Bu kadar
yüksek moralle süreci yaşasak da, eğlenceli hâle getirmeye çalışsak da sonuçta
bu iğneler ve ilaçlar neredeyse tamamen hormondu. Nursen’in vücuduna sürekli
hormon giriyordu ve bu vücudunda, metobolizmasında değişiklikler yaptığı için
psikolojisi de bozuluyordu. Gerçekten çok çok önemli ve zor bir tedavi
sürecinden geçiyordu. Her ne kadar ben elimden geldiği kadar destek olmaya
çalışsamda bazı durumlarda psikolojisinin bozulmasına engel olamıyorduk. Birkaç
kere Nursen’e “iyi saatte olsunlar” durumu geldi. Çıldırma aşamasına yaklaştı.
İlaçları attı, “yeter artık nedir bu eziyet” diyerek feryât etmeye başladı,
“Sırf sen istedin diye çekiyorum ben bu eziyeti. Bıktım artık” demeye başladı, çok
bunaldı, sıkıldı, hayatı kısıtlandığı için rahatsız oldu. Tabii ki sırf ben
istediğim için değil kendiside çok istiyor. Sadece moral bozukluğu ile bu
şekilde tepkiler verdi. Bunlar gâyet normal tepkilerdi. O kadar hormonu yersen
olacağı bu. Ben hep soğuk kanlılığımı korumaya çalışarak Nursen’e destek olmaya
çalıştım, moral vermeye çalıştım, sakinleştirmeye çalıştım, konuştum,
dertleştik, soncunu hâyâl ederek teselli etmeye çalıştım. Genelde başarılı da
oldum. Ama öyle zamanlar oluyordu ki bana da geliyorlardı. Benimde tahammül
sınırım azalıyordu. Her ne kadar Nursen’i üzmemeye çalışsam bile elimde olmadan
da olsa üzüyordum. Ufak tefek tartışmalar, atışmalar oluyordu. Süreç benim içinde
kolay değil. Bende ne olacak, nasıl olacak diye düşünüyorum devamlı. İyi ki bir
de o hormonları ben almıyordum. Yoksa mümkün değil dayamazdım. Nursen kadar
tahammül sınırım yüksek ve dayanıklı değilim. Ama hep en kısa yoldan ve uzatmadan
hallediyorduk, tatlıya bağlıyorduk. En önemli telkinimiz ise sonucunun ne kadar
güzel olacağını düşünmek oluyordu. Hamilelik süreci, bebeğimizi kucağımıza
alcağız günler bize güç veriyordu ve daha moralli, enerjik, olumlu olmamızı
sağlıyordu.
Kızım Lâl tüp bebek yöntemi ile dünyaya geldi... Tüp bebek tedavisi süresince çok güzel, değişik ve unutulmayacak günler geçirdik. Lâl doğduktan sonra bunları yazmaya karar verdim ve işte bu blogu açarak yazmaya başladım. Sonra kendimi kaptırmışım ve hamilelik sürecini de yazdım. Tüm bu süreci bir babanın gözünden ve bakış açısı ile yazdım. Ben bir "tüp babayım".. Hikâye bitti artık Lâl doğduktan sonra yaşadıklarımı yazacağım...
Öne Çıkan Yayın
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"
Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor
Anasayfa » Tüm Yazılar
4 Nisan 2012 Çarşamba
3 Nisan 2012 Salı
Keşke daha fazla kumaşla çalışabilseydik!
Bu süreç
içinde Dr. Aysun Hanım’a giderek kontrollerimizi de ihmal etmiyorduk. Aysun
Hanım hem gelişmeleri takip ediyor hem de zaman geçtikçe iğnelerin dozunu
değiştiriyor, yeni iğneler ve ilaçlar veriyor, tedaviyi en güzel şekilde
sürdürüyordu. Bu sırada yavaş yavaş tedavinin sonuna geliyoruz. Nursen’den
yumurta toplama işlemine 1 ay kadar süre kaldı. Bir önceki ay Nursen’de 5 tane
yumurta varken son bir aya girdiğimizde şansımıza 2 tane yumurta oldu. Tabii bu
durumda alternatifimiz biraz olsun azaldı. Bu 2 yumurta üzerine yoğunlaşmamız
gerekiyor.
Artık yumurtaları olgunlaştırma çalışmaları
başladı. Yeni bir iğneye başladık. Bu iğne sayesinde mevcut olan iki tane
yumurtanın olgunlaşarak daha bir embriyo olması amaçlanıyor. Yeni iğnemize ve
yeni şakalarımıza başladık. Yumurtalar olgunlaşacak, kocaman olacak diye
uğraşıyoruz.
Bir akşam
iğne yaparken Nursen’in aklına çok parlak bir fikir geldi; “Yumurtaların
olgunlaşması için iğnelere ne gerek var ki? Olgunlaşma Enstitüsü’ne gönderelim
daha iyi olgunlaşsınlar.” Süper fikirdi ama iğne yaparken söylenmez ki!
Gülmekten gene iğneyi zor yaptım.
İki tane
yumurta olunca Aysun Hanım laf aralarında bizi herhangi bir olumsuz duruma
karşı hazırlıyordu. Tutmazsa bir daha deneriz, yöntemi değiştiririz, şu şekilde
uygulamalar yaparız gibi. Öğrendik ki aslında bize en temel ve kısa olan tedavi
şeklini uyguluyormuş. Tutmadığı takdirde biraz daha ağırlaştırılmış olan uzun
tedavi yöntemine geçeriz dedi. Kısa olanı 3 ay sürüyor uzun olanı ne kadar
sürüyordu acaba? Bunlara kısa protokol ve uzun protokol deniyormuş. Uzun
protokolde daha fazla iğne, daha fazla ilaç, daha çok sıkıntı, bayağı zor
olurdu sanırım.
Her zaman
ilk seferde tutmayabiliyor. Sorun kadında da olabilir, erkekte de. İlk
tedavinin etkileri devam edeceğinden ikinci denemede tutma ihtimali çok daha
yüksek olabiliyor. Çünkü hazır bir tedavinin üstüne eklemeler oluyor. Erkek
üzerinde de ikinci seferde bir takım tedaviler uygulanıyor. Bunları hiç merak
edip sormadım bile.
Aysun Hanım hem olacağı yönünde moral veriyor hem de
herhangi bir aksilik durumuna karşı bizi hazırlıyordu. Aslında hiç gerek yoktu
gibi geliyordu bize bu telkinler. Biz çok emindik ilk seferde tutacağından, çok
inanıyorduk. Çünkü tedavi çok güzel gidiyordu ve bizim moralimiz çok yüksekti. Hadi
tutmazsa da büyük ihtimalle bir daha denemeyecektik zaten. En azından o zaman
ki düşüncemiz buydu.
Aysun
Hanım’ın bizi olumsuz duruma karşı teselli ederken bir benzetmesi vardı ki,
bizim için ilginçti ve aramızda şaka konusu olmuştu. Hep “Mümkün olduğu kadar
fazla kumaşla çalışmamız lazım”, “Keşke daha fazla kumaşla çalışabilsek” gibi
benzetmeler kullanıyordu. Burada ki kumaş Nursen’de ki yumurta sayısıydı. Tüp
bebek mi yapıyorduk, bedenimize göre İngiliz kumaşından bebek mi diktiriyorduk?
Ama neyse ki kumaş diye diye sonunda kumaş işlenecekti.
2 Nisan 2012 Pazartesi
İğne yaparken “Hakkı Amca Metodu”
Bir
gece Nursen’e “Bir zamanlar bizim sağlık memuru Hakkı Amca vardı. İğnelerimizi
hep o yapardı. Yaparken de üflerdi. Tam iğneyi batıracağı zaman püfff diye
üfler ve iğneyi hissetmezdik. Eli de hafifdi ve çok güzel iğne yapıyordu. Bende
öyle yapmayı deneyeceğim bir dahaki sefere” dedim. Nursen tepkili bir şekilde
“Ne o öyle. Olmaz öyle şey. Üflerken ağzından tükürük çıkar, mikrop çıkar,
iğneyle mikrop kaparım” dedi. Ben de “Eh peki o zaman” diyerek konuyu kapattım.
Ertesi gün ilk iğneyi Hakkı Amca tekniği ile yaptım. Nursen’e “Nasıldı acıdı
mı?” diye sordum. Hiç hissetmediğini söyledi. İşte budur diye aklımdan geçirdim
ama ne yaptığımı söylemedim. Kendisi de üflediğimi hissetmemişti. Bir
sonrakinde gene aynı şeyi yaptım ve Nursen gene hissetmediğini söyleyince
gülerek “Bak Hakkı Amca’nın tekniğini uyguladım” diye durumu açıkladım.
Nursen’in çok hoşuna gitti. “Aa ne güzel dolu. Çok rahat oluyormuş meğerse.
Bundan sonra hep böyle yap” dedi. O ilk tepkisinden eser yoktu ve
düşüncelerinden vazgeçmişti. O günden
sonra iğneleri hep Hakkı Amca tekniği ile yapmaya başladım. Püüfff diye üfleyip
pıt diye iğneyi batırıyordum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)