Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Lâl’mi? Lal’mı?


Bir gün İclâl Abla bize geldiğinde bir şey sormak istediğini söyledi. Kendisinin ismi İclâl olduğundan hep ufak tefek sıkıntılar çektiğini, adının a harfinin üzerinde inceltme işareti kullanılmadan telaffuz edildiğini, hatta bazen bu şekilde telaffuz edilerek şaka konusu, dalga geçme konusu yapıldığını söyledi. Lâl’in de doğduktan sonra ve ileride böyle sorunlar yaşayabileceğini, bu adı koymaktan emin olup olmadığımızı sordu. Çok haklıydı. Gerçekten sert telaffuz edildiğinde anlamı tamamen değişen ve dalga konusu edilebilecek, şakaya maruz kalabilecek bir isim Lâl. Lal ve Lâl arasındaki farkın ne olduğunu, ikisininde anlamlarını ve ne kadar farklı anlamlara geldiğini daha önceki bir yazımda (http://babaolacagimoluyorumoldum.blogspot.com/2012/04/kz-olursa-ismi.html) anlatmıştım. Merak edip öğrenmek isterseniz lütfen okuyun.

Bunları konuşurken biz evin içerisindeydik ve Emel’de balkonda oturuyordu. Bizi çok rahat duyabilecek durumdaydı. Bende özellikle Emel’in duyacağı şekilde cevap verdim İclâl Abla’ya. Tam denk gelmişti aslında İclâl Abla’nın bu duyarlılığı ve sorusu. Cevabımı Emel’de duyacak ve bu konuda kadar hassas olduğumu görüp, diğer ortak arkadaşlarımıza da iletebilecekti. Bundaki amacım kesinlikle Emel ve diğer arkadaşlarımız bu şekilde davranıyor veya ileride böyle olacakları falan değildi. Kesinlikle de böyle bir şey beklemiyordum ve zaten yapacak insanlarda değil. O anda böyle denk geldi sadece.

Sonralarda yeri geldikçe diğer arkadaşlarımıza da düşüncemizi ve tavrımızı söyledim zaten. Daha önce hiç konuşmadığımız, bahsi geçmeyen bir konuydu ve yeri gelmişken baştan tavrımı belirtmekti amacım sadece. Direkt Emel’e bu konuda bir şeyler söylesem yanlış da anlaşılabilirdi. Böylesi daha iyi oldu. Hiç değilse belki konuşmalarımız Emel’in dikkatini çeker ve diğer arkadaşlarımıza da bu konudaki hassasiyetimizi önceden söyleyebilirdi.

İclâl Abla’ya Lâl’in ismiyle bu şekilde dalga geçen, şakaya vuran arkadaşlarımız olursa kesinlikle sert tepki göstereceğimi, buna asla izin vermeyeceğimi ve bu konuda çok hassas olduğumu söyledim. Nursen de aynı düşüncedeydi ve beni bu konuda direkt destekliyordu.
İclâl Abla’da beni destekleyerek çok doğru düşündüğümü, eğer öyle bir durum olursa vereceğim tepkinin çok doğru olacağını hatta gerekiyorsa baştan uyarmam gerektiğini söyledi. Kendisi gerçekten bu durumlara çok maruz kalmış ve canı çok sıkılmış. Bizimde canımızın sıkılmasını keyfimizin kaçmasını istemiyordu.

Gerçi hiçbir zaman öyle bir durumla karşılaşmadık ve böyle bir tepki göstermek zorunda kalmadım. Arkadaşlarımız kızımızın ismini kesinlikle dalga konusu yapacak insanlar değildi. Sadece birkaç kere bir iki arkadaşımız veya çevremizdeki birileri Lâl’i inceltme işaretini kullanmadan sert şekilde söylediğinde kibarca uyardım. Doğrusunun, a harfinin inceltilerek söylendiğini ve eğer diğer türlü olursa bambaşka bir anlam olduğunu belirttim. Bunu söylediğim herkes de bana hak vererek daha sonra Lâl’in adını telaffuz ederken daha dikkatli oldular.

31 Temmuz 2012 Salı

“Kımıl zararlısı” Lâl


Günlerde ilerledikçe Lâl daha da büyümeye devam ediyordu. Sanırım Güzelçamlı’da ki bol oksijen ve doğal beslenme hem Nursen’e hem de Lâl’e yarıyordu. Büyüdükçe hareketleri de artmaya başladı Lâl’in. Artık çok az da olsa bende hissedebiliyordum. Elimi koyduğumda pıtır pıtır bir hareket hissediyordum. Gerçekten çok değişik ve güzel bir duygu oluyordu benim için.

Bebeğimi artık bende hissedebiliyordum. Hatta çok nadir de olsa dışarıdan gözle bile görülebiliyordu hareketler. Çok belirgin olmasa da belliydi Lâl’in hareketleri olduğu. Nursen, Lâl hareketlendiği zaman “ayh gene kımıl kımıl” diyordu. Bu kadar “kımıl kımıl”lığa yoksa bizim kızımız “kımıl zararlası”mı olacaktı acaba?

Özellikle birkaç kişi birlikte sohbet ederken Lâl direkt hareketlenmeye başlıyordu. Konuşmalara, seslere hemen tepki veriyordu. Herhalde sosyal bir kız olacak diye düşünmeye başladık. Özellikle Güzelçamlı’da komşumuz İclâl Abla geldiğinde ve bizimle sohbet ettiğinde, O’nun sesini duyar duymaz hareketleniyordu Lâl. İclâl Abla’ya direkt tepki veriyordu. Başka kimseye bu şekilde olmamıştı. Çok şaşırıyorduk. İclâl Abla’da “E tabii isim olarak benim beşte üçüm ya o yüzden bana daha sempatik bakıyor” diyordu.

Hatta arada Nursen’in konuşmalarına da tepki vermeye başladı. Nursen “Anneciğim, kızım” diye seslendiğinde minicik hareketler oluyordu. Bende bu durumdan faydalanarak elimi koyup hareketleri hissetmeye çalışıyordum. Sonra heveslenip bende sesleniyordum ama hiç tepki vermiyordu. Olsun hiç değilse babasının sesini de tanıyordu şimdiden.

Nursen bazı şeyleri yediğinde de hareket ediyordu Lâl. Nursen “Kızım bak sana meyve gönderiyorum” diyip artık hangi meyve varsa yiyordu. Veya “Lâl bak sana ayran gönderiyorum” diyerek ayran içiyordu Nursen. Tüm yedikleri ve içtikleri bir şekilde Lâl’e ulaşıp beslenmesini sağlıyordu. Böyle oluncada Nursen, Lâl’e faydalı şeyler yiyip içerek vitaminleri gönderiyordu ki daha iyi beslenip büyüsün kızımız. 

30 Temmuz 2012 Pazartesi

“Bunalgül” Nursen


Evrim’e, peki niye en başından bu doktoru tavsiye etmediğini sorduk. Bize hiç konuyu açıp sormadığımız için çok karışıp müdahale etmek istemediğini söyledi. Aslında bu konuda Evrim’in böyle bir müdahale hakkı vardı bize. Direkt söyleyebilirdi ve keşke söyleseydi.

Esas doktorun adını söylediğinde tam anlamıyla dumur olduk. Çok çok tanıdık bir isimdi. Ankara’da yürüyüşe çıktığımızda Hoşdere Caddesi ile Cinnah Caddesi’inin kesiştiği köşede bir apartmanın girişinde kadın doğum uzmanının tabelası vardı. Oradan her geçişimizde Nursen’e “Hadi gel bu doktora gidip ultrasona girelim ve bebeğimizi görelim” derdim. Ama bunu gerçekten her önünden geçişimizde söylerdim. Bana kalsa her gün ultrasona girip göreceğiz Lâl’i. Tabii ki o kadar sık ultrasona girmenin zararlı olduğunu biliyorum. Benim ki sadece bir heves ve şakaydı zaten.  Artık aramızda şaka konusu olmuştu o doktora gitmek ve ultrasonda görelim demem.

Hatta “Keşke bu doktora gelseydik. Eve de çok yakın rahat rahat gidip gelirdik” diye konuşuyorduk. Çünkü doktorumuz Eskişehir Yolu’nda ki özel bir hastanedeydi.  Ama muayenehanenin yerine bakınca vizite ücretinin çok pahalı olabileceğini de düşünüyorduk. Yani bizim maddi imkanlarımızı aşabilirdi. İşte Evrim’in bizim için ayarladığı doktor o doktordu. Nasıl istediysek artık sonunda o doktora kontrollere gidecektik.

Hem de evimize çok yakın olduğundan gitmemizde çok rahat olacaktı. Yürüyerek 3-4 dakika sürüyordu evden. Tabii Nursen’in hamile haliyle yürümesiyle bu süre biraz uzuyordu ama olsun. Bizim için çok rahattı gidip gelmek. Bu doktorumuzla ilgili ileride daha çok anlatacaklarım var.
Güzelçamlı’da sıcaklar artmaya başlamıştı. Normaldi tabii ki.. Temmuz ayındaydık. Gerçi sıcaklar çok rahatsız etmiyordu ama gene de Nursen için fazla olabiliyordu. Sık sık Nursen’e sıkıntılar geliyor, sıcak basıyordu. Durup durup “Offf çok bunaldım!” demeye başladı. Bunaldım diye diye ben Nursen’e “Bunalgül” demeye başladım ve hamileliği boyunca bu lakap kaldı.

Her bunaldığında vantilatörün karşısına geçip oturuyordu. Anca böyle kendine gelebiliyordu. Bu sıcaklar tansiyonunu da etkiliyordu tabii. Zaten tansiyonu normalde hep düşüktür Nursen’in. Hem hamilelik hem de sıcaklar sayesinde tansiyonunda daha da düşmeler olabiliyordu. Neredeyse vantilatörü kucağına alacaktı artık. Neyse ki tansiyonu tehlikeli seviyelere düşmedi.