Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
iğne yap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iğne yap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Nisan 2012 Cuma

“Tüp” bebeğimize isim düşünmeye başladık


Artık ne kadar eminsek bebeğimiz olacağına isim bile düşünmeye başladık. Daha öncede dedim ve sık sık tekrarlayacağım çünkü çok çok önemli;  psikolojimizin iyi olması çok önemli tüp bebek yaparken. Hep olumlu düşünmemiz, olacakmış hatta olmuş gibi davranmamız bizi hep olumlu yönlendirdi ve sonucun başarılı olmasını sağladı.
İsim düşünüyoruz ama ciddi bir durum yok.

“Tüp bebek olacak ya adı İpragaz olsun”

“İkiz olursa birinin adı Aygaz diğerinin adı İpragaz olsun”

“Erkek olursa Beled, kız olursa Belediye koyalım”

“İkiz olursa, üstüne üstlük ikisi de kız olursa Başak ve Billur koyalım.”

“Vurmalı enstrümanlara meraklıyız ya. Birinin adı Kahon diğerinin adı Bendir olsun” 

Bir gece uyumak üzere yatağımıza yattığımızda ilk kez benim aklıma ciddi bir isim geldi. Ama sadece erkek ismi olarak geldi aklıma. Nursen’e dönüp “Hayatım erkek olursa adı Tan olsun mu?” dedim ve hemen ekledim “Anlamı bence çok güzel. Güneş doğmadan önceki alacakaranlık demek. Ama ben bir anlam daha yükledim `Tuğkan and Nursen`in ilk harfleri. Sence nasıl?" Nursen’in de çok hoşuna gitti ve benimsedi. O anda kararımızı verdik. Erkek olursa adı Tan olacak. Bu arada hâlâ bir hamilelik durumu yok. İlk kez ciddi olarak bir isim düşündük ve karar verdik. Kız olursa ne olacağına dair fikrimiz henüz yok. Düşünüyoruz ama aklımıza bir isim gelmiyor.

Bu arada sonradan fark ettim ki Tan isminin benim için başka bir anlamı daha varmış. Babamın adı Tayfun, benim adım Tuğkan. İkimizinde adı T harfi ile başlayıp N harfi ile bitiyor. Bebeğimizin adı da Tan olursa o da T ile başlayıp N ile bitecek. Böylece üç nesilin isimleri aynı harflerle başlayıp bitmiş olacak. Tesadüf oldu ama çok güzel bir tesadüf. Aynı zamanda annemin adı da Tülin. O da T ile başlayıp N ile bitiyor. Benim adımı da annem ve babam özellikle buna uysun diye Tuğkan koymuşlar zaten. Ama eğer erkek olursa üç nesil erkeklerin isimlerinin de böyle olması gerçekten çok hoş bir tesadüf olacak.

Nursen mitolojik bir isim de olabilir diye düşündü. Güzel fikirdi ama ne olabilirdi ki? İnternetten araştırma yaptı, inceledi ve mitolojik hiçbir ismi beğenmediğini söyledi. Bu fikir de çıktığı gibi bitti.

Bu arada kendimizi hamilelik sürecine de hazırlıyorduk. Transferden sonra tutacağından o kadar eminiz ki! Sanırım sadece Nursen değil bende hamile kalacaktım. Çünkü her şeyi beraber yaşayacaktık. Hamilelik sürecinde neler yapacağız, nasıl geçecek diye hep düşünüyoruz hayâller kuruyoruz. Aslında bu durum ile ilgili hiçbir fikrimiz yok. Sadece kendimizce mantık yürüterek düşünüyoruz. Bu sürece çiftlerin hazırlanması gerçekten çok önemli çünkü çok hassas ve dikkatli geçirilmesi gereken bir süreç. Sadece anne adayı değil baba adayı da hamilelik sürecinin bayağı içinde yaşıyor. Belki de tüp bebek tedavisi içinde olduğumuz için biz bu sürece kendimizi daha kolay hazırladık. Hani doğal yollardan olup, Nursen’in bana gelip  “Aaa görüyor musun bak ben hamileyim kocacığım. E hadi bakalım şimdi ne yapacağız?” deyip benim fenalık geçirerek sevinme durumunu yaşasak belki bu kadar hazırlıklı olamayabilirdik. Ama geçen zaman içerisinde mutlaka o düzene ve o süreci yaşamaya ayak uydurmak gerekiyor. Hem kadın hem erkek açısından. Yaşadığımız bu süreci de uzun uzun anlatacağım zaten. 

5 Nisan 2012 Perşembe

Ya ikiz olursa


Bu arada bir düşüncemizde ikiz olma olasılığıydı. Sonuçta tüp bebek olduğu için ikiz olabilirdi. Nursen’e yaşından dolayı iki tane embriyo transfer edilebiliyor. Zaten yumurtada 2 tane. Neyse ki üçüz olma şansı yok. Tek embriyo olup bir mucize ile çift yumurta ikizi de olabilirdi tabii. Haydi bakalım o zaman ne olacak? Düşüncemiz tabii ki iki tane bebeğimizin olması değil, olduktan sonra bebeklerin hayatını, gelişimini, eğitimini nasıl sağlayacağımız esas sorun olacaktı. Gerçekten zor olacak. Hele ki 40 yaşında bebek sahibi olup bir de ikiz olunca. Evde iki bebek ağlaması, iki bebeğin altını değiştirme, iki bebeğin banyosu…. Oturduğumuz ev kutu gibi. Eve nasıl sığarız acaba diye de düşündük (ki şimdi tek bebeğimiz olduğu halde bile eve sığmamaya başladık). Hemen kafamızda planlar dönmeye başladı. Ranza yaptırırız, modüler mobilyalar ve eşyalar kullanırız. Önce eğer ikinci embriyo da tutarsa birisini sonlandırsak mı diye düşündük. Ama öyle yapmaya içimiz el vermez ki! O da bizim bir parçamız. Olursa olur ne yapalım. En güzel şekilde ikisini birden büyütürüz. Ya ikiz olursa diye anneme söylediğimde “Ah keşke olsa bakarız, büyütürüz” dedi. E hadi bakalım dedik. Nursen’in anne ve babasına söylediğimizde onlar da “Olsun olsun, ne güzel olur. Büyürler beraber” dediler. Olası bir ikiz durumunda destek çok güzel. Cem’le ben dertleşiyorduk ara sıra. Çok yakın arkadaşım olduğundan gayet rahat dertleşebiliyordum.  Onun da bir kızı var. Cem’de “Amaaan ne olacak üçü beraber büyürler” diye destek verdi. Ne kadar şanslıydık. Yakınlarımız hep destek veriyor. Böyle olunca moralimiz yükseliyor “İkiz de olursa olsun. Ne güzel olur. Amanda aman” demeye başladık. Sanki bu arada embriyo transferi yapıldı da, ikisi de tuttu da, ikiz bebeklerimiz olması kaldı. Ama ihtimali bile düşündürmeye yetiyor. 

4 Nisan 2012 Çarşamba

GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) bebek


Bu sıralarda GDO’lu besinler gündemdeydi. Tüm basın bunları konuşuyordu. Besinler GDO’lu oluyor, genetiği ile oynanıyor diye bir sürü haber vardı. Bir gün serviste, işten eve dönerken gene kafamda ilaçlar, tedavi, ne olacak, nasıl olacak diye düşünceler dönüp duruyordu. Birden aklıma bu tedavi sürecinde Nursen’in de hormonlu ilaçlar aldığı tekrar aklıma geldi. Ne kadar zor, iyi dayanıyor karıcım benim derken “E şimdi bu durumda bizim bebeğimiz de mi GDO’lu olacak” diye bir şaka aklıma geldi ve kendimi serviste boş boş gülerken buldum. Bari tek başıma gülmeyeyim deyip Nursen’i aradım ve “Karıcığım bu kadar hormon ve ilaçla bizim bebeğimiz olursa GDO’lu mu olacak” diye sordum ve “Yuuh aşkım yaaa!!” diye bir tepki gösterdi ve başladık bu sefer beraber gülmeye. Sonra Cem’i arayıp söyledim “De get yaa” deyip gülmeye başladık. Sonrasında birkaç gün aramızda “GDO’lu bebeğimiz olacak” esprisi devam etti. Hem tüp hem GDO’lu bebeğimiz olacak, nasıl bir şey çıkacak acaba?

İğneler ve ilaçlar bunaltıyor


Bu kadar yüksek moralle süreci yaşasak da, eğlenceli hâle getirmeye çalışsak da sonuçta bu iğneler ve ilaçlar neredeyse tamamen hormondu. Nursen’in vücuduna sürekli hormon giriyordu ve bu vücudunda, metobolizmasında değişiklikler yaptığı için psikolojisi de bozuluyordu. Gerçekten çok çok önemli ve zor bir tedavi sürecinden geçiyordu. Her ne kadar ben elimden geldiği kadar destek olmaya çalışsamda bazı durumlarda psikolojisinin bozulmasına engel olamıyorduk. Birkaç kere Nursen’e “iyi saatte olsunlar” durumu geldi. Çıldırma aşamasına yaklaştı. İlaçları attı, “yeter artık nedir bu eziyet” diyerek feryât etmeye başladı, “Sırf sen istedin diye çekiyorum ben bu eziyeti. Bıktım artık” demeye başladı, çok bunaldı, sıkıldı, hayatı kısıtlandığı için rahatsız oldu. Tabii ki sırf ben istediğim için değil kendiside çok istiyor. Sadece moral bozukluğu ile bu şekilde tepkiler verdi. Bunlar gâyet normal tepkilerdi. O kadar hormonu yersen olacağı bu. Ben hep soğuk kanlılığımı korumaya çalışarak Nursen’e destek olmaya çalıştım, moral vermeye çalıştım, sakinleştirmeye çalıştım, konuştum, dertleştik, soncunu hâyâl ederek teselli etmeye çalıştım. Genelde başarılı da oldum. Ama öyle zamanlar oluyordu ki bana da geliyorlardı. Benimde tahammül sınırım azalıyordu. Her ne kadar Nursen’i üzmemeye çalışsam bile elimde olmadan da olsa üzüyordum. Ufak tefek tartışmalar, atışmalar oluyordu. Süreç benim içinde kolay değil. Bende ne olacak, nasıl olacak diye düşünüyorum devamlı. İyi ki bir de o hormonları ben almıyordum. Yoksa mümkün değil dayamazdım. Nursen kadar tahammül sınırım yüksek ve dayanıklı değilim. Ama hep en kısa yoldan ve uzatmadan hallediyorduk, tatlıya bağlıyorduk. En önemli telkinimiz ise sonucunun ne kadar güzel olacağını düşünmek oluyordu. Hamilelik süreci, bebeğimizi kucağımıza alcağız günler bize güç veriyordu ve daha moralli, enerjik, olumlu olmamızı sağlıyordu. 

3 Nisan 2012 Salı

Keşke daha fazla kumaşla çalışabilseydik!


Bu süreç içinde Dr. Aysun Hanım’a giderek kontrollerimizi de ihmal etmiyorduk. Aysun Hanım hem gelişmeleri takip ediyor hem de zaman geçtikçe iğnelerin dozunu değiştiriyor, yeni iğneler ve ilaçlar veriyor, tedaviyi en güzel şekilde sürdürüyordu. Bu sırada yavaş yavaş tedavinin sonuna geliyoruz. Nursen’den yumurta toplama işlemine 1 ay kadar süre kaldı. Bir önceki ay Nursen’de 5 tane yumurta varken son bir aya girdiğimizde şansımıza 2 tane yumurta oldu. Tabii bu durumda alternatifimiz biraz olsun azaldı. Bu 2 yumurta üzerine yoğunlaşmamız gerekiyor.
 Artık yumurtaları olgunlaştırma çalışmaları başladı. Yeni bir iğneye başladık. Bu iğne sayesinde mevcut olan iki tane yumurtanın olgunlaşarak daha bir embriyo olması amaçlanıyor. Yeni iğnemize ve yeni şakalarımıza başladık. Yumurtalar olgunlaşacak, kocaman olacak diye uğraşıyoruz.

Bir akşam iğne yaparken Nursen’in aklına çok parlak bir fikir geldi; “Yumurtaların olgunlaşması için iğnelere ne gerek var ki? Olgunlaşma Enstitüsü’ne gönderelim daha iyi olgunlaşsınlar.” Süper fikirdi ama iğne yaparken söylenmez ki! Gülmekten gene iğneyi zor yaptım.
İki tane yumurta olunca Aysun Hanım laf aralarında bizi herhangi bir olumsuz duruma karşı hazırlıyordu. Tutmazsa bir daha deneriz, yöntemi değiştiririz, şu şekilde uygulamalar yaparız gibi. Öğrendik ki aslında bize en temel ve kısa olan tedavi şeklini uyguluyormuş. Tutmadığı takdirde biraz daha ağırlaştırılmış olan uzun tedavi yöntemine geçeriz dedi. Kısa olanı 3 ay sürüyor uzun olanı ne kadar sürüyordu acaba? Bunlara kısa protokol ve uzun protokol deniyormuş. Uzun protokolde daha fazla iğne, daha fazla ilaç, daha çok sıkıntı, bayağı zor olurdu sanırım.

Her zaman ilk seferde tutmayabiliyor. Sorun kadında da olabilir, erkekte de. İlk tedavinin etkileri devam edeceğinden ikinci denemede tutma ihtimali çok daha yüksek olabiliyor. Çünkü hazır bir tedavinin üstüne eklemeler oluyor. Erkek üzerinde de ikinci seferde bir takım tedaviler uygulanıyor. Bunları hiç merak edip sormadım bile.

Aysun Hanım  hem olacağı yönünde moral veriyor hem de herhangi bir aksilik durumuna karşı bizi hazırlıyordu. Aslında hiç gerek yoktu gibi geliyordu bize bu telkinler. Biz çok emindik ilk seferde tutacağından, çok inanıyorduk. Çünkü tedavi çok güzel gidiyordu ve bizim moralimiz çok yüksekti. Hadi tutmazsa da büyük ihtimalle bir daha denemeyecektik zaten. En azından o zaman ki düşüncemiz buydu. 

Aysun Hanım’ın bizi olumsuz duruma karşı teselli ederken bir benzetmesi vardı ki, bizim için ilginçti ve aramızda şaka konusu olmuştu. Hep “Mümkün olduğu kadar fazla kumaşla çalışmamız lazım”, “Keşke daha fazla kumaşla çalışabilsek” gibi benzetmeler kullanıyordu. Burada ki kumaş Nursen’de ki yumurta sayısıydı. Tüp bebek mi yapıyorduk, bedenimize göre İngiliz kumaşından bebek mi diktiriyorduk? Ama neyse ki kumaş diye diye sonunda kumaş işlenecekti.

Hem Aysun Hanım ve Evrim’den, hem çevremizden tüp bebek ile ilgili olumlu şeyler duyduğumuz kadar olumsuz durumlarda duyuyorduk. Defalarca denenip olumlu sonuçlanmayan tedaviler vardı. Tedavimiz olacak, gerekli işlemler yapılacak, Nursen hamile kalacak ve bir bebeğimiz olacaktı. Bu düşünceden hiç vazgeçmedik. Kumaş falan umurumuzda değildi. Tek kumaş olsun bizim olsun. Nursen onu Aysun Hanım’ın da desteğiyle en güzel şekilde teğeller, biçer ve diker nasıl olsa. Biraz megolomanca olacak ama sonuçta kumaşın imâlatı çok iyiydi. Nursen imâl ediyor nasıl olsa. Bende takviye yapınca olumsuz olacak hiçbir durum yok. 

2 Nisan 2012 Pazartesi

İğne yaparken “Hakkı Amca Metodu”

Bir gece Nursen’e “Bir zamanlar bizim sağlık memuru Hakkı Amca vardı. İğnelerimizi hep o yapardı. Yaparken de üflerdi. Tam iğneyi batıracağı zaman püfff diye üfler ve iğneyi hissetmezdik. Eli de hafifdi ve çok güzel iğne yapıyordu. Bende öyle yapmayı deneyeceğim bir dahaki sefere” dedim. Nursen tepkili bir şekilde “Ne o öyle. Olmaz öyle şey. Üflerken ağzından tükürük çıkar, mikrop çıkar, iğneyle mikrop kaparım” dedi. Ben de “Eh peki o zaman” diyerek konuyu kapattım. Ertesi gün ilk iğneyi Hakkı Amca tekniği ile yaptım. Nursen’e “Nasıldı acıdı mı?” diye sordum. Hiç hissetmediğini söyledi. İşte budur diye aklımdan geçirdim ama ne yaptığımı söylemedim. Kendisi de üflediğimi hissetmemişti. Bir sonrakinde gene aynı şeyi yaptım ve Nursen gene hissetmediğini söyleyince gülerek “Bak Hakkı Amca’nın tekniğini uyguladım” diye durumu açıkladım. Nursen’in çok hoşuna gitti. “Aa ne güzel dolu. Çok rahat oluyormuş meğerse. Bundan sonra hep böyle yap” dedi. O ilk tepkisinden eser yoktu ve düşüncelerinden  vazgeçmişti. O günden sonra iğneleri hep Hakkı Amca tekniği ile yapmaya başladım. Püüfff diye üfleyip pıt diye iğneyi batırıyordum. 

İğneci oldum


Ben iğne yapmaya, Nursen’de iğne olmaya alışmaya başladık. Yavaş yavaş tecrübe kazanıyordum ve her seferinde daha yumuşak, güzel yapıyordum. Hep göbekten yapıyordum iğneleri. Bir gün sol taraftan bir gün sağ taraftan. Göebek deliğinin 4 parmak yanından, işaret parmağım ve başparmağımla hafifeç sıkıp bombe yaptıktan sonra iğneyi batırıyordum. Ara sıra en son hangi tarafa yaptığımı karıştırıyorduk ama olsun. Bazen de iğneden sonra acımasa bile morarıklık oluyordu. Gerçi öpüyordum biraz geçiyordu ama gene de kalıyordu. “Öpiiiim geçsin” taktiği faydalı oluyor. Aslında bazen değil genelde morarıyordu ve bu morarıklık birkaç gün geçmiyordu. Aslında işe yaradığı da oluyordu. Ne tarafa yapacağımı belli ediyordu.
"Dün sağ tarafı morartmışım. Bugün sol tarafa yapacağım o zaman”.   

Bir süre geçtikten sonra bir baktık artık elek gibi olmuş Nursen’in göbeği. İçtiği sular oradan çıkacak diye korktuk. Esas haftada bir benim yapamayacağım, bilen birisinin gelip yapması gereken iğne biraz ağır oluyordu. Çok yoğun ve zor bir iğneydi. Evimizin  oralarda bulunan sağlık merkezine telefon ediyordum ve sağlık memuru gelip yapıyordu. Kalçadan olması gerekiyordu iğnenin. Yapıldıktan sonra bir müddet yanma ve ağrı veriyordu Nursen’e. Ama acı eşiği o kadar yüksek ve acıya dayanıklı ki buna da katlanıyordu Nursen. İğnelerin yanında ilaçlar da var. Onlarda hormonlu. Üstüne günde birkaç defa olmak üzere o ilaçları da alıyor. 

30 Mart 2012 Cuma

Tüp bebek yapacağımızın bilinmesi gerekiyor mu?


Tüp bebek yapacağımızı çevremize söyleyip söylememekte ilk başlarda tereddüt ettik. Hani söylesek ne tepki olur, söylemesek nasıl saklayacağız? Hem Nursen hem ben gizli saklı bişey yaptığımızda kimseden saklayacak yeteneğe sahip değiliz. Bir şekilde açık veriyoruz, belli ediyoruz. Ne yapalım yapımız böyle. Saklasak bile bir yerde nasıl olsa belli edecektik. Hem devamlı görüştüğümüz arkadaşlarımız var. Onlarla beraberken illâ ki iğne saatimiz denk gelecek. Ne yapacağız o zaman?

“Hadi biz müsait bir oda varsa 5 dakika baş başa çekilelim hemen döneceğiz” desek çok yanlış anlamalara sebep olabilir.

“Eve gidene kadar dayanamadınız mı ne aceleniz var?” diye düşünebilirler.

Aman söylesek ne olacak ki? Gayet normal bir durum. Bebek istiyoruz, bu şekilde yapma durumundayız. Kime ne? Utanacak, sıkılacak, saklayacak bir durum yok. Çevreden duyuyorduk ve yaşadık; bundan utanan, söylemeye çekinen, çok gizli bir durum gibi saklayanlar oluyor. Ne gerek var ki? Hem bu şekilde saklayarak, gizleyerek kendimizi sıkıntıya sokacağız ve bu tedavinin olumluluğu açısından hiç iyi bir durum değil. Rahat olmamız lâzım. Sonuçta yakın çevremize söyledik böyle bir tedavi sürecinde olduğumuzu. Tüm bilenler sevindiler, destek verdiler ama gene de bazılarının akıllarında soru işaretleri vardı. Niye tüp bebek yapıyorduk  ki? Sağlığımızda sorun mu var? Bu sorulara da gayet açık şekilde cevap verdik. Hiçbir sağlık sorunumuzun olmadığını, sadece yaşımızın ilerlemesinden dolayı ve bebek istediğimiz için durumu riske atmak istemediğimizi anlattık. Riske atmanın yanı sıra bir an önce bebek sahibi olmak istediğimizi söyledik. Sağlık sorunumuz da olabilirdi çok acayip bir durum değil ki. Sağolsunlar herkes anlayışla karşıladı. Gerçi anlayışla karşılamasalar ne olacaktı ki? Vazgeçecek halimiz yoktu ya? Ama sağolsunlar tüm sevdiklerimiz, yakınlarımız destek oldu, yardımcı oldu bize. Bu bizim için çok önemliydi. Moralimizi yüksek tutuyor, bize güç veriyordu.
Fakat durumu açıkladığımız kişilerin hemen hepsi şu soruyu sormadan edemiyordu. Ya da sormaya çekiniyorlar ama bir şekilde konuyu oraya getirmeye çalışıyorlardı. Veya yüz ifadelerinden belli oluyordu:

“Bir sorununuz mu var? Neden tüp bebek yapıyorsunuz?”

Sanki tüp bebek yapmak için mutlaka bir sağlık sorunu olması lazımmış gibi düşünüyorlar. Halbuki gittiğimiz tüp bebek merkezinde bu işlemi yaptıran o kadar genç insanlar var ki. Tüp bebek tedavisi yaş ortalaması gerçekten çok çok düşük durumda. Tabii ki sağlık sorunları nedeniyle bu tedavi sürecine girenler de var. Ama her ne olursa olsun, sağlık problemi ile veya değil gerekiyorsa yaptırılması gereken bir tedavi. Dışarıdan pek görülmese de çok yaygın şekilde uygulanan bir yöntem. İsimlerini çok iyi bildiğimiz, halk tarafından tanınan bir çok kişi ve bu kişilerin çocukları da bu tüp bebek tedavisi yaptırıyor.

Özellikler erkeklerde tüp bebek yaptırdığını veya tedavi sürecinde olduğunu söylemek büyük bir sorun. Sanki tüp bebek yaptırdığı bilinince erkekliği yerlerde sürünecek, herkes erkekliğinden şüphe edecek. Neredeyse tüm erkekler tüp bebek yaptırdığının bilinmesinden utanıyor, çekiniyor. Dolayısıyla kadınlarda bundan etkilenip aynı psikolojiye giriyorlar. Bu psikolojide sonucun olumlu olmasını büyük ölçüde engelliyor. Erkekler merak etmesin; tüp bebek yaptırınca erkekliğinizde bir eksilme olmuyor, erkeklik itibarınız yerlerde sürünmüyor. Aksine ne kadar mantıklı, akıllıca bir şey yaptığınız düşünülüyor. Tüp bebek yaptığımızı en başından beri kimseden saklamaya gerek duymadık ve hiç bir şekilde de kimseden rahatsız olmadık.

Hatta bu durumu yakın tanıdığım birisinde yaşadım. Dolaylı yoldan tüp bebek tedavisine devam ettiğini öğrendim ve çok sevindim. Gerçekten çok sevdiğim bir kişi. Ama kimsenin bilmesini istemiyormuş meğerse. Niye? Erkekliğinden şüphe edilecek tabii. Tüm ailesini de tembihlemiş bilinmemesi konusunda. Bende çok sevindiğim için ve o kişiyi çok sevdiğim için hemen yardım edebileceğim, fikir verebileceğim bir şeyler olabilir diye düşündüm ama bilinmesini istemediği için bende bildiğimi belli edemezdim. Bir akşam annesini aradım ve "Tüp bebek tedavisine başlamış. Ben bir çok aşamasından geçtim ve yardımcı olabileceğim bir şeyler varsa yardım etmek istiyorum" dedim. Ama annesi "Yok öyle bir şey. Öyle bir tedavi durumu yok. Olursa haber veririz sana" diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ama sakladığı o kadar belliydi ki. Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra gene annesi aradı beni ve oğlunun baba olacağını, gelininin hamile olduğunu, hemde ikiz olduğunu söyledi ve arkasından ekledi "Ama tüp bebek değil". O kadar belli etti ki artık tüp bebek tedavisi sonucu olduğunu. Bilmiyorum? Belki de ben çok fena şekilde yanılıyorum ve günahlarını alıyorum. Ama bilinse ne olacak tüp bebek yaptıklarını? İnsanlar tersleyecek, alıp yerin dibine mi sokacaklar? İnsan içine çıkamayacaklar mı? Hiç de öyle olmuyor. Olsaydı biz yaşardık bu durumları kimseden saklamadığımız için.

Tüp bebeği defalarca deneyip başarılı sonuca ulaşamayan çiftlerde çok fazla. 7-8 kere deneyenler duyduk. Başarılı olamamasında, moralsizliğin ve tedaviye olumlu yaklaşamamanın payı çok büyük. Hadi ilkinde olmadı, ikincisinde de olmadı ama kesinlikle umutsuzluğa kapılmadan isyeniyorsa devam edilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra çok kez deneyip artık vazgeçen birkaç çiftin tedavi sonrasındaki 1-2 aylık süreçte doğal yollardan hamilelik sürecine başladıklarını da çok duyduk. Bu da gayet normal çünkü alınan ilaçlar, hormonlar, erkeğin yaşam kalitesini yükseltmesi sonucu kadında yumurtalar çok iyi ve olgun duruma geliyor, erkeğin sperm kalitesi çok iyi duruma geliyor ve doğal olarak sonuca ulaşılabiliyor. Tekrar tekrar söylüyorum ama gerçekten çok önemli; her durumda gerek tüp bebek tedavisi gerek doğal yollardan çocuk sahibi olma çalışmalarında çiftlerin morallerinin çok yüksek olması, olumlu bakmaları son derece önemli.

İğne saatimiz geldi ama yapacak yer yok


Bir gün, bir alış veriş merkezinde dükkanlardan birine girdik. Alış veriş yapmak için bir şeyler baktık, satıcı kadın ile sohbet ettik, konuştuk. Bu sırada fark ettik ki iğne saatimiz gelmiş. Satıcı kadına Nursen’in iğne olması gerektiğini, yapabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduk. Hani o kadar konuşmanın üzerine sanki akraba olduk ya kadınla rahat rahat söylüyoruz. Kadın bize madde bağımlısıymışız gözüyle baktı. Bir afalladı, ne diyeceğini bilemedi. Sonra neden iğne olması gerektiğini biraz daha detaya girerek anlattık. Kadın pek tatmin olmamış gibiydi ama yardımcı oldu sayılır. Bebek emzirme odasında yapabileceğimizi söyledi. Bu bizim niye aklımıza gelmemişti ki? Hemen gidip bebek emzirme odasında iğneyi yaptık. Hem bu durum bize tecrübe olmuştu. Tekrar aynı durumla karşılaştığımızda bu yöntemi uygulayabilirdik. Hatta bebeğimiz olduğunda da bu odaları çok kullanacaktık. Ki kullanıyoruz da. Sanki hiç alış veriş merkezinden çıkmıyormuşuz gibi oldu bu ama bebeğimiz kış bebeği olduğu için anca dışarı çıktığımızda alış veriş merkezlerine gidebiliyoruz. Ama genelde hafta içinde. Çünkü hafta sonları çok kalabalık oluyor. Bebek için sağlıklı olmayabilir.

29 Mart 2012 Perşembe

Bebeğimiz için ilk adımlar; tedavi başlıyor



Evrim bizi aynı tüp bebek merkezinde Dr. Aysun Hanım’a yönlendirdi. Kadın doğum uzmanı Aysun Hanım, esas ilk adımları atmamızı o sağlayacak. Aysun Hanım’ın kontrolleri, muayenesi sonucunda “Al bakalım Nursen. Bu iğneler, şu ilaçlar, böyle kullanacaksın, şöyle iğne olacaksın” diyerek 1 Kasım 2010’da tüp bebek tedavimizin ilk aşamasına başladık. Üç ay sürecek tedavi süreci.  Bütün tedavi ağırlığı Nursen’de olacaktı. İğneler, ilaçlar hep Nursen için.

Benim de bir takım yapmam gereken şeyler vardı. Öncelikle yaşam kalitemi arttırmam gerekiyordu. Sigara yok, alkol yok, beslenmeme dikkat edeceğim, yürüyüşler yapmam lazım, dar kot pantolon giymemem gerekiyor,  keçiboynuzu pekmezi içeceğim, kırmızı erik kurusu yiyeceğim, sağlıklı beslenmem lazım, yürüyüş yapmam lazım, uykuma dikat etmem lazım, badem, fıstık, fındık yiyeceğim, et yemem lazım, kırmızı sebze ve meyvalar çok önemliymiş onlardan da bol bol yemem lazımmış. Ben bunları yiyince varil gibi olurum ama!! Zaten iri sayılabilecek bir adamım bunlardan sonra yarma bir adam olurum herhalde. Benim yapacaklarım aslında önemli değildi. Böyle şeyleri yemeyi zaten severim sadece biraz miktarı artacak ve keçiboynuzu pekmezi denen o anlamsız, tatsız sıvıyı tüketecektim. Bir yanda da internette başka neler yapabilirim ve yiyebilirim diye araştırdım. Çok farklı şeyler olmasada ek olarak keçboynuzu suyu içmeye başladım. Yarım kilo keçiboynuzu 3-4 parçaya bölünecek, 1 litre suda haşlanacak, sabah akşam birer bardak içilecek. Tatsız, tuzsuz bir sıvı ama iyi gelecek, içmem lazım. Bunların hepsi sperm kalitesini arttırmak ve daha sağlıklı bir embriyo olmasını sağlamak için gerekli. Koca bir sepete fındık, badem ve fıstık doldurdum. Akşamları televizyon seyrederken çatır çutur yiyordum. Nursen arada kızıyor “Yeter yeme artık. Çok yedin” diye çıkışıyordu ama bahanem hazırdı; “Bebeğimiz için yemem lazım ama hayatım!”. İşin gerçeği bayılıyordum böyle şeyler yemeye. Domates de çok faydalı ama özellikle közlenmiş olursa daha faydalı oluyor. Bu anlattıklarım baba olmayı düşünen her erkeğin yapması gereken şeyler aslında. İllâ ki tüp bebek tedavisi için geçerli şeyler değil.



Bu arada ilginç bir durum daha yaşıyorduk aslında. Nursen, kadın çalışmaları uzmanı ve feminist düşüncelere sahip bir kadın. Tüp bebeği, kadına bir dayatma olarak görüyordu. Ama bir de baktı ki, tüp bebek merkezinde ve doktorun karşısında tüp bebek yapma hazırlıklarını konuşuyor.  Yaaa işte nereden nereye. Nursen daha sonraki günlerde iş güzergâhında olduğu için hep b tüp bebek merkezinin önünden geçtiğini ve “Acaba buraya kimler geliyor?” diye düşündüğünü söyledi. Sonra ikimizde gördük işte kimlerin geldiğini.

Aysun Hanım’da bize tavsiyelerde bulunurken haftada 2 gün kırmızı et, 2 gün balık, 3 gün tavuk yememizi söyledi. Arkasından kredi kartını da verir diye bekledim ama vermedi J

 Benim bu yaptıklarım Nursen’in yapacakları ve yaşayacakları yanında devede kulak kalıyor aslında. Nursen hergün göbekten iğne olacak, ilaçlar içecek, hatta bazen günde iki tane iğne olacak, hele ki öyle bir iğne var ki haftada bir olacak ve profesyonel birinin yapması lazım. İşi çok zordu. Bu iğnelerin ve ilaçların hepsi hormon yüklü. Nursen’in bütün düzeni, metabolizması alt üst olacak ama ikimizde katlanacağız artık ne yapalım. Bu arada esas önemlisi o haftada bir olacak iğne hariç diğer tüm iğneleri ben yapacaktım. Her gün iğne yaptırmaya bir yerlere gitmek bayağı eziyet olacak tabii ki. İğnelerin nasıl yapılacağını çok iyi öğrendim. Hiç benlik iş değil ama yapmam lazım. Gerçi iğnelerde öyle süpürge sapı gibi upuzun, kocaman iğneler değil. Hani şu şeker hastalarının insülin iğnelerinden. Aman insanlar kendi kendilerine yapıyorlar ben neden yapamayayım ki? Bütün bu aşamaları sonuçta Nursen ile birlikte atlatacağız, iğne yapmak da işin bir parçası. Bir süre sonra zaten fenni iğneci gibi oldum ben. Elim o kadar alıştı ki tık tık hergün iğneleri yapıyordum. Bazen Nursen’in canı acıyordu, bazen hiç hissetmiyordu. Ama canı acıdığında gerçekten en az onun kadar benimde canım acıyordu. Bir de canını ben yaktığım için daha da üzülüyordum. Bu iğneler, ilaçlar yumurta toplama işlemine kadar yani 3 ay devam edecekti. Bir de bu süre içinde ikimizde alkollü içki içemiyoruz. Yasaklandı. Zaten haftada bir veya iki rakı keyfimiz vardı, bu sıkıntılı olabilecek süreçte o da yasaklandı. Ama sonucunun iyi olacağını düşündüğümüzde her şeye değer diye düşündük. 2010 yılbaşı gecesinde içki içememek en zoruydu. Herkes yılbaşı kutluyoruz diye içki içiyor biz Nursen’le kola içiyorduk. İlk kez bir yılbaşı gecesini alkolsüz geçirdik.

Arkadaşlarımızla da görüşmelerimiz biraz olsun kısıtlandı. Çünkü hemen hepsi sigara içiyordu. Evlerine gitsek sigara, dışarıda bir yerlere sigara içilen yerler oluyor. Böyle olunca da daha az görüşmeye başladık. Ne yapalım bizim durumumuz çok daha önemli. Ama arkadaşlarımız bizi anlayışla karşılıyorlardı.

En önemlisi tüm bu süreçte moralimizin yüksek olmasıydı. Her türlü durumu espriyle geçiştirmeye, dalgaya almaya çalıştık. Tabii her zaman olmuyordu ama genelde durum böyle oldu. Başka türlü geçmez bu sıkıntılı dönem. İğne yapma işlemleri sırasında bazen gülme krizlerine bile giriyorduk. Birbirimize maymunluk yapıyoruz, eğleniyoruz. Ama bu şekilde gülerek iğne yapınca Nursen’in canı biraz acıyordu. Ama ne yapalım gülme gelince de tutulmuyor ki! Dışarıda bir yerlere gittiğimizde çantamızda iğneler, ilaçlar. İğne saati geldiğinde yapacak yer aramalar.

28 Mart 2012 Çarşamba

Tüp bebek için karar veriyoruz


Evliliğimizin  9. Ayına geldiğimizde herhangi bir bebek yapalım, üstünde çalışalım durumumuz yoktu. Evliliğimizin tadını çıkartıyorduk. Geziyoruz, keyif yapıyoruz, birbirimizi yaşıyoruz Nursen’le. Ama beraber çok güzel zaman geçiriyoruz ve çok eğleniyoruz. Gerçi hâlâ öyle. Artık bebeğimizle bunları yaşıyoruz. Ara sıra konuşmalarımızda bebek hayâllerimiz de olmuyor değil. Olursa şöyle yaparız, böyle yaparız diye kendi kendimize fikirler üretip konuşuyoruz. Bu konuşmaların sonu artık bebek yapalım planlarına dönüşmeye başlıyordu yavaş yavaş. 

Önce doktor arkadaşlarımızla konuşmayı düşündük. Sonuçta ikimizde 38 yaşımızın sonlarındaydık.  Önce kadın doğumcu ve tüp bebek uzmanı olan arkadaşıma gidip hem Nursen hem ben kontrolden geçtik. Sonra ben ürolog olan bir arkadaşıma muayeneye gittim. Muayeneler, testler gibi klasik aşamalardan sonra iki arkadaşımında söylediği “39 yaşındasınız. Çocuğunuz olmaz diye bir durum söz konusu bile değil. Olur ama 2-3 ay içinde de olabilir, 1 – 1,5 sene içinde de olabilir.” oldu. Ne yapsak ki? Görünüşe göre oluruna bırakmaktan başka çaremiz yok gibiydi. Olsa ne güzel olur, olmasa da ne yapalım olmuyor deriz diye düşünüyorduk. Tam bu sıralarda Evrim’le konuştuk. Embriyolog ve çok yakın arkadaşımız. Özel bir tüp bebek merkezinde çalışıyor ve çok da başarılı bir embriyolog. Telefon konuşmamızda “Eh hadi bakalım. Yeter artık sizin beklediğiniz. Yaşınız kemâle erdi. Siz bana gelin bakalım hadi” dedi. E hadi buyur bakalım biz oluruna bırakmıştık ama Evrim’de böyle söyledi. Nursen’le hızlı bir düşünme ve kısa bir görüşme sonucunda gitmeye karar verdik. İşte hayatımızın dönüm noktası burada başladı. 

Biz ya ertesi gün ya bir gün sonra kendimizi Evrim’in karşısında bulduk. Zaten yakın ve çok sevdiğimiz biri olduğundan gayet rahattık. O da bizden bir takım kontroller istedi ve sonucunda “ Yahu siz niye bekliyorsunuz. Gelmişsiniz neredeyse 39 yaşına. Hadi yapın artık bir bebek de hep beraber sevelim. Beklemenin hiç anlamı yok hem de bu yaştan sonra ne olur ne olmaz işi tehlikeye atmayalım. Haydi bakalım!” diyerek bize tüp bebek bilgilerini verdi. Ne olur, nasıl olur, neler yapılması lazım her şeyi bizim anlayacağımız şekilde anlattı. Evrim’in yanından tamamen değişik düşüncelerle çıktık. Birbirimize “E hadi bakalım. Ne yapacağız şimdi?” diyerek bakıyorduk. Ama belli ki ikimizde çok heveslenmiştik. Karar vermemiz çok kısa sürdü. Denemekten bir zarar olmayacağını, hatta sonucunun çok güzel olacağını düşündük ve tüp bebek yapmaya karar verdik. Gerçi daha ikimizde anne baba olmaya hazır mıydık onu bile bilmiyorduk. Sanki kendimizi hazır hissediyorduk ya da artık olması lazım diye düşünüyorduk. Önemli bir faktör daha birbirimize olan aşkımızın ve sevgimizin bir meyvesi olsun istiyorduk. Yok yok bir bebeğimiz olmalıydı, ikimizin bir çocuğu olmalıydı. Olmaması için hiçbir sebep yok.  Durumu hemen ailelerimize söylemeyelim diye düşündük. En son kararımıza göre Evrim ile tekrar konuşup, hem biraz daha detay öğrenip hem maddi olarak bize ne kadara mâl olacağı hakkında kesin bilgileri edindikten sonra ailelerimize söylemeyi düşündük. Tekrar gittik Evrim’e ve neler yapılacağını, zorluklarını, süreci ve bize maliyetini anlattı. Aslında zaten tüp bebek yapmaya karar verdiğimiz için bu konuşmalar teferruattı bizim için. “Evrim biz karar verdik tüp bebek yapacağız. Hadi başlayalım” dedik büyük bir hevesle. Bu kararımıza Evrim’de çok sevindi tabii ki, bizim gibi yakınlarına bu şekilde yardımcı olmak onu da çok mutlu ediyordu. En az bizim kadar hevesli ve istekliydi. 

Artık durumu ailelere açmanın zamanı gelmişti. Nursen’in ailesi Antalya’da yaşadığı için onlara telefonla, benim annem Ankara’da olduğundan bir akşam yemeğinde kararımızı söyledik. Hâliyle çok çok sevindiler. Nursen’in ailesi dördüncü torunları olacağı için, benim annem ise artık benden umudunu kesmiş iken bir torun sahibi olacağı için inanılmaz bir sevinç içine girmişlerdi. Gerçi benim annem benden umudunu kestiği gibi Nursen’in ailesininde düşünceleri çok farklı değildi.  Onlar da pek umutlu değillerdi. Ama artık heyecanlı bekleyişleri başlıyordu. Bizim heyecanımız ailelerimizin heyecanını da görünce iyice arttı. Büyük bir hevesle tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olacağımız günü hayal etmeye başladık. Ama bizi zorlu bir tedavi süreci bekliyordu. Birkaç ay sürecek bir tedavi süreci. Gerçi bizi demek biraz yanlış oldu daha çok Nursen’i bekliyordu. Esas tedavi Nursen üzerinde yoğunlaşacaktı. İğneler, haplar, ilaçlar.  Bunların yanı sıra bize de bir sürü şakalaşacak, güldürecek konu çıkacağının farkındaydık.