Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
baba olacağım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
baba olacağım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Ve bebeğimiz yaşıyormuş meğerse…


Bizim ufacık da olsa umudumuz devam ediyor hâlâ.  Sarp Bey, tekrar kontrol edeceği için seviniyorduk.  Hiç değilse birisinden daha aynı şeyi duyarsak bizde daha kesin şekilde emin olacaktık. Sonuçta ilk kontrol yetersiz kalan bir ultrason cihazı ile yapılmıştı ve burada daha gelişmiş bir cihazla tekrar kontrol edilecekti. Zaten buraya gelmemizin esas amacı da daha gelişmiş bir cihaz ile tekrar kontrol edilmesi değil miydi?

Bizi aşağıya poliklinik katına götürdü Sarp Bey. Nursen muayene odasına girdi ben gene koridorda kaldım tek başıma ve moralsiz biçimde. Boş boş sağa sola bakınırken muayene odasının kapısı açıldı karşımda Sarp Bey’i gördüm. Yüzünden bir şeyler anlamaya çalıştım fakat pek de olumlu bir ifadesi yoktu. Beni de içeri çağırdı. Girdim, kapıyı kapattı ve bana dönüp “Bebeğiniz yaşıyor. Kalp atışları gayet sağlıklı duyuluyor” dedi.

Araya ben dışarıdayken Nursen’in içeride yaşadıklarını sıkıştırmak istiyorum. Aynen Nursen’in ağzından çıktığı gibi anlatıyorum: Sarp Bey, beni muayeneye alıp gayet sakin, tepkisiz ve çok ciddi bir şekilde kontrole başladı. Hani sanki bebeğin kalp atışlarının duyulamayacağından eminmiş gibi. Birden çok şaşkın bir ifadeyle, gözünü monitörden ayırmadan, parmağıyla görüntüyü işaret ederek “E bu bebek yaşıyor!!” dedi. Tekrar iyice monitöre baktı, ultrason cihazının sesini açıp “İşte bakın!! Kalp atışlarını duyabiliyoruz” dedi. Bunu söyler söylemez ben inanamayarak  şaşkın bir şekilde “Gerçekten mi?!” dedim. Tam anlamıyla “salak oldum”. Sonra kapıya doğru yönelip seni çağırdı. Sen geldiğinde ben sersem gibiydim.

O anda ne olduğumu bilmiyorum. Nursen’e baktım yüzünde müthiş bir rahatlama duygusunu yansıtan gülümseme vardı. Gittim hemen Nursen’in elini tuttum sıkı sıkı. Bu sırada Sarp Bey de cihazın başına geçti ve ekrandan bana da gösterdi bebeğimizi. Sonra da cihazın sesini açarak kalp atışlarını dinletti. Gerçekten kalbi pıtır pıtır atıyordu. Hatta yetişkin bir insanın kalp atışları gibi bayağı ritmli ve güçlüydü.  Sanırım hayatımda duyduğum en güzel ses oldu bu. Nursen’le birbirimize bakıp mutluluğumuzu konuşmadan gözlerimizle anlattık. Bu arada Sarp Bey’in boynuna atlamamak içinde kendimi zor tutuyordum. Sanki bize dünyaları vermişti.  Böyle bir sevinç yok! 1 saat içinde moralimiz önce yerlere indi sonra havalara çıktı. İki zıt duyguyu, uçlarda yaşamak gerçekten ruhen çok yormuştu sanırım. Kendimi pelte gibi hissediyordum.


Devam edecek...

11 Mayıs 2012 Cuma

Baba olmayı o anda anladım!!


Biz morallerimiz alt üst olmuş şekilde oradan ayrıldık ve hastaneye doğru yola koyulduk. Ankara’yı bilenler bilir, Cinnah Caddesi’nin hemen hemen  ortalarından Şimşek sokağa kadar yürüdük. Yaklaşık 15 dakikalık bir mesafe. Ama o 15 dakika bize 1.5 saat gibi geldi. Yolda ikimizinde ağzını bıçak açmıyor. Ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Gerçekten çok üzgünüz. Bir ara Nursen “İsim bile hazırdı. Olmadı ama” dedi. O an iyice çöktüm ben. Bir yandan Nursen’e belli etmemeye çalışıyorum ama gerçekten çok kötüydüm. İşte baba olmayı o anda anladım. Hani babalarımız der ya “Sende baba olunca anlarsın” diye. Gerçekten doğruymuş. Daha en başında, bebeğimiz 20 günlük cenin halindeyken bunu anladım. Babalık duygusu gerçekten bambaşka. Belki de hata bende. Kendimi o kadar şartlandırmışım ki, o kadar benimsemişim ki bebeğimizi bu duygu çok ağır geldi bana.

Yolda bizden heyecanla haber bekleyen ailelerimizi aradık ve durumu haber verdik. Onlar da üzüldüler tabii ki. Ama ne yapalım durum böyle oldu. Gene de bir umut var ama çok küçük bir umut.

Hastaneye geldik, doktor Sarp Bey’i bulduk ve sıramızı beklemeye başladık. İçimizde ufak da olsa bir umut hâlâ var. Burada bebeğimizin kalp atışlarını duyacağız gibi geliyor hep. Fakat bu moralimizi düzeltmek için yetmiyor ki. Zaman da geçmek bilmiyor. Heyecanla ve sabırsızlıkla sıramızı bekliyoruz.

O sırada Nursen “Ne güzel de tutunmuştun. Ne oldu şimdi?” dedi. Daha öncede anlatmıştım, embriyonun rahme tutunabilmesi için çok uğraşmıştı Nursen. Günlerce yatmıştı. Bizim tabirimizle “kuluçkaya yatmıştı”. Bunu söylediğinde gene ağlamamak için kendimi zor tuttum. Sanırım Nursen’de öyle. Hatta şu anda bunları yazarken bile duygulanıyorum.

Sıra bize geldi, Sarp Bey’in karşısına oturduk. Çok samimi, bizi rahatlatan bir doktordu. Durumu anlattık, Aysun Hanım’ın dediklerini söyledik. Kendisi  Aysun Hanım’a çok güvendiği için direkt söylediklerine göre hareket etti ve bizle o şekilde konuştu. Fakat gene de kendiside duymak istedi olan biteni ve Aysun Hanım’ı arayarak bilgi aldı. Gerçekten yakın ilgi ve alâka gösterdi bize. O da kürtaj üzerinde durdu, ertesi gün aç karnına gelmemiz gerektiğini ve Nursen’i hemen operasyona alacağını söyledi.

O gün bebeğimizin kalp atışlarını duyacağız diye heyecanlanırken şimdi konuştuğumuz konuya bakın. Doktorun karşısında oturmuş kürtajdan bahsediyoruz. Bütün her şey, düşüncelerimiz, heyecanımız, hayallerimiz, moralimiz alt üst olmuştu.

Son cümle olarak da “Her şeye rağmen kendim görmeden de kesin karar vermem ben” dedi. 


Devam edecek....

10 Mayıs 2012 Perşembe

Bebeğimizin kalp atışları yok!!


İçeriden Nursen ve Aysun Hanım’ın sesleri geliyordu ama o kadar da rahat anlayamıyordum ne dediklerini. Ancak gayet neşeli ve heyecanlı konuşmalardı. Konuşmalar ve gülüşmeler arasında “Hadi bakalım görelim bebeğin kalp atışlarını” dediğini duydum Aysun Hanım’ın ve konuşmalar kesildi. Bende heyecan had safhada. Yerimde duramıyorum. Bir an önce içeri girip bende görmek istiyorum ve sabırsızlıkla Aysun Hanım’ın çağırmasını bekliyorum.

Sessizlik biraz sürdü. Bana saatler geçmiş gibi geldi ama ne kadar geçtiğini bilmiyorum. Fakat garip bir sessizlik vardı içeride. Bir şeyler ters gidiyordu anladığım kadarıyla. Boğuk bir şekilde bazı sesler geliyordu ama hiç de öyle sevinçli, neşeli sesler değildi. Evet, bir şeyler ters gidiyordu. Tam ben sıkıntılı bir şekilde beklerken Aysun Hanım kapıyı açtı ve hiç de hoş olmayan bir yüz ifadesi ile beni içeri çağırdı. Nursen muayene koltuğundaydı ve ultrason cihazının ekranında bir görüntü vardı. Aysun Hanım, maalesef bebeğin kalp atışlarını göremediklerini söyledi.

O anda tüm enerjim boşaldı sanki. Kendimi patates çuvalı gibi hissettim. Ekrandaki görüntüde bebeğin oluştuğu keseyi gösterdi bana. Görüntüye çok yabancı olduğumdan zar zor seçebildim. Evet ufacık hatta milimle ölçülebilecek bir kesecik görünüyordu. Aysun Hanım: “İşte bu bebeğin kesesi. Kalp atışı olsaydı şu kısım sanki yanıp sönüyor gibi görünecekti. Ama maalesef görünmüyor ve öyle bir hareket yok” dedi.

Ama sadece görüntüden anlaşılacakmış meğerse kalp atışları, bu ultrason cihazının dışarıya ses verme gibi bir özelliği bulunmuyormuş. Daha gelişmiş ultrason cihazlarında bu özelik var. Direkt ses dışarı verilebiliyor ve kalp  atışları rahatlıkla duyulabiliyor. Ben boş boş bakıyorum ekrana ve Aysun Hanım’ın dediklerini dinlemeye çalışıyorum ama bir yandan da ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. Bir ara Nursen’e baktım o da aynı şekilde yüzünden düşen bin parça. İkimizinde morali çok bozuldu. Ama o anda yapacak hiçbir şey yok işte.

Ben dışarı çıktım, biraz sonra Nursen ve Aysun Hanım da geldiler. Aysun Hanım, bu durumun gâyet normal olduğunu, böyle durumların çok yaşandığını, moralimizi bozmamamızı, bir daha deneyebileceğimizi söyledi. Ama sonrasında bir şey daha ekledi. Ultrason cihazı sadece tüp bebek tedavisinde yeterli olacak kadar bir cihazmış. Daha öncede böyle durumlar olmuş birkaç defa ama daha gelişmiş bir ultrason cihazı ile tekrar kontrol ettirirsek belki kalp atışlarını duyabileceğimizi söyledi. Gene de fazla umutlanmamız gerektiğini de belirtti. Olsun bizde gene de bir umut olmuştu. Başka bir yerde, daha gelişmiş bir cihazla tekrar kontrol ettirecektik hemde hemen. Aysun Hanım eğer orada da olumsuz bir durumla karşılaşırsak direkt kürtaj önerdi. Bize gidebileceğimiz iki üç yer önerdi. Hepside yakın tanıdığı ve güvendiği kişilerdi. Biz bir tanesine karar verdik. Şimşek sokakta bulunan bir hastanedeki doktor arkadaşı Sarp Bey.


Devam edecek...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Bebeğimizin ilk kalp atışları


Henüz doktorumuz halen Aysun Hanım. Ama ilk kalp atışlarını duyduktan sonra artık normal bir gebelik sürecine gireceğimiz için kendimize başka bir doktor bulmamız gerekecek. Aysun Hanım tüp bebek tedavisi üzerine yoğunlaştığından hamilelik sürecinde bize yardımcı olamayacağını baştan söylemişti zaten. Şimdi güvenebileceğimiz, bizimle ilgilenecek iyi bir doktor bulmamız gerekecek. Niyetimiz tüm hamilelik sürecinde tek bir doktorun kontrolü altında olmamız ve doğumu da o doktorun yaptırması.  Bunun içinde gerek Aysun Hanım’dan gerekse daha önce doğum yapmış arkadaşlarımızdan tavsiyeler alarak karar vermeye çalışacağız.

İlk kalp atışlarını duymamız, hamileliği öğrendiğimiz tarihten itibaren 10 gün sonra. Bebeğin ilk olarak kalbi oluşuyormuş. Sonra diğer gelişmeleri devam ediyormuş. Aysun Hanım’a gideceğiz ve o dinletecek bebeğimizin kalp atışlarını. O kadar tedavi sürecini geçirdik, hamilelik haberini bekledik bu 10 günü de geçiririz.

O gün geldi. Bebeğimizin ilk kalp atışlarını duyacağız. Hem de bu sayede ilk kez ultrasonda cenin olsa bile kendisini görebileceğiz. Bizde gene ayrı bir heyecan. Sabah kalkıp Aysun Hanım’a gittik. Hamileliğimizi öğrendikten sonra ilk defa görüştük. O da bizim kadar sevinçli ve heyecanlı. Daha öncede anlatmıştım, aramızda gerçekten hasta – doktor ilişkisinden daha samimi bir ilişki oldu. Odasına girdik, biraz sohbetten sonra Nursen’i muayene odasına aldı bende odada kaldım tek başıma. Biraz sonra beni de çağıracaklardı içeri, bende görecektim ve dinleyecektim kalp atışlarını. Muayene odası oturduğum koltuğun hemen yanındaki kapının arkasıydı. Yani içerideki konuşmaları biraz dikkatle dinlersem rahatça duyabilecektim.


Devam Edecek...

8 Mayıs 2012 Salı

Hamilelik sürecinde plânlar ve doktor seçimi


Daha çok erken olmasına rağmen hemen plânlar yapmaya başladık. Bu süreçte neler yapacağız, nasıl geçireceğiz, tatilde ne yapacağız hepsini yavaş yavaş plânlıyorduk. Aslında hamilelik çok güzel bir zamana denk geliyor. En sorunlu ilk 3 ayı Ankara’da geçireceğiz. Kış sonu, bahar başına denk gelecek. Bu dönem evde ve havalar ısınınca dışarıda yürüyüşle, gezerek geçecek. En zevkli ikinci 3 ay, yaz aylarına denk geliyor. Bir ayı tatilde geçecek. Gene zor olan üçüncü 3 ay ise Ankara’da geçecek  ve yaz sonu ile sonbahar başına denk gelecek. Hesaba göre ekim ayında da doğum olacak zaten. Kabaca plânları yapıyoruz. Tabii ne derece uygulayabileceğimiz belli değil ama olsun en azından bizi rahatlatıyor.

Bu arada bebek için neler alacağız, neler yapacağız gibi düşüncelerimizde var. Bunları da yavaş yavaş düşünüyoruz, kesin olmamakla birlikte ufak kararlar veriyoruz. Tabii ki bebeğin kız veya erkek olmasına göre değişebilecek esnek kararlar.  Aslında gerçekten bunlar için henüz çok erken ama düşünmek, konuşmak, plânlar yapmak bizi daha iyi motive ediyor, daha moralli oluyoruz. Ama en önemli kararımız hem kız hem erkek için isimlerinin belli olması.

Plânlarımızın en önemlisi, hamilelik sürecinde devamlı gidebileceğimiz, süreci sürekli takip edecek doktorumuza karar vermek. Bu doktoru seçerken çok dikkatli olmamız gerekiyor. Kesinlikle güvenebileceğimiz, beni ve eşimi rahatlatacak, bizi tedirgin etmeyecek,  bize karşı ilgili, yedi gün yirmidört saat herhangi bir sıkıntı durumunda ulaşabileceğimiz, rahatlıkla kafamıza takılan her türlü konuyu konuşabileceğimiz bir doktorumuzun olması lazım. Biz bu konuda ilk kararımızda biraz şanssızlık yaşadık. Ama sonrasında, kontollerimizin devamını sağlayan doktorumuzda ise inanılmayacak kadar şanslıydık. Bunları ileride detaylı olarak anlatacağım. 


Moralimizi bozan tek şey ise tedavi sürecinde devamlı kullandığımız kan sulandırıcı iğneye devam edecek olmamız. Gerçi moral bozmasının sebebi sadece her gün iğne yapacak olmamız, her gün Nursen’in her ne kadar acıtmamaya çalışsam da canının acıyacak olması, kendimizi iğneye göre programlayacak olmamız. Aslında bebeğimizin daha iyi gelişmesi için bu iğne çok faydalı olacak. Hamileliğin sonuna kadar da devam edecek. Olsun en yapalım? Nursen’in ve bebeğin sağlığı için gerekliyse katlanacağız. Bir de tüp bebek olduğu için ve Nursen’in yaşı 38 olduğundan riskli gebelik grubuna girdiğimizden dolayı her şey çok daha dikkatli ve işi şansa bırakmayacak şekilde düzenleniyor doktorlarımız tarafından. Bir de Nursen için esas sıkıntı veren bir ilaç daha devam edecek ama çok uzun sürmeyecek. Bir müddet daha kullanıp bırakacak neyse ki.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Hamileliğimizin ilk zamanları


Artık Nursen’in hamileliğinden kesin eminiz. Baba oluyorum. Bundan daha güzel bir duygu olabilir mi? Tamam daha çok başı hamileliğin. Hâlâ risk var. En az 2 ay dolana kadarda devam edecek bu risk ama baba oluyorum işte. Bu dönemdeki risk çok önemli ama en başından beri ne riskler atlattık biz. Bunu mu atlatamayacağız sanki? 10 gün sonra ilk kalp atışlarını duyacağız. O güne kadar kendi kendimize takılacağız Nursen’le. Anne – baba olacağız diye heyecanla bekleyeceğiz.

Tam bu günlerde Nursen’in çalıştığı iş yeri kapandı ve Nursen işsiz kaldı. Tam da zamanında oldu. Aslında bir bakıma belkide iyi oldu. Nursen çalışmayacak ve evde bol bol dinlenme fırsatı olacak. Yalnız güzel bir durum var; Nursen maaş alamayacak ama sigortası doğuma kadar yatmaya devam edecek. Bu da bizim için çok güzel bir avantaj. Nursen’in çalışmamaması bebeğimizin gelişimi için daha iyi olacak diye düşünüyoruz. Hani her işte bir hâyır vardır ya bu durumda onlardan biri sanırım. Aslında bu durum ve sonrası Nursen açısından biraz zor olacak. Artık gidecek bir işi olmadığından devamlı evde geçirecek bu zamanı ama ne yapalım işte böyle denk geldi.

Artık Nursen rahat ve huzurlu olsun diye elimden ne gelirse yapacağım. Hani Amerikalılarda bir laf vardır; “Biz hamileyiz” derlermiş. Bizim içinde aynen öyle. Gerçekten biz hamileyiz ve bu durum doğuma kadar devam etti. Nursen o bebeği tek başına yapmadı ki. Benim de çok önemli katkılarım oldu. Tamam 9 ay boyunca Nursen karnında taşıyacak ama bende bu süreci daha mutlu ve rahat geçirmesi için elimden geleni yapacağım. Bir tanecik karım var, zaten çok geç bulmuşum, üstüne bir de hamile kalmış ve bana bir çocuk verecek. Onlar için her şeyi yaparım. Elimden geleni yapacağım dedim ama elimden gelenin fazlasını yapacağım.

Bu sıralarda hep çevreden ilk 3 ayın zor geçeceği, sıkıntılı olacağı söylendi. Hem bana hem Nursen’e “Çok zor geçecek. Şöyle sıkıntılar yaşayacaksınız. Böyle problemler olacak” diye uyarılar yapıldı. Bunlara kesinlikle kulak asılmaması lazım. Tabii ki zorlukları, sıkıntıları olacak. Sonuçta hamilelik süreci yaşanacak. Bunlar sürpriz şekilde ortaya çıkan, hiç umulmadık durumlar değilki. Önemli olan bu sıkıntıları, problemleri olumlu taraflarından bakarak, normal bir süreç olarak görerek yaşamak. Hatta şakaya, dalgaya vurarak eğlenceli hâle getirmek çok daha güzel ve rahatlatıcı oluyor. Hem de bu sürecin daha kolay geçmesini sağlıyor. Her şeyi sıkıntı yaparak yaşamak, problemler karşısında birden yıkılıp çaresizce kalmak hem annenin sağlığı hem bebeğin gelişimi için hiç iyi olmaz.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Tedavide dikkat edilmesi gerekenler - 1


Tüp bebek yaptıracak çiftlerin özellikle erkeklerin yapması gereken, dikkat etmesi gereken bazı durumlar var. Beslenme gibi, yaşam düzeni gibi. Üç ay önceden bunlara uyarak yaşamaya başlanılması gerekiyor. Gerçi tüp bebek yapmayıp doğal yollardan bebek sahibi olmayı düşünüyorsanız bunları gene yapmanız faydalı olacaktır. Çünkü bu anlatacaklarım sperm kalitesinin yükselmesini sağlayacak faktörler.

Tüp bebek tedavisine başlamadan önce elinizde olmadan da bazı faktörler sperm kalitesini olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Bilgisayar başında saatler geçirmek olumsuz etkileyen sebeplerden birisi. Ama günümüzde gerek iş gerekse özel yaşantımızda bilgisayarsız bir hayat çok zor. Mutlaka bir şekilde bilgisayarla zaman geçiriliyor. Hele ki diz üstü bilgisayarlar özellikle kucağa konularak kullanılıyorsa gerçekten çok zararlı. Birde bilgisayarın ısınması ile yayılan ısı iyice zarar vermektedir. Zaten sıcak ne şekilde olsun sperm için zarar veriyor.  Bu tip bilgisayarı diz üstü bir sehpa üzerinde kullanmak zararını azaltabilir. Bunun yanında o bilgisayar ile internete kablosuz olarak bağlanılıyorsa zararı arttıran önemli bir faktör. Gerçi kablosuz bağlantılar bilgisayar başında olmasanız bile zarar verebiliyor. Akıllı telefonlar ve tablet bilgisayarlar da sperm kalitesine zarar veren diğer unsurlar. Cep telefonlarını pantolon cebinde taşımak veya kılıf içinde kemere takarak taşımakta direkt zarar veriyor spermlere. Ama ceket cebine koysanız bu seferde kalbe zararlı. Eğer bir çantanız yoksa nerenize koyarsanız koyun bir yerden zarar veriyor. Sanırım bu durumda eskiden sigara paketlerinin taşındığı gibi çorapta taşımak en iyisi.

İş hayatı veya özel hayattaki olumsuzluklardan doğan sinirlilik durumu ve buna bağlı olarak gelişen stresli bir yaşam da sperm kalitesini etkiler. Gerçi artık günümüzde stresten kaçmak, hayatı toz pembe yaşamak, her olayda Grease filmindeki gibi dans ederek, şarklı söyleyerek tepki vermek çok zor. Hayat şartları, maddi zorluklar, insan ilişkileri stresten uzak kalmayı olanaksız kılıyor.
Önceden gerçekleşen bu sperm kalitesinde ki bozulmaları normale hatta iyiye çevirmek için sperm verme işleminden 3 ay öncesinden yapılmaya başlanması gereken birkaç tavsiye işinize yarayacaktır.

Öncelikle bu 3 ay içerisinde sigara ve alkol kesinlikle kullanılmamalı. Kullananlar zaten bu zamana kadar bu iki zararlı alışkanlık yüzünden spermlerini mahvetmiş olmalılar. Hiç değilse şu 3 ay kullanmayarak spermlerin kendilerine gelmesini sağlayın. Alışkanlıkları olanlar için gerçekten zor bir durum ama sonucunun ne kadar güzel olacağını düşünürseniz gerçekten değer. 3 ay çok kısa bir süre, hemen geçiveriyor. Belki bu şekilde sigarayı tamamen bırakabilirsiniz bile. 


Devam edecek....

20 Nisan 2012 Cuma

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Kontrollerin önemi


Öncelikle bebek yapmayı düşünüyorsanız ve yaşınız da 35’in üstündeyse mutlaka bir üroloğa giderek gerekli kontrollerden geçin. Hele ki alkol, sigara gibi alışkanlıklarınız varsa bu kontrolleri kesinlikle yaptırın. Bebeğiniz kesinlikle olmaz diye bir durum olmasa bile bazı eksik durumlar olabilir. Bize söylendiği gibi; 1 ay içinde de olabilir, 3 sene sonra da olabilir. Durumu öğrenip riske atmamak en iyisi. Tabii ki eşinizin de bir takım kontrollerden geçmesi çok iyi olur. Özellikle yaşı 35 ve üstüyse.

Duruma göre tüp bebek tedavisine yönelebilirsiniz. Bebek sahibi olmayı çok istiyorsanız durumu riske atmaya hiç gerek yok. Sizin sperm kalitenizde, eşinizin yumurtalarında olumsuz değişiklikler de olabilir. Doktorunuz size durumunuza göre en iyi tavsiyelerde bulunacaktır.

Kontrollerden çekinmeyin. Üroloğa muayene olmak gerçekten çekinilebilecek bir durum. Ama sonuçta o kişinin bir doktor olduğunu unutmayın ve rahat olun. Rahatsızlık verecek, utanmanızı sağlayacak muayeneler diye düşünebilirsiniz. Kesinlikle öyle değil. Tüm muayene ve tetkikler sağlığınız için çok çok önemli. Hem bebek sahibi olabilmek için gerekli şartları sağlayıp sağlamadığınızı öğreniyorsunuz hem de üroloji ile ilgili başka sağlık durumlarınızı da öğrenmiş oluyorsunuz bu sayede. Zaten belli bir yaşa geldikten sonra her erkeğin bu muayenelerden geçmesi şart. Neyin ne olduğunu bilip ona göre plan yapmakta, yaşamakta fayda var. Kontroller eşiniz içinde geçerli. Onun da bir kadın doğum uzmanına gidip muayene olup durumu öğrenmesi çok iyi olur. Sorun varsa, bu sorun iki taraftan birinde olabilir. Mutlaka erkekte veya kadında olacak diye bir şey yok. Halkımızda, özellikle kırsal kesimde yaşayan erkeklerde çocuk olmaması durumunda genelde suç direkt kadına atılır. Ama esas problem erkekte de olabilir ve bu gayet normal bir durum. Bu durum, erkekliğin ayaklar altına alınmış olması anlamına gelmiyor. Şöyle bir tabir vardır; “ceketimi atsam hamile kalır” diye. Tamam bu tip erkekler mutlaka vardır ama her erkekte de böyle olacak diye bir şart yok. Sonuçta sağlık sorunu ve halledilmeyecek diye bir durum yok. Hiç spermi olmayan erkeğin bile tıbbi müdahalelerle çocuğu olabiliyor. Bildiğim kadarı ile bu tedaviler de hiç o kadar büyütülecek tedaviler değil. Sonucunun ne kadar güzel olabileceği düşünülürse her şeye değer. Bunu, her şey yolunda gidip bebeğinizi kucağınıza aldığınızda çok daha iyi anlayacaksınız.

19 Nisan 2012 Perşembe

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Neden tavsiye ediyorum?


Tüp bebek tedavimiz olumlu sonuçlandı. Bizim için mucize gibi bir olay oldu. Çünkü ilk denemede, tek yumurta ile bu başarıyı sağladık. Bu konuda tüp bebek yaptırmak isteyenlere naçizane tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Bu konuda kesinlikle uzman değilim ama yaşadıklarımdan edindiğim tecrübeler tüp bebek tedavisine devam edenlere veya tüp bebek yaptırmayı düşünenlere yardımcı olabilir diye düşünüyorum. En başta da belirttiğim gibi bunları yazmakta ki amacım hem ileride kızıma bir hatıra bırakmak hem de birilerine yardımcı olabilmek. Diğer yandan da bu süreci bir babanın gözüyle anlatabilmek.

Bu süreç içinde bir çok araştırma yaptım, okudum, dinledim. Doktor tavsiyelerini öğrenip uyguladım. Kendi yaşadıklarımdan tecrübeler edindim. Öğrendiklerimle, bu süreçten önce ve tedavi sırasında yaşadıklarımı bağdaştırdım. Birbiri ile ilişkili olumlu veya olumsuz sonuçlar çıktı. Keşke daha önceden dikkat etseydim, yapmasaydım dediğim şeyler oldu. Ama bazı durumlarda kaçınılmazdı. İş hayatı gibi. Yapmazsan olmayacak, mecburen yapılacak şeyler. Önceden yaşanılan, yapılan şeyler sperm kalitenizi olumsuz etkilemiş olabiliyor.
Tedavi sürecinde veya sonrasında da keşke şunu da yapsaymışım, daha iyi olurmuş dediğim durumlarda oldu. Bazı şeyleri de sonradan öğrendim. Ama arada boşuna yapmışım, yapmasam da olurmuş dediklerimde oldu.

İnsanoğlu teknik, bilimsel bilgilerin yanında yaşanmışlıklardan da faydalanmak ister. Hatta bu yaşanmışlıklar çok önemli hale gelebilir. Çünkü yaşanmış tecrübeler daha somut bilgiler verdiğinden bunların içinde insan kendisini bulabilir. Kendisiyle bağdaştırabilir. Bende yaşadıklarımı ve yaşarken konu ile ilgili öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum. Bu konuda hep baba gözüyle yazdığım için tavsiyelerimi de babalara yönelik yapacağım.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Bonservisiyle embriyo transferi


Salı sabahı bayağı bir heyecanlı olarak kalktık. O büyük gün gelmişti. Nursen bugün potansiyel olarak hamile olacaktı.  Güzelce hazırlandık ve çıktık evden. Aslında “yumurtlama” işleminde de oluğu gibi ben Nursen’den daha heyecanlıydım. Nursen sakinliğini koruyordu. Sanki yumurta transferine değil marketten yumurta almaya gidiyorduk. Böyle olması daha iyi aslında. Nursen sakin, rahat, huzurluydu ve bu da işlemler açısından avantajımız olacak.

 Tabii ki annem ve teyzem de geleceklerdi. Gene bizi yalnız bırakmıyorlardı sağolsunlar. Onlarla tüp bebek merkezinde buluştuk. Gene cümbür cemaat gelen sadece biz vardık. Olsun daha iyi oluyordu. Hem bende yalnız kalmamış oluyordum. Yoksa o heyecanla ne yapacağım belli olmaz, zaman geçmez benim için.

Nursen’e daha önce transfere gelirken bol bol su içmesini söylemeyi unutmuşlar. Oraya gittiğimizde bunu öğrendik. Hemen sular geldi, Nursen bardak bardak su içip şişmeye başladı. Ama gene de yetmemiş bu içtiği sular ve transferden önce Nursen’e manuel olarak su takviyesi yapılmış. Nursen’in dediğine göre bu biraz canını da acıtmış. Keşke daha önce söyleselerdi de bizde ona göre bolca içip gelseydik. Bizde derken tabii ki ben de değil sadece Nursen.

Biraz süre geçtikten sonra hemşire gelip Nursen’e “Hadi bakalım gidiyoruz” dedi. Annem ve teyzem Nursen’le öpüşüp koklaşıp yukarı yolladı. Ben Nursen’le birlikte işlemin yapılacağı yerin kapısına kadar gittim. Sarıldım, öptüm ve içeri gönderdim. Kafam çok rahattı. Aysun Hanım ve Evrim yanındaydı. Onlara gerçekten çok güveniyorum. Onların yanında bizimle her zaman çok yakından ilgilenen hemşirelerde var. Hiç gözüm arkada değil. Onların da desteği ve verdikleri moral sayesinde hem Nursen hem ben çok rahattık.

Nursen içeride işlemde biz aşağıda bekleme salonunda heyecanla beklemeye başladık. Zaman geçmek bilmiyor. Aslında çok uzun sürmedi ama bana birkaç gün geçmiş gibi geldi. Gözüm devamlı merdivenlerde. Yukarıdan birisi inip “Bitti” diyecek diye bekliyorum. Sonunda merdivenlerde kırmızı steril kıyafetler giymiş bir çift bacak gördüm, indikçe “İşte geliyor hemşire” dedim ve fırladım. Gülerek bize gelip “Nursen Hanım çıktı. Odada istirahat ediyor” dedi. Ben merdivenleri beşer beşer çıkıp hemen yanına gittim. Yukarı çıktığımda Aysun Hanım ile karşılaştık. Yüzü gülüyordu ve mutluydu. Tedavinin başından beri, Evrim’in de yakını olduğumuzdan aramızda güzel bir samimiyet oluşmuştu. O da çok heyecanlıydı ve çok istiyordu olmasını. Hatta bir seferinde rüyasında bile görmüş. Nursen hamile kalamamış ve çok üzülüyormuş. Daha önce bahsettiğim uzun protokole geçiyormuş ve tedaviye devam ediyormuş. Derler ya; rüyaların tersi çıkarmış. Umarım bizimde öyle olacak.

Nur topu gibi embriyomuz
Bana hemen elindeki ultrason görüntüsünü gösterdi. Şu lisedeki biyoloji kitaplarında gördüğümüz gibi bölünmüş bir hücre resmiydi. Hiç bilmeden baksam o günlerdeki hiç sevmediğim biyoloji dersini hatırlayıp “Offf gene mi bu resimlerden” deyip atardım herhalde. Aysun Hanım heyecanla “Bakın Tuğkan Bey. Bu embriyonun ultrason görüntüsü. İşte bunu Nursen Hanım’a transfer ettik. Embriyo kitaplara konulacak kadar güzel ve sağlıklı. Çok çok güzel. Nursen Hanım’ın da rahmi bu embriyonun tutulması için çok sağlıklı ve iyi durumda. Çok başarılı bir transfer oldu. Her şey çok güzel gitti ve Nursen Hanım da çok iyi” dedi. İçimden “Eline sağlık Evrimcim ne güzel yapmışsın embriyoyu” diye geçirdim.  Nasıl sevindiğimi anlatamam. Aysun Hanım’dan embriyo görüntüsünü rica ettim. Saklamak istiyordum. Bebeğimizin ilk fotoğrafıydı sonuçta. Hâlâ da duruyor o görüntü “Vay bee.. O halden bu hale geldi” diyerek bir görüntüye bir kızımıza bakıp hayret ediyoruz.

Elimde embriyo görüntüsü ile birlikte koşarak Nursen’in yanına gittim. Yatakta öylece sakin sessiz yatıyordu. Yüzünde rahatlama ve mutluluk vardı. Çok güzel görünüyordu ve çok iyiydi. Gidip sarıldım, öptüm. Elimdeki görüntüyü gösterdim ve Aysun Hanım’ın dediklerini söyledim Nursen’e. Bunları duyunca daha da bir rahatladı. Artık potansiyel anneydi. Biraz sonra Evrim’de geldi yanımıza. Transferin çok başarılı geçtiğini ve her şeyin çok güzel olduğunu o da söyledi.
Transfer gerçekleştiğine göre bu tedavi ve işlemler için verdiğimiz ücret bu embriyonun bonservis ücreti oluyor bu durumda. İyi bir bonservis ücreti ile artık bebeğimiz olacaktı.
Yaklaşık bir saat kadar oda da dinlendi Nursen. Bu sırada annem ve teyzem gelip gördüler, Nursen’in ailesi aradı onlarla konuştuk. Herkes rahatlamıştı ve ayrı bir sevinç içindeydi. Nursen’in ailesi  başka şehirde olduğundan daha çok merak ediyordu. Uzakta olunca akılları bizde kalmıştı tabii. Güzel haberi alınca onlarda rahatladılar. Yanımızda olamasalar da oralardan verdikleri destek bile bize iyi geliyordu. Nursen’in kardeşi Çiğdem ve eşi de tesadüfen bu işlemler sırasında Ankara’daydı. Onlar da yanımıza geldiler. Nursen için daha da fazla moral oldu tabii.

Artık çıkıp eve gitme zamanı geldi. Nursen kalktı, yavaş yavaş giyinmesine yardım ettim ve odadan çıktık. Arabaya binip doğru eve. 

10 Nisan 2012 Salı

Nur topu gibi embriyomuz var artık


Nursen’in yumurtlamasından ve benimde malzemeyi vermemden sonra evde heyecanla embriyo transferinin yapılacağı günü beklemeye başladık. Cumartesi günü yumurtladı, salı günü de transfer işlemi gerçekleşecek. Bu süre içinde de iş tamamen Evrim’de. Biz malzemeyi ona verdik artık o da embriyo haline getirip transfere hazırlayacak. Arada Evrim’den haber geliyor. Embriyoların hazır olduğunu, büyümesini beklediğimizi haber veriyor. Her şey Evrim’in kontrolü altında. İki gün sonra çok güzel iki tane embriyo olduğunu söyledi. Bizde heyecan katsayısı daha da artmaya başladı. Bu çok güzel bir haberdi, iki tane yumurta ve ikiside embriyo oluyor. Yani iki embriyo transferi olacak. Tabii hemen arkasından aklımıza gelen “Ahaa!! İkiz olacak galiba!”

Her şey çok güzel gidiyor. Nursen’in morali çok çok iyi. Keyfini yerinde tutmak için hepimiz seferber olduk. Bir dediği iki olmuyor, çok güzel dinleniyor, rahat, çok güzel besleniyor. Yani transfere çok güzel hazırlanıyor.

Pazartesi günü Evrim aradı ve embriyolardan birinin dejenere olduğunu ve daha zayıf göründüğünü söyledi. Birçok kişi de 10’dan fazla yumurta oluyor, tedavi süresince o yumurtaların neredeyse hepsi olgunlaşıyor, içlerinden dölleyecek birçok yumurta çıkıyor ama bizim şansımıza oluşan iki yumurtadan birisi iptal olmuş. Gerçi bazılarında o kadar yumurtadan hiç birinin işe yaramadığı da oluyormuş.  Hiç önemli değil. Aysun Hanım daha önce dediği gibi “Bir yumurta olsun ama kaliteli olsun. O bize yeter”. Bizimki de aynen öyle işte. Doğal köy yumurtası gibi güzel bir tane yumurtamız var.

İş artık tek embriyoya kalmış gibiydi. O tutacak nasıl olsa. Hem Aysun Hanım’ın söylediğine göre tutmaması için hiçbir sebep de yok. Nursen’de gereken her türlü şart çok çok iyi durumda. Embriyo’nun yeri hazır ve gelmesini bekliyor. Eklemem gereken bir şey; çok sonradan, bebeğimiz doğduktan sonra öğrendik ki meğerse yumurtalardan biri zaten en başta iptal olmuş. Evrim moralimizi bozmamak için bunu söylememiş.

Embriyo olarak, laboratuvarda da olsa artık potansiyel bir bebeğimiz var. Tüp bebek olduğuna göre sanırım “tüp”de büyüyor. İşlemin adı “tüp bebek” ya hani, anca bu kısımda tanımlayabildim veya bir yere oturtabildim. Tedavinin başından beri “tüp”le ilgili hiçbir şey olmadı, peki nereden geliyor bu “tüp bebek” adı?

Biz bir heyecan bir heves var ki çok acayip. Embriyomuzu çok merak ediyoruz.  “Gidip bebeğimizi görelim. Yazıktır yalnız kalmasın oralarda tüpün içinde” diye Nursen’le şakalaşıyorduk. Şaka falan ama aslında gerçekten merak da ediyorduk. Bu şakayı Evrim’e de  yapalım diye dayanamayıp aradık “Evrim biz gelip bebeğimizi görmek istiyoruz” dedik. O da güldü bu isteğimize. Sadece gülüp geçer diye düşünüyorduk ama “E gelin görün isterseniz” dedi. Bunu hiç beklemiyorduk. Birden afalladık. Haydaaaa!! Böyle bir şansımız var. Tabii Evrim’den torpilliyiz ya ondan. “Yok yok! Biz sadece şaka yapıyorduk. Görmeyelim. Nasıl olsa senin elinde. Gözümüz arkada değil. Sağol” dedik. Görsek sanki ne olacaktı ki? Hatta sanırım anca mikroskopla görülebilecek durumda.

Tek yumurtadan tek embriyo, hem de çok güzel gelişen bir embriyo. Şansımız çok iyi gidiyordu. Her şey yolunda olunca umudumuz daha da arttı. 

9 Nisan 2012 Pazartesi

Karıcığım “yumurtladı”


Tam hatırlamıyorum ama hemen hemen 20-25 dakika sonra Aysun Hanım yanımıza geldi. İşlemin çok başarılı geçtiğini, beklediğimiz gibi 2 tane yumurta alındığını ve gayet iyi göründüklerini söyledi. Nur topu gibi iki yumurtamız olmuştu. Nursen’i hasta odasına almışlar ve ayılmak üzereymiş. Biraz beklememizi ve Nursen’in geleceğini söyledi. Dediği gibi birkaç dakika sonra Nursen aşağı indi. Biraz halsiz görünüyordu ama gene de iyiydi.

Yumurta toplama işlemi bayıltarak yapıldığı için hiç öyle arkadaşının yaşadığı ızdırabı çekmemiş. Zaten bayıltmadan yapılan yumurta toplama işlemi çok eskilerde kalmış. Artık bütün yumurta toplama işlemleri bayıltarak yapılıyormuş. Düşünsenize tavuk yumurtlarken ne biçim gıdaklar, avazı çıktığı kadar. Demek ki ne kadar acı çekiyor.  Gerçi hiç alâkası yok tabii yumurta toplama işlemiyle ama sonuçta iki durumda da yumurta çıkıyor ya hani o bakımdan aklıma geldi.  Nursen’in söylediğine göre tek ağrı, sonrasındaki 2-3 gün süren regl sanıcısı gibi bir sancıymış. Bunu da Aysun Hanım’a sorduk ve gayet normal olduğunu söyledi.

Beklerken benim gene çenem durmadı ve “Amanda benim karıcım yumurtlamış!!” dedim ve bu şakayla bayağı eğlendik. “Benim karım tavuk gibi yumurtlamış. İki tane yumurtası olmuş. Amanda aman. Gıdaklandın mı aşkım yumurtlarken? O kadar iğnelerle, ialçlarla olgunlaşsın diye uğraştık, çift sarılı olmuştur belki” diye işi artık tamamen şakaya vurduk. Stresimiz bitti ya artık işin eğlence kısmına geldik. İyi de oldu, sayemizde yanımızda heyecanla ve ne yapacağını bilemeden, stresli, sıkıntılı bekleyen 2 çiftin daha gülmesine sebep olduk. Belki onları da bu şekilde eğlendirerek biraz moral vermişizdir. Umarım öyle olmuştur da onlarda moralli ve biraz rahatlamış şekilde işleme girerler. Artık embriyo transferine kadar bu şakayı hergün birkaç kere yapıyorduk. Durumu merak ederek bizi arayan, ziyarete gelen, görüştüğümüz herkese “Nursen yumurtladı” diye durumu anlatıyorduk. Tüm çevremizde artık şaka konusu oldu bizim 2 tane yumurta. Artık Nursen embriyo transferine kadar dinlenecek.

Bu arada yeni bir bilgi daha öğrendim. Eğer anne ya da babada genetik bir rahatsızlık varsa (Akdeniz Anemisi v.b.) mevcut embriyoların genetik incelemesi yapılarak hastalık olmayan embriyo seçilip transferi yapılabiliyormuş. Burada embriyoyu çoğul olarak yazdım çünkü bu işlem en sağlıklı birkaç embriyoya uygulanıyor ve içlerinden sağlıklısı seçiliyor. Böylece anne veya babada bulunan genetik rahatsızlığın bebekde devam etmesinin önüne geçilebiliniyor. Neyse ki ne Nursen’de ne de bende böyle bir genetik rahatsızlık yoktu. Olsa da bizde zaten iki tane yumurta olduğundan ve dolayısıyla iki tane embriyo oluşabileceğinden çok  az alternatifimiz vardı.  Tabii ki bu işlemde tedavi haricinde ayrı bir maliyet gerektiriyor. Özellikle belirtmek istiyorum ki bu ve bunun gibi bilgileri sadece Aysun Hanım’dan dinlediğimiz kadarıyla veya okuduğumuz, izlediğimiz yayınlardan öğrendiğimiz kadarı ile aktarıyorum. Sonuçta herhangi bir uzmanlığım yok. Belki biraz eksik, hatalı olabilir.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Yumurta toplama zamanı geldi


Artık tedavinin sonuna yaklaşıyoruz. Birkaç gün sonra Nursen’den olgunlaştırdığımız, iğnelerle, ilaçlarla besleyip büyüttüğümüz yumurtalar toplanacak. Bu işlem için son iğneleri de yaptım ve o günü bekliyoruz. Daha öncede dediğim gibi şansımıza Nursen’de o ay 2 tane yumurta oluştu. Öyle kişiler varmış ki 15-20 yumurtası oluyormuş. O kadar çok yumurta olunca alternatif çok daha fazla oluyor tabii ki. İçlerinde iyisinin de iyisi çıkıyor. Tabii burada önemli olan yumurta sayısı değil kalitesi. O kadar çok yumurtadan kaliteli olan bir tane bile çıkmadığı durumlarda olabiliyormuş  Aysun Hanım’ın dediğine göre. “Bir tane yumurta olsun ama çok kaliteli olsun yeter” diyordu bize. Nursen’de ki iki yumurtadan hiç değilse bir tanesi kesin iyi çıkacak ve döllenip rahme konacak. O da tutacak. O kadar eminiz sonuçtan.

Yumurta toplama işlemi deyince gözümün önüne sanki Aysun Hanım eline küçük bir kepçe alıp yumurtaları alacakmış gibi bir görüntü geldi. Aslında zor ve kadın için sancılı bir işlem. Daha önce yaptıran bir arkadaşımıza sorduk. Onu bayıltmadan direkt toplama işlemi yapmışlar ve gerçekten çok eziyetli bir işlem olmuş. Nursen’e mutlaka bayıltarak yaptırmasını söylemiş. Heyecanla o günü beklemeye başladık. Cumartesi günü tüp bebek merkezinde hemen hemen sadece bu işlem yapılıyormuş. Zor ve heyecanlı bir gün olacaktı. Annem ve teyzemde bizimle gelmek istediler. Yanımızda olmak istiyorlardı. Hani Nursen’in bir şeye ihtiyacı olursa ben erkek olarak müdahale edemeyebilirim diye düşündüler. Haklıydılar aslında, ne olur ne olmaz. Nursen’e de söylediler gelmek istediklerini. Belki Nursen istemeyebilir, sadece beni isteyebilir yanında. Nursen de “Olur tabii gelin lütfen” deyince bu sefer hep beraber cumartesi gününü beklemeye başladık. Sabah 9 gibi tüp bebek merkezinde olacaktık. Orada buluşuruz cümbür cemaat dedik. Bir yandan da o kadar kalabalık gidip komik duruma düşmeyiz inşallah diye düşünüyorduk. Acaba bizim gibi böyle ailece gelenler var mıydı? Aman ne olacak ki? Ne güzel yalnız değiliz işte. Bize destek olan ailemiz var yanımızda. Keşke Nursen’in ailesi de Ankara’da olsaydı da onlarda gelebilseydi bizimle. Ne güzel olurdu. Onlarda her telefonla konuştuğumuzda bize moral verdiler, destek oldular.

Bu sırada evlilik yıldönümümüzde geldi. Tam tedavinin son günlerine denk geldiği için çok özel bir şey yapamadık Nursen’le. Kendi aramızda küçük bir yemek ile kutladık. Ama birbirimize aldığımız hediyeleri söylemem lazım ki bu durumda bile ne kadar keyfimize ve zevkimize düşkün olduğumuzu görün. Nursen bana Rakı Ansiklopedisi aldı. Bende iki rakı kadehi ve karaf aldım. Tedavi bittiğinde gene rakı keyfimi yapabilecektim. Aslında bunu Nursen’le beraber yapmak benim için en büyük keyif ve zevk,  ama sanırım bir süre daha yapamayacağız. Bir süre dediğim bebek doğup Nursen’in süt vermeyi bitirmesine kadar. Olsun nasıl olsa o gün gelecek. Kadehler ve karaf hiç kullanılmadı ve baş başa rakımızı yudumlayacağımız o günü bekliyorlar. Fakat ben Rakı Ansiklopedisini okumaya başladım.


5 Nisan 2012 Perşembe

Ya ikiz olursa


Bu arada bir düşüncemizde ikiz olma olasılığıydı. Sonuçta tüp bebek olduğu için ikiz olabilirdi. Nursen’e yaşından dolayı iki tane embriyo transfer edilebiliyor. Zaten yumurtada 2 tane. Neyse ki üçüz olma şansı yok. Tek embriyo olup bir mucize ile çift yumurta ikizi de olabilirdi tabii. Haydi bakalım o zaman ne olacak? Düşüncemiz tabii ki iki tane bebeğimizin olması değil, olduktan sonra bebeklerin hayatını, gelişimini, eğitimini nasıl sağlayacağımız esas sorun olacaktı. Gerçekten zor olacak. Hele ki 40 yaşında bebek sahibi olup bir de ikiz olunca. Evde iki bebek ağlaması, iki bebeğin altını değiştirme, iki bebeğin banyosu…. Oturduğumuz ev kutu gibi. Eve nasıl sığarız acaba diye de düşündük (ki şimdi tek bebeğimiz olduğu halde bile eve sığmamaya başladık). Hemen kafamızda planlar dönmeye başladı. Ranza yaptırırız, modüler mobilyalar ve eşyalar kullanırız. Önce eğer ikinci embriyo da tutarsa birisini sonlandırsak mı diye düşündük. Ama öyle yapmaya içimiz el vermez ki! O da bizim bir parçamız. Olursa olur ne yapalım. En güzel şekilde ikisini birden büyütürüz. Ya ikiz olursa diye anneme söylediğimde “Ah keşke olsa bakarız, büyütürüz” dedi. E hadi bakalım dedik. Nursen’in anne ve babasına söylediğimizde onlar da “Olsun olsun, ne güzel olur. Büyürler beraber” dediler. Olası bir ikiz durumunda destek çok güzel. Cem’le ben dertleşiyorduk ara sıra. Çok yakın arkadaşım olduğundan gayet rahat dertleşebiliyordum.  Onun da bir kızı var. Cem’de “Amaaan ne olacak üçü beraber büyürler” diye destek verdi. Ne kadar şanslıydık. Yakınlarımız hep destek veriyor. Böyle olunca moralimiz yükseliyor “İkiz de olursa olsun. Ne güzel olur. Amanda aman” demeye başladık. Sanki bu arada embriyo transferi yapıldı da, ikisi de tuttu da, ikiz bebeklerimiz olması kaldı. Ama ihtimali bile düşündürmeye yetiyor. 

4 Nisan 2012 Çarşamba

GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) bebek


Bu sıralarda GDO’lu besinler gündemdeydi. Tüm basın bunları konuşuyordu. Besinler GDO’lu oluyor, genetiği ile oynanıyor diye bir sürü haber vardı. Bir gün serviste, işten eve dönerken gene kafamda ilaçlar, tedavi, ne olacak, nasıl olacak diye düşünceler dönüp duruyordu. Birden aklıma bu tedavi sürecinde Nursen’in de hormonlu ilaçlar aldığı tekrar aklıma geldi. Ne kadar zor, iyi dayanıyor karıcım benim derken “E şimdi bu durumda bizim bebeğimiz de mi GDO’lu olacak” diye bir şaka aklıma geldi ve kendimi serviste boş boş gülerken buldum. Bari tek başıma gülmeyeyim deyip Nursen’i aradım ve “Karıcığım bu kadar hormon ve ilaçla bizim bebeğimiz olursa GDO’lu mu olacak” diye sordum ve “Yuuh aşkım yaaa!!” diye bir tepki gösterdi ve başladık bu sefer beraber gülmeye. Sonra Cem’i arayıp söyledim “De get yaa” deyip gülmeye başladık. Sonrasında birkaç gün aramızda “GDO’lu bebeğimiz olacak” esprisi devam etti. Hem tüp hem GDO’lu bebeğimiz olacak, nasıl bir şey çıkacak acaba?

İğneler ve ilaçlar bunaltıyor


Bu kadar yüksek moralle süreci yaşasak da, eğlenceli hâle getirmeye çalışsak da sonuçta bu iğneler ve ilaçlar neredeyse tamamen hormondu. Nursen’in vücuduna sürekli hormon giriyordu ve bu vücudunda, metobolizmasında değişiklikler yaptığı için psikolojisi de bozuluyordu. Gerçekten çok çok önemli ve zor bir tedavi sürecinden geçiyordu. Her ne kadar ben elimden geldiği kadar destek olmaya çalışsamda bazı durumlarda psikolojisinin bozulmasına engel olamıyorduk. Birkaç kere Nursen’e “iyi saatte olsunlar” durumu geldi. Çıldırma aşamasına yaklaştı. İlaçları attı, “yeter artık nedir bu eziyet” diyerek feryât etmeye başladı, “Sırf sen istedin diye çekiyorum ben bu eziyeti. Bıktım artık” demeye başladı, çok bunaldı, sıkıldı, hayatı kısıtlandığı için rahatsız oldu. Tabii ki sırf ben istediğim için değil kendiside çok istiyor. Sadece moral bozukluğu ile bu şekilde tepkiler verdi. Bunlar gâyet normal tepkilerdi. O kadar hormonu yersen olacağı bu. Ben hep soğuk kanlılığımı korumaya çalışarak Nursen’e destek olmaya çalıştım, moral vermeye çalıştım, sakinleştirmeye çalıştım, konuştum, dertleştik, soncunu hâyâl ederek teselli etmeye çalıştım. Genelde başarılı da oldum. Ama öyle zamanlar oluyordu ki bana da geliyorlardı. Benimde tahammül sınırım azalıyordu. Her ne kadar Nursen’i üzmemeye çalışsam bile elimde olmadan da olsa üzüyordum. Ufak tefek tartışmalar, atışmalar oluyordu. Süreç benim içinde kolay değil. Bende ne olacak, nasıl olacak diye düşünüyorum devamlı. İyi ki bir de o hormonları ben almıyordum. Yoksa mümkün değil dayamazdım. Nursen kadar tahammül sınırım yüksek ve dayanıklı değilim. Ama hep en kısa yoldan ve uzatmadan hallediyorduk, tatlıya bağlıyorduk. En önemli telkinimiz ise sonucunun ne kadar güzel olacağını düşünmek oluyordu. Hamilelik süreci, bebeğimizi kucağımıza alcağız günler bize güç veriyordu ve daha moralli, enerjik, olumlu olmamızı sağlıyordu. 

3 Nisan 2012 Salı

Keşke daha fazla kumaşla çalışabilseydik!


Bu süreç içinde Dr. Aysun Hanım’a giderek kontrollerimizi de ihmal etmiyorduk. Aysun Hanım hem gelişmeleri takip ediyor hem de zaman geçtikçe iğnelerin dozunu değiştiriyor, yeni iğneler ve ilaçlar veriyor, tedaviyi en güzel şekilde sürdürüyordu. Bu sırada yavaş yavaş tedavinin sonuna geliyoruz. Nursen’den yumurta toplama işlemine 1 ay kadar süre kaldı. Bir önceki ay Nursen’de 5 tane yumurta varken son bir aya girdiğimizde şansımıza 2 tane yumurta oldu. Tabii bu durumda alternatifimiz biraz olsun azaldı. Bu 2 yumurta üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor.
 Artık yumurtaları olgunlaştırma çalışmaları başladı. Yeni bir iğneye başladık. Bu iğne sayesinde mevcut olan iki tane yumurtanın olgunlaşarak daha bir embriyo olması amaçlanıyor. Yeni iğnemize ve yeni şakalarımıza başladık. Yumurtalar olgunlaşacak, kocaman olacak diye uğraşıyoruz.

Bir akşam iğne yaparken Nursen’in aklına çok parlak bir fikir geldi; “Yumurtaların olgunlaşması için iğnelere ne gerek var ki? Olgunlaşma Enstitüsü’ne gönderelim daha iyi olgunlaşsınlar.” Süper fikirdi ama iğne yaparken söylenmez ki! Gülmekten gene iğneyi zor yaptım.
İki tane yumurta olunca Aysun Hanım laf aralarında bizi herhangi bir olumsuz duruma karşı hazırlıyordu. Tutmazsa bir daha deneriz, yöntemi değiştiririz, şu şekilde uygulamalar yaparız gibi. Öğrendik ki aslında bize en temel ve kısa olan tedavi şeklini uyguluyormuş. Tutmadığı takdirde biraz daha ağırlaştırılmış olan uzun tedavi yöntemine geçeriz dedi. Kısa olanı 3 ay sürüyor uzun olanı ne kadar sürüyordu acaba? Bunlara kısa protokol ve uzun protokol deniyormuş. Uzun protokolde daha fazla iğne, daha fazla ilaç, daha çok sıkıntı, bayağı zor olurdu sanırım.

Her zaman ilk seferde tutmayabiliyor. Sorun kadında da olabilir, erkekte de. İlk tedavinin etkileri devam edeceğinden ikinci denemede tutma ihtimali çok daha yüksek olabiliyor. Çünkü hazır bir tedavinin üstüne eklemeler oluyor. Erkek üzerinde de ikinci seferde bir takım tedaviler uygulanıyor. Bunları hiç merak edip sormadım bile.

Aysun Hanım  hem olacağı yönünde moral veriyor hem de herhangi bir aksilik durumuna karşı bizi hazırlıyordu. Aslında hiç gerek yoktu gibi geliyordu bize bu telkinler. Biz çok emindik ilk seferde tutacağından, çok inanıyorduk. Çünkü tedavi çok güzel gidiyordu ve bizim moralimiz çok yüksekti. Hadi tutmazsa da büyük ihtimalle bir daha denemeyecektik zaten. En azından o zaman ki düşüncemiz buydu. 

Aysun Hanım’ın bizi olumsuz duruma karşı teselli ederken bir benzetmesi vardı ki, bizim için ilginçti ve aramızda şaka konusu olmuştu. Hep “Mümkün olduğu kadar fazla kumaşla çalışmamız lazım”, “Keşke daha fazla kumaşla çalışabilsek” gibi benzetmeler kullanıyordu. Burada ki kumaş Nursen’de ki yumurta sayısıydı. Tüp bebek mi yapıyorduk, bedenimize göre İngiliz kumaşından bebek mi diktiriyorduk? Ama neyse ki kumaş diye diye sonunda kumaş işlenecekti.

Hem Aysun Hanım ve Evrim’den, hem çevremizden tüp bebek ile ilgili olumlu şeyler duyduğumuz kadar olumsuz durumlarda duyuyorduk. Defalarca denenip olumlu sonuçlanmayan tedaviler vardı. Tedavimiz olacak, gerekli işlemler yapılacak, Nursen hamile kalacak ve bir bebeğimiz olacaktı. Bu düşünceden hiç vazgeçmedik. Kumaş falan umurumuzda değildi. Tek kumaş olsun bizim olsun. Nursen onu Aysun Hanım’ın da desteğiyle en güzel şekilde teğeller, biçer ve diker nasıl olsa. Biraz megolomanca olacak ama sonuçta kumaşın imâlatı çok iyiydi. Nursen imâl ediyor nasıl olsa. Bende takviye yapınca olumsuz olacak hiçbir durum yok. 

2 Nisan 2012 Pazartesi

İğne yaparken “Hakkı Amca Metodu”

Bir gece Nursen’e “Bir zamanlar bizim sağlık memuru Hakkı Amca vardı. İğnelerimizi hep o yapardı. Yaparken de üflerdi. Tam iğneyi batıracağı zaman püfff diye üfler ve iğneyi hissetmezdik. Eli de hafifdi ve çok güzel iğne yapıyordu. Bende öyle yapmayı deneyeceğim bir dahaki sefere” dedim. Nursen tepkili bir şekilde “Ne o öyle. Olmaz öyle şey. Üflerken ağzından tükürük çıkar, mikrop çıkar, iğneyle mikrop kaparım” dedi. Ben de “Eh peki o zaman” diyerek konuyu kapattım. Ertesi gün ilk iğneyi Hakkı Amca tekniği ile yaptım. Nursen’e “Nasıldı acıdı mı?” diye sordum. Hiç hissetmediğini söyledi. İşte budur diye aklımdan geçirdim ama ne yaptığımı söylemedim. Kendisi de üflediğimi hissetmemişti. Bir sonrakinde gene aynı şeyi yaptım ve Nursen gene hissetmediğini söyleyince gülerek “Bak Hakkı Amca’nın tekniğini uyguladım” diye durumu açıkladım. Nursen’in çok hoşuna gitti. “Aa ne güzel dolu. Çok rahat oluyormuş meğerse. Bundan sonra hep böyle yap” dedi. O ilk tepkisinden eser yoktu ve düşüncelerinden  vazgeçmişti. O günden sonra iğneleri hep Hakkı Amca tekniği ile yapmaya başladım. Püüfff diye üfleyip pıt diye iğneyi batırıyordum. 

İğneci oldum


Ben iğne yapmaya, Nursen’de iğne olmaya alışmaya başladık. Yavaş yavaş tecrübe kazanıyordum ve her seferinde daha yumuşak, güzel yapıyordum. Hep göbekten yapıyordum iğneleri. Bir gün sol taraftan bir gün sağ taraftan. Göebek deliğinin 4 parmak yanından, işaret parmağım ve başparmağımla hafifeç sıkıp bombe yaptıktan sonra iğneyi batırıyordum. Ara sıra en son hangi tarafa yaptığımı karıştırıyorduk ama olsun. Bazen de iğneden sonra acımasa bile morarıklık oluyordu. Gerçi öpüyordum biraz geçiyordu ama gene de kalıyordu. “Öpiiiim geçsin” taktiği faydalı oluyor. Aslında bazen değil genelde morarıyordu ve bu morarıklık birkaç gün geçmiyordu. Aslında işe yaradığı da oluyordu. Ne tarafa yapacağımı belli ediyordu.
"Dün sağ tarafı morartmışım. Bugün sol tarafa yapacağım o zaman”.   

Bir süre geçtikten sonra bir baktık artık elek gibi olmuş Nursen’in göbeği. İçtiği sular oradan çıkacak diye korktuk. Esas haftada bir benim yapamayacağım, bilen birisinin gelip yapması gereken iğne biraz ağır oluyordu. Çok yoğun ve zor bir iğneydi. Evimizin  oralarda bulunan sağlık merkezine telefon ediyordum ve sağlık memuru gelip yapıyordu. Kalçadan olması gerekiyordu iğnenin. Yapıldıktan sonra bir müddet yanma ve ağrı veriyordu Nursen’e. Ama acı eşiği o kadar yüksek ve acıya dayanıklı ki buna da katlanıyordu Nursen. İğnelerin yanında ilaçlar da var. Onlarda hormonlu. Üstüne günde birkaç defa olmak üzere o ilaçları da alıyor. 

30 Mart 2012 Cuma

Tüp bebek yapacağımızın bilinmesi gerekiyor mu?


Tüp bebek yapacağımızı çevremize söyleyip söylememekte ilk başlarda tereddüt ettik. Hani söylesek ne tepki olur, söylemesek nasıl saklayacağız? Hem Nursen hem ben gizli saklı bişey yaptığımızda kimseden saklayacak yeteneğe sahip değiliz. Bir şekilde açık veriyoruz, belli ediyoruz. Ne yapalım yapımız böyle. Saklasak bile bir yerde nasıl olsa belli edecektik. Hem devamlı görüştüğümüz arkadaşlarımız var. Onlarla beraberken illâ ki iğne saatimiz denk gelecek. Ne yapacağız o zaman?

“Hadi biz müsait bir oda varsa 5 dakika baş başa çekilelim hemen döneceğiz” desek çok yanlış anlamalara sebep olabilir.

“Eve gidene kadar dayanamadınız mı ne aceleniz var?” diye düşünebilirler.

Aman söylesek ne olacak ki? Gayet normal bir durum. Bebek istiyoruz, bu şekilde yapma durumundayız. Kime ne? Utanacak, sıkılacak, saklayacak bir durum yok. Çevreden duyuyorduk ve yaşadık; bundan utanan, söylemeye çekinen, çok gizli bir durum gibi saklayanlar oluyor. Ne gerek var ki? Hem bu şekilde saklayarak, gizleyerek kendimizi sıkıntıya sokacağız ve bu tedavinin olumluluğu açısından hiç iyi bir durum değil. Rahat olmamız lâzım. Sonuçta yakın çevremize söyledik böyle bir tedavi sürecinde olduğumuzu. Tüm bilenler sevindiler, destek verdiler ama gene de bazılarının akıllarında soru işaretleri vardı. Niye tüp bebek yapıyorduk  ki? Sağlığımızda sorun mu var? Bu sorulara da gayet açık şekilde cevap verdik. Hiçbir sağlık sorunumuzun olmadığını, sadece yaşımızın ilerlemesinden dolayı ve bebek istediğimiz için durumu riske atmak istemediğimizi anlattık. Riske atmanın yanı sıra bir an önce bebek sahibi olmak istediğimizi söyledik. Sağlık sorunumuz da olabilirdi çok acayip bir durum değil ki. Sağolsunlar herkes anlayışla karşıladı. Gerçi anlayışla karşılamasalar ne olacaktı ki? Vazgeçecek halimiz yoktu ya? Ama sağolsunlar tüm sevdiklerimiz, yakınlarımız destek oldu, yardımcı oldu bize. Bu bizim için çok önemliydi. Moralimizi yüksek tutuyor, bize güç veriyordu.
Fakat durumu açıkladığımız kişilerin hemen hepsi şu soruyu sormadan edemiyordu. Ya da sormaya çekiniyorlar ama bir şekilde konuyu oraya getirmeye çalışıyorlardı. Veya yüz ifadelerinden belli oluyordu:

“Bir sorununuz mu var? Neden tüp bebek yapıyorsunuz?”

Sanki tüp bebek yapmak için mutlaka bir sağlık sorunu olması lazımmış gibi düşünüyorlar. Halbuki gittiğimiz tüp bebek merkezinde bu işlemi yaptıran o kadar genç insanlar var ki. Tüp bebek tedavisi yaş ortalaması gerçekten çok çok düşük durumda. Tabii ki sağlık sorunları nedeniyle bu tedavi sürecine girenler de var. Ama her ne olursa olsun, sağlık problemi ile veya değil gerekiyorsa yaptırılması gereken bir tedavi. Dışarıdan pek görülmese de çok yaygın şekilde uygulanan bir yöntem. İsimlerini çok iyi bildiğimiz, halk tarafından tanınan bir çok kişi ve bu kişilerin çocukları da bu tüp bebek tedavisi yaptırıyor.

Özellikler erkeklerde tüp bebek yaptırdığını veya tedavi sürecinde olduğunu söylemek büyük bir sorun. Sanki tüp bebek yaptırdığı bilinince erkekliği yerlerde sürünecek, herkes erkekliğinden şüphe edecek. Neredeyse tüm erkekler tüp bebek yaptırdığının bilinmesinden utanıyor, çekiniyor. Dolayısıyla kadınlarda bundan etkilenip aynı psikolojiye giriyorlar. Bu psikolojide sonucun olumlu olmasını büyük ölçüde engelliyor. Erkekler merak etmesin; tüp bebek yaptırınca erkekliğinizde bir eksilme olmuyor, erkeklik itibarınız yerlerde sürünmüyor. Aksine ne kadar mantıklı, akıllıca bir şey yaptığınız düşünülüyor. Tüp bebek yaptığımızı en başından beri kimseden saklamaya gerek duymadık ve hiç bir şekilde de kimseden rahatsız olmadık.

Hatta bu durumu yakın tanıdığım birisinde yaşadım. Dolaylı yoldan tüp bebek tedavisine devam ettiğini öğrendim ve çok sevindim. Gerçekten çok sevdiğim bir kişi. Ama kimsenin bilmesini istemiyormuş meğerse. Niye? Erkekliğinden şüphe edilecek tabii. Tüm ailesini de tembihlemiş bilinmemesi konusunda. Bende çok sevindiğim için ve o kişiyi çok sevdiğim için hemen yardım edebileceğim, fikir verebileceğim bir şeyler olabilir diye düşündüm ama bilinmesini istemediği için bende bildiğimi belli edemezdim. Bir akşam annesini aradım ve "Tüp bebek tedavisine başlamış. Ben bir çok aşamasından geçtim ve yardımcı olabileceğim bir şeyler varsa yardım etmek istiyorum" dedim. Ama annesi "Yok öyle bir şey. Öyle bir tedavi durumu yok. Olursa haber veririz sana" diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ama sakladığı o kadar belliydi ki. Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra gene annesi aradı beni ve oğlunun baba olacağını, gelininin hamile olduğunu, hemde ikiz olduğunu söyledi ve arkasından ekledi "Ama tüp bebek değil". O kadar belli etti ki artık tüp bebek tedavisi sonucu olduğunu. Bilmiyorum? Belki de ben çok fena şekilde yanılıyorum ve günahlarını alıyorum. Ama bilinse ne olacak tüp bebek yaptıklarını? İnsanlar tersleyecek, alıp yerin dibine mi sokacaklar? İnsan içine çıkamayacaklar mı? Hiç de öyle olmuyor. Olsaydı biz yaşardık bu durumları kimseden saklamadığımız için.

Tüp bebeği defalarca deneyip başarılı sonuca ulaşamayan çiftlerde çok fazla. 7-8 kere deneyenler duyduk. Başarılı olamamasında, moralsizliğin ve tedaviye olumlu yaklaşamamanın payı çok büyük. Hadi ilkinde olmadı, ikincisinde de olmadı ama kesinlikle umutsuzluğa kapılmadan isyeniyorsa devam edilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra çok kez deneyip artık vazgeçen birkaç çiftin tedavi sonrasındaki 1-2 aylık süreçte doğal yollardan hamilelik sürecine başladıklarını da çok duyduk. Bu da gayet normal çünkü alınan ilaçlar, hormonlar, erkeğin yaşam kalitesini yükseltmesi sonucu kadında yumurtalar çok iyi ve olgun duruma geliyor, erkeğin sperm kalitesi çok iyi duruma geliyor ve doğal olarak sonuca ulaşılabiliyor. Tekrar tekrar söylüyorum ama gerçekten çok önemli; her durumda gerek tüp bebek tedavisi gerek doğal yollardan çocuk sahibi olma çalışmalarında çiftlerin morallerinin çok yüksek olması, olumlu bakmaları son derece önemli.