Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers

9 Ağustos 2012 Perşembe

İkinci Üç Ay Şaşkınlıkları


Daha öncede bahsetmiştim. Hamilelikte ikinci üç ay en zevkli ve eğlenceli dönem oluyor. Benim için de çok eğlenceli oldu. Hamilelikten dolayı Nursen bu zamanlarda biraz şaşkınlaşmıştı. Bu durumda da ben çok eğleniyordum. Farkında vardığında Nursen’de çok eğleniyordu aslında.

Bir gün deniz kenarında Nursen, ben ve Emel oturuyoruz. Bu sefer iğde ağacımızın altında değil kumsalda şezlongdayız. Tam karnımız acıktı bir şeyler yiyelim diye düşünürken deniz kenarında kafasında kocaman tepsiyle simitçi geçiyordu. Tam denizin kenarında suyun içinde yürüyordu. Bu sıcakta hiç değilse öyle serinliyordu tabii. Bu şekilde tüm sahili bir baştan bir başa yürüyordu.

Bizim önümüzden geçerken çağırdık. Simit tepsisini kafasından indirip almamız için bize doğru tuttu. Biz simitlerimizi aldık. Ben parayı öderken Nursen simitçiye “Hava çok sıcak. Sen bu sıcakta yürüyorsun devamlı. Niye şapka takmıyorsun?” diye sordu. Simitçi önce Nursen’in sorusunu algılamaya çalışırcasına yüzüne baktı ve “Abla, tepsi var ya işte!” dedi. E öyle tabii.. Koca tepsiyi zaten kafasında taşıyor şapkaya ne gerek var? Nursen’in ilk şaşkınlığı bu oldu ve çok güldük.

Nursen’in karnı da büyümeye devam ediyordu. Bir gün denize girerken Nursen bikinisinin sıktığını söyledi. Hiç memnun değildi bikinisinden, çok sıkıyormuş. Ama bunun Lâl’in büyümesi yüzünden olduğuna ihtimal vermedi nedense?  Lâl büyüdü, Nursen’in karnı büyüdü, bikini de doğal olarak sıkacak tabii ki. Nursen o anda hamileliğini unutup kendisine konduramadı. Bu olay uzun süre gülme konusu oldu bizim için. Hâlâ da aklımıza geldikçe gülüyoruz.

Tatilimizin son 3 gününü İzmir’de geçirdik. Bir sabah Nursen uyandığında gece hiç 
uyuyamadığını söyledi. Önce benden dolayı olduğunu düşündüm. Ama değilmiş. Sıkıntılar basmış, karnı ağrımış, rahat yatamamış. Ama dediğine göre uyuyamamasının esas sebebi sadece bunlarmış. “Uyuyamadım ama Lâl’den dolayı değil” dedi. Bahsettiği sebepler başka neden olabilirdi ki? Karnı büyüdüğünden rahat yatamamış, hamileliğinden dolayı sıkıntılar basmış ve karnı ağrımış. Ama Lâl’den dolayı değilmiş.

Aslında birkaç tane daha komik olayımız var ama bir türlü hatırlayamıyorum. Keşke not alsaydım. Nasıl olsa unutmam diye düşünüyordum ama unutuluyormuş. Aklıma geldikçe eklemeler yapacağım.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Lâl’in Hareketleri Azaldı


Her şey gayet güze giderken bir gün Lâl’in hareketlerinde azalmalar olmaya başladı. O kadar hareketli olan bebeğimiz artık fazla hareket etmiyor bizi şaşırtıyordu. Saatlerce hareketsiz kaldığı oluyordu. En sevdiği sohbet ortamlarında hareketsiz kalıyor hatta İclâl  Abla’nın sesine bile tepki vermiyordu.

Bu hareketsizlik bizi endişelendirmeye başladı. İkinci günde de hâlâ devam ediyordu. Lâl hiç hareket etmiyor değildi ama çok nadir ve hafif hareketlerdi bunlar. İyice endişelenmeye başlayınca Kuşadası’nda veya Söke’de bir hastaneye giderek kontrol ettirmek istedik. Hiç değilse durumu öğrenip kafamızın rahatlamasını sağlayacaktık. Belki herhangi bir olumsuz durum yoktu ama böyle merak içinde olmak çok daha zor oluyordu.

İnternetten Kuşadası ve Söke’de ki hastanelerin telefon numaralarını bulup hepsini teker teker aradım. Hem hastanedeki kadın doğum bölümünde ki teknik donanımı öğrenmek istiyordum hem de sosyal sağlık güvencemizden yararlanıp yararlanamayacağımızı araştırıyordum. Sonunda Kuşadası’nda ki özel bir hastanede karar kıldık. Hem teknik olarak donanımının iyi olduğunu öğrendim hem de Nursen’in sağlık güvencesinden yararlanabilecektik. Hemen randevu aldım hastaneden.

Fakat arabamız olmadığından gitmemiz çok zor olacaktı. Hemen İclâl Abla’ya koştum. Durumu zaten daha önceden biliyordu ve sık sık gelip kontrol ediyordu. Aynı şekilde Fulya Teyze’de bizi hiç yalnız bırakmadan sık sık gelip hem durumu soruyor hem de moral vermeye çalışıyordu. Fulya Teyze ve İclâl Abla çok yakın arkadaşlar ve beraber yaşıyorlar. İkisi de akrabadan da öte çok yakınlık duyduğumuz kişiler.

İclâl Abla randevu saatimizi öğrendi. İşlerini de ona göre ayarladı ve bizi arabasıyla hastaneye götürdü. Zaten daha önceden bildiğimiz bir hastaneydi ve kolay bulduk. Bildiğimiz derken gittiğimizden bilmiyoruz aslında sadece ana yola yakın bir yerde olduğundan gelip geçerken görüyorduk. İclâl Abla ve Fulya Teyze bizi hastaneye bıraktı ve işlerini halletmek üzere şehir merkezine gittiler. Biz de işimiz bitince arayacaktık ve nerede olduklarını söyleyeceklerdi. Taksiye atlayıp yanlarına gidip Güzelçamlı’ya geri dönecektik.

Hastanede sadece bir tane kadın doğum uzmanı doktor varmış. Görünüşe göre tecrübeli ve cana yakın bir doktordu. Sıramız geldiğinde bizi içeri aldı ve sorunumuzu anlattık kendisine. O doktorda Nursen’in “riskli gebelik” grubunda olduğunu öğrenince daha titiz davrandı ve ilgilendi. Hemen Nursen’i kontrole aldı doktor. Ultrason cihazı doktorun odasındaydı.

Doktor kontrollerini ve incelemelerini yaptı. Merak edecek hiçbir sorun olmadığını rahat olabileceğimizi söyledi. Bu bizi çok çok rahatlatmıştı. Bu sayede Lâl’i de görmüş olduk. Uzun zamandır görüşmüyorduk kendisiyle ve özlemişiz açıkçası. Doktor gelişiminin gayet iyi olduğunu, her şeyin normal seyrettiğini söyledi. Lâl görmeyeli biraz daha büyümüş ve daha da şekillenmişti. Artık daha da bebeğe benzediğini gördük. Hatta ultrason fotoğraflarını da aldık Lâl’in ve aklımıza estikçe bakıp seviyorduk.

Ama kızmıştık Lâl’e aynı zamanda. Niye bizi bu kadar telaşlandırdığına kızıyorduk. Her şey normalmiş işte, büyümesi iyi gidiyormuş, keyfi yerindeymiş de peki niye hareket etmiyor diye kızdık. Sanırım Lâl bana çekecek ve biraz tembel olacaktı.

Belki biz biraz fazla evhamlandık ama 39 yaşında anne – baba adayı olunca ve bir de Lâl tüp bebek olunca böyle oluyor sanırım. Evhamımızı engelleyemiyorduk. Bu durumu daha sonra Ankara’ya döndüğümüzde de 2-3 defa daha yaşadık. Onu da ileride anlatacağım.

Hastaneden çıktıktan sonra İclâl Abla ve Fulya Teyze ile buluşup rahatlamış ve mutlu şekilde Güzelçamlı’ya döndük. O günden sonrada Lâl’in hareketleri çok fazla olmadı ama 2-3 gün sonra gene normale döndü ve hareketleri arttı Lâl’in. 

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Lâl’mi? Lal’mı?


Bir gün İclâl Abla bize geldiğinde bir şey sormak istediğini söyledi. Kendisinin ismi İclâl olduğundan hep ufak tefek sıkıntılar çektiğini, adının a harfinin üzerinde inceltme işareti kullanılmadan telaffuz edildiğini, hatta bazen bu şekilde telaffuz edilerek şaka konusu, dalga geçme konusu yapıldığını söyledi. Lâl’in de doğduktan sonra ve ileride böyle sorunlar yaşayabileceğini, bu adı koymaktan emin olup olmadığımızı sordu. Çok haklıydı. Gerçekten sert telaffuz edildiğinde anlamı tamamen değişen ve dalga konusu edilebilecek, şakaya maruz kalabilecek bir isim Lâl. Lal ve Lâl arasındaki farkın ne olduğunu, ikisininde anlamlarını ve ne kadar farklı anlamlara geldiğini daha önceki bir yazımda (http://babaolacagimoluyorumoldum.blogspot.com/2012/04/kz-olursa-ismi.html) anlatmıştım. Merak edip öğrenmek isterseniz lütfen okuyun.

Bunları konuşurken biz evin içerisindeydik ve Emel’de balkonda oturuyordu. Bizi çok rahat duyabilecek durumdaydı. Bende özellikle Emel’in duyacağı şekilde cevap verdim İclâl Abla’ya. Tam denk gelmişti aslında İclâl Abla’nın bu duyarlılığı ve sorusu. Cevabımı Emel’de duyacak ve bu konuda kadar hassas olduğumu görüp, diğer ortak arkadaşlarımıza da iletebilecekti. Bundaki amacım kesinlikle Emel ve diğer arkadaşlarımız bu şekilde davranıyor veya ileride böyle olacakları falan değildi. Kesinlikle de böyle bir şey beklemiyordum ve zaten yapacak insanlarda değil. O anda böyle denk geldi sadece.

Sonralarda yeri geldikçe diğer arkadaşlarımıza da düşüncemizi ve tavrımızı söyledim zaten. Daha önce hiç konuşmadığımız, bahsi geçmeyen bir konuydu ve yeri gelmişken baştan tavrımı belirtmekti amacım sadece. Direkt Emel’e bu konuda bir şeyler söylesem yanlış da anlaşılabilirdi. Böylesi daha iyi oldu. Hiç değilse belki konuşmalarımız Emel’in dikkatini çeker ve diğer arkadaşlarımıza da bu konudaki hassasiyetimizi önceden söyleyebilirdi.

İclâl Abla’ya Lâl’in ismiyle bu şekilde dalga geçen, şakaya vuran arkadaşlarımız olursa kesinlikle sert tepki göstereceğimi, buna asla izin vermeyeceğimi ve bu konuda çok hassas olduğumu söyledim. Nursen de aynı düşüncedeydi ve beni bu konuda direkt destekliyordu.
İclâl Abla’da beni destekleyerek çok doğru düşündüğümü, eğer öyle bir durum olursa vereceğim tepkinin çok doğru olacağını hatta gerekiyorsa baştan uyarmam gerektiğini söyledi. Kendisi gerçekten bu durumlara çok maruz kalmış ve canı çok sıkılmış. Bizimde canımızın sıkılmasını keyfimizin kaçmasını istemiyordu.

Gerçi hiçbir zaman öyle bir durumla karşılaşmadık ve böyle bir tepki göstermek zorunda kalmadım. Arkadaşlarımız kızımızın ismini kesinlikle dalga konusu yapacak insanlar değildi. Sadece birkaç kere bir iki arkadaşımız veya çevremizdeki birileri Lâl’i inceltme işaretini kullanmadan sert şekilde söylediğinde kibarca uyardım. Doğrusunun, a harfinin inceltilerek söylendiğini ve eğer diğer türlü olursa bambaşka bir anlam olduğunu belirttim. Bunu söylediğim herkes de bana hak vererek daha sonra Lâl’in adını telaffuz ederken daha dikkatli oldular.