Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
Tuğkan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tuğkan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2012 Cumartesi

Yumurta toplama zamanı geldi


Artık tedavinin sonuna yaklaşıyoruz. Birkaç gün sonra Nursen’den olgunlaştırdığımız, iğnelerle, ilaçlarla besleyip büyüttüğümüz yumurtalar toplanacak. Bu işlem için son iğneleri de yaptım ve o günü bekliyoruz. Daha öncede dediğim gibi şansımıza Nursen’de o ay 2 tane yumurta oluştu. Öyle kişiler varmış ki 15-20 yumurtası oluyormuş. O kadar çok yumurta olunca alternatif çok daha fazla oluyor tabii ki. İçlerinde iyisinin de iyisi çıkıyor. Tabii burada önemli olan yumurta sayısı değil kalitesi. O kadar çok yumurtadan kaliteli olan bir tane bile çıkmadığı durumlarda olabiliyormuş  Aysun Hanım’ın dediğine göre. “Bir tane yumurta olsun ama çok kaliteli olsun yeter” diyordu bize. Nursen’de ki iki yumurtadan hiç değilse bir tanesi kesin iyi çıkacak ve döllenip rahme konacak. O da tutacak. O kadar eminiz sonuçtan.

Yumurta toplama işlemi deyince gözümün önüne sanki Aysun Hanım eline küçük bir kepçe alıp yumurtaları alacakmış gibi bir görüntü geldi. Aslında zor ve kadın için sancılı bir işlem. Daha önce yaptıran bir arkadaşımıza sorduk. Onu bayıltmadan direkt toplama işlemi yapmışlar ve gerçekten çok eziyetli bir işlem olmuş. Nursen’e mutlaka bayıltarak yaptırmasını söylemiş. Heyecanla o günü beklemeye başladık. Cumartesi günü tüp bebek merkezinde hemen hemen sadece bu işlem yapılıyormuş. Zor ve heyecanlı bir gün olacaktı. Annem ve teyzemde bizimle gelmek istediler. Yanımızda olmak istiyorlardı. Hani Nursen’in bir şeye ihtiyacı olursa ben erkek olarak müdahale edemeyebilirim diye düşündüler. Haklıydılar aslında, ne olur ne olmaz. Nursen’e de söylediler gelmek istediklerini. Belki Nursen istemeyebilir, sadece beni isteyebilir yanında. Nursen de “Olur tabii gelin lütfen” deyince bu sefer hep beraber cumartesi gününü beklemeye başladık. Sabah 9 gibi tüp bebek merkezinde olacaktık. Orada buluşuruz cümbür cemaat dedik. Bir yandan da o kadar kalabalık gidip komik duruma düşmeyiz inşallah diye düşünüyorduk. Acaba bizim gibi böyle ailece gelenler var mıydı? Aman ne olacak ki? Ne güzel yalnız değiliz işte. Bize destek olan ailemiz var yanımızda. Keşke Nursen’in ailesi de Ankara’da olsaydı da onlarda gelebilseydi bizimle. Ne güzel olurdu. Onlarda her telefonla konuştuğumuzda bize moral verdiler, destek oldular.

Bu sırada evlilik yıldönümümüzde geldi. Tam tedavinin son günlerine denk geldiği için çok özel bir şey yapamadık Nursen’le. Kendi aramızda küçük bir yemek ile kutladık. Ama birbirimize aldığımız hediyeleri söylemem lazım ki bu durumda bile ne kadar keyfimize ve zevkimize düşkün olduğumuzu görün. Nursen bana Rakı Ansiklopedisi aldı. Bende iki rakı kadehi ve karaf aldım. Tedavi bittiğinde gene rakı keyfimi yapabilecektim. Aslında bunu Nursen’le beraber yapmak benim için en büyük keyif ve zevk,  ama sanırım bir süre daha yapamayacağız. Bir süre dediğim bebek doğup Nursen’in süt vermeyi bitirmesine kadar. Olsun nasıl olsa o gün gelecek. Kadehler ve karaf hiç kullanılmadı ve baş başa rakımızı yudumlayacağımız o günü bekliyorlar. Fakat ben Rakı Ansiklopedisini okumaya başladım.


4 Nisan 2012 Çarşamba

GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) bebek


Bu sıralarda GDO’lu besinler gündemdeydi. Tüm basın bunları konuşuyordu. Besinler GDO’lu oluyor, genetiği ile oynanıyor diye bir sürü haber vardı. Bir gün serviste, işten eve dönerken gene kafamda ilaçlar, tedavi, ne olacak, nasıl olacak diye düşünceler dönüp duruyordu. Birden aklıma bu tedavi sürecinde Nursen’in de hormonlu ilaçlar aldığı tekrar aklıma geldi. Ne kadar zor, iyi dayanıyor karıcım benim derken “E şimdi bu durumda bizim bebeğimiz de mi GDO’lu olacak” diye bir şaka aklıma geldi ve kendimi serviste boş boş gülerken buldum. Bari tek başıma gülmeyeyim deyip Nursen’i aradım ve “Karıcığım bu kadar hormon ve ilaçla bizim bebeğimiz olursa GDO’lu mu olacak” diye sordum ve “Yuuh aşkım yaaa!!” diye bir tepki gösterdi ve başladık bu sefer beraber gülmeye. Sonra Cem’i arayıp söyledim “De get yaa” deyip gülmeye başladık. Sonrasında birkaç gün aramızda “GDO’lu bebeğimiz olacak” esprisi devam etti. Hem tüp hem GDO’lu bebeğimiz olacak, nasıl bir şey çıkacak acaba?

İğneler ve ilaçlar bunaltıyor


Bu kadar yüksek moralle süreci yaşasak da, eğlenceli hâle getirmeye çalışsak da sonuçta bu iğneler ve ilaçlar neredeyse tamamen hormondu. Nursen’in vücuduna sürekli hormon giriyordu ve bu vücudunda, metobolizmasında değişiklikler yaptığı için psikolojisi de bozuluyordu. Gerçekten çok çok önemli ve zor bir tedavi sürecinden geçiyordu. Her ne kadar ben elimden geldiği kadar destek olmaya çalışsamda bazı durumlarda psikolojisinin bozulmasına engel olamıyorduk. Birkaç kere Nursen’e “iyi saatte olsunlar” durumu geldi. Çıldırma aşamasına yaklaştı. İlaçları attı, “yeter artık nedir bu eziyet” diyerek feryât etmeye başladı, “Sırf sen istedin diye çekiyorum ben bu eziyeti. Bıktım artık” demeye başladı, çok bunaldı, sıkıldı, hayatı kısıtlandığı için rahatsız oldu. Tabii ki sırf ben istediğim için değil kendiside çok istiyor. Sadece moral bozukluğu ile bu şekilde tepkiler verdi. Bunlar gâyet normal tepkilerdi. O kadar hormonu yersen olacağı bu. Ben hep soğuk kanlılığımı korumaya çalışarak Nursen’e destek olmaya çalıştım, moral vermeye çalıştım, sakinleştirmeye çalıştım, konuştum, dertleştik, soncunu hâyâl ederek teselli etmeye çalıştım. Genelde başarılı da oldum. Ama öyle zamanlar oluyordu ki bana da geliyorlardı. Benimde tahammül sınırım azalıyordu. Her ne kadar Nursen’i üzmemeye çalışsam bile elimde olmadan da olsa üzüyordum. Ufak tefek tartışmalar, atışmalar oluyordu. Süreç benim içinde kolay değil. Bende ne olacak, nasıl olacak diye düşünüyorum devamlı. İyi ki bir de o hormonları ben almıyordum. Yoksa mümkün değil dayamazdım. Nursen kadar tahammül sınırım yüksek ve dayanıklı değilim. Ama hep en kısa yoldan ve uzatmadan hallediyorduk, tatlıya bağlıyorduk. En önemli telkinimiz ise sonucunun ne kadar güzel olacağını düşünmek oluyordu. Hamilelik süreci, bebeğimizi kucağımıza alcağız günler bize güç veriyordu ve daha moralli, enerjik, olumlu olmamızı sağlıyordu. 

3 Nisan 2012 Salı

Keşke daha fazla kumaşla çalışabilseydik!


Bu süreç içinde Dr. Aysun Hanım’a giderek kontrollerimizi de ihmal etmiyorduk. Aysun Hanım hem gelişmeleri takip ediyor hem de zaman geçtikçe iğnelerin dozunu değiştiriyor, yeni iğneler ve ilaçlar veriyor, tedaviyi en güzel şekilde sürdürüyordu. Bu sırada yavaş yavaş tedavinin sonuna geliyoruz. Nursen’den yumurta toplama işlemine 1 ay kadar süre kaldı. Bir önceki ay Nursen’de 5 tane yumurta varken son bir aya girdiğimizde şansımıza 2 tane yumurta oldu. Tabii bu durumda alternatifimiz biraz olsun azaldı. Bu 2 yumurta üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor.
 Artık yumurtaları olgunlaştırma çalışmaları başladı. Yeni bir iğneye başladık. Bu iğne sayesinde mevcut olan iki tane yumurtanın olgunlaşarak daha bir embriyo olması amaçlanıyor. Yeni iğnemize ve yeni şakalarımıza başladık. Yumurtalar olgunlaşacak, kocaman olacak diye uğraşıyoruz.

Bir akşam iğne yaparken Nursen’in aklına çok parlak bir fikir geldi; “Yumurtaların olgunlaşması için iğnelere ne gerek var ki? Olgunlaşma Enstitüsü’ne gönderelim daha iyi olgunlaşsınlar.” Süper fikirdi ama iğne yaparken söylenmez ki! Gülmekten gene iğneyi zor yaptım.
İki tane yumurta olunca Aysun Hanım laf aralarında bizi herhangi bir olumsuz duruma karşı hazırlıyordu. Tutmazsa bir daha deneriz, yöntemi değiştiririz, şu şekilde uygulamalar yaparız gibi. Öğrendik ki aslında bize en temel ve kısa olan tedavi şeklini uyguluyormuş. Tutmadığı takdirde biraz daha ağırlaştırılmış olan uzun tedavi yöntemine geçeriz dedi. Kısa olanı 3 ay sürüyor uzun olanı ne kadar sürüyordu acaba? Bunlara kısa protokol ve uzun protokol deniyormuş. Uzun protokolde daha fazla iğne, daha fazla ilaç, daha çok sıkıntı, bayağı zor olurdu sanırım.

Her zaman ilk seferde tutmayabiliyor. Sorun kadında da olabilir, erkekte de. İlk tedavinin etkileri devam edeceğinden ikinci denemede tutma ihtimali çok daha yüksek olabiliyor. Çünkü hazır bir tedavinin üstüne eklemeler oluyor. Erkek üzerinde de ikinci seferde bir takım tedaviler uygulanıyor. Bunları hiç merak edip sormadım bile.

Aysun Hanım  hem olacağı yönünde moral veriyor hem de herhangi bir aksilik durumuna karşı bizi hazırlıyordu. Aslında hiç gerek yoktu gibi geliyordu bize bu telkinler. Biz çok emindik ilk seferde tutacağından, çok inanıyorduk. Çünkü tedavi çok güzel gidiyordu ve bizim moralimiz çok yüksekti. Hadi tutmazsa da büyük ihtimalle bir daha denemeyecektik zaten. En azından o zaman ki düşüncemiz buydu. 

Aysun Hanım’ın bizi olumsuz duruma karşı teselli ederken bir benzetmesi vardı ki, bizim için ilginçti ve aramızda şaka konusu olmuştu. Hep “Mümkün olduğu kadar fazla kumaşla çalışmamız lazım”, “Keşke daha fazla kumaşla çalışabilsek” gibi benzetmeler kullanıyordu. Burada ki kumaş Nursen’de ki yumurta sayısıydı. Tüp bebek mi yapıyorduk, bedenimize göre İngiliz kumaşından bebek mi diktiriyorduk? Ama neyse ki kumaş diye diye sonunda kumaş işlenecekti.

Hem Aysun Hanım ve Evrim’den, hem çevremizden tüp bebek ile ilgili olumlu şeyler duyduğumuz kadar olumsuz durumlarda duyuyorduk. Defalarca denenip olumlu sonuçlanmayan tedaviler vardı. Tedavimiz olacak, gerekli işlemler yapılacak, Nursen hamile kalacak ve bir bebeğimiz olacaktı. Bu düşünceden hiç vazgeçmedik. Kumaş falan umurumuzda değildi. Tek kumaş olsun bizim olsun. Nursen onu Aysun Hanım’ın da desteğiyle en güzel şekilde teğeller, biçer ve diker nasıl olsa. Biraz megolomanca olacak ama sonuçta kumaşın imâlatı çok iyiydi. Nursen imâl ediyor nasıl olsa. Bende takviye yapınca olumsuz olacak hiçbir durum yok. 

2 Nisan 2012 Pazartesi

İğne yaparken “Hakkı Amca Metodu”

Bir gece Nursen’e “Bir zamanlar bizim sağlık memuru Hakkı Amca vardı. İğnelerimizi hep o yapardı. Yaparken de üflerdi. Tam iğneyi batıracağı zaman püfff diye üfler ve iğneyi hissetmezdik. Eli de hafifdi ve çok güzel iğne yapıyordu. Bende öyle yapmayı deneyeceğim bir dahaki sefere” dedim. Nursen tepkili bir şekilde “Ne o öyle. Olmaz öyle şey. Üflerken ağzından tükürük çıkar, mikrop çıkar, iğneyle mikrop kaparım” dedi. Ben de “Eh peki o zaman” diyerek konuyu kapattım. Ertesi gün ilk iğneyi Hakkı Amca tekniği ile yaptım. Nursen’e “Nasıldı acıdı mı?” diye sordum. Hiç hissetmediğini söyledi. İşte budur diye aklımdan geçirdim ama ne yaptığımı söylemedim. Kendisi de üflediğimi hissetmemişti. Bir sonrakinde gene aynı şeyi yaptım ve Nursen gene hissetmediğini söyleyince gülerek “Bak Hakkı Amca’nın tekniğini uyguladım” diye durumu açıkladım. Nursen’in çok hoşuna gitti. “Aa ne güzel dolu. Çok rahat oluyormuş meğerse. Bundan sonra hep böyle yap” dedi. O ilk tepkisinden eser yoktu ve düşüncelerinden  vazgeçmişti. O günden sonra iğneleri hep Hakkı Amca tekniği ile yapmaya başladım. Püüfff diye üfleyip pıt diye iğneyi batırıyordum. 

İğneci oldum


Ben iğne yapmaya, Nursen’de iğne olmaya alışmaya başladık. Yavaş yavaş tecrübe kazanıyordum ve her seferinde daha yumuşak, güzel yapıyordum. Hep göbekten yapıyordum iğneleri. Bir gün sol taraftan bir gün sağ taraftan. Göebek deliğinin 4 parmak yanından, işaret parmağım ve başparmağımla hafifeç sıkıp bombe yaptıktan sonra iğneyi batırıyordum. Ara sıra en son hangi tarafa yaptığımı karıştırıyorduk ama olsun. Bazen de iğneden sonra acımasa bile morarıklık oluyordu. Gerçi öpüyordum biraz geçiyordu ama gene de kalıyordu. “Öpiiiim geçsin” taktiği faydalı oluyor. Aslında bazen değil genelde morarıyordu ve bu morarıklık birkaç gün geçmiyordu. Aslında işe yaradığı da oluyordu. Ne tarafa yapacağımı belli ediyordu.
"Dün sağ tarafı morartmışım. Bugün sol tarafa yapacağım o zaman”.   

Bir süre geçtikten sonra bir baktık artık elek gibi olmuş Nursen’in göbeği. İçtiği sular oradan çıkacak diye korktuk. Esas haftada bir benim yapamayacağım, bilen birisinin gelip yapması gereken iğne biraz ağır oluyordu. Çok yoğun ve zor bir iğneydi. Evimizin  oralarda bulunan sağlık merkezine telefon ediyordum ve sağlık memuru gelip yapıyordu. Kalçadan olması gerekiyordu iğnenin. Yapıldıktan sonra bir müddet yanma ve ağrı veriyordu Nursen’e. Ama acı eşiği o kadar yüksek ve acıya dayanıklı ki buna da katlanıyordu Nursen. İğnelerin yanında ilaçlar da var. Onlarda hormonlu. Üstüne günde birkaç defa olmak üzere o ilaçları da alıyor. 

30 Mart 2012 Cuma

Tüp bebek yapacağımızın bilinmesi gerekiyor mu?


Tüp bebek yapacağımızı çevremize söyleyip söylememekte ilk başlarda tereddüt ettik. Hani söylesek ne tepki olur, söylemesek nasıl saklayacağız? Hem Nursen hem ben gizli saklı bişey yaptığımızda kimseden saklayacak yeteneğe sahip değiliz. Bir şekilde açık veriyoruz, belli ediyoruz. Ne yapalım yapımız böyle. Saklasak bile bir yerde nasıl olsa belli edecektik. Hem devamlı görüştüğümüz arkadaşlarımız var. Onlarla beraberken illâ ki iğne saatimiz denk gelecek. Ne yapacağız o zaman?

“Hadi biz müsait bir oda varsa 5 dakika baş başa çekilelim hemen döneceğiz” desek çok yanlış anlamalara sebep olabilir.

“Eve gidene kadar dayanamadınız mı ne aceleniz var?” diye düşünebilirler.

Aman söylesek ne olacak ki? Gayet normal bir durum. Bebek istiyoruz, bu şekilde yapma durumundayız. Kime ne? Utanacak, sıkılacak, saklayacak bir durum yok. Çevreden duyuyorduk ve yaşadık; bundan utanan, söylemeye çekinen, çok gizli bir durum gibi saklayanlar oluyor. Ne gerek var ki? Hem bu şekilde saklayarak, gizleyerek kendimizi sıkıntıya sokacağız ve bu tedavinin olumluluğu açısından hiç iyi bir durum değil. Rahat olmamız lâzım. Sonuçta yakın çevremize söyledik böyle bir tedavi sürecinde olduğumuzu. Tüm bilenler sevindiler, destek verdiler ama gene de bazılarının akıllarında soru işaretleri vardı. Niye tüp bebek yapıyorduk  ki? Sağlığımızda sorun mu var? Bu sorulara da gayet açık şekilde cevap verdik. Hiçbir sağlık sorunumuzun olmadığını, sadece yaşımızın ilerlemesinden dolayı ve bebek istediğimiz için durumu riske atmak istemediğimizi anlattık. Riske atmanın yanı sıra bir an önce bebek sahibi olmak istediğimizi söyledik. Sağlık sorunumuz da olabilirdi çok acayip bir durum değil ki. Sağolsunlar herkes anlayışla karşıladı. Gerçi anlayışla karşılamasalar ne olacaktı ki? Vazgeçecek halimiz yoktu ya? Ama sağolsunlar tüm sevdiklerimiz, yakınlarımız destek oldu, yardımcı oldu bize. Bu bizim için çok önemliydi. Moralimizi yüksek tutuyor, bize güç veriyordu.
Fakat durumu açıkladığımız kişilerin hemen hepsi şu soruyu sormadan edemiyordu. Ya da sormaya çekiniyorlar ama bir şekilde konuyu oraya getirmeye çalışıyorlardı. Veya yüz ifadelerinden belli oluyordu:

“Bir sorununuz mu var? Neden tüp bebek yapıyorsunuz?”

Sanki tüp bebek yapmak için mutlaka bir sağlık sorunu olması lazımmış gibi düşünüyorlar. Halbuki gittiğimiz tüp bebek merkezinde bu işlemi yaptıran o kadar genç insanlar var ki. Tüp bebek tedavisi yaş ortalaması gerçekten çok çok düşük durumda. Tabii ki sağlık sorunları nedeniyle bu tedavi sürecine girenler de var. Ama her ne olursa olsun, sağlık problemi ile veya değil gerekiyorsa yaptırılması gereken bir tedavi. Dışarıdan pek görülmese de çok yaygın şekilde uygulanan bir yöntem. İsimlerini çok iyi bildiğimiz, halk tarafından tanınan bir çok kişi ve bu kişilerin çocukları da bu tüp bebek tedavisi yaptırıyor.

Özellikler erkeklerde tüp bebek yaptırdığını veya tedavi sürecinde olduğunu söylemek büyük bir sorun. Sanki tüp bebek yaptırdığı bilinince erkekliği yerlerde sürünecek, herkes erkekliğinden şüphe edecek. Neredeyse tüm erkekler tüp bebek yaptırdığının bilinmesinden utanıyor, çekiniyor. Dolayısıyla kadınlarda bundan etkilenip aynı psikolojiye giriyorlar. Bu psikolojide sonucun olumlu olmasını büyük ölçüde engelliyor. Erkekler merak etmesin; tüp bebek yaptırınca erkekliğinizde bir eksilme olmuyor, erkeklik itibarınız yerlerde sürünmüyor. Aksine ne kadar mantıklı, akıllıca bir şey yaptığınız düşünülüyor. Tüp bebek yaptığımızı en başından beri kimseden saklamaya gerek duymadık ve hiç bir şekilde de kimseden rahatsız olmadık.

Hatta bu durumu yakın tanıdığım birisinde yaşadım. Dolaylı yoldan tüp bebek tedavisine devam ettiğini öğrendim ve çok sevindim. Gerçekten çok sevdiğim bir kişi. Ama kimsenin bilmesini istemiyormuş meğerse. Niye? Erkekliğinden şüphe edilecek tabii. Tüm ailesini de tembihlemiş bilinmemesi konusunda. Bende çok sevindiğim için ve o kişiyi çok sevdiğim için hemen yardım edebileceğim, fikir verebileceğim bir şeyler olabilir diye düşündüm ama bilinmesini istemediği için bende bildiğimi belli edemezdim. Bir akşam annesini aradım ve "Tüp bebek tedavisine başlamış. Ben bir çok aşamasından geçtim ve yardımcı olabileceğim bir şeyler varsa yardım etmek istiyorum" dedim. Ama annesi "Yok öyle bir şey. Öyle bir tedavi durumu yok. Olursa haber veririz sana" diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ama sakladığı o kadar belliydi ki. Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra gene annesi aradı beni ve oğlunun baba olacağını, gelininin hamile olduğunu, hemde ikiz olduğunu söyledi ve arkasından ekledi "Ama tüp bebek değil". O kadar belli etti ki artık tüp bebek tedavisi sonucu olduğunu. Bilmiyorum? Belki de ben çok fena şekilde yanılıyorum ve günahlarını alıyorum. Ama bilinse ne olacak tüp bebek yaptıklarını? İnsanlar tersleyecek, alıp yerin dibine mi sokacaklar? İnsan içine çıkamayacaklar mı? Hiç de öyle olmuyor. Olsaydı biz yaşardık bu durumları kimseden saklamadığımız için.

Tüp bebeği defalarca deneyip başarılı sonuca ulaşamayan çiftlerde çok fazla. 7-8 kere deneyenler duyduk. Başarılı olamamasında, moralsizliğin ve tedaviye olumlu yaklaşamamanın payı çok büyük. Hadi ilkinde olmadı, ikincisinde de olmadı ama kesinlikle umutsuzluğa kapılmadan isyeniyorsa devam edilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra çok kez deneyip artık vazgeçen birkaç çiftin tedavi sonrasındaki 1-2 aylık süreçte doğal yollardan hamilelik sürecine başladıklarını da çok duyduk. Bu da gayet normal çünkü alınan ilaçlar, hormonlar, erkeğin yaşam kalitesini yükseltmesi sonucu kadında yumurtalar çok iyi ve olgun duruma geliyor, erkeğin sperm kalitesi çok iyi duruma geliyor ve doğal olarak sonuca ulaşılabiliyor. Tekrar tekrar söylüyorum ama gerçekten çok önemli; her durumda gerek tüp bebek tedavisi gerek doğal yollardan çocuk sahibi olma çalışmalarında çiftlerin morallerinin çok yüksek olması, olumlu bakmaları son derece önemli.

İğne saatimiz geldi ama yapacak yer yok


Bir gün, bir alış veriş merkezinde dükkanlardan birine girdik. Alış veriş yapmak için bir şeyler baktık, satıcı kadın ile sohbet ettik, konuştuk. Bu sırada fark ettik ki iğne saatimiz gelmiş. Satıcı kadına Nursen’in iğne olması gerektiğini, yapabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduk. Hani o kadar konuşmanın üzerine sanki akraba olduk ya kadınla rahat rahat söylüyoruz. Kadın bize madde bağımlısıymışız gözüyle baktı. Bir afalladı, ne diyeceğini bilemedi. Sonra neden iğne olması gerektiğini biraz daha detaya girerek anlattık. Kadın pek tatmin olmamış gibiydi ama yardımcı oldu sayılır. Bebek emzirme odasında yapabileceğimizi söyledi. Bu bizim niye aklımıza gelmemişti ki? Hemen gidip bebek emzirme odasında iğneyi yaptık. Hem bu durum bize tecrübe olmuştu. Tekrar aynı durumla karşılaştığımızda bu yöntemi uygulayabilirdik. Hatta bebeğimiz olduğunda da bu odaları çok kullanacaktık. Ki kullanıyoruz da. Sanki hiç alış veriş merkezinden çıkmıyormuşuz gibi oldu bu ama bebeğimiz kış bebeği olduğu için anca dışarı çıktığımızda alış veriş merkezlerine gidebiliyoruz. Ama genelde hafta içinde. Çünkü hafta sonları çok kalabalık oluyor. Bebek için sağlıklı olmayabilir.

28 Mart 2012 Çarşamba

Tüp bebek için karar veriyoruz


Evliliğimizin  9. Ayına geldiğimizde herhangi bir bebek yapalım, üstünde çalışalım durumumuz yoktu. Evliliğimizin tadını çıkartıyorduk. Geziyoruz, keyif yapıyoruz, birbirimizi yaşıyoruz Nursen’le. Ama beraber çok güzel zaman geçiriyoruz ve çok eğleniyoruz. Gerçi hâlâ öyle. Artık bebeğimizle bunları yaşıyoruz. Ara sıra konuşmalarımızda bebek hayâllerimiz de olmuyor değil. Olursa şöyle yaparız, böyle yaparız diye kendi kendimize fikirler üretip konuşuyoruz. Bu konuşmaların sonu artık bebek yapalım planlarına dönüşmeye başlıyordu yavaş yavaş. 

Önce doktor arkadaşlarımızla konuşmayı düşündük. Sonuçta ikimizde 38 yaşımızın sonlarındaydık.  Önce kadın doğumcu ve tüp bebek uzmanı olan arkadaşıma gidip hem Nursen hem ben kontrolden geçtik. Sonra ben ürolog olan bir arkadaşıma muayeneye gittim. Muayeneler, testler gibi klasik aşamalardan sonra iki arkadaşımında söylediği “39 yaşındasınız. Çocuğunuz olmaz diye bir durum söz konusu bile değil. Olur ama 2-3 ay içinde de olabilir, 1 – 1,5 sene içinde de olabilir.” oldu. Ne yapsak ki? Görünüşe göre oluruna bırakmaktan başka çaremiz yok gibiydi. Olsa ne güzel olur, olmasa da ne yapalım olmuyor deriz diye düşünüyorduk. Tam bu sıralarda Evrim’le konuştuk. Embriyolog ve çok yakın arkadaşımız. Özel bir tüp bebek merkezinde çalışıyor ve çok da başarılı bir embriyolog. Telefon konuşmamızda “Eh hadi bakalım. Yeter artık sizin beklediğiniz. Yaşınız kemâle erdi. Siz bana gelin bakalım hadi” dedi. E hadi buyur bakalım biz oluruna bırakmıştık ama Evrim’de böyle söyledi. Nursen’le hızlı bir düşünme ve kısa bir görüşme sonucunda gitmeye karar verdik. İşte hayatımızın dönüm noktası burada başladı. 

Biz ya ertesi gün ya bir gün sonra kendimizi Evrim’in karşısında bulduk. Zaten yakın ve çok sevdiğimiz biri olduğundan gayet rahattık. O da bizden bir takım kontroller istedi ve sonucunda “ Yahu siz niye bekliyorsunuz. Gelmişsiniz neredeyse 39 yaşına. Hadi yapın artık bir bebek de hep beraber sevelim. Beklemenin hiç anlamı yok hem de bu yaştan sonra ne olur ne olmaz işi tehlikeye atmayalım. Haydi bakalım!” diyerek bize tüp bebek bilgilerini verdi. Ne olur, nasıl olur, neler yapılması lazım her şeyi bizim anlayacağımız şekilde anlattı. Evrim’in yanından tamamen değişik düşüncelerle çıktık. Birbirimize “E hadi bakalım. Ne yapacağız şimdi?” diyerek bakıyorduk. Ama belli ki ikimizde çok heveslenmiştik. Karar vermemiz çok kısa sürdü. Denemekten bir zarar olmayacağını, hatta sonucunun çok güzel olacağını düşündük ve tüp bebek yapmaya karar verdik. Gerçi daha ikimizde anne baba olmaya hazır mıydık onu bile bilmiyorduk. Sanki kendimizi hazır hissediyorduk ya da artık olması lazım diye düşünüyorduk. Önemli bir faktör daha birbirimize olan aşkımızın ve sevgimizin bir meyvesi olsun istiyorduk. Yok yok bir bebeğimiz olmalıydı, ikimizin bir çocuğu olmalıydı. Olmaması için hiçbir sebep yok.  Durumu hemen ailelerimize söylemeyelim diye düşündük. En son kararımıza göre Evrim ile tekrar konuşup, hem biraz daha detay öğrenip hem maddi olarak bize ne kadara mâl olacağı hakkında kesin bilgileri edindikten sonra ailelerimize söylemeyi düşündük. Tekrar gittik Evrim’e ve neler yapılacağını, zorluklarını, süreci ve bize maliyetini anlattı. Aslında zaten tüp bebek yapmaya karar verdiğimiz için bu konuşmalar teferruattı bizim için. “Evrim biz karar verdik tüp bebek yapacağız. Hadi başlayalım” dedik büyük bir hevesle. Bu kararımıza Evrim’de çok sevindi tabii ki, bizim gibi yakınlarına bu şekilde yardımcı olmak onu da çok mutlu ediyordu. En az bizim kadar hevesli ve istekliydi. 

Artık durumu ailelere açmanın zamanı gelmişti. Nursen’in ailesi Antalya’da yaşadığı için onlara telefonla, benim annem Ankara’da olduğundan bir akşam yemeğinde kararımızı söyledik. Hâliyle çok çok sevindiler. Nursen’in ailesi dördüncü torunları olacağı için, benim annem ise artık benden umudunu kesmiş iken bir torun sahibi olacağı için inanılmaz bir sevinç içine girmişlerdi. Gerçi benim annem benden umudunu kestiği gibi Nursen’in ailesininde düşünceleri çok farklı değildi.  Onlar da pek umutlu değillerdi. Ama artık heyecanlı bekleyişleri başlıyordu. Bizim heyecanımız ailelerimizin heyecanını da görünce iyice arttı. Büyük bir hevesle tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olacağımız günü hayal etmeye başladık. Ama bizi zorlu bir tedavi süreci bekliyordu. Birkaç ay sürecek bir tedavi süreci. Gerçi bizi demek biraz yanlış oldu daha çok Nursen’i bekliyordu. Esas tedavi Nursen üzerinde yoğunlaşacaktı. İğneler, haplar, ilaçlar.  Bunların yanı sıra bize de bir sürü şakalaşacak, güldürecek konu çıkacağının farkındaydık.