Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
lâl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
lâl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Kızımız Lâl ve Lâl Taşı


Kızlar Ağası Hanı’na gittik ve o tarihi, otantik Han’da dolaşmaya başladık. Çok güzel dükkânlar ve orijinal el yapımı süs eşyaları arasında kaybolduk resmen. Değerli taşları işleyip takılar yapılan dükkânların önünden geçerken bir baktık ki bir dükkânın adı Lâl. Ama bizim özellikle üzerinde durduğumuz şekilde a harfinin üzerinde inceltme işareti koymadan yazmışlar. Olsun anlamı nasıl olsa Lal’ın anlamında değildir. Sonuçta taş işlemeciliği ve takı yaptığı için mutlaka Lâl’in anlamını düşünerek koymuşlardır dükkânın adını.

Hemen o dükkâna gidip Lâl taşını görmek istedik. Hem de Lâl’in anlamını bir de onlardan dinleyelim istedik. Hem dükkanın adı lâl hem de taş işlemeciliği yapıldığı için anlamını bizden daha iyi biliyorlardır herhalde diye düşündük. Dükkâna girdik ve durumu anlattık. Doğacak bebeğimizin adının da Lâl olacağını, dükkânın isminin de Lâl olduğunu görünce hemen geldiğimizi anlattık ve ellerinde var ise lâl taşını görmek istedik. Hemen çıkarttılar lâl taşını. İki tane gösterdiler. Bir tanesi ham haliymiş. Ham olunca hiçbir şeye benzemiyor tabii. Bildiğin taş işte. Sonra da işlenmiş halini gösterdiler. Gerçekten rengi çok güzeldi. Çok hoş ve çekici bir kırmızı. Hatta orada iki çeşit olduğunu öğrendik lâl taşının. Açık renkli olan dişiymiş. Koyu renkli olanı ise erkek. Lâl taşı hakkında yeni bir şey öğrenmiş olduk. Dişi olanının rengi aynı zamanda Lâl şarabının rengine de çok yakındı.

Sonrada oradaki kişiye Lâl’in anlamını sordum. Bende araştırmıştım, biliyordum ama hadi o dükkânın adı da Lâl olduğundan belki yeni bir şey daha öğrenirim, bildiklerimde eksik bir şeyler kalmış olabilir diye düşündüm.

“Kızımızın ismi Lâl olacağından bende bayağı araştırdım anlamını ama bir de siz söyler misiniz lütfen? Siz daha iyi biliyorsunuzdur sanırım. Hem dükkânın adı Lâl hem de lâl taşı ile uğraşıyorsunuz” dedim. Fakat aldığım cevap bizi çok şaşırttı; “Biz sadece taşla uğraşıyoruz. Anlamını bilmiyoruz” dediler. “O zaman ben size anlamını anlatayım” diyecektim ama vazgeçtim. Çok şaşırmıştık ama bu cevaba. Hiçbir şey olmasa dükkânın adı Lâl. Sırf o yüzden anlamını öğrenselermiş bari. Ben de, onlar “Kızının adını Lâl koyacakmış ama anlamını bile bilmiyor” diye düşünmesinler diye baştan açıklama yapıyorum.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Lâl’mi? Lal’mı?


Bir gün İclâl Abla bize geldiğinde bir şey sormak istediğini söyledi. Kendisinin ismi İclâl olduğundan hep ufak tefek sıkıntılar çektiğini, adının a harfinin üzerinde inceltme işareti kullanılmadan telaffuz edildiğini, hatta bazen bu şekilde telaffuz edilerek şaka konusu, dalga geçme konusu yapıldığını söyledi. Lâl’in de doğduktan sonra ve ileride böyle sorunlar yaşayabileceğini, bu adı koymaktan emin olup olmadığımızı sordu. Çok haklıydı. Gerçekten sert telaffuz edildiğinde anlamı tamamen değişen ve dalga konusu edilebilecek, şakaya maruz kalabilecek bir isim Lâl. Lal ve Lâl arasındaki farkın ne olduğunu, ikisininde anlamlarını ve ne kadar farklı anlamlara geldiğini daha önceki bir yazımda (http://babaolacagimoluyorumoldum.blogspot.com/2012/04/kz-olursa-ismi.html) anlatmıştım. Merak edip öğrenmek isterseniz lütfen okuyun.

Bunları konuşurken biz evin içerisindeydik ve Emel’de balkonda oturuyordu. Bizi çok rahat duyabilecek durumdaydı. Bende özellikle Emel’in duyacağı şekilde cevap verdim İclâl Abla’ya. Tam denk gelmişti aslında İclâl Abla’nın bu duyarlılığı ve sorusu. Cevabımı Emel’de duyacak ve bu konuda kadar hassas olduğumu görüp, diğer ortak arkadaşlarımıza da iletebilecekti. Bundaki amacım kesinlikle Emel ve diğer arkadaşlarımız bu şekilde davranıyor veya ileride böyle olacakları falan değildi. Kesinlikle de böyle bir şey beklemiyordum ve zaten yapacak insanlarda değil. O anda böyle denk geldi sadece.

Sonralarda yeri geldikçe diğer arkadaşlarımıza da düşüncemizi ve tavrımızı söyledim zaten. Daha önce hiç konuşmadığımız, bahsi geçmeyen bir konuydu ve yeri gelmişken baştan tavrımı belirtmekti amacım sadece. Direkt Emel’e bu konuda bir şeyler söylesem yanlış da anlaşılabilirdi. Böylesi daha iyi oldu. Hiç değilse belki konuşmalarımız Emel’in dikkatini çeker ve diğer arkadaşlarımıza da bu konudaki hassasiyetimizi önceden söyleyebilirdi.

İclâl Abla’ya Lâl’in ismiyle bu şekilde dalga geçen, şakaya vuran arkadaşlarımız olursa kesinlikle sert tepki göstereceğimi, buna asla izin vermeyeceğimi ve bu konuda çok hassas olduğumu söyledim. Nursen de aynı düşüncedeydi ve beni bu konuda direkt destekliyordu.
İclâl Abla’da beni destekleyerek çok doğru düşündüğümü, eğer öyle bir durum olursa vereceğim tepkinin çok doğru olacağını hatta gerekiyorsa baştan uyarmam gerektiğini söyledi. Kendisi gerçekten bu durumlara çok maruz kalmış ve canı çok sıkılmış. Bizimde canımızın sıkılmasını keyfimizin kaçmasını istemiyordu.

Gerçi hiçbir zaman öyle bir durumla karşılaşmadık ve böyle bir tepki göstermek zorunda kalmadım. Arkadaşlarımız kızımızın ismini kesinlikle dalga konusu yapacak insanlar değildi. Sadece birkaç kere bir iki arkadaşımız veya çevremizdeki birileri Lâl’i inceltme işaretini kullanmadan sert şekilde söylediğinde kibarca uyardım. Doğrusunun, a harfinin inceltilerek söylendiğini ve eğer diğer türlü olursa bambaşka bir anlam olduğunu belirttim. Bunu söylediğim herkes de bana hak vererek daha sonra Lâl’in adını telaffuz ederken daha dikkatli oldular.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

İnsanımızın hamile duyarlılığı


Deniz kenarında çok fazla güneşte kalmaması gerekiyordu Nursen’in. Plajda şezlong ve şemsiyeler vardı gerçi ve onları kullanabilirdik. Ama biz daha güzel bir yer bulduk kendimize. Belediye’nin bir çay bahçesi vardı deniz kenarında. Orada oturmayı tercih ettik. Özellikle saat 11 ile 16 arasındaki tehlikeli güneş ışınlarından korunuyorduk. Sonra o çay bahçesinde bir iğde ağacı keşfettik. Hemen masayı, sandalyeyi iğde ağacının altına kurduk. Gölge ve serin oluyordu. Çok da keyifliydi. Ama sandalye üzerinde oturmak Nursen’i yordu. Çareyi sahilden şezlong getirmekte bulduk. Aslında oraya şezlong vermiyorlarmış ama hamilelik durumu olunca yardımcı oldular bize ve Nursen’in devamlı bir şezlongu oldu. O iğde ağacının altında saatlerce oturup sohbet ettik, gazete – dergi okuduk, kitap okuduk.

Gördük ki böyle küçük yerlerde bu tip durumlarda insanımız çok daha duyarlı oluyor. Ankara’da bunları göremiyorduk ve tatilden sonrada göremedik. Hiçbir yerde kimse ricamızı kırmadı. Hamile bir insanın rahat edebilmesi için ellerinden geleni yaptılar. Her gittiğimiz yerde rahat edeceği koltuklar veriyorlar, pazara gittiğimizde tezgahtan ikramlar oluyor, bakkala alış verişe gittiğimizde Nursen için bir şey alacaksak eğer yoksa bile bulup getiriyorlar, her yerde her türlü kolaylığı sağlıyorlardı.

Bir sabah yürüyüşümüzde yeni açılan bir kafe – pastane tarzı yerin önünden geçerken mekanın sahibi olan bayan bizi davet edip ikramlarda bulundu. Nursen’e hamile olduğundan dolayı çok güzel ilgi gösterdi, bizim siparişlerimizin yanı sıra canın isteyebileceği şeyleri ikram etti, rahat oturması için en rahat koltuğu en güzel yere getirip koydu. Böyle küçük incelikler, duyarlılıklar Nursen’in moralinin çok daha iyi olmasını sağlıyordu.

Köy kahvesine gittiğimizde en gölge ve güzel yerde bize masa ayarlanıyordu, hatta eğer doluysa bile o masa oturan kişiler kendiliklerinden kalkıp başka masaya geçerek Nursen’e yer veriyorlardı.

Yemek yerken menüde esas sipariş edeceğimiz yemeğin haricinde eğer Nursen başka bir yemek içinde “Acaba onu mu yesem?” dediğinde canı çekti diyerek o yemektende tadımlık ikram ediyorlardı Nursen’e.

Bahsettiğim iğde ağacının altında otururken tost yemek istediğimizde çalışanlar tostu Nursen’in istediği gibi yapıyorlardı. Biraz daha fazla uğraşıyorlardı ama hamile olduğundan hiç üşenmeden sakınmadan yapıyorlardı.

Bunları görünce ikimizde çok şaşırıyorduk. Çünkü Ankara’da hiç yaşamadık bunları. Tabii ki gene de tek tük olsa da yardımcı olanlar oluyordu ama bu kadar değil. Küçük yerleşim yerlerinde, doğallığı bozulmamış insanlarımız kesinlikle çok daha duyarlı ve yardım sever oluyorlar. İleride Ankara’da bir hamile insana ne kadar duyarsız olunduğunda da bahsedeceğim. O zaman küçük yerleşim yerlerindeki insanlarımızla büyük şehirlerdeki insanlarımız arasındaki farkı göreceksiniz.

Komşularımızda aynı şekilde devamlı ilgileniyordu bizimle. Zaten evimizin bulunduğu sitede aile gibiyiz. Günün her saati gelip ihtiyacımız olup olmadığını soruyorlardı. Çok güzel bir yaşamdı bu ve bizi çok mutlu ediyordu. Biliyorduk ki ne zaman bir şeye ihtiyacımız olsa gerek komşularımız, gerek çevrede bulunan esnaf, oranın insanları yardım edeceklerdi bize.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Nursen ve Lâl doğal besleniyor


Nursen’in hamile haliyle denize ilk girdiğinde Lâl’in de çok hoşuna gitmiş olacak ki hemen hareket etti. Daha doğrusu hareket etmiş demem daha doğru olur, ben hissedemedim tabii ki. Denizin serinliği, suyun içinde hafiflemesi çok hoşuna gitmişti herhalde. Sonraki denize girişlerimizde de her zaman olmasa bile genelde Lâl hareket ediyordu. Özellikle Nursen yüzerken hareketleri artıyordu. Belki de Lâl Hanım’ı rahatsız ediyordu Nursen yüzerken yaptığı hareketlerle. Lâl doğduğunda suyu ve yüzmeyi, denizi sevecek diye düşünüyorduk.

Nursen, sırt üstü denizin üzerinde yattığında büyüyen karnı suyun üstünde küçük bir adacık gibi görünüyordu. Çok hoş ve eğlenilecek bir görüntü oluyordu. Böylece hem deniz suyu hem de güneş ışınlarının verdiği vitaminden yararlanıyordu Lâl.

Güzelçamlı’ya gelirken en büyük hayalimiz temiz hava, bol gıda ve doğal beslenmeydi. Çünkü burada her şey doğal. Pazartesi günleri köyün pazarı var. Köylüler bahçelerinde, tarlalarında yetiştirdikleri sebzeleri, meyveleri getirip satıyorlar. Büyük şehirde organik diyerek fahiş fiyatlarla satılan sebzeler ve meyveler bu pazarda çok komik fiyatlarla satılıyor. Mesela Güzelçamlı pazarında bahçede en doğal şekilde yetiştirilen domates  Ankara’da nasıl üretildiği belli olmayan domatesin fiyatının üçte biri fiyatına satılıyor. Onlardan alış veriş yapıyorduk, hem doğal hem ucuz. Böyle doğal olarak beslenmek özellikle Nursen için çok iyi oluyordu. Tabii ki dolaylı olarak Lâl için.

Birde bizim senelerdir sütümüzü getiren Mehmet Abimiz var. Kendi inekleri var, bahçesi var, arıları var. Geldiğimizde hemen bulduk Mehmet Abi’yi. Nursen’in durumunu söyledik ve bize bahçesinde ne yetiştiyse taze taze getirmesini istedik. Sağ olsun hemen her sabah artık o gün ne varsa getiriyordu. Domates, taze fasülye, biber, salatalık. En doğalından, en güzelinden. Nursen bunlarla beslendi bir ay boyunca. Kesinlikle çok çok faydasını da gördü. Lâl’in gelişimi içinde çok iyi oldu bu beslenme. Ankara’da olsak nerede ve nasıl yetiştiği belli olmayan sebzeleri, meyveleri yiyecektik. Gerçi sonuçta tatil bitecek gene Ankara’ya dönüp o yaşama devam edecektik ama hiç değilse bir ay boyunca bu şekilde beslenecekti Nursen ve Lâl. 

19 Temmuz 2012 Perşembe

Yüzen hamile


Nursen çabuk yoruluyordu, hele ki uçakla bile olsa yol yorgunluğu üzerine binince o gün daha da halsizdi. Ama O’da tatilin ve beraber geçireceğimiz günlerin heyecanı ile o yorgunluğunu çok fazla hissetmiyordu. Geldiğimiz gün öğleden sonra biraz uzanıp dinlendi ve enerjisini toplayıp akşam için kendini hazırladı. Akşam kendimizi direkt deniz kenarından senelerdir gittiğimiz bir kafe – restoran tarzı bir yerde yemeğe attık. Tabii ki senelerdir ben gidiyorum. Nursen için daha ikinci sene Güzelçamlı’da. Hemen havanın güzelliğini ve denizin kokusunu yaşamak istiyorduk.

Güzel bir akşam yemeği ile yorgunluğumuzu atıp rahat bir gece geçirdik. Nursen’de çok rahat saatler geçiriyordu. Yorulduğunu hissettiğinde hemen dinlenmeye çekiliyordu ve enerji topluyordu. Bu aralarda Lâl’in hareketleri de artmaya başladı. Tatili O da sevdi her halde.

Nursen durup dururken “Aaayyhhh hareket etti” diye zıplıyordu. Sakin sakin otururken birden içeriden hissettiği bir kıpırdanma Nursen’i de çok heyecanlandırıyordu. Daha bu kadarına alışık olmadığı için kendiside şaşırıyordu hareketlere. Bende belki hissederim diye elimi Nursen’in karnına koyuyordum ama henüz benim hissedebileceğim kadar değildi hareketlerin şiddeti. Olsun bende Lâl’le devamlı konuşuyordum, Nursen’in karnını okşayarak seviyordum O’nu.

Ertesi gün kendimizi denize attık. Aylardır bu günü bekliyorduk. Özellikle Nursen için ve Lâl için. Güneşe çıkacağız, Nursen D vitamini alacak, bu vitaminler Lâl’e de etki edecek, denize gireceğiz, yüzeceğiz.

Yüzmek Nursen’e çok iyi gelecek. Zaten hamileler için çok iyi bir egzersiz oluyor yüzme. Hatta en iyi spor denilebilir. Hem de su içinde yaralanma riski çok çok az olduğundan diğer sporlardan daha rahat oluyor. Hamilelikte yüzme kol, bacak ve karın kaslarını çok güzel çalıştırdığı için hem Nursen’i rahatlatıyor hem de vücut daha bol oksijen aldığı için ve kalp atışı hızlandığından Lâl’e daha çok oksijen gidiyor. Yüzmenin bir diğer avantajı da Nursen su içinde kendini daha hafif hissettiği için psikolojik olarak pozitif etki yaratıyor.

Esas Nursen için yüzmenin en iyi tarafı belini rahatlatacak olmasıydı. Nursen’de disk kayması olduğu için yüzme beline de çok iyi gelecekti. Özellikle sırt üstü yüzmek. Gerçekten de öyle oldu. Hemen hemen hergün düzenli olarak, yoruluncaya kadar yüzüyordu Nursen. Genelde sırt üstü yüzüyordu ve belinde ciddi bir rahatlamanın olduğunu söyledi. Belki de bu sayede Nursen, belinde disk kayması olduğu halde son iki aya kadar hiç bel ağrısı sıkıntısı çekmedi. Son iki ayda da disk kayması olmasada, beli en sağlıklı hamilelerde bile bel ağrısı sıkıntısı zaten çekiliyor normal olarak.

Yüzme sayesinde Nursen geceleri de daha rahat uyuyor, daha geç yoruluyor, kendini daha dinç ve enerjik hissediyordu. Hamilelik yüzünden oluşan fiziksel ve ruhsal sıkıntıları bayağı azalmıştı Nursen’in ve kendini çok daha iyi hissediyordu.

7 Haziran 2012 Perşembe

Nursen’e hamile alış verişi ve doğuştan Galatasaray’lı Lâl


Dışarıda yürüyüşe çıktığımızda bir yerlere oturup yiyip içiyorduk. Hafta sonları ise genelde alış verişe gidiyorduk. Daha geniş zamanımız olduğu için alış veriş işi hafta sonları daha rahat oluyordu. Hem gezme oluyor hem de işlerimizi yapıyorduk. Yaptığımız alış veriş tabii ki genelde Nursen için oluyordu. Artık hamile kıyafetleri gerekiyordu, çünkü normal kıyafetlerinin içine girememeye başlamıştı. Ama hamile kıyafetleri bulmak özellikle zevkimize göre bulmak çok zordu. Alış veriş merkezleri, Kızılay’da ki dükkanlar arasında mekik dokuyorduk. Ama bu işleri yaparken de çok eğleniyorduk. İkimiz çok güzel zaman geçiriyorduk.

Ben özellikle hamileler için olan esprili tişörtler almak istiyordum Nursen’e. Üzerine çeşitli animasyonlar olan tişörtler. Alışveriş için dolaşırken ben hep bunlara bakıyordum. Ama genelde bu tip kıyafetleri internetteki alış veriş sitelerinden daha kolay buluyordum. Hem uygun fiyatlı olanları buluyordum hem de siparişi verince kapımıza kadar geliyordu. Aldığım birkaç tane tişört gerçekten çok yakışmıştı Nursen’e. Tam bizim kafa yapımıza uyan, olayı şakaya vuran komik animasyonlu tişörtlerdi. Bunları giydiğinde daha da şirin bir hamile oluyordu Nursen.
Bunların yanı sıra daha çok internetten araştırmalar yaparak hamilelik için gerekli, almamız gerekenleri tespit edip alıyorduk. Çünkü mağazalardan hamile alış verişi yapmak gerçekten pahalıya geliyordu. Aynı ürünü veya muadilini internetteki alış veriş sitelerinden daha uygun fiyatlarla bulabiliyorduk.  

Genelde giyim üzerine oluyordu alış verişimiz ama arada başka kalemlerde çıkıyordu. Hamilelik süresince Nursen’in daha rahat etmesini sağlayacak ürünler. Mesela hamile yastığı, hamile terliği gibi.  Hamile yastığı olarak birkaç çeşit yastık var. Yan yatması gerektiği için karnın altına koyulan yastık, U şeklinde yastık gibi. Biz U şeklinde olan büyük yastığı tercih ettik. Nursen tek bir yastıkla hem başını koyabiliyor, hem karnının altına destek olarak koyuyor, hem bacaklarının arasına alarak daha rahat etmesini sağlıyor hem de sırtına destek oluyordu. Bu yastık sayesinde Nursen’in uykuları daha rahat ve sorunsuz geçiyordu. Hamile terliği sayesinde de yaptığımız yürüyüşlerde belinin daha rahat etmesini sağlıyordu.

Yavaş yavaş Lâl için de alınacakları tespit etmeye başladık. İnternet sitelerini dolaşırken rastlıyorduk genelde Lâl için alacaklarımıza. Görünce “Aaa buna da ihtiyacımız olacak. Alsak iyi olur” diye düşünüyorduk. Bu konuyu daha sonra detaylı olarak anlatacağım.

Lâl için ilk kıyafeti ben emr-i vâki yaparak aldım. Daha Lâl 2 aylık minicik bir cenindi ama bu kıyafetleri almam şarttı. Bu kıyafetler, Lâl’in doğduktan sonra tüm hayatı boyunca mutlu olmasını sağlayacak giysilerdi. Tabii ki Galatasaray kıyafetleri. Gene internette bir sitede Galatasaray’ın bebek kıyafetlerini buldum ve hemen satın aldım. Tulum, tişört, başlık ve önlük. Bunları şimdiden almaya bir yerde mecburdum çünkü heyecanla Lâl’i  Fenerbahçe’li yapmak isteyen bir dedesi var. Nursen’in babası Fenerbahçe’li ve benim babamdan önce davranmam gerekiyordu. Bu sayede sonradan değil doğuştan Galatasaray’lı olacaktı bir tanecik kızım Lâl.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Karıcığım; Lâl bana çektiyse ayvayı yedin..


Bu dönemler tam bahar aylarına geldiği için havalar da güzelleşmeye başlamıştı. Nursen genelde tüm gün evde kaldığından sıkılıyordu tabii. Günlerde uzadığından akşamüzerleri çıkıp dolaşmak için ideal zamanlardı. Hemen hemen her akşam işten geldiğimde Nursen’le çıkıp yürüyüş yapıyorduk. Bu yürüyüşler aynı zamanda hamileliğin daha sağlıklı geçmesi içinde çok iyi oluyor. Bazen mahallemizde yürüyüşler yapıyorduk, bazen Tunalı Hilmi Caddesi’ne gidiyorduk, bazen alış veriş merkezlerine. Aklımıza neresi eserse.

Birde bu zamanlarda Nursen artık karnı büyüdüğü için klasik hamile psiklojisine girip kendini beğenmemeye başladı. “Çok kilo alıyorum”, “Karnım büyüdü”, “Giyecek hiçbir şeyim kalmadı. Üzerime hiçbir kıyafetim olmuyor” gibi serzenişlerde başladı.  Çok normal bir durum ama bir kadın için özellik hamile bir kadın için gerçekten bu unsurlar moralinin bozulmasına sebep oluyor.

Aslında Nursen moralinin bozulmasının yanı sıra duruma pek de inanamıyordu. Garip geliyordu karnının büyümesi. Hâlâ gaz şişkinliği gibi geliyordu.  Nursen’e moral vermek, rahatlatmak ve bunun gaz olmadığının, Lâl’in büyümesi olduğuna ikna etmek için bayağı dil döküyordum. “Lâl büyüyor, tabii ki karnın büyüyecek. Hele ki bana çektiyse ayvayı yedin zaten” diyordum.

Ben 5,5 kilo doğmuşum. Tosun gibi bir bebekmişim. Şimdi de farklı sayılmam. 1,93 cm boy, 110 kiloluk bir hacmim var. Gerçekten irilik konusunda Lâl bana çekerse sanırım Nursen biraz sıkıntı çekecek. Kendinden 1 metre ilerde giden bir karnı olacak. 

26 Nisan 2012 Perşembe

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Tedavide dikkat edilmesi gerekenler - 2


Dar iç çamaşırı ve dar kot pantolon giymeyin. Bu şekilde sıkışma spermleri zorlayarak kalitesizleşmesine yol açıyor. En güzeli boxer ve biraz bol pantolonlar.

Bol bol yürüyüş yapın ve hareket edin. Sürekli oturmak ve hareketsiz kalmak spermlerde tembelliğe neden oluyor.  Tabii ki yürüyüşü bir nefeste 30 km yaparak abartmayın. Günde 45 dakika kadar yeterli oluyor. İş yerinde sürekli oturarak yaptığınız bir göreviniz varsa yarım saatte bir kalkıp birazda olsa hareket etmeye çalışın.

Beslenmenize çok  dikkat etmeniz ve sıkı beslenmeniz gerekiyor. Fındık, fıstık, badem, ceviz gibi kuru yemişler yemek çok faydalı. Keçi boynuzu inanılması güç ama çok  çok faydalı. Odunun içine 2 damla bal konulmuş gibi bir şey ama bayağı işe yarıyor. Daha çok haşlayarak suyunu içmek iyi geliyor. Daha öncede yazmıştım ama yeri gelmişken tekrar edeyim. Yarım litre sura 5-6 adet keçi boynuzunu iki üç parçaya kırıp atın ve kaynatın. Kaynadıktan sonra 10 dakika kadar demlenmesini bekleyin. Bu suyu sabah akşam birer bardak için. Tatsız tuzsuz saçma sapan bir içecek ama faydası çok fazla. Aynı zamanda sabahları bir tatlı kaşığı keçi boynuzu pekmezi yemek çok faydalı. Kırmızı meyvelerde çok faydalı. Özellikle kuru kırmızı erik. Günde bir avuç yenmesinde fayda var. Nar ve domates de çok faydalı. Özellikle közlenmiş veya pişmiş domates çok daha faydalı. Kırmızı et ve balık her durumda olduğu gibi sperm kalitesi için de çok iyi geliyor. Ama ızgara olması gerekiyor.

Düzenli ve kaliteli uyku çok önemli. Günde en az 7 saat uyuyun ve kaliteli uyumaya çalışın. Şöyle bir yatın, yattığınız gibi de kalkın, huzurlu ve dinç şekilde.

Son 10 gün çok sıcak banyo, sauna gibi ortamlardan kaçının. Bu kadar sıcak hiç iyi değil spermler için. Hatta duşta sonlara doğru testislere 2-3 dakika uygulayacağınız soğuk su çok iyi gelir. Belki ilk başta alışık olmayanlar için zor olur ama hemen alışılıyor. Hatta bunu son 10 gün değil tedavi süresince uygulamak daha faydalı olabilir.

Düzenli kullandığınız ilaçlar varsa bunları mutlaka doktorunuza söyleyin. Gerçi siz söylemeden o zaten soracaktır. İlaçların ne olduğuna göre doktorunuz size tavsiyelerde bulunacaktır.
Bunlar anlattıklarım aslında kilo aldıracak yöntemler. Sperm kalitesini yükselteyim derken kilolarla başınız derde girebilir. Ama hiç kafanıza takmayın. Tedavi güzel şekilde sonuçlanıp bebeğiniz olduğunda yaşayacağınız hareketlilik bu kiloları atmanıza yardımcı olacak. O bebeği kucağınıza almak için yapacağınız her şey değiyor emin olun.

Tüm bunların yanında en önemlisi, altını defalarca çizerek belirtmek istiyorum gerçekten en önemli unsur daha öncede birkaç defa yazdığım gibi moralinizin yüksek olması. Tamam tüp bebek tedavi süreci psikolojik olarak da sıkıntı veren bir süreç. Ama elinizden geldiği kadar hiçbir durumda moralinizi bozmayın. Her duruma ve olaya olumlu bakmaya çalışın. Olursa olur olmazsa olmaz. Sağlık olsun. Dünyanın sonu değil. Bu tedavilere biraz da eğlenceli tarafından yaklaşın, hatta siz eğlenceli bir hale getirin ki daha kolay geçsin. Psikolojinizin her zaman çok iyi olması lazım. Kendinize sıkıntı, stres yaparsanız emin olun tedavinin olumlu sonuçlanma olasılığı çok çok düşük olur. Hadi diyelim tedavi olumsuz sonuçlandı tekrar deneyebilirsiniz. 3-4 ay geçtikten sonra tekrar deneyin. Defalarca denedikten sonra bebek sahibi olan o kadar çok çift var ki! Hatta daha öncede yazdığım gibi tedaviden sonra doğal yollardan bile bebek sahibi olma şansınız var. Bu konuda eğer okumadıysanız daha önce yazdıklarıma bir göz atın lütfen. Bizim o süreçte neleri nasıl şakaya vurduğumuzu görün. Belki size de fikir ve ilham verir o şakalar.

21 Nisan 2012 Cumartesi

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Tüp bebek yaptırmaya karar verme


Kontrollerden sonra doktorunuz ve eşinizin doktoru size tüp bebek yöntemini tavsiye ediyorsa kesinlikle çekinmeyin bundan. Tabii ki çok iyi düşünülmesi, irdelenmesi gereken bir durum. Bu konuda ciddi uzman bir tüp bebek merkezinde bu tedaviye başlamanız çok önemli. Sahte, uzmanlaşmamış tüp bebek merkezleri ve konuyla ilgilenen kadın doğum uzmanları da olduğunu çok duydum. Karar vermeden önce yaptıracağınız yeri, doktoru çok iyi araştırın ve emin olun ne olduğundan, nasıl olduğundan. Boşa zahmet ve para harcamayın. Tüm bunları ve bundan sonraki aşamaları mutlaka eşinizle birlikte yapın, inceleyin ve kararı birlikte verin. Çok güvendiğiniz kişilerden alacağınız tüp bebek ve doktor tavsiyelerini de göz ardı etmeyin. Gerçekten ummadığınız kişilerden de çok memnun kalacağınız fikirler çıkabilir. Ancak kafanızı karıştıracak fikirler ve tavsiyelerle de karşılaşacaksınız. Mutlaka düşündüklerinizde kararsızlık yaşayacaksınız. Böyle durumda karı koca kafa kafaya verip iç sesinizi dinleyerek, hiç panik olmadan, sakince en doğru kararı verin. Çok fazla kararsızlık yaşamamaya çalışın.

Karar verdiğiniz tüp bebek merkezindeki doktorunuzdan tedavi sürecini, neler olacağını, hangi aşamalardan geçeceğinizi çok iyi dinleyerek öğrenin. Biraz sıkıntılı ve zahmetli bir tedavi süreci olacağından her şeyi eşinizle birlikte en ince ayrıntısına kadar öğrenmeniz, bilmeniz sizin için çok iyi olur. Baktınız güven duymuyorsunuz, sizi tatmin etmeyen, kafanızda soru işaretleri yaratan durumlar var hiç çekinmeden başka tüp bebek merkezlerine de giderek size en uygun olanını, en rahat edeceğinizi seçerek karar verin. Kafanızın rahat olması, doktorunuzun sizi rahatlaması tedavinin olumlu sonuçlaması açısından çok önemli.

Doktorunuza karar verirken sizinle kurduğu diyalogun samimi olmasına, sizi rahatlatıcı bir etkisi olmasına, size güven vermesine dikkat edin. Eğer konusunda yetersiz, tedirginlik yaratan bir doktor ise tedavi boşa harcanabilir. Çekinebileceğiniz, istemeyeceğiniz, size sıkıntı verebilecek bir çok tedavi ve konu hakkında o doktordan bilgi alacaksınız. Eğer kendinizi o doktor karşısında rahat hissetmezseniz, ona güvenmezseniz size tavsiyeleri sanki küfür gibi gelebilir. Yapmanızı istediklerini yaparsınız ama daha çok eziyet çekerek, istemeyerek yaparsınız.

Tedavi süreci ile ilgili tıbbi bilgileri ve önerileri aldıktan sonra mutlaka maddi kısmını da iyice öğrenin. Çünkü gerçekten çok pahalı bir tedavi. Herkesin kolayca altından kalkamayacağı bir maddi külfet gerektirebiliyor. Tamam sonucu güzel olacak ve maddiyatın hiçbir önemi olmayacak belki ama genede ne kadara malolacağını baştan öğrenmekte fayda var. Eğer bir çocuğunuzun olmasını çok istiyorsanız, imkânlarınız dahilinde hiç değilse bu tedaviyi bir kez yaptırmak için şartları zorlamanız sizin için çok güzel olabilir. 

20 Nisan 2012 Cuma

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Kontrollerin önemi


Öncelikle bebek yapmayı düşünüyorsanız ve yaşınız da 35’in üstündeyse mutlaka bir üroloğa giderek gerekli kontrollerden geçin. Hele ki alkol, sigara gibi alışkanlıklarınız varsa bu kontrolleri kesinlikle yaptırın. Bebeğiniz kesinlikle olmaz diye bir durum olmasa bile bazı eksik durumlar olabilir. Bize söylendiği gibi; 1 ay içinde de olabilir, 3 sene sonra da olabilir. Durumu öğrenip riske atmamak en iyisi. Tabii ki eşinizin de bir takım kontrollerden geçmesi çok iyi olur. Özellikle yaşı 35 ve üstüyse.

Duruma göre tüp bebek tedavisine yönelebilirsiniz. Bebek sahibi olmayı çok istiyorsanız durumu riske atmaya hiç gerek yok. Sizin sperm kalitenizde, eşinizin yumurtalarında olumsuz değişiklikler de olabilir. Doktorunuz size durumunuza göre en iyi tavsiyelerde bulunacaktır.

Kontrollerden çekinmeyin. Üroloğa muayene olmak gerçekten çekinilebilecek bir durum. Ama sonuçta o kişinin bir doktor olduğunu unutmayın ve rahat olun. Rahatsızlık verecek, utanmanızı sağlayacak muayeneler diye düşünebilirsiniz. Kesinlikle öyle değil. Tüm muayene ve tetkikler sağlığınız için çok çok önemli. Hem bebek sahibi olabilmek için gerekli şartları sağlayıp sağlamadığınızı öğreniyorsunuz hem de üroloji ile ilgili başka sağlık durumlarınızı da öğrenmiş oluyorsunuz bu sayede. Zaten belli bir yaşa geldikten sonra her erkeğin bu muayenelerden geçmesi şart. Neyin ne olduğunu bilip ona göre plan yapmakta, yaşamakta fayda var. Kontroller eşiniz içinde geçerli. Onun da bir kadın doğum uzmanına gidip muayene olup durumu öğrenmesi çok iyi olur. Sorun varsa, bu sorun iki taraftan birinde olabilir. Mutlaka erkekte veya kadında olacak diye bir şey yok. Halkımızda, özellikle kırsal kesimde yaşayan erkeklerde çocuk olmaması durumunda genelde suç direkt kadına atılır. Ama esas problem erkekte de olabilir ve bu gayet normal bir durum. Bu durum, erkekliğin ayaklar altına alınmış olması anlamına gelmiyor. Şöyle bir tabir vardır; “ceketimi atsam hamile kalır” diye. Tamam bu tip erkekler mutlaka vardır ama her erkekte de böyle olacak diye bir şart yok. Sonuçta sağlık sorunu ve halledilmeyecek diye bir durum yok. Hiç spermi olmayan erkeğin bile tıbbi müdahalelerle çocuğu olabiliyor. Bildiğim kadarı ile bu tedaviler de hiç o kadar büyütülecek tedaviler değil. Sonucunun ne kadar güzel olabileceği düşünülürse her şeye değer. Bunu, her şey yolunda gidip bebeğinizi kucağınıza aldığınızda çok daha iyi anlayacaksınız.

19 Nisan 2012 Perşembe

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Neden tavsiye ediyorum?


Tüp bebek tedavimiz olumlu sonuçlandı. Bizim için mucize gibi bir olay oldu. Çünkü ilk denemede, tek yumurta ile bu başarıyı sağladık. Bu konuda tüp bebek yaptırmak isteyenlere naçizane tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Bu konuda kesinlikle uzman değilim ama yaşadıklarımdan edindiğim tecrübeler tüp bebek tedavisine devam edenlere veya tüp bebek yaptırmayı düşünenlere yardımcı olabilir diye düşünüyorum. En başta da belirttiğim gibi bunları yazmakta ki amacım hem ileride kızıma bir hatıra bırakmak hem de birilerine yardımcı olabilmek. Diğer yandan da bu süreci bir babanın gözüyle anlatabilmek.

Bu süreç içinde bir çok araştırma yaptım, okudum, dinledim. Doktor tavsiyelerini öğrenip uyguladım. Kendi yaşadıklarımdan tecrübeler edindim. Öğrendiklerimle, bu süreçten önce ve tedavi sırasında yaşadıklarımı bağdaştırdım. Birbiri ile ilişkili olumlu veya olumsuz sonuçlar çıktı. Keşke daha önceden dikkat etseydim, yapmasaydım dediğim şeyler oldu. Ama bazı durumlarda kaçınılmazdı. İş hayatı gibi. Yapmazsan olmayacak, mecburen yapılacak şeyler. Önceden yaşanılan, yapılan şeyler sperm kalitenizi olumsuz etkilemiş olabiliyor.
Tedavi sürecinde veya sonrasında da keşke şunu da yapsaymışım, daha iyi olurmuş dediğim durumlarda oldu. Bazı şeyleri de sonradan öğrendim. Ama arada boşuna yapmışım, yapmasam da olurmuş dediklerimde oldu.

İnsanoğlu teknik, bilimsel bilgilerin yanında yaşanmışlıklardan da faydalanmak ister. Hatta bu yaşanmışlıklar çok önemli hale gelebilir. Çünkü yaşanmış tecrübeler daha somut bilgiler verdiğinden bunların içinde insan kendisini bulabilir. Kendisiyle bağdaştırabilir. Bende yaşadıklarımı ve yaşarken konu ile ilgili öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum. Bu konuda hep baba gözüyle yazdığım için tavsiyelerimi de babalara yönelik yapacağım.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Kız olursa ismi ……


Konu bir ara isim koymaya geldi. Erkek olursa adının Tan olacağını, henüz kız ismi bulamadığımızı konuştuk. Bu sırada Cem’den fikir geldi. Sanırım iki üç tane kız ismi söyledi ama içlerinden sadece bir tanesini hatırlıyorum; Lâl. Çok güzel bir isimdi. O anda Nursen’le çok hoşumuza gitti. Cem’in eşi Eda, Aydın ve Eylem’de çok güzel olduğunu söylediler. Kız olursa ismi Lâl olabilirdi. O gecenin sonunda eve gidip uyumak üzere yattığımızda karar verdik, kız olursa adı Lâl olacaktı. Erkek olursa da Tan. Nursenin de benimde çok hoşumuza gitmişti ve benimsemiştik. Belki çok erken isim koymuştuk ama olsun hazır bulmuşken karar verdik. Doğumunun üzerinden 3-5 gün geçmesine rağmen ismine karar verilemeyen bebekler var. Biz en baştan hallettik bu konuyu, rahatladık.

Burada Lâl’in anlamını anlatmak istiyorum. Lâl, aslında Arapça’dan geliyor. Anlamı; Türk Dil kurumu sözlüğüne göre “parlak kırmızı renkte, billurlaşmış, saydam bir alüminyum oksidi olan değerli bir taş ve bu taşın renginde olan kırmızı”. Birde genelde bilinen şekliyle Lal var ki bunun anlamı çok çok farklı. Farsça bir kelime ve anlamı “dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş, dilsiz” demek. Aynı zamanda isim değil sadece bir sıfat. Yani bambaşka anlamlarda iki kelime. Hala ve hâlâ gibi. Özellikle dikkat edilmesi gereken a harfinin üzerindeki inceltme işareti. Bir ara Türkçe’den bu inceltme işaretleri kaldırılmıştı ama tekrar kullanılmaya başlandı. Çünkü kelimelerin anlamlarını çok değiştiriyor. Aslında, Arapça’da yazılışı da Lâ’l şeklindedir. Ama Türkçe’de Lâl olarak yazılıyor.

İşte kızımız olursa adı bu olacaktı ve çok güzel ve zarif bir anlamı var. Tan’ın anlamı da çok çok güzel. Şahane iki isim seçtik sanırım. İkisini de çok benimsedik.

Diğer yandan soyadımız biraz uzun ve zor sayılabilecek bir soyadı; Tepiltepe. Ben hâlâ telefon işlemlerinde veya birisine adımı soyadımı Tuğkan Tepiltepe diye söylediğimde zorluklar yaşıyorum. İsmim de çok az duyulan bir isim, soyadım zaten sadece bizim ailede var ve neredeyse hiç duyulmamış. Böyle olunca çocuğumuzun isminin kısa olmasıyla rahat edebilecekti. Gerçi Lâl öyle çok kolay bir isim değil ama hiç değilse kısa. Tan Tepiltepe veya Lâl Tepiltepe. Gayet hoş duruyor.