Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Dişi pehlivan geliyormuş..


Muayenehaneye girdiğimizde bekleyen 2 çift daha olduğunu gördük. Bir çift ise içeride kontroldeydi. Çiftlerden birisi bu kontrole ikinci defa geliyormuş. Yanlış anlamadıysam bir şeylerde daha net şekilde emin olabilmek için. Belki de gerekiyor birden fazla bu kontrolü yaptırmak.

Ben çok heyecanlıydım. Nursen’de de heyecan fena değildi aslında. Zaten ultrasonda bebeğimizi görmek bizi özellikle beni çok heyecanlandırıyor. Amniyosentez işleminden beri yani 3 haftadır hiç görmedik bebeğimizi. Bayağı büyümüş olmalı diye düşünüyoruz.  Nursen’in karnından  da anlaşılıyor büyüdüğü. Bir de böyle çok daha ince detaylara girerek daha fazla bilgi alabilecek olmamız daha da heyecanlandırdı beni. Diğer bekleyen çiftlerden ilk kez gelen çiftte de bariz şekilde heyecan fark edilebiliyordu.

Sıra bize geldi ve içeri, ultrason cihazının bulunduğu odaya girdik. Doktorda hemen arkamızdan geldi. Çok samimi ve bize yakın davranan bir doktordu. Hemen bizi rahatlatıcı şekilde konuşmaya başladı. Bir yandanda Nursen hazırlanıyordu. Hazırlık aşamasında değişik bir durum yoktu. Hani detaylı ultrason ya belki ekstra bir hazırlık gerekebilir diye düşünüyorduk ama her şey diğer ultrason kontrolleri ile aynı. Fark sadece ultrason cihazının çok daha gelişmiş ve detaylara daha çok girebilen bir cihaz olması.

Biz oradan buradan sohbet ederken doktor görüntülemeye başlamıştı bile bebeğimizi. Ben hemen her zaman yaptığım gibi cep telefonumun kamerası ile monitördeki görüntüyü videoya çekmeye başladım. Nursen’in daha sonra anlattığına göre, görüntü almak için karın üzerinde gezdirilen aparatı diğer ultrason kontrollerinden biraz daha sert şekilde bastırmış. Tabii ki canını acıtmayacak şekilde.

Doktor çok samimi ve cana yakın şekilde hem sohbet ediyor bizimle, hem açıklamalar yapıyor hem de şakalaşıyordu. Bu bizi daha çok rahatlattı. Bir yandan da bebeğimizi görüyorduk. Gerçekten kocaman olmuş. Hatta o farkında olmasa bile göz göze bile geldik. Tesadüfen kafasını çevirdi ve Nursen’in karnında gezinen cihaza baktı. Herhalde rahatsız oldu biraz. Sonra tekrar kafasını çevirip keyfine baktı.

Organları bayağı belliydi artık. Kafası, elleri, ayakları çok net görülebiliyordu. Bir ara ekranın tamamını ayağı kapladı. Kocaman bir ayak gibi duruyordu. Gerçi doktorun dediğine göre gerçekten normalden biraz daha büyükmüş. Hatta bebeğin daha önceki doktorun da dediği gibi normalden 1 hafta ileride yani daha iri olduğunu söyledi. Doktor “Dişi pehlivan geliyor” dedi. Bende “Eh iyi bari gülleci yapalım o zaman Lâl’i” dedim.

29 Haziran 2012 Cuma

Sıra detaylı ultrasona geldi


20. haftada detaylı ultrasona girecek Nursen. Bu işlem özellikle Evrim’in kesinlikle tavsiye ettiği ve mutlaka yaptırmamız gerektiğini söylediği işlem. Bir diğeride daha önce bahsetmiştim; amniyosentez. Her hamilenin kesinlikle yaptırmasına gerek yok bildiğim kadarıyla ama bizimki riskli gebelik grubuna girdiği için yaptırmamız gerekiyor. Bebeğin kontrollerinin çok hassas bir ultrason cihazı ile daha detaylı yapılmasını sağlıyor.

Ankara’da bu işlemi yapan bir çok doktor veya hastane vardır mutlaka ama bize iki tane isim önerildi. Bu konuda en iyi iki doktor bunlarmış ve çok daha sağlıklı sonuçlara ve bilgilere ulaşılabiliyormuş. Biz her iki doktoruda arayıp bilgi aldık. Tabii ki ilk öğrenmemiz gereken işlemin fiyatıydı. Pahalı bir kontrol olduğunu biliyorduk ama ne kadar olduğunu bilmiyorduk. İlk aradığımız doktordan fiyat aldık ve gerçekten pahalı olduğunu gördük. Muayenehanesi Gazi Osman Paşa’daymış. Yani Ankara’nın lüks semtlerinden birisi. Sanırım fiyatı etkiliyor. Çünkü diğer doktorun muayenehanesi Kızılay’da ve neredeyse fiyat yarısı kadar. Gerçi yarısı kadar olması bile pahalı ama hiç değilse diğerine göre bizim için daha ucuz. Burada demek istediğim sanırım birazda semte göre fiyatların da değişebildiği. Daha o kadar çok harcama olacak ki bizim için en ekonomik olanı seçmemiz gerekiyor. Sonuçta bize sadece bu iki isim önerildi ve önerenlerin fikirlerine gerçekten güveniyoruz.

Kızılay’da muayenehanesi olan doktordan randevumuzu aldık. Hafta içi öğlene doğru bir saatteydi randevumuz. Kapıya geldiğimizde doktorun adının altında “Nükleer Tıp Uzmanı” yazıyordu. Bağlantıyı net kuramadık aslında. Ultrason cihazı ile yapılan jinekolojik bir muayene ve bunu gerçekleştiren bir nükleer tıp uzmanı.

Nükleer tıp sayesinde hemen her organ sistemi ile ilgili yapı ve fonksiyonların görüntülenmesi sağlanıyor. Böylece o organ sisteminde ki herhangi bir hastalık tespit edilebiliyor. Görüntüleme için ise vücuda ve bebeğe zarar vermeyecek kadar çok küçük miktarda radyoaktif madde kullanılıyor. Sanırım doktor, bu görüntüleme sistemi ile jinekolojik bilgileri birleştirerek bebek hakkında detaylı bilgiler verebiliyor. 

27 Haziran 2012 Çarşamba

Artık “bebeğimiz” değil “Lâl’imiz” demeye başladık


Amniyon sıvısını, Evrim’in bize söylediği laboratuvara götürmemiz gerekiyordu hemen. Gene Ankara’yı bilenler bilir. Muayenehane, protokol yolunun Kavaklıdere tarafında, laboratuvar ise Tunalı Hilmi Caddesi üzerindeydi. Yani yürüme mesafesinde. Mümkün olduğu kadar çabuk gitmemiz gerekiyordu laboratuvara ama taksiye binmemizin bir avantajı da olmayacaktı. Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki trafikte yürüyerek daha hızlı gidebilirdik.

Üçümüz yola çıktık ve sevinçten ne yapacağımızı bilemeden yürümeye başladık. Hemen telefonlara sarıldık yürürken ve bu müthiş haberi ailelerimize vermeye başladık. Nursen’in annesini ve babasını aradık, kardeşlerini aradık, anneannemi ve teyzemi aradık. Aslında hepsi heyecanla işlemin sonucunu bekliyordu. İşlemin çok iyi geçtiğini söyleyip üstüne bir de bu haberi verdiğimizde hepsinde ayrı bir sevinç oldu. Artık “Bebeğimiz olacak” demiyorduk. Direkt “Lâl geliyor” diyorduk. İsimleri belirlediğimiz için daha önce yakınlarımıza söylemiş olduğumuzdan herkes de biliyordu. İnanılmaz bir sevinç yaşıyorduk ve bu sevincimizi paylaştıkça gördüğümüz heyecanlar üzerine daha da büyük bir mutluluk yaşamaya başlıyorduk.

Laboratuvara gidip tüpü ilgili kişiye teslim ettik. Sonucunun 3 yada 4 hafta sonra çıkacağını söyledi. Laboratuvarda temel olarak bebeğin karyotipi yani kaç tane kromozomu olduğu ve bunların şekil bozuklukları taranacak. Normalde 23 çift yani 46 tane kromozom olmalı. Hani duymuşsunuzdur belki x ve y kromozomları diye. Lisedeki biyoloji derslerinde de geçer bu tabir. İşte bunlara bakılacak ve herhangi bir anormallik, hastalık olup olmadığı tespit edilecek. En sık görülen sorun ise 46 değil 47 tane kromozom olması. Bu da down sendromu demek oluyor. Bir de bebeğin cinsiyeti de yüzde yüz kesin olarak öğrenilebiliyor. Bunu laboratuvardan söylemiyorlarmış genelde ama biz torpilli gittiğimiz için sonuç çıkınca öğreneceğiz. Ama gene laboratuvardan değil Evrim’in sayesinde.

Aslında amniyosentezden sonra biraz dinlenilmesi iyi oluyormuş. Annenin kendisini ve bebeği yan etkilerden koruması için. İlk 24 saat ise fiziksel aktiviteler azaltılmalı ve mümkünse yatarak istirahat edilmesi gerekiyormuş. Ama bunların hiç birini amniyosentezi yapan doktor bize söylemedi. Nursen işlemden hemen sonra ayağa kalktı ve çıkıp gittik. Belki de doktor böyle bir şeye gerek duymadığı için söylemedi bize. Sonuçta Nursen gayet rahattı ve her hangi bir sıkıntısı olmadı.

Laboratuvardan çıktıktan sonra âdetimiz olduğu üzere Nursen’le gidip bir yerlerde bir şeyler yiyip içecektik. Bu sefer biraz daha farklı olacaktı. Lâl’i kutlayacaktık. Tabii annemde bizimle gelecekti. Önce “Hadi siz baş başa gidin. Ben gelmeyeyim” dediyse de bırakmadık ve beraber olalım istedik. Lâl’imizi beraber kutlamak istedik. Hızlı bir düşünmeyle Ankara’nın efsane mekânı olan Kıtır’a gidip bira içelim diye karar verdik. Tabii birayı ben ve belki annem içecekti. Nursen’in alkollü içki içmemesi gerekiyordu. Gerçi ara sıra içmesinden bir şey olmazdı. Ama gene de istemedi Nursen.

Ben ve annem bira içtik Nursen ise su içti. İlk yudumlarımızı Lâl’in şerefine içtik. Doğacak olan bir tanecik kızımız için. Bu sırada annem bugün için özel olarak aldığı kolyeyi Nursen’e verdi. Belki cinsiyetini öğrenebileceğimizi düşünerek bugünün anısını yaşatmak için çok hoş bir kolye almış Nursen’e. Birkaç saat sevinç sarhoşluğumuz ile oturduk sohbet ettik. Bu arada bu mutlu haberi birkaç arkadaşımızı daha arayarak haber verdik. Yakınlarımızın da sevinmesi, bizim sevincimize ortak olması bizi daha mutlu ediyordu.

Bundan sonra bebeğimizden bahsederken, onunla konuşurken hep “Kızım” diyerek ve adıyla hitâp ederek “Lâl” dedik. O artık bizim için bir bireydi. Bizim kızımız ve adı Lâl. Bundan sonra tüm plânlarımız, hayâllerimiz hep Lâl üzerine olacaktı.