Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
Tepiltepe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tepiltepe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mart 2013 Cumartesi

Hürriyet Cumartesi 30/03/2013 - Ben de Hamileyim

Bugün 30 Mart 2013.... 

Sabah Nursen'in heyecanlı haykırışı ile irkildim..

"Aşkım Hürriyet'in Cumhuriyet ekinde biz varız" diye bağırdı...
"Hürriyet'in Cumhuriyet eki ne yaaa" dedim şaşırarak...
"Aman işte Cumartesi eki" dedi..

Önce biz varız deyince galiba kız arkadaşları ile falan bir yerde bir şekilde çekilmiş fotoğrafları yayımlandı diye düşündüm ilk anda. Gerçi Nursen de fotoğrafımızı görünce ilk bir iki saniye "Yaa bu simalar hiç yabancı değil sanki" diye düşünmüş..

Hemen sonra dank etti ki haberimiz yapılmış... Bir süre önce Hürriyet Gazetesi'nden Mesude (Erşan) Hanım ile telefonda konuşmuştuk ve "sizi mutlaka haber yapmak istiyorum" demişti... Hemen e-posta yolu ile bir röportaj yaptık ve haberin çıkmasını bekliyorduk.

Bugün çıktı sonunda.. Gerçekten çok sevindik ve duygulandık.. Bizim için çok değişik bir durum oldu bu... Uzun zamandır yazdığım blogum haber olma niteliğine bile kavuşmuş artık meğerse..

http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/22928397.asp

İşte haberin linki burada... Bunu blogumu takip eden, okuyan herkesle paylaşmak istedim... Çok teşekkür ederim..

14 Eylül 2012 Cuma

Ultrasonda Lâl’in Sürprizi


Konuşmaların üzerine bizi muayene odasına aldı. Ultrasona ile kontrolleri yapacaktı. Ben hemen cep telefonumu video modunda hazırladım. Gene ekrandaki Lâl’in görüntülerini videoya çekecektim. Ama önceden doktora sorup izin istedim. Hiçbir sakınca olmadığını söyleyince doktor muayeneye ben çekime başladım. Tabii ki bir yandan da doktorumuzla ve Nursen’le konuşuyordum.

Daha muayenenin başında, ilk görüntüleri gördüğümüz anda Lâl müthiş bir sürpriz yaptı bize. Daha doğrusu yapmış. Doktorumuz söyleyince biz farkına vardık. Biz görüntülere ne kadar dikkatli bakarsak bakalım detayları anlayamıyoruz. Lâl’in bize sürprizi çişini yapmasıydı. Doktorumuz “Aaa bakın çişini yapıyor!” dedi. Biraz dikkatli bakınca bizde fark ettik. İnce bir çizgi akıp gidiyordu ve dalgalanma vardı. Bu bizi çok şaşırtmıştı. Sonra Lâl dönüp bize baktı. Onu gördüğümüzü fark etmiş gibi o da bizi görmeye çalışıyordu sanki.

Doktorumuz muayene esnasında da çok sempatik ve espriliydi. Her şeyi en ayrıntılı şekilde anlatıyordu bize. “Bakın burada herhangi bir malzeme yok. Bu bebek kesin kız” dedi. Bu yorum bizim çok hoşumuza gitti. Dikkatli bakınca gösterdiği yerin direkt vajina olduğu belli oluyordu. Biz de amniyosentez sonucundan sonra kız olduğunu canlı olarak görmüş olduk.

Doktorumuz isim düşünüp düşünmediğimizi sordu. Bize Lâl olacağını söyleyince çok hoşuna gitti isim. “İyi bari kısa kolay bir isim” dedi. Bizde “Öyle olması daha iyi. Soyadı zaten uzun bari ismi kısa olsun” dedik. Doktorumuz soyadımızın Tepiltepe olduğunu öğrenince kısa isim koymamızın isabet olduğunu söyledi.

Bu tavırları ve sohbeti bizi gerçekten çok memnun ediyordu ve rahatlatıyordu. Özellikle Nursen çok neşeli ve rahattı. İşte doktor dediğin böyle olmalıydı. Daha önce gittiğimiz doktorlardan hiç böyle bir yakınlık ve sıcaklık görmemiştik.

Kilosu 1156 grammış ve gelişimi gayet güzelmiş Lâl’in. Boyu da normalden uzunmuş. Doktorumuz yan gözle bana bakıp “E normal tabii” dedi. Nursen’e boyunu sordu önce. Nursen 1,67 cm olduğunu söyledikten sonra bana sordu. Bende 1,92 cm deyince “E maşallah. Normal tabii uzun boylu olması” dedi tekrar. Boy olarak biraz bana çekecekti sanırım Lâl.

17 Nisan 2012 Salı

Tüp bebeğimiz mucize gibi bir şey


Bizim için biraz mucize gibi bir şey olmuştu Nursen’in hamile olması. Yumurta toplanacağı ay sadece iki yumurta olması, bu yumurtalardan birinin dejenere olarak iptal olması, tek yumurtanın döllenip embriyo haline gelmesi ve bu embriyonun gayet sağlıklı biçimde tutunarak Nursen’in hamile kalması. Hem de ilk tedavimizde. Normalde tüp bebek tedavisinde başarı oranı  %20-30 civarlarında. Ama bu oran bir çok yumurtanın olmasıyla yani transferi yapılacak alternatif yumurtalarla mümkün. Bizim şansımız %10 gibiydi ve %90 şanssızlığımızı ezerek biz kazandık. Olursa olur olmazsa olmaz ne yapalım diyorduk ama oldu işte. Eğer olumsuz sonuçlansa bir daha denemeyi düşünmüyorduk ama öyle bir durumda gene de fikrimiz değişebilirdi. Belki de bu tedavilerin sonucunda doğal yollardan olabilirdi.

Fakat bu başarıda en büyük pay Nursen’in. Tüm sıkıntıları O çekti. Hergün iğne, hatta günde 2-3 iğne, ilaçlar, bu ilaçlarla aldığı hormonlar Nursen’in düzenin alt üst etti. Ama Nursen bunların hepsine göğüs gerdi, sabırlı oldu. Ara sıra cinnet geçiriyormuş gibi olsa da bu çok uzun sürmedi. Bebeğimizin olması için çok dikkatli oldu, yapılması gerek her şeyi tam ve düzgün olarak yerine getirdi.Yani tam anlamıyla Nursen’in sayesinde mutlu bir tedavi sonucuna ulaştık.

Nursen hamile ama esas riskli dönem ilk üç ay bittiğinde sona eriyor. Bu süre içinde düşük riski çok fazla. Gene çok dikkatli olmak zorunda Nursen. Ama o akıllı embriyo niye düşsün ki. Daha cenin olacak, büyüyecek. O kadar zor şartları atlattı ve tutundu bundan sonrada düşmeyip gelişimini tamamlayacak ve doğacak. Bizim akıllı bebeğimiz.

Artık eve gidip akşama hazırlanma zamanı gelmişti. Güzel haber aldığımıza göre akşam kutlayacaktık. Nursen’le beraber çok mutlu şekilde evimize gittik. Biraz dinlenip durumu sindirmeye çalıştık. Çok mutluyduk ve sersem gibi olmuştuk. 3 aylık çektiğimiz eğlenceli sıkıntı, çabalamalarımız sonucunu en güzel şekilde verdi bize. Hayatımız bambaşka bir şekilde değişecek bundan sonra. Hamileliği yaşayacağız Nursen’le beraber. Beraber yaşayacağız diyorum çünkü gerçekten erkeğinde eşiyle beraber yaşaması gereken bir süreç bu. 9 ay sürecek uzun ve güzel hamilelik süreci. Bu dönemi de uzun uzun anlatacağım.

Hazırlandık ve akşam arkadaşlarımızla buluşup rakı içerek kutlamak üzere meyhaneye doğru yola çıktık. Tabii Nursen çok sevmesine rağmen rakı içemeyecekti. Ne yapalım, bebeğimiz daha önemli. Onun yerine ben içeceğim artık ne yapalım.

Masayı donattık, rakıları doldurduk. İlk kadehler aramıza yeni katılacak olan bebeğimiz için kalktı. Hep beraber Nursen’in hamileliği için aldık ilk yudumlarımızı. Sonrasında çok keyifli bir şekilde sürdü akşam. Arkadaşlarımızda bizim mutluluğumuzu en içten şekilde paylaşıyorlardı. 

16 Nisan 2012 Pazartesi

Heyecanla hamilelik müjdesini bekliyoruz


Kahvaltı bitti sofradan kalkıp salona geçtik. Bir şeylerle uğraşmam lazım ki zaman geçsin ama hiçbir şeyle de uğraşamıyorum heyecandan. Kahve içiyorum, çay içiyorum, evin içinde dolanıyorum, gazete okumaya çalışıyorum, birilerine laf yetiştirmeye çalışıyorum ama yok, geçmiyor zaman.

Cem aradı bu sırada. Annemde hep beraber bekliyoruz deyince o da geldi yanımıza. Eşi Eda’da gelmek istedi ama bebekleri olduğu için gelemedi. O heyecanlı bekleyişte Neva’yı getirmek istemediler. Eda, Neva ile kaldı ama Cem  o gün haber alana kadar hep yanımızdaydı. Cem’in gelmesi çok da iyi oldu. Beraberken çok eğleniyoruz ve geyik yapıyoruz. O bekleme sürecide bu şekilde geçiyordu Cem’le birlikte. Hele bir de Nursen’de katılınca geyiklere daha çok eğleniyoruz, zamanın geçmesini bekliyoruz.

Saat 12 olmak üzere. Nursen’in ve benim telefonlarımız elimizde çalsın diye bekliyoruz. Evrim arayacak, o müthiş haberi verecek. Bir yandan da annem, teyzem, Cem devamlı ortaya bir konu atıp kafamızı dağıtma peşindeler. Konuşuyoruz, gülüyoruz ama ben o konuşmaların yarısını anlıyorum yarısı havada kalıyor. Aklım devamlı telefonda ha çaldı ha çalacak diye. Saat 12.00’yi geçti, 13.00’e yaklaşıyor ama hâlâ bir haber yok. Bir saat geçti, bir buçuk saat geçti telefon çalmıyor. Bu sırada arayanlarla konuşmayıp haber beklediğimizi söylüyoruız ve kapatıyoruz telefonu. Nursen’in ailesi de merak içinde arıyorlar devamlı. Annesi ve babası, kardeşleri devamlı arıyor. Onlar da heyecanlı ve merak içindeler. Belli ki onlarda yerlerinde duramıyorlar. Ben neredeyse kafayı yiyeceğim.

Saat 14.00’e yaklaşıyor ve Evrim aramıyor bir türlü. Ne yapacağımı bilemiyorum. Oturuyorum olmuyor, kalkıyorum olmuyor. Dolapta viski vardı, dibinde iki parmak kalmış. Alıp kafama diktim. O da işe yaramadı. En heyecanlı olan benim. Herkes beni sakinleştirmeye çalışıyor. Arada bir telefonun çekip çekmediğini kontrol ediyorum, gayet güzel çekiyor. “Ara hadi Evrim, ara hadi” diye söylenip duruyorum hep. Nursen’de çok farklı değil.

Saat 14.00’ü de geçti ve ben iyice işkillenmeye başladım. Acaba olumsuz bir sonuç var da Evrim o yüzden mi aramıyordu? Saat 14.20 olduğunda Nursen artık son raddeye gelmiş şekilde “Ben dayanamayacağım” diyerek tuvalete koşturdu. Yazık telefon gelir diye tuvalete bile gitmemiş uzun süredir. Giderken telefonunu da yanına aldı hani çalar belki diyerek.
Nursen tuvalette biz salonda beklemeye devam ederken Cem “Galiba telefon çaldı” dedi. “Yok yahu çalsa duyardık” dedim ama birden heyecanlandım. Sonra “Nursen fısır fısır telefonla konuşuyor” dedi. “Hadi yaaaaa” diyerek tuvaletin kapısına koştum. Gerçekten içeride fısıltıyla konuşuyordu. Ama sesinde bir heyecan vardı.

“Aşkım kiminle konuşuyorsun? Ne konuşuyorsun? Cevap versene! Ne oldu?” diyerek kapıyı yumruklamaya başladım. Çatlayacaktım artık. O birkaç saniye geçmek bilmesi. Sanki Nursen içeride saatlerdir telefonla konuşuyormuş gibi geldi. Birden kapıyı açıp dışarı çıktı. Yüzünde çok güzel bir gülümsemeye “Anne oluyoruuummm!!” dedi.

Ben o anda ne olduğumu ne yaptığımı bilmiyordum. Nursen’e sımsıkı sarıldım ve “Seni çok seviyorum aşkım” diyerek öpmeye başladım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum ama genede birkaç damla akmasına engel olamadım. Tarifi imkânsız bir mutluluktu benim için. Nursen içinde öyle tabii ki. Annem, teyzem hep beraber birbirimize sarılıp o anı kutladık ve birbirimizi tebrik ettik. Ben havalarda uçuyordum. Baba oluyorum. Şahane bir duygu. Annem ağlıyordu sevinçten. Hatta inanın bunları yazarken bile burnumun direği sızlıyor ve o anları hatırlayıp ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Zaten duygusal bir adamdım ama hele ki baba olunca iyice duygusal, keşkül gibi bir adam olup çıktım
.
Hemen telefona sarılıp önce Nursen’in ailesini arayıp haber verdik. Onlarla da telefonda da olsa çok duygusal anlar yaşadık. Çok mutlu olmuşlardı. Arkasından tüm sevdiklerimizi arayıp haber verdik. En güzeli de anneannem oldu. 83 yaşında, beni o büyüttü ve torununun çocuğunu görecek. Yani nine olacak. Çok çok sevindi ve duygulandı. Haber verdiklerimiz başkalarına haber veriyor ve onlar bizi arıyordu. Bayağı yoğun bir telefon trafiği içine girdik ve sevdiğimiz birçok kişiyle sevincimizi paylaştık.

Cem’le birlikte kendimizi dışarı attık biraz rahatlamak için. Birer sigara yakıp “Ohhh beeaa” diyerek şöyle bir nefes aldık. Cem artık işin esas şimdi başladığını, hem çok güzel hem de çok zor günlerin bizi beklediğini anlattı.

Bu arada Evrim’in bizi yaklaşık iki buçuk saat geç aramasının sebebi, sonuçları getirecek kuryenin bir aksilik yüzünden geç kalmasıymış. Ama kurye yüzünden ben fenalık geçiriyordum az kalsın. Olsun geç de olsa o güzel haber geldi ya gerisi önemli değil.

O anlarda ki tek burukluğum babamdı. 9 sene önce kaybetmiştim babamı ve keşke o da yaşasaydı da bu mutluluğu onunla da sarılarak paylaşabilseydim. Olsun nasıl olsa o bir yerlerden bizi görüyor ve sevincimizi paylaşıyordur. 

13 Nisan 2012 Cuma

Karıcığım hamile mi?


Cumartesi günü sabah erkenden tüp bebek merkezine gidip Nursen kan verecekti ve sonucu, o müthiş haberi bekleyecektik.

Uzun tedavi sürecinden, çektiğimiz onca sıkıntı ve stresten sonra artık sonucu alma zamanı geldi. Gerçi sıkıntı, stres dedim ama çok da eğlendiğimiz zamanlar oldu tabii ki. Çok güzel şakalar yaptık, güldük, her şekilde olumlu ve inanarak baktık durumlara.  Nursen’in kuluçka dönemi bitiyor artık. Hep “Olursa olur, olmazsa olmaz ne yapalım?” dedik ve moralimizi hiç ama hiç bozmadık.
Embriyomuzun, Nursen’in rahmindeki hayatı 12 gündür devam ediyor. Biz tutunduğundan eminiz. Bize kalsa test yaptırmaya bile gerek yok neredeyse.

Cuma akşamından planı yaptık. Erkenden kalkıp 9 gibi tüp bebek merkezinde olacağız. Nursen kan verecek hamile olup olmadığını öğrenmemiz için. Sonra anneme kahvaltıya gideceğiz. Önce dışarıda bir yerlerde kahvaltı etsek hem de bir değişiklik olsa diye düşündük ama o heyecanlı bekleyişi evde yaşamak daha uygun olur diye düşündük sonrasında. Teyzem de gelecek ve hep beraber kahvaltı edip Evrim’den gelecek haberi bekleyeceğiz. Akşam ise üç aile; biz, Cem ve eşi, Aydın ve eşi meyhaneye rakı içmeye gideceğiz. Hamilelik durumu varsa kutlamaya, olmamışsa “Eh ne yapalım olmadı. Hadi içelim” demeye.

Cumartesi sabahı kalktık gene rutin ve heyecanlı hazırlanmadan sonra atlayıp gittik tüp bebek merkezine. Ama Nursen her seferinde olduğu gibi gene çok heyecanlı değildi. Ben ise heyecandan çıldırıyorum.  Bizimle tedavinin en başından beri ilgilenen hemşire bizi bir odaya aldı ve kan alma işlemini gerçekleştirdi. O hemşire hep bize “Siz çok olumlu ve pozitifsiniz her zaman. Sizin ki kesin tutacak. İçime öyle doğuyor” diyordu.

Nursen tahlil için kanını verdikten sonra Evrim’le görüşmek için bekledik biraz. Yanımıza geldiğinde onda da ayrı bir heyecan vardı. Çok merak ediyordu sonucu. Bize “Öğlen 12 gibi belli olur sonuç. Ben sizi arar haber veririm” dedi. Daha en az 3,5 saat var haber almamıza. Benim için dayanması çok zor bir zaman. Bu sefer Nursen içinde öyle.

Çıkıp anneme gittik kahvaltıya. Teyzemle birlikte süper bir sofra hazırlamışlar. Daha belli olmamasına rağmen Nursen’e hamileymiş gibi davranıyorum hep. Ama bir yerde de öyle. Sonuçta embriyo rahminde duruyor ve beklide tuttu, gerçekten hamile. Hep beraber oturup sanki gayet normal bir günmüş gibi, hiçbir şey yokmuş gibi kahvaltı ediyoruz. Ama hepmizin içinde bir heyecan var. Benim gözüm devamlı saatte. Hadi 12 olsun diye bekliyorum. Bir bakıyorum saate 10.30 olmuş. Aradan bir saat kadar geçtiğini sanarak bir daha bakıyorum 10.45 olmuş daha. Bir türlü geçmek bilmiyor zaman. Baba olup olmayacağını öğreneceğim kolay mı? Nursen anne, annem babaanne, teyzem de küçük babaanne, Nursen’in annesi ve babası ise bir kez daha anneanne ve dede olacaklar. Hepimiz yeni sıfatlarımızın aktif hale gelmesi için bekliyoruz. 

12 Nisan 2012 Perşembe

Nursen “kuluçka”ya yatıyor, karıcığım 1,5 saatlik hamile


Nursen’in yumurtlamasından sonra artık transferi yapıldığına göre ve embriyo Nursen’in rahminde olduğuna göre artık kuluçkaya yatması gerekiyordu. Kuluçkada yatarak  yumurtanın rahime tutunmasını sağlayacaktı. Yaklaşık 12-13  gün boyunca sürekli yatması gerekiyordu “kuluçkada”. Hiç hareket etmeyecek, sadece tuvalet için kalkacak, devamlı dinlenecekti. 

Hepimiz gene seferber olduk. Yeter ki Nursen iyi olsun, her şey yolunda gitsin, bir aksilik olmasın. Ben ne gerekiyorsa yaparım. Nursen gak dese su guk dese ekmek önünde hazır oluyor. Sürekli kuluçkada, durumu merak edip arayanlara da “Kuluçkaya yattım ben” diye cevap veriyordu. Bir gıdaklaması kalmıştı ama onu doğası farklı olduğundan yapmadı neyse ki.

Beni arayanlara da transfer saatini dikkate alarak artık ne kadar zaman geçmişse ona göre; “Karım 1,5 saatlik hamile” gibi cevaplar veriyordum. Gerçekten öyleydi. Embriyo rahimdeydi ve Nursen potansiyel hamileydi artık. Normal hamileliklerde hafta sayılır, ay sayılır ben saat sayarak işe başladım. “1,5 saatlik hamile, 1 günlük hamile, 72 saatlik hamile” diye bayağı saat sayıyordum. Tabii bi yerden sonra ipin ucunu kaçırdım.

Artık embriyonun, rahim içinde tutunup tutunmayacağını beklemeye başladık. Bu “kuluçka” evresinde bunu sağlamamız gerekiyordu. Gerçi Nursen’de her şey çok iyiydi. Rahim duvarı tutunabilmesi için kalın ve elverişliymiş. Tutunmaması için hiçbir sebep yoktu aslında. Bir de embriyonun böyle bir rahimde ve böyle bir annede tutunmaması için biraz keriz olması lazım. Fıstık gibi yer ve fıstık gibi anne. Her şey onun için mükemmel, bütün şartlar sağlanmış durumda. Nursen de hareket etmeyerek onun sarsılmamasını sağlıyor. Daha ne olsun? Tutunacak tabii ki. Bizden olan bir embriyo tutunmayacak kadar keriz olamaz. Hele ki Evrim böyle güzel, kitaplara girecek kadar güzel bir embriyo yapmışken. Akıllı davranıp güzelce tutunacak, cenin haline gelecek, sonra fetüs olacak sonrada pörtleyecek ve kucağımıza gelecekti. Bizim embriyomuz budur işte. Daha o günlerde “Aman da aman bebeğimiz, Hadi tutun, büyü de gel kucağımıza” diye konuşmaya başlamıştık. Hani bebek anne karnında büyüdükçe konuşmak iyi geliyor ama biz abartıp bayağı erken başladık konuşmaya. Belki o konuşmalar da etkili olmuştur tutunmasında. Hiçbir işe yaramasa bile bize moral oluyordu ve kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlıyordu bu davranışlar. Hem de eğleniyorduk.

Nursen “kuluçka”daydı ama böyle yatmaya alışık olmadığından arada geliyorlardı gene. Kalkmak istiyor, bir şeyler yapmak istiyor, hareket etmek istiyordu. Kolay da değildi tabii devamlı hareketsiz yatmak. Her ne kadar engellemeye çalışsam da gene de arada kalkıp bir şeylerle uğraşıyordu çok hafif hareketlerle. Mesela tuvalete gideceğim diyerek kalkıp başka bir şeylerle uğraştığı oluyordu. O da olayın farkında ve ciddiyetinde olduğu için kendini kontrol ediyordu. O yüzden bende çoğu durumda bir şey söylemeyip müdahale etmiyordum.

“Kuluçka” dönemi boyunca annem 10 gün boyunca bizde kalarak  teşrik-i mesaide bulunuyordu. Son iki veya üç gün kalmadı sadece. Teyzem de gündüzleri gelip yardım ediyordu. Ben erkek başımla ev işlerinin ne kadar altından kalkabilirim ki? Tamam bayağı bir süre bekâr yaşadım, evi çekip çevirmeyi biliyorum ama evli olunca durum biraz daha farklı oluyor. Bekârken sadece kendimi idare edecek kadardı ev işleri ama evliyken artık karım da var evde ve o kadar yeterli olamıyordum. Annem sağ olsun çok yardımcı oldu her konuda ve hiç yalnız bırakmadı bizi. Teyzem de öyle her fırsatta geldi yardıma.

5 günden sonra Nursen iyice sıkılmaya başladı yatmaktan. Buna ek olarak birde evde  bu kadar insana alışık değildi. Tamam bize yardımcı oluyorlardı sağolsunlar ama alışık olmayınca da zor oluyor. Nursen gene yaramazlık yapıp bir şeyler yapmaya kalkınca annem de müdahale ediyordu.

“Ne istiyorsun kızım bana söyle, ben yaparım, sen eğilme, kalkma, hareket etme” gibi uyarılar annemden Nursen’e gidiyordu. Annemin de elinde değil tabii. Kendini tutamıyor. Onda da ayrı bir heyecan var, torun sahibi olacak. Hem de ilk ve son torunu. Nursen bunlardan da sıkılıyordu biraz alışık olmadığı için.

“Tamam anneciğim, o tuttu tuttu hiç merak etmeyin. Tutundu kaldı orada” diye cevap veriyordu. 

Ama gerçekten o dönemde eğilmesi, doğrulması, ağır olmasa bile bir şeyler kaldırması, ani hareketler yapması çok tehlikeliydi embriyo için. Çok nazik bir embriyomuz var, en ufak bir harekette rahatsız oluyor.

Gerçi duyduğum kadarıyla bazı doktorlar hiç bu tip kısıtlamalara somuyormuş anneyi. Rahat rahat, istediği gibi davranmasını söylüyorlarmış. Bilmiyorum ne kadar doğru ama mantıken Nursen’in yaptığı gibi yatarak dinlenmesi  ve hareket etmemesi daha doğru gibi geliyor bana. Sonuçta tutunması gereken bir embriyo var ve o kadar hareket halindeyken nasıl sağlıklı şekilde tutunabilir ki?

 Annem, kesinlikle Nursen’i benden ayırt etmiyordu. “Bir oğlum vardı şimdi birde kızım oldu” der hep. Gerçekten çok seviyor Nursen’i, öz kızı gibi. Hatta birçok durumda benden bile önde tutuyor. Benim pabucum dama atılmış durumda. Her şey Nursen’e, ilgi Nursen’e. Kıskanmıyor da değilim hani.

Transferden sonraki cumartesi değil bir sonraki cumartesi kan testi ile kesin hamilelik durumunu öğreneceğiz. Yani 12 gün “kuluçka” döneminden sonra. Nursen yavaş yavaş ayağa kalkıyordu artık. Bir de biraz yalnız kalmak istedik doğal olarak. Canımız sıkıldıkça, aklımıza geldikçe sevgili embriyomuzla konuşuyorduk. Hatta ben abartıp Nursen’in karnına eğilip konuşuyordum. Ya anlarsa? Sonuçta canlı bir organizma o. Arada Nursen’e “Aaa karnın şişmeye başlamış galiba” diyerek dalga geçiyordum. O günlerde böyle konuşuyordum ama nasıl olsa olacaktı bunlar. Birkaç ay sonrasını söylüyordum. Kesinlikle tutacak ve Nursen hamile kalacak ya hani!

8 Nisan 2012 Pazar

Yumurtalar toplanıyor ve malzemeyi veriyorum


Ve o gün geldi. Cuma akşamı heyecanlı ve düşünceli şekilde, kendimizi yumurta toplamaya hazırlamış şekilde uyumaya çalıştık. Tedavi bitti. Gerçi Nursen için tedavi olmasa da yeni bir süreç başlayacaktı ama artık o boğucu iğneler ve ilaçlar gittikçe azalacak hiç değilse. Sabah kalkıp, her gün yaptığımız rutin sabah hazırlanmasını yapıp sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştık. Sakin olmaya çalışıyoruz ama heyecanda hâd safhada. Gerçi Nursen o kadar heyecanlı değildi. Esas heyecan bendeydi. Çaktırmamaya çalışsam da içim içimi yiyordu. Evden çıktık ve tüp bebek merkezine gittik. Annem ve teyzem bizden önce gelmişler bekliyorlar. Onlarda da yüzlerinden okunan müthiş bir heyecan. Bizim haricimizde birkaç çift daha vardı yumurta toplatacak. Herkes birbirine çaktırmadan bakıyor, psikolojilerini anlamaya çalışıyordu. Şehir dışından bu tedavi için gelenler bile vardı. Farklı illerden kalkıp gelmişler bebek yapma umuduyla. Umarız hiçbirimizin umutları boşa çıkmaz ve hepimiz hayallerimize kavuşuruz. Yalnız şöyle bir durum vardı ki tahmin ettiğimiz gibi kimse bizim kadar kalabalık gelmemişti. Olsun biz böyle bir aileyiz işte.

Sıramız geldi ve hemşire Nursen’i alıp yukarı götürdü. Bende yanında işlem yapılacak odanın kapısına kadar gittim ve öperek odaya gönderdim. Morali çok iyiydi Nursen’in. Nursen içeri girdikten sonra kapıda Aysun Hanım’la da karşılaştım. Ayak üstü konuştuk biraz. Operasyonun 25-30 dakika süreceğini söyledi. O da moral verdi, heyecanımı biraz olsun azalttı. En başından beri zaten kendisine çok güveniyorduk. Hem Evrim’de hiç yalnız bırakmadı ve işlemde o da olacaktı. İçim çok rahattı. Diğer hemşirelerde tedavimizin başından itibaren çok cana yakın ve ilgiliydiler bizimle. İşlerinde iyi ve anlayışlıydılar. Hepsinden çok memnunduk. Onlarında Nursen’e her şekilde yardımcı olmaları beni rahatlatıyordu. Olup bitecek operasyon ve rahatlayacaktık. En azından embriyo transferine kadar.  

Ben aşağıya indim ve beklemeye başladım. Beni de çağıracaklardı embriyonun oluşması için gerekli malzemeyi vermek üzere. Esas temel malzeme bende tabii. O kadar kendime ve yaşam tarzıma dikkat ettim, çok güzel beslendim ve artık sonucunu alma zamanı geldi 3 aylık çalışmanın. Malzemeyi vereceğim, içinden en iyisini seçilecek ve Nursen’in müthiş yumurtası ile birleştirilerek embriyo haline gelecek. Bütün bu işlemleri de Evrim yapacak. Aslında böyle yakın bir arkadaşımızın bu işlemi yapması bizim için özellikle benim için  biraz garip oluyor ama ne yapalım? Elimden geldiği kadar doğal davranmaya çalıyorum.  Biraz sonra hemşire geldi, beni de yukarı götürdü, yeri gösterdi ve bende üzerime düşen görevi yerine getirdim. Sonra tekrar aşağı indim ve Nursen’i beklemeye başladım. Aşağı indiğimde herkes durumun farkındaydı ve sanki dalga geçercesine içten içe gülüyorlarmış gibi geldi bana. Sanki onların başına gelmeyecekti. Ama ben hiç bozuntuya vermeden, gayet normal bir durum olarak göstererek bir yere oturdum.

6 Nisan 2012 Cuma

“Tüp” bebeğimize isim düşünmeye başladık


Artık ne kadar eminsek bebeğimiz olacağına isim bile düşünmeye başladık. Daha öncede dedim ve sık sık tekrarlayacağım çünkü çok çok önemli;  psikolojimizin iyi olması çok önemli tüp bebek yaparken. Hep olumlu düşünmemiz, olacakmış hatta olmuş gibi davranmamız bizi hep olumlu yönlendirdi ve sonucun başarılı olmasını sağladı.
İsim düşünüyoruz ama ciddi bir durum yok.

“Tüp bebek olacak ya adı İpragaz olsun”

“İkiz olursa birinin adı Aygaz diğerinin adı İpragaz olsun”

“Erkek olursa Beled, kız olursa Belediye koyalım”

“İkiz olursa, üstüne üstlük ikisi de kız olursa Başak ve Billur koyalım.”

“Vurmalı enstrümanlara meraklıyız ya. Birinin adı Kahon diğerinin adı Bendir olsun” 

Bir gece uyumak üzere yatağımıza yattığımızda ilk kez benim aklıma ciddi bir isim geldi. Ama sadece erkek ismi olarak geldi aklıma. Nursen’e dönüp “Hayatım erkek olursa adı Tan olsun mu?” dedim ve hemen ekledim “Anlamı bence çok güzel. Güneş doğmadan önceki alacakaranlık demek. Ama ben bir anlam daha yükledim `Tuğkan and Nursen`in ilk harfleri. Sence nasıl?" Nursen’in de çok hoşuna gitti ve benimsedi. O anda kararımızı verdik. Erkek olursa adı Tan olacak. Bu arada hâlâ bir hamilelik durumu yok. İlk kez ciddi olarak bir isim düşündük ve karar verdik. Kız olursa ne olacağına dair fikrimiz henüz yok. Düşünüyoruz ama aklımıza bir isim gelmiyor.

Bu arada sonradan fark ettim ki Tan isminin benim için başka bir anlamı daha varmış. Babamın adı Tayfun, benim adım Tuğkan. İkimizinde adı T harfi ile başlayıp N harfi ile bitiyor. Bebeğimizin adı da Tan olursa o da T ile başlayıp N ile bitecek. Böylece üç nesilin isimleri aynı harflerle başlayıp bitmiş olacak. Tesadüf oldu ama çok güzel bir tesadüf. Aynı zamanda annemin adı da Tülin. O da T ile başlayıp N ile bitiyor. Benim adımı da annem ve babam özellikle buna uysun diye Tuğkan koymuşlar zaten. Ama eğer erkek olursa üç nesil erkeklerin isimlerinin de böyle olması gerçekten çok hoş bir tesadüf olacak.

Nursen mitolojik bir isim de olabilir diye düşündü. Güzel fikirdi ama ne olabilirdi ki? İnternetten araştırma yaptı, inceledi ve mitolojik hiçbir ismi beğenmediğini söyledi. Bu fikir de çıktığı gibi bitti.

Bu arada kendimizi hamilelik sürecine de hazırlıyorduk. Transferden sonra tutacağından o kadar eminiz ki! Sanırım sadece Nursen değil bende hamile kalacaktım. Çünkü her şeyi beraber yaşayacaktık. Hamilelik sürecinde neler yapacağız, nasıl geçecek diye hep düşünüyoruz hayâller kuruyoruz. Aslında bu durum ile ilgili hiçbir fikrimiz yok. Sadece kendimizce mantık yürüterek düşünüyoruz. Bu sürece çiftlerin hazırlanması gerçekten çok önemli çünkü çok hassas ve dikkatli geçirilmesi gereken bir süreç. Sadece anne adayı değil baba adayı da hamilelik sürecinin bayağı içinde yaşıyor. Belki de tüp bebek tedavisi içinde olduğumuz için biz bu sürece kendimizi daha kolay hazırladık. Hani doğal yollardan olup, Nursen’in bana gelip  “Aaa görüyor musun bak ben hamileyim kocacığım. E hadi bakalım şimdi ne yapacağız?” deyip benim fenalık geçirerek sevinme durumunu yaşasak belki bu kadar hazırlıklı olamayabilirdik. Ama geçen zaman içerisinde mutlaka o düzene ve o süreci yaşamaya ayak uydurmak gerekiyor. Hem kadın hem erkek açısından. Yaşadığımız bu süreci de uzun uzun anlatacağım zaten. 

4 Nisan 2012 Çarşamba

GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) bebek


Bu sıralarda GDO’lu besinler gündemdeydi. Tüm basın bunları konuşuyordu. Besinler GDO’lu oluyor, genetiği ile oynanıyor diye bir sürü haber vardı. Bir gün serviste, işten eve dönerken gene kafamda ilaçlar, tedavi, ne olacak, nasıl olacak diye düşünceler dönüp duruyordu. Birden aklıma bu tedavi sürecinde Nursen’in de hormonlu ilaçlar aldığı tekrar aklıma geldi. Ne kadar zor, iyi dayanıyor karıcım benim derken “E şimdi bu durumda bizim bebeğimiz de mi GDO’lu olacak” diye bir şaka aklıma geldi ve kendimi serviste boş boş gülerken buldum. Bari tek başıma gülmeyeyim deyip Nursen’i aradım ve “Karıcığım bu kadar hormon ve ilaçla bizim bebeğimiz olursa GDO’lu mu olacak” diye sordum ve “Yuuh aşkım yaaa!!” diye bir tepki gösterdi ve başladık bu sefer beraber gülmeye. Sonra Cem’i arayıp söyledim “De get yaa” deyip gülmeye başladık. Sonrasında birkaç gün aramızda “GDO’lu bebeğimiz olacak” esprisi devam etti. Hem tüp hem GDO’lu bebeğimiz olacak, nasıl bir şey çıkacak acaba?

İğneler ve ilaçlar bunaltıyor


Bu kadar yüksek moralle süreci yaşasak da, eğlenceli hâle getirmeye çalışsak da sonuçta bu iğneler ve ilaçlar neredeyse tamamen hormondu. Nursen’in vücuduna sürekli hormon giriyordu ve bu vücudunda, metobolizmasında değişiklikler yaptığı için psikolojisi de bozuluyordu. Gerçekten çok çok önemli ve zor bir tedavi sürecinden geçiyordu. Her ne kadar ben elimden geldiği kadar destek olmaya çalışsamda bazı durumlarda psikolojisinin bozulmasına engel olamıyorduk. Birkaç kere Nursen’e “iyi saatte olsunlar” durumu geldi. Çıldırma aşamasına yaklaştı. İlaçları attı, “yeter artık nedir bu eziyet” diyerek feryât etmeye başladı, “Sırf sen istedin diye çekiyorum ben bu eziyeti. Bıktım artık” demeye başladı, çok bunaldı, sıkıldı, hayatı kısıtlandığı için rahatsız oldu. Tabii ki sırf ben istediğim için değil kendiside çok istiyor. Sadece moral bozukluğu ile bu şekilde tepkiler verdi. Bunlar gâyet normal tepkilerdi. O kadar hormonu yersen olacağı bu. Ben hep soğuk kanlılığımı korumaya çalışarak Nursen’e destek olmaya çalıştım, moral vermeye çalıştım, sakinleştirmeye çalıştım, konuştum, dertleştik, soncunu hâyâl ederek teselli etmeye çalıştım. Genelde başarılı da oldum. Ama öyle zamanlar oluyordu ki bana da geliyorlardı. Benimde tahammül sınırım azalıyordu. Her ne kadar Nursen’i üzmemeye çalışsam bile elimde olmadan da olsa üzüyordum. Ufak tefek tartışmalar, atışmalar oluyordu. Süreç benim içinde kolay değil. Bende ne olacak, nasıl olacak diye düşünüyorum devamlı. İyi ki bir de o hormonları ben almıyordum. Yoksa mümkün değil dayamazdım. Nursen kadar tahammül sınırım yüksek ve dayanıklı değilim. Ama hep en kısa yoldan ve uzatmadan hallediyorduk, tatlıya bağlıyorduk. En önemli telkinimiz ise sonucunun ne kadar güzel olacağını düşünmek oluyordu. Hamilelik süreci, bebeğimizi kucağımıza alcağız günler bize güç veriyordu ve daha moralli, enerjik, olumlu olmamızı sağlıyordu. 

3 Nisan 2012 Salı

Keşke daha fazla kumaşla çalışabilseydik!


Bu süreç içinde Dr. Aysun Hanım’a giderek kontrollerimizi de ihmal etmiyorduk. Aysun Hanım hem gelişmeleri takip ediyor hem de zaman geçtikçe iğnelerin dozunu değiştiriyor, yeni iğneler ve ilaçlar veriyor, tedaviyi en güzel şekilde sürdürüyordu. Bu sırada yavaş yavaş tedavinin sonuna geliyoruz. Nursen’den yumurta toplama işlemine 1 ay kadar süre kaldı. Bir önceki ay Nursen’de 5 tane yumurta varken son bir aya girdiğimizde şansımıza 2 tane yumurta oldu. Tabii bu durumda alternatifimiz biraz olsun azaldı. Bu 2 yumurta üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor.
 Artık yumurtaları olgunlaştırma çalışmaları başladı. Yeni bir iğneye başladık. Bu iğne sayesinde mevcut olan iki tane yumurtanın olgunlaşarak daha bir embriyo olması amaçlanıyor. Yeni iğnemize ve yeni şakalarımıza başladık. Yumurtalar olgunlaşacak, kocaman olacak diye uğraşıyoruz.

Bir akşam iğne yaparken Nursen’in aklına çok parlak bir fikir geldi; “Yumurtaların olgunlaşması için iğnelere ne gerek var ki? Olgunlaşma Enstitüsü’ne gönderelim daha iyi olgunlaşsınlar.” Süper fikirdi ama iğne yaparken söylenmez ki! Gülmekten gene iğneyi zor yaptım.
İki tane yumurta olunca Aysun Hanım laf aralarında bizi herhangi bir olumsuz duruma karşı hazırlıyordu. Tutmazsa bir daha deneriz, yöntemi değiştiririz, şu şekilde uygulamalar yaparız gibi. Öğrendik ki aslında bize en temel ve kısa olan tedavi şeklini uyguluyormuş. Tutmadığı takdirde biraz daha ağırlaştırılmış olan uzun tedavi yöntemine geçeriz dedi. Kısa olanı 3 ay sürüyor uzun olanı ne kadar sürüyordu acaba? Bunlara kısa protokol ve uzun protokol deniyormuş. Uzun protokolde daha fazla iğne, daha fazla ilaç, daha çok sıkıntı, bayağı zor olurdu sanırım.

Her zaman ilk seferde tutmayabiliyor. Sorun kadında da olabilir, erkekte de. İlk tedavinin etkileri devam edeceğinden ikinci denemede tutma ihtimali çok daha yüksek olabiliyor. Çünkü hazır bir tedavinin üstüne eklemeler oluyor. Erkek üzerinde de ikinci seferde bir takım tedaviler uygulanıyor. Bunları hiç merak edip sormadım bile.

Aysun Hanım  hem olacağı yönünde moral veriyor hem de herhangi bir aksilik durumuna karşı bizi hazırlıyordu. Aslında hiç gerek yoktu gibi geliyordu bize bu telkinler. Biz çok emindik ilk seferde tutacağından, çok inanıyorduk. Çünkü tedavi çok güzel gidiyordu ve bizim moralimiz çok yüksekti. Hadi tutmazsa da büyük ihtimalle bir daha denemeyecektik zaten. En azından o zaman ki düşüncemiz buydu. 

Aysun Hanım’ın bizi olumsuz duruma karşı teselli ederken bir benzetmesi vardı ki, bizim için ilginçti ve aramızda şaka konusu olmuştu. Hep “Mümkün olduğu kadar fazla kumaşla çalışmamız lazım”, “Keşke daha fazla kumaşla çalışabilsek” gibi benzetmeler kullanıyordu. Burada ki kumaş Nursen’de ki yumurta sayısıydı. Tüp bebek mi yapıyorduk, bedenimize göre İngiliz kumaşından bebek mi diktiriyorduk? Ama neyse ki kumaş diye diye sonunda kumaş işlenecekti.

Hem Aysun Hanım ve Evrim’den, hem çevremizden tüp bebek ile ilgili olumlu şeyler duyduğumuz kadar olumsuz durumlarda duyuyorduk. Defalarca denenip olumlu sonuçlanmayan tedaviler vardı. Tedavimiz olacak, gerekli işlemler yapılacak, Nursen hamile kalacak ve bir bebeğimiz olacaktı. Bu düşünceden hiç vazgeçmedik. Kumaş falan umurumuzda değildi. Tek kumaş olsun bizim olsun. Nursen onu Aysun Hanım’ın da desteğiyle en güzel şekilde teğeller, biçer ve diker nasıl olsa. Biraz megolomanca olacak ama sonuçta kumaşın imâlatı çok iyiydi. Nursen imâl ediyor nasıl olsa. Bende takviye yapınca olumsuz olacak hiçbir durum yok. 

2 Nisan 2012 Pazartesi

İğne yaparken “Hakkı Amca Metodu”

Bir gece Nursen’e “Bir zamanlar bizim sağlık memuru Hakkı Amca vardı. İğnelerimizi hep o yapardı. Yaparken de üflerdi. Tam iğneyi batıracağı zaman püfff diye üfler ve iğneyi hissetmezdik. Eli de hafifdi ve çok güzel iğne yapıyordu. Bende öyle yapmayı deneyeceğim bir dahaki sefere” dedim. Nursen tepkili bir şekilde “Ne o öyle. Olmaz öyle şey. Üflerken ağzından tükürük çıkar, mikrop çıkar, iğneyle mikrop kaparım” dedi. Ben de “Eh peki o zaman” diyerek konuyu kapattım. Ertesi gün ilk iğneyi Hakkı Amca tekniği ile yaptım. Nursen’e “Nasıldı acıdı mı?” diye sordum. Hiç hissetmediğini söyledi. İşte budur diye aklımdan geçirdim ama ne yaptığımı söylemedim. Kendisi de üflediğimi hissetmemişti. Bir sonrakinde gene aynı şeyi yaptım ve Nursen gene hissetmediğini söyleyince gülerek “Bak Hakkı Amca’nın tekniğini uyguladım” diye durumu açıkladım. Nursen’in çok hoşuna gitti. “Aa ne güzel dolu. Çok rahat oluyormuş meğerse. Bundan sonra hep böyle yap” dedi. O ilk tepkisinden eser yoktu ve düşüncelerinden  vazgeçmişti. O günden sonra iğneleri hep Hakkı Amca tekniği ile yapmaya başladım. Püüfff diye üfleyip pıt diye iğneyi batırıyordum. 

İğneci oldum


Ben iğne yapmaya, Nursen’de iğne olmaya alışmaya başladık. Yavaş yavaş tecrübe kazanıyordum ve her seferinde daha yumuşak, güzel yapıyordum. Hep göbekten yapıyordum iğneleri. Bir gün sol taraftan bir gün sağ taraftan. Göebek deliğinin 4 parmak yanından, işaret parmağım ve başparmağımla hafifeç sıkıp bombe yaptıktan sonra iğneyi batırıyordum. Ara sıra en son hangi tarafa yaptığımı karıştırıyorduk ama olsun. Bazen de iğneden sonra acımasa bile morarıklık oluyordu. Gerçi öpüyordum biraz geçiyordu ama gene de kalıyordu. “Öpiiiim geçsin” taktiği faydalı oluyor. Aslında bazen değil genelde morarıyordu ve bu morarıklık birkaç gün geçmiyordu. Aslında işe yaradığı da oluyordu. Ne tarafa yapacağımı belli ediyordu.
"Dün sağ tarafı morartmışım. Bugün sol tarafa yapacağım o zaman”.   

Bir süre geçtikten sonra bir baktık artık elek gibi olmuş Nursen’in göbeği. İçtiği sular oradan çıkacak diye korktuk. Esas haftada bir benim yapamayacağım, bilen birisinin gelip yapması gereken iğne biraz ağır oluyordu. Çok yoğun ve zor bir iğneydi. Evimizin  oralarda bulunan sağlık merkezine telefon ediyordum ve sağlık memuru gelip yapıyordu. Kalçadan olması gerekiyordu iğnenin. Yapıldıktan sonra bir müddet yanma ve ağrı veriyordu Nursen’e. Ama acı eşiği o kadar yüksek ve acıya dayanıklı ki buna da katlanıyordu Nursen. İğnelerin yanında ilaçlar da var. Onlarda hormonlu. Üstüne günde birkaç defa olmak üzere o ilaçları da alıyor. 

30 Mart 2012 Cuma

Tüp bebek yapacağımızın bilinmesi gerekiyor mu?


Tüp bebek yapacağımızı çevremize söyleyip söylememekte ilk başlarda tereddüt ettik. Hani söylesek ne tepki olur, söylemesek nasıl saklayacağız? Hem Nursen hem ben gizli saklı bişey yaptığımızda kimseden saklayacak yeteneğe sahip değiliz. Bir şekilde açık veriyoruz, belli ediyoruz. Ne yapalım yapımız böyle. Saklasak bile bir yerde nasıl olsa belli edecektik. Hem devamlı görüştüğümüz arkadaşlarımız var. Onlarla beraberken illâ ki iğne saatimiz denk gelecek. Ne yapacağız o zaman?

“Hadi biz müsait bir oda varsa 5 dakika baş başa çekilelim hemen döneceğiz” desek çok yanlış anlamalara sebep olabilir.

“Eve gidene kadar dayanamadınız mı ne aceleniz var?” diye düşünebilirler.

Aman söylesek ne olacak ki? Gayet normal bir durum. Bebek istiyoruz, bu şekilde yapma durumundayız. Kime ne? Utanacak, sıkılacak, saklayacak bir durum yok. Çevreden duyuyorduk ve yaşadık; bundan utanan, söylemeye çekinen, çok gizli bir durum gibi saklayanlar oluyor. Ne gerek var ki? Hem bu şekilde saklayarak, gizleyerek kendimizi sıkıntıya sokacağız ve bu tedavinin olumluluğu açısından hiç iyi bir durum değil. Rahat olmamız lâzım. Sonuçta yakın çevremize söyledik böyle bir tedavi sürecinde olduğumuzu. Tüm bilenler sevindiler, destek verdiler ama gene de bazılarının akıllarında soru işaretleri vardı. Niye tüp bebek yapıyorduk  ki? Sağlığımızda sorun mu var? Bu sorulara da gayet açık şekilde cevap verdik. Hiçbir sağlık sorunumuzun olmadığını, sadece yaşımızın ilerlemesinden dolayı ve bebek istediğimiz için durumu riske atmak istemediğimizi anlattık. Riske atmanın yanı sıra bir an önce bebek sahibi olmak istediğimizi söyledik. Sağlık sorunumuz da olabilirdi çok acayip bir durum değil ki. Sağolsunlar herkes anlayışla karşıladı. Gerçi anlayışla karşılamasalar ne olacaktı ki? Vazgeçecek halimiz yoktu ya? Ama sağolsunlar tüm sevdiklerimiz, yakınlarımız destek oldu, yardımcı oldu bize. Bu bizim için çok önemliydi. Moralimizi yüksek tutuyor, bize güç veriyordu.
Fakat durumu açıkladığımız kişilerin hemen hepsi şu soruyu sormadan edemiyordu. Ya da sormaya çekiniyorlar ama bir şekilde konuyu oraya getirmeye çalışıyorlardı. Veya yüz ifadelerinden belli oluyordu:

“Bir sorununuz mu var? Neden tüp bebek yapıyorsunuz?”

Sanki tüp bebek yapmak için mutlaka bir sağlık sorunu olması lazımmış gibi düşünüyorlar. Halbuki gittiğimiz tüp bebek merkezinde bu işlemi yaptıran o kadar genç insanlar var ki. Tüp bebek tedavisi yaş ortalaması gerçekten çok çok düşük durumda. Tabii ki sağlık sorunları nedeniyle bu tedavi sürecine girenler de var. Ama her ne olursa olsun, sağlık problemi ile veya değil gerekiyorsa yaptırılması gereken bir tedavi. Dışarıdan pek görülmese de çok yaygın şekilde uygulanan bir yöntem. İsimlerini çok iyi bildiğimiz, halk tarafından tanınan bir çok kişi ve bu kişilerin çocukları da bu tüp bebek tedavisi yaptırıyor.

Özellikler erkeklerde tüp bebek yaptırdığını veya tedavi sürecinde olduğunu söylemek büyük bir sorun. Sanki tüp bebek yaptırdığı bilinince erkekliği yerlerde sürünecek, herkes erkekliğinden şüphe edecek. Neredeyse tüm erkekler tüp bebek yaptırdığının bilinmesinden utanıyor, çekiniyor. Dolayısıyla kadınlarda bundan etkilenip aynı psikolojiye giriyorlar. Bu psikolojide sonucun olumlu olmasını büyük ölçüde engelliyor. Erkekler merak etmesin; tüp bebek yaptırınca erkekliğinizde bir eksilme olmuyor, erkeklik itibarınız yerlerde sürünmüyor. Aksine ne kadar mantıklı, akıllıca bir şey yaptığınız düşünülüyor. Tüp bebek yaptığımızı en başından beri kimseden saklamaya gerek duymadık ve hiç bir şekilde de kimseden rahatsız olmadık.

Hatta bu durumu yakın tanıdığım birisinde yaşadım. Dolaylı yoldan tüp bebek tedavisine devam ettiğini öğrendim ve çok sevindim. Gerçekten çok sevdiğim bir kişi. Ama kimsenin bilmesini istemiyormuş meğerse. Niye? Erkekliğinden şüphe edilecek tabii. Tüm ailesini de tembihlemiş bilinmemesi konusunda. Bende çok sevindiğim için ve o kişiyi çok sevdiğim için hemen yardım edebileceğim, fikir verebileceğim bir şeyler olabilir diye düşündüm ama bilinmesini istemediği için bende bildiğimi belli edemezdim. Bir akşam annesini aradım ve "Tüp bebek tedavisine başlamış. Ben bir çok aşamasından geçtim ve yardımcı olabileceğim bir şeyler varsa yardım etmek istiyorum" dedim. Ama annesi "Yok öyle bir şey. Öyle bir tedavi durumu yok. Olursa haber veririz sana" diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ama sakladığı o kadar belliydi ki. Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra gene annesi aradı beni ve oğlunun baba olacağını, gelininin hamile olduğunu, hemde ikiz olduğunu söyledi ve arkasından ekledi "Ama tüp bebek değil". O kadar belli etti ki artık tüp bebek tedavisi sonucu olduğunu. Bilmiyorum? Belki de ben çok fena şekilde yanılıyorum ve günahlarını alıyorum. Ama bilinse ne olacak tüp bebek yaptıklarını? İnsanlar tersleyecek, alıp yerin dibine mi sokacaklar? İnsan içine çıkamayacaklar mı? Hiç de öyle olmuyor. Olsaydı biz yaşardık bu durumları kimseden saklamadığımız için.

Tüp bebeği defalarca deneyip başarılı sonuca ulaşamayan çiftlerde çok fazla. 7-8 kere deneyenler duyduk. Başarılı olamamasında, moralsizliğin ve tedaviye olumlu yaklaşamamanın payı çok büyük. Hadi ilkinde olmadı, ikincisinde de olmadı ama kesinlikle umutsuzluğa kapılmadan isyeniyorsa devam edilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra çok kez deneyip artık vazgeçen birkaç çiftin tedavi sonrasındaki 1-2 aylık süreçte doğal yollardan hamilelik sürecine başladıklarını da çok duyduk. Bu da gayet normal çünkü alınan ilaçlar, hormonlar, erkeğin yaşam kalitesini yükseltmesi sonucu kadında yumurtalar çok iyi ve olgun duruma geliyor, erkeğin sperm kalitesi çok iyi duruma geliyor ve doğal olarak sonuca ulaşılabiliyor. Tekrar tekrar söylüyorum ama gerçekten çok önemli; her durumda gerek tüp bebek tedavisi gerek doğal yollardan çocuk sahibi olma çalışmalarında çiftlerin morallerinin çok yüksek olması, olumlu bakmaları son derece önemli.

İğne saatimiz geldi ama yapacak yer yok


Bir gün, bir alış veriş merkezinde dükkanlardan birine girdik. Alış veriş yapmak için bir şeyler baktık, satıcı kadın ile sohbet ettik, konuştuk. Bu sırada fark ettik ki iğne saatimiz gelmiş. Satıcı kadına Nursen’in iğne olması gerektiğini, yapabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduk. Hani o kadar konuşmanın üzerine sanki akraba olduk ya kadınla rahat rahat söylüyoruz. Kadın bize madde bağımlısıymışız gözüyle baktı. Bir afalladı, ne diyeceğini bilemedi. Sonra neden iğne olması gerektiğini biraz daha detaya girerek anlattık. Kadın pek tatmin olmamış gibiydi ama yardımcı oldu sayılır. Bebek emzirme odasında yapabileceğimizi söyledi. Bu bizim niye aklımıza gelmemişti ki? Hemen gidip bebek emzirme odasında iğneyi yaptık. Hem bu durum bize tecrübe olmuştu. Tekrar aynı durumla karşılaştığımızda bu yöntemi uygulayabilirdik. Hatta bebeğimiz olduğunda da bu odaları çok kullanacaktık. Ki kullanıyoruz da. Sanki hiç alış veriş merkezinden çıkmıyormuşuz gibi oldu bu ama bebeğimiz kış bebeği olduğu için anca dışarı çıktığımızda alış veriş merkezlerine gidebiliyoruz. Ama genelde hafta içinde. Çünkü hafta sonları çok kalabalık oluyor. Bebek için sağlıklı olmayabilir.

29 Mart 2012 Perşembe

Bebeğimiz için ilk adımlar; tedavi başlıyor



Evrim bizi aynı tüp bebek merkezinde Dr. Aysun Hanım’a yönlendirdi. Kadın doğum uzmanı Aysun Hanım, esas ilk adımları atmamızı o sağlayacak. Aysun Hanım’ın kontrolleri, muayenesi sonucunda “Al bakalım Nursen. Bu iğneler, şu ilaçlar, böyle kullanacaksın, şöyle iğne olacaksın” diyerek 1 Kasım 2010’da tüp bebek tedavimizin ilk aşamasına başladık. Üç ay sürecek tedavi süreci.  Bütün tedavi ağırlığı Nursen’de olacaktı. İğneler, ilaçlar hep Nursen için.

Benim de bir takım yapmam gereken şeyler vardı. Öncelikle yaşam kalitemi arttırmam gerekiyordu. Sigara yok, alkol yok, beslenmeme dikkat edeceğim, yürüyüşler yapmam lazım, dar kot pantolon giymemem gerekiyor,  keçiboynuzu pekmezi içeceğim, kırmızı erik kurusu yiyeceğim, sağlıklı beslenmem lazım, yürüyüş yapmam lazım, uykuma dikat etmem lazım, badem, fıstık, fındık yiyeceğim, et yemem lazım, kırmızı sebze ve meyvalar çok önemliymiş onlardan da bol bol yemem lazımmış. Ben bunları yiyince varil gibi olurum ama!! Zaten iri sayılabilecek bir adamım bunlardan sonra yarma bir adam olurum herhalde. Benim yapacaklarım aslında önemli değildi. Böyle şeyleri yemeyi zaten severim sadece biraz miktarı artacak ve keçiboynuzu pekmezi denen o anlamsız, tatsız sıvıyı tüketecektim. Bir yanda da internette başka neler yapabilirim ve yiyebilirim diye araştırdım. Çok farklı şeyler olmasada ek olarak keçboynuzu suyu içmeye başladım. Yarım kilo keçiboynuzu 3-4 parçaya bölünecek, 1 litre suda haşlanacak, sabah akşam birer bardak içilecek. Tatsız, tuzsuz bir sıvı ama iyi gelecek, içmem lazım. Bunların hepsi sperm kalitesini arttırmak ve daha sağlıklı bir embriyo olmasını sağlamak için gerekli. Koca bir sepete fındık, badem ve fıstık doldurdum. Akşamları televizyon seyrederken çatır çutur yiyordum. Nursen arada kızıyor “Yeter yeme artık. Çok yedin” diye çıkışıyordu ama bahanem hazırdı; “Bebeğimiz için yemem lazım ama hayatım!”. İşin gerçeği bayılıyordum böyle şeyler yemeye. Domates de çok faydalı ama özellikle közlenmiş olursa daha faydalı oluyor. Bu anlattıklarım baba olmayı düşünen her erkeğin yapması gereken şeyler aslında. İllâ ki tüp bebek tedavisi için geçerli şeyler değil.



Bu arada ilginç bir durum daha yaşıyorduk aslında. Nursen, kadın çalışmaları uzmanı ve feminist düşüncelere sahip bir kadın. Tüp bebeği, kadına bir dayatma olarak görüyordu. Ama bir de baktı ki, tüp bebek merkezinde ve doktorun karşısında tüp bebek yapma hazırlıklarını konuşuyor.  Yaaa işte nereden nereye. Nursen daha sonraki günlerde iş güzergâhında olduğu için hep b tüp bebek merkezinin önünden geçtiğini ve “Acaba buraya kimler geliyor?” diye düşündüğünü söyledi. Sonra ikimizde gördük işte kimlerin geldiğini.

Aysun Hanım’da bize tavsiyelerde bulunurken haftada 2 gün kırmızı et, 2 gün balık, 3 gün tavuk yememizi söyledi. Arkasından kredi kartını da verir diye bekledim ama vermedi J

 Benim bu yaptıklarım Nursen’in yapacakları ve yaşayacakları yanında devede kulak kalıyor aslında. Nursen hergün göbekten iğne olacak, ilaçlar içecek, hatta bazen günde iki tane iğne olacak, hele ki öyle bir iğne var ki haftada bir olacak ve profesyonel birinin yapması lazım. İşi çok zordu. Bu iğnelerin ve ilaçların hepsi hormon yüklü. Nursen’in bütün düzeni, metabolizması alt üst olacak ama ikimizde katlanacağız artık ne yapalım. Bu arada esas önemlisi o haftada bir olacak iğne hariç diğer tüm iğneleri ben yapacaktım. Her gün iğne yaptırmaya bir yerlere gitmek bayağı eziyet olacak tabii ki. İğnelerin nasıl yapılacağını çok iyi öğrendim. Hiç benlik iş değil ama yapmam lazım. Gerçi iğnelerde öyle süpürge sapı gibi upuzun, kocaman iğneler değil. Hani şu şeker hastalarının insülin iğnelerinden. Aman insanlar kendi kendilerine yapıyorlar ben neden yapamayayım ki? Bütün bu aşamaları sonuçta Nursen ile birlikte atlatacağız, iğne yapmak da işin bir parçası. Bir süre sonra zaten fenni iğneci gibi oldum ben. Elim o kadar alıştı ki tık tık hergün iğneleri yapıyordum. Bazen Nursen’in canı acıyordu, bazen hiç hissetmiyordu. Ama canı acıdığında gerçekten en az onun kadar benimde canım acıyordu. Bir de canını ben yaktığım için daha da üzülüyordum. Bu iğneler, ilaçlar yumurta toplama işlemine kadar yani 3 ay devam edecekti. Bir de bu süre içinde ikimizde alkollü içki içemiyoruz. Yasaklandı. Zaten haftada bir veya iki rakı keyfimiz vardı, bu sıkıntılı olabilecek süreçte o da yasaklandı. Ama sonucunun iyi olacağını düşündüğümüzde her şeye değer diye düşündük. 2010 yılbaşı gecesinde içki içememek en zoruydu. Herkes yılbaşı kutluyoruz diye içki içiyor biz Nursen’le kola içiyorduk. İlk kez bir yılbaşı gecesini alkolsüz geçirdik.

Arkadaşlarımızla da görüşmelerimiz biraz olsun kısıtlandı. Çünkü hemen hepsi sigara içiyordu. Evlerine gitsek sigara, dışarıda bir yerlere sigara içilen yerler oluyor. Böyle olunca da daha az görüşmeye başladık. Ne yapalım bizim durumumuz çok daha önemli. Ama arkadaşlarımız bizi anlayışla karşılıyorlardı.

En önemlisi tüm bu süreçte moralimizin yüksek olmasıydı. Her türlü durumu espriyle geçiştirmeye, dalgaya almaya çalıştık. Tabii her zaman olmuyordu ama genelde durum böyle oldu. Başka türlü geçmez bu sıkıntılı dönem. İğne yapma işlemleri sırasında bazen gülme krizlerine bile giriyorduk. Birbirimize maymunluk yapıyoruz, eğleniyoruz. Ama bu şekilde gülerek iğne yapınca Nursen’in canı biraz acıyordu. Ama ne yapalım gülme gelince de tutulmuyor ki! Dışarıda bir yerlere gittiğimizde çantamızda iğneler, ilaçlar. İğne saati geldiğinde yapacak yer aramalar.

28 Mart 2012 Çarşamba

Tüp bebek için karar veriyoruz


Evliliğimizin  9. Ayına geldiğimizde herhangi bir bebek yapalım, üstünde çalışalım durumumuz yoktu. Evliliğimizin tadını çıkartıyorduk. Geziyoruz, keyif yapıyoruz, birbirimizi yaşıyoruz Nursen’le. Ama beraber çok güzel zaman geçiriyoruz ve çok eğleniyoruz. Gerçi hâlâ öyle. Artık bebeğimizle bunları yaşıyoruz. Ara sıra konuşmalarımızda bebek hayâllerimiz de olmuyor değil. Olursa şöyle yaparız, böyle yaparız diye kendi kendimize fikirler üretip konuşuyoruz. Bu konuşmaların sonu artık bebek yapalım planlarına dönüşmeye başlıyordu yavaş yavaş. 

Önce doktor arkadaşlarımızla konuşmayı düşündük. Sonuçta ikimizde 38 yaşımızın sonlarındaydık.  Önce kadın doğumcu ve tüp bebek uzmanı olan arkadaşıma gidip hem Nursen hem ben kontrolden geçtik. Sonra ben ürolog olan bir arkadaşıma muayeneye gittim. Muayeneler, testler gibi klasik aşamalardan sonra iki arkadaşımında söylediği “39 yaşındasınız. Çocuğunuz olmaz diye bir durum söz konusu bile değil. Olur ama 2-3 ay içinde de olabilir, 1 – 1,5 sene içinde de olabilir.” oldu. Ne yapsak ki? Görünüşe göre oluruna bırakmaktan başka çaremiz yok gibiydi. Olsa ne güzel olur, olmasa da ne yapalım olmuyor deriz diye düşünüyorduk. Tam bu sıralarda Evrim’le konuştuk. Embriyolog ve çok yakın arkadaşımız. Özel bir tüp bebek merkezinde çalışıyor ve çok da başarılı bir embriyolog. Telefon konuşmamızda “Eh hadi bakalım. Yeter artık sizin beklediğiniz. Yaşınız kemâle erdi. Siz bana gelin bakalım hadi” dedi. E hadi buyur bakalım biz oluruna bırakmıştık ama Evrim’de böyle söyledi. Nursen’le hızlı bir düşünme ve kısa bir görüşme sonucunda gitmeye karar verdik. İşte hayatımızın dönüm noktası burada başladı. 

Biz ya ertesi gün ya bir gün sonra kendimizi Evrim’in karşısında bulduk. Zaten yakın ve çok sevdiğimiz biri olduğundan gayet rahattık. O da bizden bir takım kontroller istedi ve sonucunda “ Yahu siz niye bekliyorsunuz. Gelmişsiniz neredeyse 39 yaşına. Hadi yapın artık bir bebek de hep beraber sevelim. Beklemenin hiç anlamı yok hem de bu yaştan sonra ne olur ne olmaz işi tehlikeye atmayalım. Haydi bakalım!” diyerek bize tüp bebek bilgilerini verdi. Ne olur, nasıl olur, neler yapılması lazım her şeyi bizim anlayacağımız şekilde anlattı. Evrim’in yanından tamamen değişik düşüncelerle çıktık. Birbirimize “E hadi bakalım. Ne yapacağız şimdi?” diyerek bakıyorduk. Ama belli ki ikimizde çok heveslenmiştik. Karar vermemiz çok kısa sürdü. Denemekten bir zarar olmayacağını, hatta sonucunun çok güzel olacağını düşündük ve tüp bebek yapmaya karar verdik. Gerçi daha ikimizde anne baba olmaya hazır mıydık onu bile bilmiyorduk. Sanki kendimizi hazır hissediyorduk ya da artık olması lazım diye düşünüyorduk. Önemli bir faktör daha birbirimize olan aşkımızın ve sevgimizin bir meyvesi olsun istiyorduk. Yok yok bir bebeğimiz olmalıydı, ikimizin bir çocuğu olmalıydı. Olmaması için hiçbir sebep yok.  Durumu hemen ailelerimize söylemeyelim diye düşündük. En son kararımıza göre Evrim ile tekrar konuşup, hem biraz daha detay öğrenip hem maddi olarak bize ne kadara mâl olacağı hakkında kesin bilgileri edindikten sonra ailelerimize söylemeyi düşündük. Tekrar gittik Evrim’e ve neler yapılacağını, zorluklarını, süreci ve bize maliyetini anlattı. Aslında zaten tüp bebek yapmaya karar verdiğimiz için bu konuşmalar teferruattı bizim için. “Evrim biz karar verdik tüp bebek yapacağız. Hadi başlayalım” dedik büyük bir hevesle. Bu kararımıza Evrim’de çok sevindi tabii ki, bizim gibi yakınlarına bu şekilde yardımcı olmak onu da çok mutlu ediyordu. En az bizim kadar hevesli ve istekliydi. 

Artık durumu ailelere açmanın zamanı gelmişti. Nursen’in ailesi Antalya’da yaşadığı için onlara telefonla, benim annem Ankara’da olduğundan bir akşam yemeğinde kararımızı söyledik. Hâliyle çok çok sevindiler. Nursen’in ailesi dördüncü torunları olacağı için, benim annem ise artık benden umudunu kesmiş iken bir torun sahibi olacağı için inanılmaz bir sevinç içine girmişlerdi. Gerçi benim annem benden umudunu kestiği gibi Nursen’in ailesininde düşünceleri çok farklı değildi.  Onlar da pek umutlu değillerdi. Ama artık heyecanlı bekleyişleri başlıyordu. Bizim heyecanımız ailelerimizin heyecanını da görünce iyice arttı. Büyük bir hevesle tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olacağımız günü hayal etmeye başladık. Ama bizi zorlu bir tedavi süreci bekliyordu. Birkaç ay sürecek bir tedavi süreci. Gerçi bizi demek biraz yanlış oldu daha çok Nursen’i bekliyordu. Esas tedavi Nursen üzerinde yoğunlaşacaktı. İğneler, haplar, ilaçlar.  Bunların yanı sıra bize de bir sürü şakalaşacak, güldürecek konu çıkacağının farkındaydık.