Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
20. hafta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20. hafta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2012 Cuma

Lâl’in cinsiyeti tescil edildi


Bu arada amniyosentez yaptırdığımız günden beri yaklaşık 4 hafta geçti. Sonucu alma zamanı geliyor. Merak içinde beklerken bir gün testlerin yapılığı laboratuvardan Nursen’i aradılar ve sonucu söylediler. Hiçbir sorun yokmuş, kromozomlar gayet normalmiş ve hiçbir anomali görünmüyormuş. Biz bu sonucu bekliyorduk ama kesin olarak öğrenince bir kez daha rahatladık. Özellikle Nursen bu sonuçtan sonra hamileliğini çok daha rahat ve huzurlu yaşadı.
Gerçi bekliyorduk demek yanlış olur. Herkes gibi içimizden geçen bu sonuçtu. Hiç kimse olumsuz bir sonuca göre hazırlamaz kendini tabii ki. Ama gene de aklımızın bir köşesinden teğet olarak “kötü bir sonuç olursa??” diye geçiyordu ama bunu hemen unutup güzel şeyler düşünmeye başlıyorduk.

Laboratuvardan arayan kişi Nursen’e güzel haberleri verdikten sonra e-posta adresini istedi. Sonuçları gönderecekmiş. Elimizde basılı halde de olacaktı sonuç ama tabii ki anlayabilirsek. Gene bir sürü tıbbî terimle dolu bir doküman.

Telefon görüşmesinden hemen sonra da Evrim aradı Nursen’i. O da öğrenmiş sonuçları. Ama özellikle en kritik ve laboratuvardan söylenmeyen sonucu öğrenmiş. Her şeyin çok iyi ve yolunda olduğunu söyledikten sonra cinsiyetinin kesin olarak kız olduğunu da söyledi. Lâl artık %100 kesinleşmişti. Amniyosentezi yapan doktorumuz neredeyse kesin olarak söylemişti kız olacağını ve bizde ona güvenmiştik ama laboratuvarda yapılan genetik testlerin sonucunda hiçbir alternatife ihtimal vermeden tamamen kesinleşmişti kız olacağı.

Artık hiçbir şüphe yoktu. Buna rağmen hamilelik sürecinde cinsiyetini soranlara kız dediğimiz zaman bir çok kişi “Yok yok daha belli olmaz. Değişebilir” diyordu. “Yahu amniyosentez ile genetik olarak inceledikten sonra öğrendik kız olduğunu daha ne değişecek?” diyorduk ama hâlâ “Yok yok hiç belli olmaz” diyenler oluyordu.

Bazıları da Nursen’in karnı biraz sivri olduğu için;

“Aaa bak karnın sivri bu kesin erkektir”
“Yok değil kız olacak”
“Ama hiç kız gibi görünmüyor.”
“Kesin kız. Laboratuvardan genetik olarak tescil edildi.”
“Durun bakalım daha belli olmaz!”
“Peki!”

Bu diyalogları bir çok kez yaşadık gerçekten.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Detaylı Lâl görüntüsü..


Doktorun bize verdiği bilgiler gerçekten çok ilginçti. Öncelikle her şeyin çok güzel ve yolunda olduğunu, bebeğin gelişiminin çok güzel olduğunu ve hiçbir sorun olmadığını söyledi. Bakın şu midesi, şunlar böbrekleri, elleri burada ve parmakları tas tamam, ayakları bunlar ve kocaman, parmakları tamam, kemik yapısı gayet normal, kalbi yerli yerinde ve gayet düzenli atıyor, ciğerleri çok iyi diyerek hem gösteriyor hem anlatıyordu.

Daha sonra biraz daha detaylara girerek gözünde katarakt olmadığını, sindirim sisteminin çok iyi olduğunu, kan dolaşımının normal olduğunu söyledi. Bu kısmı bizi gerçekten şaşırttı. Anne karnındaki bebeğin gözündeki kataraktın olup olmadığını bile görebiliyordu. Ciddi hastalıkların tespiti için kullanılan nükleer tıp, bir bebeğin daha doğmadan hatta henüz 20 haftalık iken herhangi bir sorununun olup olmadığını da tespit ediyor. Bu anne ve baba için gerçekten rahatlatıcı bir kontrol. En azından biz öyle hissettik. Gerçi Allah korusun herhangi bir sorun olsa ne yapardık bilmiyorum. Acaba hamileliği sonlandırmaya bile karar vermemize sebep olacak bir durum olabilir miydi? Olsa ne yapardık? Bebeği o sorunlu şekilde dünyaya getirmek hem bebek için hem bizim için nasıl bir sonuç doğururdu? Bunları düşünmek bile çok hassas ve rahatsız edici aslında. Neyse ki bizim bebeğimizde hiçbir sorun yoktu ve bunları düşünmek zorunda kalmadık. En içten şekilde dilerim ki hiçbir anne – baba adayı da  bu duruma düşmesin ve bunları düşünmek zorunda kalmasın. Çok zor ve üzüntü verici bir durum. İhtimali bile çok rahatsız edici ve üzücü.

Lâl’imizin çok iyi olduğunu, gelişiminin çok güzel gittiğini, sağlıklı olduğunu gördük. Benden ve Nursen’den mutlusu yok. Heyecanla hayatımıza girmesi için sabırsızlanıyoruz. Zaman da hızla ilerliyor. 20 hafta geçti yani 5 ay. Hamilelik süreci hafta hafta ilerliyor ve böyle hesaplanıyor, planlanıyor. Ay hesabına çevrildiğinde ise tam tutmuyor. Mesela hafta olarak 5. ay bitmiş oluyor ama ay olarak bakıldığında 5. ayın bitmesine daha birkaç gün var. Bizde kendimizi hafta hesaplamalarına alıştırdık artık.

29 Haziran 2012 Cuma

Sıra detaylı ultrasona geldi


20. haftada detaylı ultrasona girecek Nursen. Bu işlem özellikle Evrim’in kesinlikle tavsiye ettiği ve mutlaka yaptırmamız gerektiğini söylediği işlem. Bir diğeride daha önce bahsetmiştim; amniyosentez. Her hamilenin kesinlikle yaptırmasına gerek yok bildiğim kadarıyla ama bizimki riskli gebelik grubuna girdiği için yaptırmamız gerekiyor. Bebeğin kontrollerinin çok hassas bir ultrason cihazı ile daha detaylı yapılmasını sağlıyor.

Ankara’da bu işlemi yapan bir çok doktor veya hastane vardır mutlaka ama bize iki tane isim önerildi. Bu konuda en iyi iki doktor bunlarmış ve çok daha sağlıklı sonuçlara ve bilgilere ulaşılabiliyormuş. Biz her iki doktoruda arayıp bilgi aldık. Tabii ki ilk öğrenmemiz gereken işlemin fiyatıydı. Pahalı bir kontrol olduğunu biliyorduk ama ne kadar olduğunu bilmiyorduk. İlk aradığımız doktordan fiyat aldık ve gerçekten pahalı olduğunu gördük. Muayenehanesi Gazi Osman Paşa’daymış. Yani Ankara’nın lüks semtlerinden birisi. Sanırım fiyatı etkiliyor. Çünkü diğer doktorun muayenehanesi Kızılay’da ve neredeyse fiyat yarısı kadar. Gerçi yarısı kadar olması bile pahalı ama hiç değilse diğerine göre bizim için daha ucuz. Burada demek istediğim sanırım birazda semte göre fiyatların da değişebildiği. Daha o kadar çok harcama olacak ki bizim için en ekonomik olanı seçmemiz gerekiyor. Sonuçta bize sadece bu iki isim önerildi ve önerenlerin fikirlerine gerçekten güveniyoruz.

Kızılay’da muayenehanesi olan doktordan randevumuzu aldık. Hafta içi öğlene doğru bir saatteydi randevumuz. Kapıya geldiğimizde doktorun adının altında “Nükleer Tıp Uzmanı” yazıyordu. Bağlantıyı net kuramadık aslında. Ultrason cihazı ile yapılan jinekolojik bir muayene ve bunu gerçekleştiren bir nükleer tıp uzmanı.

Nükleer tıp sayesinde hemen her organ sistemi ile ilgili yapı ve fonksiyonların görüntülenmesi sağlanıyor. Böylece o organ sisteminde ki herhangi bir hastalık tespit edilebiliyor. Görüntüleme için ise vücuda ve bebeğe zarar vermeyecek kadar çok küçük miktarda radyoaktif madde kullanılıyor. Sanırım doktor, bu görüntüleme sistemi ile jinekolojik bilgileri birleştirerek bebek hakkında detaylı bilgiler verebiliyor. 

27 Haziran 2012 Çarşamba

Artık “bebeğimiz” değil “Lâl’imiz” demeye başladık


Amniyon sıvısını, Evrim’in bize söylediği laboratuvara götürmemiz gerekiyordu hemen. Gene Ankara’yı bilenler bilir. Muayenehane, protokol yolunun Kavaklıdere tarafında, laboratuvar ise Tunalı Hilmi Caddesi üzerindeydi. Yani yürüme mesafesinde. Mümkün olduğu kadar çabuk gitmemiz gerekiyordu laboratuvara ama taksiye binmemizin bir avantajı da olmayacaktı. Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki trafikte yürüyerek daha hızlı gidebilirdik.

Üçümüz yola çıktık ve sevinçten ne yapacağımızı bilemeden yürümeye başladık. Hemen telefonlara sarıldık yürürken ve bu müthiş haberi ailelerimize vermeye başladık. Nursen’in annesini ve babasını aradık, kardeşlerini aradık, anneannemi ve teyzemi aradık. Aslında hepsi heyecanla işlemin sonucunu bekliyordu. İşlemin çok iyi geçtiğini söyleyip üstüne bir de bu haberi verdiğimizde hepsinde ayrı bir sevinç oldu. Artık “Bebeğimiz olacak” demiyorduk. Direkt “Lâl geliyor” diyorduk. İsimleri belirlediğimiz için daha önce yakınlarımıza söylemiş olduğumuzdan herkes de biliyordu. İnanılmaz bir sevinç yaşıyorduk ve bu sevincimizi paylaştıkça gördüğümüz heyecanlar üzerine daha da büyük bir mutluluk yaşamaya başlıyorduk.

Laboratuvara gidip tüpü ilgili kişiye teslim ettik. Sonucunun 3 yada 4 hafta sonra çıkacağını söyledi. Laboratuvarda temel olarak bebeğin karyotipi yani kaç tane kromozomu olduğu ve bunların şekil bozuklukları taranacak. Normalde 23 çift yani 46 tane kromozom olmalı. Hani duymuşsunuzdur belki x ve y kromozomları diye. Lisedeki biyoloji derslerinde de geçer bu tabir. İşte bunlara bakılacak ve herhangi bir anormallik, hastalık olup olmadığı tespit edilecek. En sık görülen sorun ise 46 değil 47 tane kromozom olması. Bu da down sendromu demek oluyor. Bir de bebeğin cinsiyeti de yüzde yüz kesin olarak öğrenilebiliyor. Bunu laboratuvardan söylemiyorlarmış genelde ama biz torpilli gittiğimiz için sonuç çıkınca öğreneceğiz. Ama gene laboratuvardan değil Evrim’in sayesinde.

Aslında amniyosentezden sonra biraz dinlenilmesi iyi oluyormuş. Annenin kendisini ve bebeği yan etkilerden koruması için. İlk 24 saat ise fiziksel aktiviteler azaltılmalı ve mümkünse yatarak istirahat edilmesi gerekiyormuş. Ama bunların hiç birini amniyosentezi yapan doktor bize söylemedi. Nursen işlemden hemen sonra ayağa kalktı ve çıkıp gittik. Belki de doktor böyle bir şeye gerek duymadığı için söylemedi bize. Sonuçta Nursen gayet rahattı ve her hangi bir sıkıntısı olmadı.

Laboratuvardan çıktıktan sonra âdetimiz olduğu üzere Nursen’le gidip bir yerlerde bir şeyler yiyip içecektik. Bu sefer biraz daha farklı olacaktı. Lâl’i kutlayacaktık. Tabii annemde bizimle gelecekti. Önce “Hadi siz baş başa gidin. Ben gelmeyeyim” dediyse de bırakmadık ve beraber olalım istedik. Lâl’imizi beraber kutlamak istedik. Hızlı bir düşünmeyle Ankara’nın efsane mekânı olan Kıtır’a gidip bira içelim diye karar verdik. Tabii birayı ben ve belki annem içecekti. Nursen’in alkollü içki içmemesi gerekiyordu. Gerçi ara sıra içmesinden bir şey olmazdı. Ama gene de istemedi Nursen.

Ben ve annem bira içtik Nursen ise su içti. İlk yudumlarımızı Lâl’in şerefine içtik. Doğacak olan bir tanecik kızımız için. Bu sırada annem bugün için özel olarak aldığı kolyeyi Nursen’e verdi. Belki cinsiyetini öğrenebileceğimizi düşünerek bugünün anısını yaşatmak için çok hoş bir kolye almış Nursen’e. Birkaç saat sevinç sarhoşluğumuz ile oturduk sohbet ettik. Bu arada bu mutlu haberi birkaç arkadaşımızı daha arayarak haber verdik. Yakınlarımızın da sevinmesi, bizim sevincimize ortak olması bizi daha mutlu ediyordu.

Bundan sonra bebeğimizden bahsederken, onunla konuşurken hep “Kızım” diyerek ve adıyla hitâp ederek “Lâl” dedik. O artık bizim için bir bireydi. Bizim kızımız ve adı Lâl. Bundan sonra tüm plânlarımız, hayâllerimiz hep Lâl üzerine olacaktı. 

26 Haziran 2012 Salı

Doktora zorla söylettim; “Kız gibi görünüyor!” dedi..


İşlemden sonra doktora bebeğin cinsiyetinin belli olup olmadığını sordum. Hemen hemen bu zamanlarda cinsiyetinin belli olabileceğini öğrenmiştik. Durumumuzu da  açık açık söyledim. Çok heyecanlı olduğumuzu ve çok merak ettiğimizi söyledim. Hatta birazda şakaya vurup “Eh artık öğrenelim cinsiyetini de ona göre alış veriş yapacağız. Anca olur. Alınacak bir sürü şey var” dedim.

Sonrada “Hocam zaten tüp bebek yaptık, o kadar para verdik bari cinsiyetini de öğrenelim” diye aklıma geleni söylüyordum. Doktor cinsiyeti söylemeye pek yanaşmıyordu. Sanırım devlet hastanesinde çalışmasının bir etkisi bu.

Sonradan öğrendiğimize göre, genelde devlet  hastanelerindeki doktorlar bebeğin cinsiyetini pek söylemiyorlarmış. Çünkü kırsal kesimlerde hâlâ erkek çocuğa daha çok değer verildiği için  bebeğin kız olacağını öğrendiklerinde hamileliği sonlandırabiliyorlarmış. Tabii ki bu erkeğin baskısı sonucunda oluyor. 21. yüzyılda, Türkiye gibi bir ülkede bu kafa yapısı, bu geri kalmış anlayış hâlâ devam ediyor demek ki. Ne kadar acı bir durum! Hem de hamileliği sonlandırmak her zaman kürtaj ile bilimsel ve tıbbî bir müdahaleyle değil ilkel yöntemlerle olabiliyormuş. Bu da kadının hayati tehlikesi demek oluyor.

Ben devamlı biraz zevzeklik ve biraz laf ebeliği yaparak doktora bebeğimizin cinsiyetini söyletmeye çalışıyordum. Bu sırada doktor odasına doğru gidiyor bende peşinden bir yandan da konuşarak onu takip ediyordum. Annemde merakla ve heyecanla benim peşimden geliyordu. Bir de hemşire vardı ortamda ama o ne durumdaydı hiç farkında değilim ve o sırada zaten umurumda değildi.  Bu arada Nursen’de içeride bulunan odada üstünü değiştiriyordu.
Sonunda doktor sanırım çenemden bıktığı için yarım ağızla da olsa “Kız gibi görünüyor” dedi. Yarım ağız falan söyledi ama, yüzlerce hatta belki binlerce kez bu işlemi yaptığı için, tecrübesi çok fazla olduğu için bunu kesin bir karar olduğu belliydi. Ben tekrar “Hocam gerçekten mi? Kız mı? Essah mı diyorsunuz?” diye sorduğumda gene belli belirsiz “Evet evet kız gibi. Ama yüzde yüz değil. Genede çok fazla umutlanmayın” diye cevap verdi. Bu belli belirsiz cevabı sanırım o alışa geldiği cinsiyeti söylememe prensibinden kaynaklanıyordu ama ultrasondan gördüğü kadarı ile kesin kız olduğunu gördüğü belliydi.

Sonradan monitördeki görüntü gözümün önüne geldi ve “O kargacık burgacık görüntüden o kadar küçük bir detayı nasıl gördü?” diye düşündüm. E tabii bu da onun işi. Görecek tabii ki.

Cinsiyetini öğrendiğimde, kız olduğunu öğrendiğimde çılgınlar gibi odada tepinmek geldi içimden. Çok ama çok sevinmiştim. Tamam mutlaka erkek veya mutlaka kız olsun diye bir düşüncem kesinlikle olmamıştı ama kız olduğunu öğrenmek çok sevindirmişti beni. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Ne dediğim, nasıl konuştuğum belli bile olmadan “Hocam çok teşekkürler” diyebildiğimi hatırlıyorum. Benim o halime doktorda şaşırmıştı ve onunda sevindiği yüzünden okunuyordu. Doktorun bir şaşkınlığıda, sanırım kız olduğunu öğrenip bu kadar sevinen çok az kişi görmüş olabileceğiydi.  Daha önce anlatmıştım, adı zaten hazırdı. Kız olursa adı Lâl erkek olursa Tan olacaktı. Ve işte Lâl geliyordu. Kızımız Lâl dünyaya gelecekti. Bir kız babası olacaktım. Tarifi imkânsız bir mutluluk ve müthiş bir duygu bu.

Arkamı dönüp anneme baktığımda sevinçten çıldırmış gibiydi. Ellerini yumruk yapmış ve yukarı kaldırmış “Heeeeeyyyy.. Yaşaasıııııınnn!!” diye bağırmamak için kendini sıkıyordu. Sevinçten çok duygulanmıştı ve ağlıyordu. Annemde çok sevinmişti kız olduğuna. Meğerse annem hep kız istermiş de haberimiz yokmuş. Bize hiç söylemedi.

Nursen henüz içeriden gelmemişti. Durumdan haberi yoktu. Çok fazla geçmeden Nursen’de odaya girdi ve bizim o hâlimizi görünce önce şaşırdı. Sevinçten odada yerinde duramayan ben ve ağlayan annem. Hemen Nursen’e de “Aşkım kızımız oluyormuş” dedim. Hep erkek olacak diye içine doğuyordu Nursen’in. Biraz da kendini şartlamış erkek olacağına. Kız olduğunu öğrenince önce durakladı ve şaşırdı. Sanki “E hani erkek olacaktı? Kız nereden çıktı?” dermiş gibi. Tabii ki sevindi ama amniyosentezden çıkmış olmanın da verdiği stresle şaşkınlığını hemen üzerinden atamadı. Yüzünden sevinci ve rahatlığı belli oluyordu.

Doktorumuza teşekkür edip odasından çıktık. Muayenehanedeki sekreter ve hemşireye de teşekkür edip ödememizi yaptık. Tam kapıdan çıkarken amniyon sıvısının olduğu tüpü almadığımızı fark ettik. En önemli şeyi unutup gidiyorduk. O kadar sevinçten ve stresten sersem gibi olmuştuk. Hemşire hemen doktorun odasına koşup tüpü getirip bize verdi.

13 Haziran 2012 Çarşamba

Bebeğimiz Nursen’i gıdıkladı


13. hafta ve 20. hafta arasında geçen sürede doktorumuza gitmedik. Zaten kendi doktorumuz Ankara dışında olacağı için ona gidemeyecektik. Diğer tavsiye ettiği doktora gitmek içinde sebebimiz olmadı. Aslında sebebimiz yoktu demek yanlış oldu. Sonuçta kontrollere gitmek zorundaydık ama emaneten bir doktora gitmek içimizden gelmiyordu. Acil bir durum olursa o zaman gideriz diye düşündük. Neyse ki her şey yolunda gitti ve ona da ihtiyacımız olmadı.  17. haftada amniyosentez yaptıracaktık ve anca o zaman görebilecektik bebeğimizi .

Bebek kendi kendine büyüyordu Nursen’in karnında. Artık hareketlensin diye beklemeye başladık. İçeriden kıpır kıpır bir şeyler hissetmek istiyorduk. Çok hevesleniyorduk hareketlerini hissedebilmek için ama bir türlü hareket yoktu. Aslında kontrollerde ultrasondan gayet hareketli olduğunu görüyorduk ama henüz Nursen bile hissedemiyordu o hareketleri.

Bir gün Nursen, annem ve teyzemle birlikte bir akrabamıza gideceklerdi. Gelip arabayla alacaklardı Nursen’i ve Ankara için uzak sayılabilecek bir mesafeye gideceklerdi. Evden çıkmadan önce Nursen telefonla aradı, konuştuk. Almaya gelmek üzerelermiş. Konuştuktan yaklaşık yarım saat kadar sonra Nursen tekrar aradı. Bu aramada müthiş haberi verdi. Karnında minicik bir kıpırdama hissetmiş. Sanki gıdıklanma gibi, gaz hareketi gibi bir şeydi dedi. Gıdıklanma tabiri daha güzel oldu, içeriden gıdıklamıştır belki bebeğimiz. Sesi çok heyecanlıydı ve kendisi çok şaşkındı. Bende çok heyecanlandım. Artık bebeğimiz varlığını hissettiriyordu.
Akşam evde görüştüğümüzde tüm gece boyunca gene hareketlenir mi acaba diye bekledik ama hiçbir belirti yoktu. Ufacık bir bebek tabii o kadar hareketten bile yorulmuş olabilir. Doktor arkadaşlarımıza ve tecrübeli annelere sorduğumuzda daha o kadar hareketli olmayacağını, ara sıra minik kıpırdanmalar olabileceğini, esas 20. haftadan sonra daha belirgin hareketler hissetmeye başlayacağımızı söylediler.

Gerçektende öyle oldu. 20. haftaya kadar sadece Nursen’in hissedebileceği kadar minik kıpırdanmalar oluyordu. Ben kesinlikle hissedemiyordum. Nursen hissettiğinde hemen bana haber veriyordu. Bende belki hissederim diye elimi koyuyordum ama hiçbir şey hissedemiyordum. Zaten çok kısa ve hafif oluyormuş hareketler. Ama bende artık hissetmek istiyordum. Sanırım biraz da sabırsız davranıyordum bunun için. Nasıl olsa hareketler artacak ve bende net şekilde hissedebilecektim.

İlk arabada hissetmişti Nursen hareketleri ve bundan sonrada her arabaya bindiğimizde gene ufak kıpırdanmalar oluyordu. Bebeğimiz illâ ki araba isteyecek doğduktan sonra diye düşünmeye başladık.