Nursen’in
yumurtlamasından sonra artık transferi yapıldığına göre ve embriyo Nursen’in
rahminde olduğuna göre artık kuluçkaya yatması gerekiyordu. Kuluçkada yatarak yumurtanın rahime tutunmasını sağlayacaktı. Yaklaşık
12-13 gün boyunca sürekli yatması
gerekiyordu “kuluçkada”. Hiç hareket etmeyecek, sadece tuvalet için kalkacak,
devamlı dinlenecekti.
Hepimiz gene seferber olduk. Yeter ki Nursen iyi olsun,
her şey yolunda gitsin, bir aksilik olmasın. Ben ne gerekiyorsa yaparım. Nursen
gak dese su guk dese ekmek önünde hazır oluyor. Sürekli kuluçkada, durumu merak
edip arayanlara da “Kuluçkaya yattım ben” diye cevap veriyordu. Bir gıdaklaması
kalmıştı ama onu doğası farklı olduğundan yapmadı neyse ki.
Beni
arayanlara da transfer saatini dikkate alarak artık ne kadar zaman geçmişse ona
göre; “Karım 1,5 saatlik hamile” gibi cevaplar veriyordum. Gerçekten öyleydi.
Embriyo rahimdeydi ve Nursen potansiyel hamileydi artık. Normal hamileliklerde
hafta sayılır, ay sayılır ben saat sayarak işe başladım. “1,5 saatlik hamile, 1
günlük hamile, 72 saatlik hamile” diye bayağı saat sayıyordum. Tabii bi yerden
sonra ipin ucunu kaçırdım.
Artık
embriyonun, rahim içinde tutunup tutunmayacağını beklemeye başladık. Bu
“kuluçka” evresinde bunu sağlamamız gerekiyordu. Gerçi Nursen’de her şey çok
iyiydi. Rahim duvarı tutunabilmesi için kalın ve elverişliymiş. Tutunmaması
için hiçbir sebep yoktu aslında. Bir de embriyonun böyle bir rahimde ve böyle
bir annede tutunmaması için biraz keriz olması lazım. Fıstık gibi yer ve fıstık
gibi anne. Her şey onun için mükemmel, bütün şartlar sağlanmış durumda. Nursen de
hareket etmeyerek onun sarsılmamasını sağlıyor. Daha ne olsun? Tutunacak tabii
ki. Bizden olan bir embriyo tutunmayacak kadar keriz olamaz. Hele ki Evrim böyle
güzel, kitaplara girecek kadar güzel bir embriyo yapmışken. Akıllı davranıp
güzelce tutunacak, cenin haline gelecek, sonra fetüs olacak sonrada pörtleyecek
ve kucağımıza gelecekti. Bizim embriyomuz budur işte. Daha o günlerde “Aman da
aman bebeğimiz, Hadi tutun, büyü de gel kucağımıza” diye konuşmaya başlamıştık.
Hani bebek anne karnında büyüdükçe konuşmak iyi geliyor ama biz abartıp bayağı
erken başladık konuşmaya. Belki o konuşmalar da etkili olmuştur tutunmasında.
Hiçbir işe yaramasa bile bize moral oluyordu ve kendimizi daha iyi hissetmemizi
sağlıyordu bu davranışlar. Hem de eğleniyorduk.
Nursen
“kuluçka”daydı ama böyle yatmaya alışık olmadığından arada geliyorlardı gene.
Kalkmak istiyor, bir şeyler yapmak istiyor, hareket etmek istiyordu. Kolay da
değildi tabii devamlı hareketsiz yatmak. Her ne kadar engellemeye çalışsam da
gene de arada kalkıp bir şeylerle uğraşıyordu çok hafif hareketlerle. Mesela
tuvalete gideceğim diyerek kalkıp başka bir şeylerle uğraştığı oluyordu. O da
olayın farkında ve ciddiyetinde olduğu için kendini kontrol ediyordu. O yüzden
bende çoğu durumda bir şey söylemeyip müdahale etmiyordum.
“Kuluçka”
dönemi boyunca annem 10 gün boyunca bizde kalarak teşrik-i mesaide bulunuyordu. Son iki veya üç
gün kalmadı sadece. Teyzem de gündüzleri gelip yardım ediyordu. Ben erkek
başımla ev işlerinin ne kadar altından kalkabilirim ki? Tamam bayağı bir süre
bekâr yaşadım, evi çekip çevirmeyi biliyorum ama evli olunca durum biraz daha
farklı oluyor. Bekârken sadece kendimi idare edecek kadardı ev işleri ama
evliyken artık karım da var evde ve o kadar yeterli olamıyordum. Annem sağ olsun
çok yardımcı oldu her konuda ve hiç yalnız bırakmadı bizi. Teyzem de öyle her
fırsatta geldi yardıma.
5 günden
sonra Nursen iyice sıkılmaya başladı yatmaktan. Buna ek olarak birde evde bu kadar insana alışık değildi. Tamam bize
yardımcı oluyorlardı sağolsunlar ama alışık olmayınca da zor oluyor. Nursen
gene yaramazlık yapıp bir şeyler yapmaya kalkınca annem de müdahale ediyordu.
“Ne
istiyorsun kızım bana söyle, ben yaparım, sen eğilme, kalkma, hareket etme”
gibi uyarılar annemden Nursen’e gidiyordu. Annemin de elinde değil tabii.
Kendini tutamıyor. Onda da ayrı bir heyecan var, torun sahibi olacak. Hem de
ilk ve son torunu. Nursen bunlardan da sıkılıyordu biraz alışık olmadığı için.
“Tamam
anneciğim, o tuttu tuttu hiç merak etmeyin. Tutundu kaldı orada” diye cevap
veriyordu.
Ama gerçekten o dönemde eğilmesi, doğrulması, ağır olmasa bile bir
şeyler kaldırması, ani hareketler yapması çok tehlikeliydi embriyo için. Çok
nazik bir embriyomuz var, en ufak bir harekette rahatsız oluyor.
Gerçi
duyduğum kadarıyla bazı doktorlar hiç bu tip kısıtlamalara somuyormuş anneyi.
Rahat rahat, istediği gibi davranmasını söylüyorlarmış. Bilmiyorum ne kadar
doğru ama mantıken Nursen’in yaptığı gibi yatarak dinlenmesi ve hareket etmemesi daha doğru gibi geliyor
bana. Sonuçta tutunması gereken bir embriyo var ve o kadar hareket halindeyken
nasıl sağlıklı şekilde tutunabilir ki?
Annem, kesinlikle Nursen’i benden ayırt
etmiyordu. “Bir oğlum vardı şimdi birde kızım oldu” der hep. Gerçekten çok
seviyor Nursen’i, öz kızı gibi. Hatta birçok durumda benden bile önde tutuyor.
Benim pabucum dama atılmış durumda. Her şey Nursen’e, ilgi Nursen’e.
Kıskanmıyor da değilim hani.
Transferden sonraki cumartesi değil bir sonraki
cumartesi kan testi ile kesin hamilelik durumunu öğreneceğiz. Yani 12 gün
“kuluçka” döneminden sonra. Nursen yavaş yavaş ayağa kalkıyordu artık. Bir de
biraz yalnız kalmak istedik doğal olarak. Canımız sıkıldıkça, aklımıza geldikçe
sevgili embriyomuzla konuşuyorduk. Hatta ben abartıp Nursen’in karnına eğilip
konuşuyordum. Ya anlarsa? Sonuçta canlı bir organizma o. Arada Nursen’e “Aaa
karnın şişmeye başlamış galiba” diyerek dalga geçiyordum. O günlerde böyle
konuşuyordum ama nasıl olsa olacaktı bunlar. Birkaç ay sonrasını söylüyordum.
Kesinlikle tutacak ve Nursen hamile kalacak ya hani!