Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
transfer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
transfer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2012 Salı

Tüp bebeğimiz mucize gibi bir şey


Bizim için biraz mucize gibi bir şey olmuştu Nursen’in hamile olması. Yumurta toplanacağı ay sadece iki yumurta olması, bu yumurtalardan birinin dejenere olarak iptal olması, tek yumurtanın döllenip embriyo haline gelmesi ve bu embriyonun gayet sağlıklı biçimde tutunarak Nursen’in hamile kalması. Hem de ilk tedavimizde. Normalde tüp bebek tedavisinde başarı oranı  %20-30 civarlarında. Ama bu oran bir çok yumurtanın olmasıyla yani transferi yapılacak alternatif yumurtalarla mümkün. Bizim şansımız %10 gibiydi ve %90 şanssızlığımızı ezerek biz kazandık. Olursa olur olmazsa olmaz ne yapalım diyorduk ama oldu işte. Eğer olumsuz sonuçlansa bir daha denemeyi düşünmüyorduk ama öyle bir durumda gene de fikrimiz değişebilirdi. Belki de bu tedavilerin sonucunda doğal yollardan olabilirdi.

Fakat bu başarıda en büyük pay Nursen’in. Tüm sıkıntıları O çekti. Hergün iğne, hatta günde 2-3 iğne, ilaçlar, bu ilaçlarla aldığı hormonlar Nursen’in düzenin alt üst etti. Ama Nursen bunların hepsine göğüs gerdi, sabırlı oldu. Ara sıra cinnet geçiriyormuş gibi olsa da bu çok uzun sürmedi. Bebeğimizin olması için çok dikkatli oldu, yapılması gerek her şeyi tam ve düzgün olarak yerine getirdi.Yani tam anlamıyla Nursen’in sayesinde mutlu bir tedavi sonucuna ulaştık.

Nursen hamile ama esas riskli dönem ilk üç ay bittiğinde sona eriyor. Bu süre içinde düşük riski çok fazla. Gene çok dikkatli olmak zorunda Nursen. Ama o akıllı embriyo niye düşsün ki. Daha cenin olacak, büyüyecek. O kadar zor şartları atlattı ve tutundu bundan sonrada düşmeyip gelişimini tamamlayacak ve doğacak. Bizim akıllı bebeğimiz.

Artık eve gidip akşama hazırlanma zamanı gelmişti. Güzel haber aldığımıza göre akşam kutlayacaktık. Nursen’le beraber çok mutlu şekilde evimize gittik. Biraz dinlenip durumu sindirmeye çalıştık. Çok mutluyduk ve sersem gibi olmuştuk. 3 aylık çektiğimiz eğlenceli sıkıntı, çabalamalarımız sonucunu en güzel şekilde verdi bize. Hayatımız bambaşka bir şekilde değişecek bundan sonra. Hamileliği yaşayacağız Nursen’le beraber. Beraber yaşayacağız diyorum çünkü gerçekten erkeğinde eşiyle beraber yaşaması gereken bir süreç bu. 9 ay sürecek uzun ve güzel hamilelik süreci. Bu dönemi de uzun uzun anlatacağım.

Hazırlandık ve akşam arkadaşlarımızla buluşup rakı içerek kutlamak üzere meyhaneye doğru yola çıktık. Tabii Nursen çok sevmesine rağmen rakı içemeyecekti. Ne yapalım, bebeğimiz daha önemli. Onun yerine ben içeceğim artık ne yapalım.

Masayı donattık, rakıları doldurduk. İlk kadehler aramıza yeni katılacak olan bebeğimiz için kalktı. Hep beraber Nursen’in hamileliği için aldık ilk yudumlarımızı. Sonrasında çok keyifli bir şekilde sürdü akşam. Arkadaşlarımızda bizim mutluluğumuzu en içten şekilde paylaşıyorlardı. 

16 Nisan 2012 Pazartesi

Heyecanla hamilelik müjdesini bekliyoruz


Kahvaltı bitti sofradan kalkıp salona geçtik. Bir şeylerle uğraşmam lazım ki zaman geçsin ama hiçbir şeyle de uğraşamıyorum heyecandan. Kahve içiyorum, çay içiyorum, evin içinde dolanıyorum, gazete okumaya çalışıyorum, birilerine laf yetiştirmeye çalışıyorum ama yok, geçmiyor zaman.

Cem aradı bu sırada. Annemde hep beraber bekliyoruz deyince o da geldi yanımıza. Eşi Eda’da gelmek istedi ama bebekleri olduğu için gelemedi. O heyecanlı bekleyişte Neva’yı getirmek istemediler. Eda, Neva ile kaldı ama Cem  o gün haber alana kadar hep yanımızdaydı. Cem’in gelmesi çok da iyi oldu. Beraberken çok eğleniyoruz ve geyik yapıyoruz. O bekleme sürecide bu şekilde geçiyordu Cem’le birlikte. Hele bir de Nursen’de katılınca geyiklere daha çok eğleniyoruz, zamanın geçmesini bekliyoruz.

Saat 12 olmak üzere. Nursen’in ve benim telefonlarımız elimizde çalsın diye bekliyoruz. Evrim arayacak, o müthiş haberi verecek. Bir yandan da annem, teyzem, Cem devamlı ortaya bir konu atıp kafamızı dağıtma peşindeler. Konuşuyoruz, gülüyoruz ama ben o konuşmaların yarısını anlıyorum yarısı havada kalıyor. Aklım devamlı telefonda ha çaldı ha çalacak diye. Saat 12.00’yi geçti, 13.00’e yaklaşıyor ama hâlâ bir haber yok. Bir saat geçti, bir buçuk saat geçti telefon çalmıyor. Bu sırada arayanlarla konuşmayıp haber beklediğimizi söylüyoruız ve kapatıyoruz telefonu. Nursen’in ailesi de merak içinde arıyorlar devamlı. Annesi ve babası, kardeşleri devamlı arıyor. Onlar da heyecanlı ve merak içindeler. Belli ki onlarda yerlerinde duramıyorlar. Ben neredeyse kafayı yiyeceğim.

Saat 14.00’e yaklaşıyor ve Evrim aramıyor bir türlü. Ne yapacağımı bilemiyorum. Oturuyorum olmuyor, kalkıyorum olmuyor. Dolapta viski vardı, dibinde iki parmak kalmış. Alıp kafama diktim. O da işe yaramadı. En heyecanlı olan benim. Herkes beni sakinleştirmeye çalışıyor. Arada bir telefonun çekip çekmediğini kontrol ediyorum, gayet güzel çekiyor. “Ara hadi Evrim, ara hadi” diye söylenip duruyorum hep. Nursen’de çok farklı değil.

Saat 14.00’ü de geçti ve ben iyice işkillenmeye başladım. Acaba olumsuz bir sonuç var da Evrim o yüzden mi aramıyordu? Saat 14.20 olduğunda Nursen artık son raddeye gelmiş şekilde “Ben dayanamayacağım” diyerek tuvalete koşturdu. Yazık telefon gelir diye tuvalete bile gitmemiş uzun süredir. Giderken telefonunu da yanına aldı hani çalar belki diyerek.
Nursen tuvalette biz salonda beklemeye devam ederken Cem “Galiba telefon çaldı” dedi. “Yok yahu çalsa duyardık” dedim ama birden heyecanlandım. Sonra “Nursen fısır fısır telefonla konuşuyor” dedi. “Hadi yaaaaa” diyerek tuvaletin kapısına koştum. Gerçekten içeride fısıltıyla konuşuyordu. Ama sesinde bir heyecan vardı.

“Aşkım kiminle konuşuyorsun? Ne konuşuyorsun? Cevap versene! Ne oldu?” diyerek kapıyı yumruklamaya başladım. Çatlayacaktım artık. O birkaç saniye geçmek bilmesi. Sanki Nursen içeride saatlerdir telefonla konuşuyormuş gibi geldi. Birden kapıyı açıp dışarı çıktı. Yüzünde çok güzel bir gülümsemeye “Anne oluyoruuummm!!” dedi.

Ben o anda ne olduğumu ne yaptığımı bilmiyordum. Nursen’e sımsıkı sarıldım ve “Seni çok seviyorum aşkım” diyerek öpmeye başladım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum ama genede birkaç damla akmasına engel olamadım. Tarifi imkânsız bir mutluluktu benim için. Nursen içinde öyle tabii ki. Annem, teyzem hep beraber birbirimize sarılıp o anı kutladık ve birbirimizi tebrik ettik. Ben havalarda uçuyordum. Baba oluyorum. Şahane bir duygu. Annem ağlıyordu sevinçten. Hatta inanın bunları yazarken bile burnumun direği sızlıyor ve o anları hatırlayıp ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Zaten duygusal bir adamdım ama hele ki baba olunca iyice duygusal, keşkül gibi bir adam olup çıktım
.
Hemen telefona sarılıp önce Nursen’in ailesini arayıp haber verdik. Onlarla da telefonda da olsa çok duygusal anlar yaşadık. Çok mutlu olmuşlardı. Arkasından tüm sevdiklerimizi arayıp haber verdik. En güzeli de anneannem oldu. 83 yaşında, beni o büyüttü ve torununun çocuğunu görecek. Yani nine olacak. Çok çok sevindi ve duygulandı. Haber verdiklerimiz başkalarına haber veriyor ve onlar bizi arıyordu. Bayağı yoğun bir telefon trafiği içine girdik ve sevdiğimiz birçok kişiyle sevincimizi paylaştık.

Cem’le birlikte kendimizi dışarı attık biraz rahatlamak için. Birer sigara yakıp “Ohhh beeaa” diyerek şöyle bir nefes aldık. Cem artık işin esas şimdi başladığını, hem çok güzel hem de çok zor günlerin bizi beklediğini anlattı.

Bu arada Evrim’in bizi yaklaşık iki buçuk saat geç aramasının sebebi, sonuçları getirecek kuryenin bir aksilik yüzünden geç kalmasıymış. Ama kurye yüzünden ben fenalık geçiriyordum az kalsın. Olsun geç de olsa o güzel haber geldi ya gerisi önemli değil.

O anlarda ki tek burukluğum babamdı. 9 sene önce kaybetmiştim babamı ve keşke o da yaşasaydı da bu mutluluğu onunla da sarılarak paylaşabilseydim. Olsun nasıl olsa o bir yerlerden bizi görüyor ve sevincimizi paylaşıyordur. 

13 Nisan 2012 Cuma

Karıcığım hamile mi?


Cumartesi günü sabah erkenden tüp bebek merkezine gidip Nursen kan verecekti ve sonucu, o müthiş haberi bekleyecektik.

Uzun tedavi sürecinden, çektiğimiz onca sıkıntı ve stresten sonra artık sonucu alma zamanı geldi. Gerçi sıkıntı, stres dedim ama çok da eğlendiğimiz zamanlar oldu tabii ki. Çok güzel şakalar yaptık, güldük, her şekilde olumlu ve inanarak baktık durumlara.  Nursen’in kuluçka dönemi bitiyor artık. Hep “Olursa olur, olmazsa olmaz ne yapalım?” dedik ve moralimizi hiç ama hiç bozmadık.
Embriyomuzun, Nursen’in rahmindeki hayatı 12 gündür devam ediyor. Biz tutunduğundan eminiz. Bize kalsa test yaptırmaya bile gerek yok neredeyse.

Cuma akşamından planı yaptık. Erkenden kalkıp 9 gibi tüp bebek merkezinde olacağız. Nursen kan verecek hamile olup olmadığını öğrenmemiz için. Sonra anneme kahvaltıya gideceğiz. Önce dışarıda bir yerlerde kahvaltı etsek hem de bir değişiklik olsa diye düşündük ama o heyecanlı bekleyişi evde yaşamak daha uygun olur diye düşündük sonrasında. Teyzem de gelecek ve hep beraber kahvaltı edip Evrim’den gelecek haberi bekleyeceğiz. Akşam ise üç aile; biz, Cem ve eşi, Aydın ve eşi meyhaneye rakı içmeye gideceğiz. Hamilelik durumu varsa kutlamaya, olmamışsa “Eh ne yapalım olmadı. Hadi içelim” demeye.

Cumartesi sabahı kalktık gene rutin ve heyecanlı hazırlanmadan sonra atlayıp gittik tüp bebek merkezine. Ama Nursen her seferinde olduğu gibi gene çok heyecanlı değildi. Ben ise heyecandan çıldırıyorum.  Bizimle tedavinin en başından beri ilgilenen hemşire bizi bir odaya aldı ve kan alma işlemini gerçekleştirdi. O hemşire hep bize “Siz çok olumlu ve pozitifsiniz her zaman. Sizin ki kesin tutacak. İçime öyle doğuyor” diyordu.

Nursen tahlil için kanını verdikten sonra Evrim’le görüşmek için bekledik biraz. Yanımıza geldiğinde onda da ayrı bir heyecan vardı. Çok merak ediyordu sonucu. Bize “Öğlen 12 gibi belli olur sonuç. Ben sizi arar haber veririm” dedi. Daha en az 3,5 saat var haber almamıza. Benim için dayanması çok zor bir zaman. Bu sefer Nursen içinde öyle.

Çıkıp anneme gittik kahvaltıya. Teyzemle birlikte süper bir sofra hazırlamışlar. Daha belli olmamasına rağmen Nursen’e hamileymiş gibi davranıyorum hep. Ama bir yerde de öyle. Sonuçta embriyo rahminde duruyor ve beklide tuttu, gerçekten hamile. Hep beraber oturup sanki gayet normal bir günmüş gibi, hiçbir şey yokmuş gibi kahvaltı ediyoruz. Ama hepmizin içinde bir heyecan var. Benim gözüm devamlı saatte. Hadi 12 olsun diye bekliyorum. Bir bakıyorum saate 10.30 olmuş. Aradan bir saat kadar geçtiğini sanarak bir daha bakıyorum 10.45 olmuş daha. Bir türlü geçmek bilmiyor zaman. Baba olup olmayacağını öğreneceğim kolay mı? Nursen anne, annem babaanne, teyzem de küçük babaanne, Nursen’in annesi ve babası ise bir kez daha anneanne ve dede olacaklar. Hepimiz yeni sıfatlarımızın aktif hale gelmesi için bekliyoruz. 

12 Nisan 2012 Perşembe

Nursen “kuluçka”ya yatıyor, karıcığım 1,5 saatlik hamile


Nursen’in yumurtlamasından sonra artık transferi yapıldığına göre ve embriyo Nursen’in rahminde olduğuna göre artık kuluçkaya yatması gerekiyordu. Kuluçkada yatarak  yumurtanın rahime tutunmasını sağlayacaktı. Yaklaşık 12-13  gün boyunca sürekli yatması gerekiyordu “kuluçkada”. Hiç hareket etmeyecek, sadece tuvalet için kalkacak, devamlı dinlenecekti. 

Hepimiz gene seferber olduk. Yeter ki Nursen iyi olsun, her şey yolunda gitsin, bir aksilik olmasın. Ben ne gerekiyorsa yaparım. Nursen gak dese su guk dese ekmek önünde hazır oluyor. Sürekli kuluçkada, durumu merak edip arayanlara da “Kuluçkaya yattım ben” diye cevap veriyordu. Bir gıdaklaması kalmıştı ama onu doğası farklı olduğundan yapmadı neyse ki.

Beni arayanlara da transfer saatini dikkate alarak artık ne kadar zaman geçmişse ona göre; “Karım 1,5 saatlik hamile” gibi cevaplar veriyordum. Gerçekten öyleydi. Embriyo rahimdeydi ve Nursen potansiyel hamileydi artık. Normal hamileliklerde hafta sayılır, ay sayılır ben saat sayarak işe başladım. “1,5 saatlik hamile, 1 günlük hamile, 72 saatlik hamile” diye bayağı saat sayıyordum. Tabii bi yerden sonra ipin ucunu kaçırdım.

Artık embriyonun, rahim içinde tutunup tutunmayacağını beklemeye başladık. Bu “kuluçka” evresinde bunu sağlamamız gerekiyordu. Gerçi Nursen’de her şey çok iyiydi. Rahim duvarı tutunabilmesi için kalın ve elverişliymiş. Tutunmaması için hiçbir sebep yoktu aslında. Bir de embriyonun böyle bir rahimde ve böyle bir annede tutunmaması için biraz keriz olması lazım. Fıstık gibi yer ve fıstık gibi anne. Her şey onun için mükemmel, bütün şartlar sağlanmış durumda. Nursen de hareket etmeyerek onun sarsılmamasını sağlıyor. Daha ne olsun? Tutunacak tabii ki. Bizden olan bir embriyo tutunmayacak kadar keriz olamaz. Hele ki Evrim böyle güzel, kitaplara girecek kadar güzel bir embriyo yapmışken. Akıllı davranıp güzelce tutunacak, cenin haline gelecek, sonra fetüs olacak sonrada pörtleyecek ve kucağımıza gelecekti. Bizim embriyomuz budur işte. Daha o günlerde “Aman da aman bebeğimiz, Hadi tutun, büyü de gel kucağımıza” diye konuşmaya başlamıştık. Hani bebek anne karnında büyüdükçe konuşmak iyi geliyor ama biz abartıp bayağı erken başladık konuşmaya. Belki o konuşmalar da etkili olmuştur tutunmasında. Hiçbir işe yaramasa bile bize moral oluyordu ve kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlıyordu bu davranışlar. Hem de eğleniyorduk.

Nursen “kuluçka”daydı ama böyle yatmaya alışık olmadığından arada geliyorlardı gene. Kalkmak istiyor, bir şeyler yapmak istiyor, hareket etmek istiyordu. Kolay da değildi tabii devamlı hareketsiz yatmak. Her ne kadar engellemeye çalışsam da gene de arada kalkıp bir şeylerle uğraşıyordu çok hafif hareketlerle. Mesela tuvalete gideceğim diyerek kalkıp başka bir şeylerle uğraştığı oluyordu. O da olayın farkında ve ciddiyetinde olduğu için kendini kontrol ediyordu. O yüzden bende çoğu durumda bir şey söylemeyip müdahale etmiyordum.

“Kuluçka” dönemi boyunca annem 10 gün boyunca bizde kalarak  teşrik-i mesaide bulunuyordu. Son iki veya üç gün kalmadı sadece. Teyzem de gündüzleri gelip yardım ediyordu. Ben erkek başımla ev işlerinin ne kadar altından kalkabilirim ki? Tamam bayağı bir süre bekâr yaşadım, evi çekip çevirmeyi biliyorum ama evli olunca durum biraz daha farklı oluyor. Bekârken sadece kendimi idare edecek kadardı ev işleri ama evliyken artık karım da var evde ve o kadar yeterli olamıyordum. Annem sağ olsun çok yardımcı oldu her konuda ve hiç yalnız bırakmadı bizi. Teyzem de öyle her fırsatta geldi yardıma.

5 günden sonra Nursen iyice sıkılmaya başladı yatmaktan. Buna ek olarak birde evde  bu kadar insana alışık değildi. Tamam bize yardımcı oluyorlardı sağolsunlar ama alışık olmayınca da zor oluyor. Nursen gene yaramazlık yapıp bir şeyler yapmaya kalkınca annem de müdahale ediyordu.

“Ne istiyorsun kızım bana söyle, ben yaparım, sen eğilme, kalkma, hareket etme” gibi uyarılar annemden Nursen’e gidiyordu. Annemin de elinde değil tabii. Kendini tutamıyor. Onda da ayrı bir heyecan var, torun sahibi olacak. Hem de ilk ve son torunu. Nursen bunlardan da sıkılıyordu biraz alışık olmadığı için.

“Tamam anneciğim, o tuttu tuttu hiç merak etmeyin. Tutundu kaldı orada” diye cevap veriyordu. 

Ama gerçekten o dönemde eğilmesi, doğrulması, ağır olmasa bile bir şeyler kaldırması, ani hareketler yapması çok tehlikeliydi embriyo için. Çok nazik bir embriyomuz var, en ufak bir harekette rahatsız oluyor.

Gerçi duyduğum kadarıyla bazı doktorlar hiç bu tip kısıtlamalara somuyormuş anneyi. Rahat rahat, istediği gibi davranmasını söylüyorlarmış. Bilmiyorum ne kadar doğru ama mantıken Nursen’in yaptığı gibi yatarak dinlenmesi  ve hareket etmemesi daha doğru gibi geliyor bana. Sonuçta tutunması gereken bir embriyo var ve o kadar hareket halindeyken nasıl sağlıklı şekilde tutunabilir ki?

 Annem, kesinlikle Nursen’i benden ayırt etmiyordu. “Bir oğlum vardı şimdi birde kızım oldu” der hep. Gerçekten çok seviyor Nursen’i, öz kızı gibi. Hatta birçok durumda benden bile önde tutuyor. Benim pabucum dama atılmış durumda. Her şey Nursen’e, ilgi Nursen’e. Kıskanmıyor da değilim hani.

Transferden sonraki cumartesi değil bir sonraki cumartesi kan testi ile kesin hamilelik durumunu öğreneceğiz. Yani 12 gün “kuluçka” döneminden sonra. Nursen yavaş yavaş ayağa kalkıyordu artık. Bir de biraz yalnız kalmak istedik doğal olarak. Canımız sıkıldıkça, aklımıza geldikçe sevgili embriyomuzla konuşuyorduk. Hatta ben abartıp Nursen’in karnına eğilip konuşuyordum. Ya anlarsa? Sonuçta canlı bir organizma o. Arada Nursen’e “Aaa karnın şişmeye başlamış galiba” diyerek dalga geçiyordum. O günlerde böyle konuşuyordum ama nasıl olsa olacaktı bunlar. Birkaç ay sonrasını söylüyordum. Kesinlikle tutacak ve Nursen hamile kalacak ya hani!