıyoruz da. Sanki hiç alış
veriş merkezinden çıkmıyormuşuz gibi oldu bu ama bebeğimiz kış bebeği olduğu
için anca dışarı çıktığımızda alış veriş merkezlerine gidebiliyoruz. Ama
genelde hafta içinde. Çünkü hafta sonları çok kalabalık oluyor. Bebek için
sağlıklı olmayabilir.
29 Mart 2012 Perşembe
Bebeğimiz için ilk adımlar; tedavi başlıyor
Evrim bizi
aynı tüp bebek merkezinde Dr. Aysun Hanım’a yönlendirdi. Kadın doğum uzmanı Aysun
Hanım, esas ilk adımları atmamızı o sağlayacak. Aysun Hanım’ın kontrolleri,
muayenesi sonucunda “Al bakalım Nursen. Bu iğneler, şu ilaçlar, böyle
kullanacaksın, şöyle iğne olacaksın” diyerek 1 Kasım 2010’da tüp bebek
tedavimizin ilk aşamasına başladık. Üç ay sürecek tedavi süreci. Bütün tedavi ağırlığı Nursen’de olacaktı.
İğneler, ilaçlar hep Nursen için.
Benim de bir
takım yapmam gereken şeyler vardı. Öncelikle yaşam kalitemi arttırmam
gerekiyordu. Sigara yok, alkol yok, beslenmeme dikkat edeceğim, yürüyüşler
yapmam lazım, dar kot pantolon giymemem gerekiyor, keçiboynuzu pekmezi içeceğim, kırmızı erik
kurusu yiyeceğim, sağlıklı beslenmem lazım, yürüyüş yapmam lazım, uykuma dikat etmem lazım, badem, fıstık, fındık
yiyeceğim, et yemem lazım, kırmızı sebze ve meyvalar çok önemliymiş onlardan da
bol bol yemem lazımmış. Ben bunları yiyince varil gibi olurum ama!! Zaten iri
sayılabilecek bir adamım bunlardan sonra yarma bir adam olurum herhalde. Benim
yapacaklarım aslında önemli değildi. Böyle şeyleri yemeyi zaten severim sadece
biraz miktarı artacak ve keçiboynuzu pekmezi denen o anlamsız, tatsız sıvıyı
tüketecektim. Bir yanda da internette başka neler yapabilirim ve yiyebilirim
diye araştırdım. Çok farklı şeyler olmasada ek olarak keçboynuzu suyu içmeye
başladım. Yarım kilo keçiboynuzu 3-4 parçaya bölünecek, 1 litre suda
haşlanacak, sabah akşam birer bardak içilecek. Tatsız, tuzsuz bir sıvı ama iyi
gelecek, içmem lazım. Bunların hepsi sperm kalitesini arttırmak ve daha
sağlıklı bir embriyo olmasını sağlamak için gerekli. Koca bir sepete fındık, badem
ve fıstık doldurdum. Akşamları televizyon seyrederken çatır çutur yiyordum.
Nursen arada kızıyor “Yeter yeme artık. Çok yedin” diye çıkışıyordu ama bahanem
hazırdı; “Bebeğimiz için yemem lazım ama hayatım!”. İşin gerçeği bayılıyordum
böyle şeyler yemeye. Domates de çok faydalı ama özellikle közlenmiş olursa daha
faydalı oluyor. Bu anlattıklarım baba olmayı düşünen her erkeğin yapması
gereken şeyler aslında. İllâ ki tüp bebek tedavisi için geçerli şeyler değil.
Bu arada
ilginç bir durum daha yaşıyorduk aslında. Nursen, kadın çalışmaları uzmanı ve
feminist düşüncelere sahip bir kadın. Tüp bebeği, kadına bir dayatma olarak
görüyordu. Ama bir de baktı ki, tüp bebek merkezinde ve doktorun karşısında tüp
bebek yapma hazırlıklarını konuşuyor.
Yaaa işte nereden nereye. Nursen daha sonraki günlerde iş güzergâhında
olduğu için hep b tüp bebek merkezinin önünden geçtiğini ve “Acaba buraya
kimler geliyor?” diye düşündüğünü söyledi. Sonra ikimizde gördük işte kimlerin
geldiğini.
Aysun Hanım’da
bize tavsiyelerde bulunurken haftada 2 gün kırmızı et, 2 gün balık, 3 gün tavuk
yememizi söyledi. Arkasından kredi kartını da verir diye bekledim ama vermedi J
Benim bu yaptıklarım Nursen’in yapacakları ve
yaşayacakları yanında devede kulak kalıyor aslında. Nursen hergün göbekten iğne
olacak, ilaçlar içecek, hatta bazen günde iki tane iğne olacak, hele ki öyle
bir iğne var ki haftada bir olacak ve profesyonel birinin yapması lazım. İşi
çok zordu. Bu iğnelerin ve ilaçların hepsi hormon yüklü. Nursen’in bütün
düzeni, metabolizması alt üst olacak ama ikimizde katlanacağız artık ne
yapalım. Bu arada esas önemlisi o haftada bir olacak iğne hariç diğer tüm
iğneleri ben yapacaktım. Her gün iğne yaptırmaya bir yerlere gitmek bayağı
eziyet olacak tabii ki. İğnelerin nasıl yapılacağını çok iyi öğrendim. Hiç
benlik iş değil ama yapmam lazım. Gerçi iğnelerde öyle süpürge sapı gibi
upuzun, kocaman iğneler değil. Hani şu şeker hastalarının insülin iğnelerinden.
Aman insanlar kendi kendilerine yapıyorlar ben neden yapamayayım ki? Bütün bu
aşamaları sonuçta Nursen ile birlikte atlatacağız, iğne yapmak da işin bir
parçası. Bir süre sonra zaten fenni iğneci gibi oldum ben. Elim o kadar alıştı
ki tık tık hergün iğneleri yapıyordum. Bazen Nursen’in canı acıyordu, bazen hiç
hissetmiyordu. Ama canı acıdığında gerçekten en az onun kadar benimde canım
acıyordu. Bir de canını ben yaktığım için daha da üzülüyordum. Bu iğneler,
ilaçlar yumurta toplama işlemine kadar yani 3 ay devam edecekti. Bir de bu süre
içinde ikimizde alkollü içki içemiyoruz. Yasaklandı. Zaten haftada bir veya iki
rakı keyfimiz vardı, bu sıkıntılı olabilecek süreçte o da yasaklandı. Ama
sonucunun iyi olacağını düşündüğümüzde her şeye değer diye düşündük. 2010
yılbaşı gecesinde içki içememek en zoruydu. Herkes yılbaşı kutluyoruz diye içki
içiyor biz Nursen’le kola içiyorduk. İlk kez bir yılbaşı gecesini alkolsüz
geçirdik.
Arkadaşlarımızla
da görüşmelerimiz biraz olsun kısıtlandı. Çünkü hemen hepsi sigara içiyordu.
Evlerine gitsek sigara, dışarıda bir yerlere sigara içilen yerler oluyor. Böyle
olunca da daha az görüşmeye başladık. Ne yapalım bizim durumumuz çok daha
önemli. Ama arkadaşlarımız bizi anlayışla karşılıyorlardı.
28 Mart 2012 Çarşamba
Tüp bebek için karar veriyoruz
Evliliğimizin 9. Ayına geldiğimizde herhangi bir bebek
yapalım, üstünde çalışalım durumumuz yoktu. Evliliğimizin tadını çıkartıyorduk.
Geziyoruz, keyif yapıyoruz, birbirimizi yaşıyoruz Nursen’le. Ama beraber çok
güzel zaman geçiriyoruz ve çok eğleniyoruz. Gerçi hâlâ öyle. Artık bebeğimizle
bunları yaşıyoruz. Ara sıra konuşmalarımızda bebek hayâllerimiz de olmuyor
değil. Olursa şöyle yaparız, böyle yaparız diye kendi kendimize fikirler üretip
konuşuyoruz. Bu konuşmaların sonu artık bebek yapalım planlarına dönüşmeye
başlıyordu yavaş yavaş.
Önce doktor arkadaşlarımızla konuşmayı düşündük.
Sonuçta ikimizde 38 yaşımızın sonlarındaydık. Önce kadın doğumcu ve tüp bebek uzmanı olan
arkadaşıma gidip hem Nursen hem ben kontrolden geçtik. Sonra ben ürolog olan
bir arkadaşıma muayeneye gittim. Muayeneler, testler gibi klasik aşamalardan
sonra iki arkadaşımında söylediği “39 yaşındasınız. Çocuğunuz olmaz diye bir
durum söz konusu bile değil. Olur ama 2-3 ay içinde de olabilir, 1 – 1,5 sene
içinde de olabilir.” oldu. Ne yapsak ki? Görünüşe göre oluruna bırakmaktan
başka çaremiz yok gibiydi. Olsa ne güzel olur, olmasa da ne yapalım olmuyor
deriz diye düşünüyorduk. Tam bu sıralarda Evrim’le konuştuk. Embriyolog ve çok
yakın arkadaşımız. Özel bir tüp bebek merkezinde çalışıyor ve çok da başarılı
bir embriyolog. Telefon konuşmamızda “Eh hadi bakalım. Yeter artık sizin
beklediğiniz. Yaşınız kemâle erdi. Siz bana gelin bakalım hadi” dedi. E hadi
buyur bakalım biz oluruna bırakmıştık ama Evrim’de böyle söyledi. Nursen’le
hızlı bir düşünme ve kısa bir görüşme sonucunda gitmeye karar verdik. İşte
hayatımızın dönüm noktası burada başladı.
Biz ya ertesi gün ya bir gün sonra
kendimizi Evrim’in karşısında bulduk. Zaten yakın ve çok sevdiğimiz biri
olduğundan gayet rahattık. O da bizden bir takım kontroller istedi ve sonucunda
“ Yahu siz niye bekliyorsunuz. Gelmişsiniz neredeyse 39 yaşına. Hadi yapın
artık bir bebek de hep beraber sevelim. Beklemenin hiç anlamı yok hem de bu
yaştan sonra ne olur ne olmaz işi tehlikeye atmayalım. Haydi bakalım!” diyerek
bize tüp bebek bilgilerini verdi. Ne olur, nasıl olur, neler yapılması lazım
her şeyi bizim anlayacağımız şekilde anlattı. Evrim’in yanından tamamen değişik
düşüncelerle çıktık. Birbirimize “E hadi bakalım. Ne yapacağız şimdi?” diyerek
bakıyorduk. Ama belli ki ikimizde çok heveslenmiştik. Karar vermemiz çok kısa
sürdü. Denemekten bir zarar olmayacağını, hatta sonucunun çok güzel olacağını
düşündük ve tüp bebek yapmaya karar verdik. Gerçi daha ikimizde anne baba
olmaya hazır mıydık onu bile bilmiyorduk. Sanki kendimizi hazır hissediyorduk
ya da artık olması lazım diye düşünüyorduk. Önemli bir faktör daha birbirimize
olan aşkımızın ve sevgimizin bir meyvesi olsun istiyorduk. Yok yok bir
bebeğimiz olmalıydı, ikimizin bir çocuğu olmalıydı. Olmaması için hiçbir sebep
yok. Durumu hemen ailelerimize
söylemeyelim diye düşündük. En son kararımıza göre Evrim ile tekrar konuşup,
hem biraz daha detay öğrenip hem maddi olarak bize ne kadara mâl olacağı
hakkında kesin bilgileri edindikten sonra ailelerimize söylemeyi düşündük.
Tekrar gittik Evrim’e ve neler yapılacağını, zorluklarını, süreci ve bize
maliyetini anlattı. Aslında zaten tüp bebek yapmaya karar verdiğimiz için bu
konuşmalar teferruattı bizim için. “Evrim biz karar verdik tüp bebek yapacağız.
Hadi başlayalım” dedik büyük bir hevesle. Bu kararımıza Evrim’de çok sevindi
tabii ki, bizim gibi yakınlarına bu şekilde yardımcı olmak onu da çok mutlu
ediyordu. En az bizim kadar hevesli ve istekliydi.
Artık durumu ailelere
açmanın zamanı gelmişti. Nursen’in ailesi Antalya’da yaşadığı için onlara
telefonla, benim annem Ankara’da olduğundan bir akşam yemeğinde kararımızı
söyledik. Hâliyle çok çok sevindiler. Nursen’in ailesi dördüncü torunları
olacağı için, benim annem ise artık benden umudunu kesmiş iken bir torun sahibi
olacağı için inanılmaz bir sevinç içine girmişlerdi. Gerçi benim annem benden
umudunu kestiği gibi Nursen’in ailesininde düşünceleri çok farklı değildi. Onlar da pek umutlu değillerdi. Ama artık
heyecanlı bekleyişleri başlıyordu. Bizim heyecanımız ailelerimizin heyecanını
da görünce iyice arttı. Büyük bir hevesle tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi
olacağımız günü hayal etmeye başladık. Ama bizi zorlu bir tedavi süreci bekliyordu.
Birkaç ay sürecek bir tedavi süreci. Gerçi bizi demek biraz yanlış oldu daha
çok Nursen’i bekliyordu. Esas tedavi Nursen üzerinde yoğunlaşacaktı. İğneler,
haplar, ilaçlar. Bunların yanı sıra bize
de bir sürü şakalaşacak, güldürecek konu çıkacağının farkındaydık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)