Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
baba olma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
baba olma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Detaylı Lâl görüntüsü..


Doktorun bize verdiği bilgiler gerçekten çok ilginçti. Öncelikle her şeyin çok güzel ve yolunda olduğunu, bebeğin gelişiminin çok güzel olduğunu ve hiçbir sorun olmadığını söyledi. Bakın şu midesi, şunlar böbrekleri, elleri burada ve parmakları tas tamam, ayakları bunlar ve kocaman, parmakları tamam, kemik yapısı gayet normal, kalbi yerli yerinde ve gayet düzenli atıyor, ciğerleri çok iyi diyerek hem gösteriyor hem anlatıyordu.

Daha sonra biraz daha detaylara girerek gözünde katarakt olmadığını, sindirim sisteminin çok iyi olduğunu, kan dolaşımının normal olduğunu söyledi. Bu kısmı bizi gerçekten şaşırttı. Anne karnındaki bebeğin gözündeki kataraktın olup olmadığını bile görebiliyordu. Ciddi hastalıkların tespiti için kullanılan nükleer tıp, bir bebeğin daha doğmadan hatta henüz 20 haftalık iken herhangi bir sorununun olup olmadığını da tespit ediyor. Bu anne ve baba için gerçekten rahatlatıcı bir kontrol. En azından biz öyle hissettik. Gerçi Allah korusun herhangi bir sorun olsa ne yapardık bilmiyorum. Acaba hamileliği sonlandırmaya bile karar vermemize sebep olacak bir durum olabilir miydi? Olsa ne yapardık? Bebeği o sorunlu şekilde dünyaya getirmek hem bebek için hem bizim için nasıl bir sonuç doğururdu? Bunları düşünmek bile çok hassas ve rahatsız edici aslında. Neyse ki bizim bebeğimizde hiçbir sorun yoktu ve bunları düşünmek zorunda kalmadık. En içten şekilde dilerim ki hiçbir anne – baba adayı da  bu duruma düşmesin ve bunları düşünmek zorunda kalmasın. Çok zor ve üzüntü verici bir durum. İhtimali bile çok rahatsız edici ve üzücü.

Lâl’imizin çok iyi olduğunu, gelişiminin çok güzel gittiğini, sağlıklı olduğunu gördük. Benden ve Nursen’den mutlusu yok. Heyecanla hayatımıza girmesi için sabırsızlanıyoruz. Zaman da hızla ilerliyor. 20 hafta geçti yani 5 ay. Hamilelik süreci hafta hafta ilerliyor ve böyle hesaplanıyor, planlanıyor. Ay hesabına çevrildiğinde ise tam tutmuyor. Mesela hafta olarak 5. ay bitmiş oluyor ama ay olarak bakıldığında 5. ayın bitmesine daha birkaç gün var. Bizde kendimizi hafta hesaplamalarına alıştırdık artık.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Dişi pehlivan geliyormuş..


Muayenehaneye girdiğimizde bekleyen 2 çift daha olduğunu gördük. Bir çift ise içeride kontroldeydi. Çiftlerden birisi bu kontrole ikinci defa geliyormuş. Yanlış anlamadıysam bir şeylerde daha net şekilde emin olabilmek için. Belki de gerekiyor birden fazla bu kontrolü yaptırmak.

Ben çok heyecanlıydım. Nursen’de de heyecan fena değildi aslında. Zaten ultrasonda bebeğimizi görmek bizi özellikle beni çok heyecanlandırıyor. Amniyosentez işleminden beri yani 3 haftadır hiç görmedik bebeğimizi. Bayağı büyümüş olmalı diye düşünüyoruz.  Nursen’in karnından  da anlaşılıyor büyüdüğü. Bir de böyle çok daha ince detaylara girerek daha fazla bilgi alabilecek olmamız daha da heyecanlandırdı beni. Diğer bekleyen çiftlerden ilk kez gelen çiftte de bariz şekilde heyecan fark edilebiliyordu.

Sıra bize geldi ve içeri, ultrason cihazının bulunduğu odaya girdik. Doktorda hemen arkamızdan geldi. Çok samimi ve bize yakın davranan bir doktordu. Hemen bizi rahatlatıcı şekilde konuşmaya başladı. Bir yandanda Nursen hazırlanıyordu. Hazırlık aşamasında değişik bir durum yoktu. Hani detaylı ultrason ya belki ekstra bir hazırlık gerekebilir diye düşünüyorduk ama her şey diğer ultrason kontrolleri ile aynı. Fark sadece ultrason cihazının çok daha gelişmiş ve detaylara daha çok girebilen bir cihaz olması.

Biz oradan buradan sohbet ederken doktor görüntülemeye başlamıştı bile bebeğimizi. Ben hemen her zaman yaptığım gibi cep telefonumun kamerası ile monitördeki görüntüyü videoya çekmeye başladım. Nursen’in daha sonra anlattığına göre, görüntü almak için karın üzerinde gezdirilen aparatı diğer ultrason kontrollerinden biraz daha sert şekilde bastırmış. Tabii ki canını acıtmayacak şekilde.

Doktor çok samimi ve cana yakın şekilde hem sohbet ediyor bizimle, hem açıklamalar yapıyor hem de şakalaşıyordu. Bu bizi daha çok rahatlattı. Bir yandan da bebeğimizi görüyorduk. Gerçekten kocaman olmuş. Hatta o farkında olmasa bile göz göze bile geldik. Tesadüfen kafasını çevirdi ve Nursen’in karnında gezinen cihaza baktı. Herhalde rahatsız oldu biraz. Sonra tekrar kafasını çevirip keyfine baktı.

Organları bayağı belliydi artık. Kafası, elleri, ayakları çok net görülebiliyordu. Bir ara ekranın tamamını ayağı kapladı. Kocaman bir ayak gibi duruyordu. Gerçi doktorun dediğine göre gerçekten normalden biraz daha büyükmüş. Hatta bebeğin daha önceki doktorun da dediği gibi normalden 1 hafta ileride yani daha iri olduğunu söyledi. Doktor “Dişi pehlivan geliyor” dedi. Bende “Eh iyi bari gülleci yapalım o zaman Lâl’i” dedim.

18 Haziran 2012 Pazartesi

Amniyosentez zamanı geliyor


17. haftada amniyosentez yaptıracağız. Nursen ile birlikte internet ve kitapları biraz karıştırarak nasıl bir işlem olduğunu araştırdık önce. Bu çok ciddi ve gerçekten riskli bir uygulama. Ama yeri geldiğinde bir o kadar da gerekli bir yöntem. Bebeklerin yaklaşık olarak %3-4’ü anomalilerle doğuyor. Bunların oluşmasında ise genetik kusurların rolü çok büyük. İşin kötü yanı genetik hastalıklar için henüz bir tedavi yöntemi yok. Bu yüzden bunların önceden tespit edilmesi gerekiyor. Sonucuna göre de hamilelik ciddi bir düzeye gelmeden hamileliği sonlandırmak gerekebilir. Her şeyi göze alıp o bebeği dünyaya getirmek istenmiyorsa. Bunun tespit edilmesi için birkaç yöntem vardır ama en çok kullanılanı ve bildiğim kadarı ile en kesin ve net sonuç veren işlem ise amniyosentez.

Amniyosentez, anne adayının karnından bir iğne ile bebeğin içinde yüzdüğü amniyon sıvısına ulaşılarak o sıvıdan alınması şeklinde gerçekleşiyor. Gerçekten çok riskli, dikkat isteyen ve uzmanlık gerektiren bir işlem. Ufacık bir hata bebeğe ve anneye zarar verebilir. Çok düşük bir oranda olsa da bebeğin kalbinin durmasına bile sebep olabiliyor.

Önceleri, ultrason cihazı yokken körlemesine yapılıyormuş bu işlem ve riski çok daha fazlaymış. Tabii kötü sonuçlarda bir kadar çokmuş. Ama ultrason cihazı ile önce sıvı alınacak yer iyice tespit edilip görülerek iğne batırılıyor ve eskiye göre çok daha risksiz bir şekilde uygulanabiliyor. Ama her ne olursa olsun bu işlemi özellikle bu konuda uzman, çok fazla kez uygulamış, çok tecrübeli, eli yatkın ve eli hafif bir doktorun yapması en iyisi. Bir çok yerde bir çok kişi amniyosentez yapıyor ama yapan kişinin bu işin ehli olmasını bilmek ve güvenmek çok önemli. Yani amniyosentez yapacak kişinin çok çok iyi araştırılması gerekiyor. Kesinlikle riske atılacak bir durum değil.

Genelde 16. ve 18. haftalar arasında yapılıyor amniyosentez. Çünkü sonucunun laboratuvardan çıkması 3 – 4 haftayı bulabiliyor. Bu süre sonunda çıkan sonuca göre hiç istenmedik bir durumla karşılaşılabilir ve istenmeyen  bir karar verilebilir. Eğer hamilelik sonlandırılacaksa bu zamandan sonrası çok tehlikeli olabiliyor. O yüzden amniyosentezi 16. – 18. Haftalarda yaptırmak daha sağlıklı oluyor.

Daha çok bizim gibi yaşı hamilelik için normalin üzerinde olan anne adayları için uygulanıyor bu yöntem. Diğer durumlarda daha çok üçlü taramada herhangi bir riske rastlandığında amniyosentez yapılıyor. Daha önce de bahsetmiştim. Biz sadece ikili tarama yaptırdık ve anomali riski çok çok düşük bir seviyede idi. Nursen 39 yaşında ve üstüne üstlük tüp bebek yöntemi ile hamile kaldığı için riskli gebelik grubunda olduğundan bizim mutlaka yaptırmamız gerekiyor. 

6 Haziran 2012 Çarşamba

Karıcığım; Lâl bana çektiyse ayvayı yedin..


Bu dönemler tam bahar aylarına geldiği için havalar da güzelleşmeye başlamıştı. Nursen genelde tüm gün evde kaldığından sıkılıyordu tabii. Günlerde uzadığından akşamüzerleri çıkıp dolaşmak için ideal zamanlardı. Hemen hemen her akşam işten geldiğimde Nursen’le çıkıp yürüyüş yapıyorduk. Bu yürüyüşler aynı zamanda hamileliğin daha sağlıklı geçmesi içinde çok iyi oluyor. Bazen mahallemizde yürüyüşler yapıyorduk, bazen Tunalı Hilmi Caddesi’ne gidiyorduk, bazen alış veriş merkezlerine. Aklımıza neresi eserse.

Birde bu zamanlarda Nursen artık karnı büyüdüğü için klasik hamile psiklojisine girip kendini beğenmemeye başladı. “Çok kilo alıyorum”, “Karnım büyüdü”, “Giyecek hiçbir şeyim kalmadı. Üzerime hiçbir kıyafetim olmuyor” gibi serzenişlerde başladı.  Çok normal bir durum ama bir kadın için özellik hamile bir kadın için gerçekten bu unsurlar moralinin bozulmasına sebep oluyor.

Aslında Nursen moralinin bozulmasının yanı sıra duruma pek de inanamıyordu. Garip geliyordu karnının büyümesi. Hâlâ gaz şişkinliği gibi geliyordu.  Nursen’e moral vermek, rahatlatmak ve bunun gaz olmadığının, Lâl’in büyümesi olduğuna ikna etmek için bayağı dil döküyordum. “Lâl büyüyor, tabii ki karnın büyüyecek. Hele ki bana çektiyse ayvayı yedin zaten” diyordum.

Ben 5,5 kilo doğmuşum. Tosun gibi bir bebekmişim. Şimdi de farklı sayılmam. 1,93 cm boy, 110 kiloluk bir hacmim var. Gerçekten irilik konusunda Lâl bana çekerse sanırım Nursen biraz sıkıntı çekecek. Kendinden 1 metre ilerde giden bir karnı olacak. 

29 Mayıs 2012 Salı

Eriksiz hamilelik olmaz..


Bu arada 26. haftaya gelen kadar bu tost kürü ile kilo bile verdi Nursen. Bu kilo verme hamileliğin sonraki aşamaları yani daha çok kilo alacağı zamanlar için iyi oldu denilebilir aslında. O zaman alacağı kilolar tolare edilebilecekti. Çünkü kilo çok önemli hamilelikte. Mümkün olan en az kilo ile hamileliği bitirmek anne sağlığı için çok önemli. Kilo ne kadar az olursa hamilelik daha kolay geçiyor ve anne daha sağlıklı oluyor.

Son haftalardaki sıkıntıların çoğu hep olması gerekenden fazla kilolar sebebiyle oluyor. Bel ağrıları, bacak ağrıları, şeker rahatsızlığı, nefes alma güçlüğü gibi problemler hep fazla kilolar yüzünden. Tabii ki hamile iken kilo almamak için rejim yapılmasını kesinlikle önermiyorum ama yeme içme işini de abartmamak gerektiğini söylemek istiyorum. Aşerme durumu, canının bir şeyi çok istemesi gibi durumlar olacak ve bundan daha doğal bir şey yok ama aman bu zamanlarda yemeyi abartmayın ve çok kilo almaktan kaçının.

Hazır yeme içme konusu devam ediyorken Nursen’in bu zamanlardaki en büyük takıntısından bahsetmek istiyorum. Nisan sonu Mayıs başı bir dönemde olduğumuzdan tam bu zamanlarda çağla çıkmıştı ve erik de yavaş yavaş geliyordu. Nursen önce çağla yemeye bayağı bir taktı. Her gün en yarım kilo çağla alıyordum eve veya kendisi bakkaldan sipariş ediyordu. Sonra tuza batıra batıra bayağı bir miktar yiyordu. Erik çıkınca çağla zamanı bitmiş olduğu için bu seferde eriğe taktı ve gene aynı çağla gibi günde neredeyse yarım kilo kadar yemeye başladı. Hamilelik eriksiz olmaz tabii ki. Hamilelikte âdetdir erik olmadan olmaz. Erik yemeden geçen bir hamilelik limonsuz salataya benzer.  Bunları kesinlikle aşerdiği için değil mide bulantısını bastırdığı için yediğini söylüyordu. Tabii bu lafı da ben yersem artık. Bayağı aşeriyordu işte.

Bakkaldan telefonla bir şey sipariş ettiğimizde veya gidip alış veriş yaptığımızda artık oradaki çocuklar biz sormadan “Abi erik almayacak mısın?” diye soruyorlardı. Onlar bile alıştı her gün çağla veya erik almamıza.

Nursen ile birlikte bakkala gittiğimizde çok güzel oluyordu. Nursen’i manav tezgahının önüne bırakıp “Saldır hayatım istediğine” deyip ben alış veriş yapıyordum. Nursen her tezgahtan birer ikişer meyve yiyip karnını doyuruyordu hem de nefsini köreltiyordu. Bakkaldaki çocuklarda tanıdık olduğundan sağ olsunlar hoş görüyorlardı. Nursen’in yemediklerini de onlar ikram ediyordu.

24 Mayıs 2012 Perşembe

İlk hamilelik problemleri: aş erme ve mide bulantıları


6. haftadan sonra artık Nursen’de hamilelik belirtileri başladı. Aslında daha önce olması lazımdı ama Nursen’de biraz geç  başladı. Hamileliğin en zor ve problemli dönemi bu zamanlar oldu. 26. Haftaya kadar yani 3,5 aylık olana kadar devam etti. Bu çok normal bir durum. Her hamilede 3. ay sonunda bu sıkıntılı dönem bitiyormuş. En fazla 3,5 ay olana kadar devam ediyormuş. Sonrası ise çok keyifli.

Hafiften mide bulantıları, canının yiyecek bir şeyler istemesi gibi durumlar bu zamanlarda başladı artık. Normali de bu zaten. Ama hamileliği boyunca bir iki şey dışında neredeyse hiç aşermedi. Ben hep canın ne istiyorsa söyle yaratırım sana diyordum ama öyle aman aman bir şeyler istemiyordu.

Markete alış verişe gittiğimizde özellikle şarküteri ve mandıra reyonlarında durup “Hadi bak şunlara. Canın ne istiyorsa alalım aşkım. Hamilesin sen, mutlaka canın bir şeyler istiyordur” diyordum. Ama her seferinde canının özel olarak hiçbir şey istemediğini söyleyerek oradan uzaklaştırıyordu beni. Bu durum benim içinde hayâl kırıklığı oluyordu. Çünkü şarküteri reyonu ve mandıra reyonundaki her şeye bayılıyordum ben. İçimden hepsinden birer parça alıp yemek geliyordu. Ama Nursen engelliyordu beni ki hâlâ öyle. Zaten iri yarı ve biraz fazla kiloluyum daha da kilo almamı istemiyordu. O zamanlarda Nursen’in canının istemesini bahane ederek alırız ve bende yerim diye çok hevesleniyordum ama Nursen hiçbirini istemeyince bende kös kös uzaklaşıyordum oradan. Fakat arada bir ben kaçamak yapıp gene de bir şeyler alıp yiyordum. Nursen de ilk başlarda bana eşlik edip yiyordu ama çok uzun sürmedi bu durum.

Bu sıralarda mide bulantıları da artmaya başladı Nursen’in. Gerçi o kadar çok olmuyordu ama gene de oluyordu. Özellikle bulantı sonrası çıkarma çok az oldu Nursen’de. Genelde sadece rahatsız edici bulantı şeklinde geçiyordu. Olduğunda da hiç alakasız, olmadık yerlerde baş gösteriyordu. Alış veriş esnasında koşarak dışarıya çıktığı oldu mesela. Alış verişi bitirip bende çıktığımda bir bakıyordum Nursen bir ağacın altında, eli karnında iki büklüm bir şekilde oturuyor oluyordu.

Yalnız, genelde hamilelerde bu bulantılar sabah saatlerinde olur ama Nursen’de akşam 16:00’dan sonra olmaya başlıyor ve 18:00 gibi tavan yapıyordu. Sanki bana gıcıklığına yapıyormuş gibi, tüm gün iyi iken benim işten gelme saatimde mide bulantıları, kendini kötü hissetmeler falan başlıyordu. “Hayatım senin devrelerin ters bağlanmış herhalde. Bunlar normalde sabahları olur sende akşamları oluyor. Bana mı gıcıksın?” diye dert yanıyordum artık.


İşin ilginç yanı Nursen’in yaşadıklarını bende yaşamaya başladım çok az da olsa. Nursen midem bulanıyor deyince bende etkileniyordum ve midemin bulandığını hissetmeye başlıyordum. Belki psikolojik olarak öyle hissediyordum belki de gerçekten bulanıyordu ama çok hafif de olsa bulanıyordu işte. Ben işteyken Nursen’le telefonla konuştuğumuzda eğer sıkıntılı bir durum varsa bende o sıkıntıyı yaşıyordum. Tamam Nursen kadar değil ama gene de yaşıyordum işte. Bunları tüm samimiyetimle söylüyorum ve gerçekten abartmıyorum. Dedim ya “Biz hamileyiz”.



Devam edecek...

21 Mayıs 2012 Pazartesi

İkili tarama ve diğer tetkikler


9. haftaya gelmiştik. İkili tarama sonucunu alma zamanımız gelmişti. Sonucu alacağımız gün için tekrar doktorumuzdan randevu aldık ve o gün gidip önce sonuçlarımızı aldık. Doktorun odasına girmeyi beklerken kâğıdı inceliyorduk. Ama hiçbir şey anlamadık. Kâğıtta renkli bir grafik, bir sürü değerler ve tıbbî olarak ne oldukları ve açıklamaları vardı. Bunları neden hastalarında anlayabileceği şekilde yapmazlar ki?  

Bu esnada sıramız geldi ve  doktorun yanına gittik. Sonuçları inceledikten sonra her şeyin gayet güzel olduğunu, riskli gruba girmediğimizi söyledi. Bu da bizi çok rahatlattı. İkili taramanın üzerine ileride üçlü ve dörtlü tarama da yaptırmamız gerektiğini söyledi. Ama eğer amniyosentez yaptırırsak bu taramalara gerek olmayacağını ve zaten her şeyin amniyosentezde görülebileceğinden bahsetti. Hatta bebeğin cinsiyetinin bile yüzde yüz öğrenebileceğini söyledi. Esas önemlisi, Nursen’in yaşından dolayı ve riskli gebelik grubunda olduğumuzdan dolayı amniyosentez yaptırmamızı da kesinlikle tavsiye etti.

Zaten çok daha öncesinde Evrim bize mutlaka yaptırmamız gereken iki kontrolün olduğunu söylemişti. Amniyosentez ve detaylı ultrason. Bunları mutlaka ve mutlaka yaptırmamız gerekiyormuş. Evrim böyle dediyse kesin yaptıracağız demek ki. En başından beri Evrim’in dediklerine ve önerilerine çok güveniyoruz ve uyuyoruz.

Yani doktorumuz bize amniyosentez yaptırmamızı tavsiye etmişti ama biz zaten daha öncesinden bunu yaptırmaya karar vermiştik. Bu kararımızı doktora söylediğimizde bu durumda üçlü ve dörtlü taramayı yaptırmamıza gerek olmadığını tekrar söyledi. Hatta detaylı ultrason yaptıracağımızı da söylediğimizde bunun da çok iyi olacağını belirtti. Amniyosentez ve detaylı ultrason ile ilgili de yeri geldiğinde baba gözüyle uzun uzun bilgi vereceğim.

İkili tarama sonucunu başka bir jinekolog arkadaşıma daha göstermek istedim. Hemen bilgisayara aktararak arkadaşıma e-posta ile gönderip yorumlarını sordum. Cevabı hemen geldi. O da sonuçların gayet güzel olduğunu ve endişelenecek bir durum olmadığını söyleyince daha çok rahatladık. Belki buna gerek yoktu ama doktorumuzun söylediklerinin teyit edilmesi bizim için daha rahatlatıcı oldu.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Bebeğimizin kalp atışları yok!!


İçeriden Nursen ve Aysun Hanım’ın sesleri geliyordu ama o kadar da rahat anlayamıyordum ne dediklerini. Ancak gayet neşeli ve heyecanlı konuşmalardı. Konuşmalar ve gülüşmeler arasında “Hadi bakalım görelim bebeğin kalp atışlarını” dediğini duydum Aysun Hanım’ın ve konuşmalar kesildi. Bende heyecan had safhada. Yerimde duramıyorum. Bir an önce içeri girip bende görmek istiyorum ve sabırsızlıkla Aysun Hanım’ın çağırmasını bekliyorum.

Sessizlik biraz sürdü. Bana saatler geçmiş gibi geldi ama ne kadar geçtiğini bilmiyorum. Fakat garip bir sessizlik vardı içeride. Bir şeyler ters gidiyordu anladığım kadarıyla. Boğuk bir şekilde bazı sesler geliyordu ama hiç de öyle sevinçli, neşeli sesler değildi. Evet, bir şeyler ters gidiyordu. Tam ben sıkıntılı bir şekilde beklerken Aysun Hanım kapıyı açtı ve hiç de hoş olmayan bir yüz ifadesi ile beni içeri çağırdı. Nursen muayene koltuğundaydı ve ultrason cihazının ekranında bir görüntü vardı. Aysun Hanım, maalesef bebeğin kalp atışlarını göremediklerini söyledi.

O anda tüm enerjim boşaldı sanki. Kendimi patates çuvalı gibi hissettim. Ekrandaki görüntüde bebeğin oluştuğu keseyi gösterdi bana. Görüntüye çok yabancı olduğumdan zar zor seçebildim. Evet ufacık hatta milimle ölçülebilecek bir kesecik görünüyordu. Aysun Hanım: “İşte bu bebeğin kesesi. Kalp atışı olsaydı şu kısım sanki yanıp sönüyor gibi görünecekti. Ama maalesef görünmüyor ve öyle bir hareket yok” dedi.

Ama sadece görüntüden anlaşılacakmış meğerse kalp atışları, bu ultrason cihazının dışarıya ses verme gibi bir özelliği bulunmuyormuş. Daha gelişmiş ultrason cihazlarında bu özelik var. Direkt ses dışarı verilebiliyor ve kalp  atışları rahatlıkla duyulabiliyor. Ben boş boş bakıyorum ekrana ve Aysun Hanım’ın dediklerini dinlemeye çalışıyorum ama bir yandan da ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. Bir ara Nursen’e baktım o da aynı şekilde yüzünden düşen bin parça. İkimizinde morali çok bozuldu. Ama o anda yapacak hiçbir şey yok işte.

Ben dışarı çıktım, biraz sonra Nursen ve Aysun Hanım da geldiler. Aysun Hanım, bu durumun gâyet normal olduğunu, böyle durumların çok yaşandığını, moralimizi bozmamamızı, bir daha deneyebileceğimizi söyledi. Ama sonrasında bir şey daha ekledi. Ultrason cihazı sadece tüp bebek tedavisinde yeterli olacak kadar bir cihazmış. Daha öncede böyle durumlar olmuş birkaç defa ama daha gelişmiş bir ultrason cihazı ile tekrar kontrol ettirirsek belki kalp atışlarını duyabileceğimizi söyledi. Gene de fazla umutlanmamız gerektiğini de belirtti. Olsun bizde gene de bir umut olmuştu. Başka bir yerde, daha gelişmiş bir cihazla tekrar kontrol ettirecektik hemde hemen. Aysun Hanım eğer orada da olumsuz bir durumla karşılaşırsak direkt kürtaj önerdi. Bize gidebileceğimiz iki üç yer önerdi. Hepside yakın tanıdığı ve güvendiği kişilerdi. Biz bir tanesine karar verdik. Şimşek sokakta bulunan bir hastanedeki doktor arkadaşı Sarp Bey.


Devam edecek...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Bebeğimizin ilk kalp atışları


Henüz doktorumuz halen Aysun Hanım. Ama ilk kalp atışlarını duyduktan sonra artık normal bir gebelik sürecine gireceğimiz için kendimize başka bir doktor bulmamız gerekecek. Aysun Hanım tüp bebek tedavisi üzerine yoğunlaştığından hamilelik sürecinde bize yardımcı olamayacağını baştan söylemişti zaten. Şimdi güvenebileceğimiz, bizimle ilgilenecek iyi bir doktor bulmamız gerekecek. Niyetimiz tüm hamilelik sürecinde tek bir doktorun kontrolü altında olmamız ve doğumu da o doktorun yaptırması.  Bunun içinde gerek Aysun Hanım’dan gerekse daha önce doğum yapmış arkadaşlarımızdan tavsiyeler alarak karar vermeye çalışacağız.

İlk kalp atışlarını duymamız, hamileliği öğrendiğimiz tarihten itibaren 10 gün sonra. Bebeğin ilk olarak kalbi oluşuyormuş. Sonra diğer gelişmeleri devam ediyormuş. Aysun Hanım’a gideceğiz ve o dinletecek bebeğimizin kalp atışlarını. O kadar tedavi sürecini geçirdik, hamilelik haberini bekledik bu 10 günü de geçiririz.

O gün geldi. Bebeğimizin ilk kalp atışlarını duyacağız. Hem de bu sayede ilk kez ultrasonda cenin olsa bile kendisini görebileceğiz. Bizde gene ayrı bir heyecan. Sabah kalkıp Aysun Hanım’a gittik. Hamileliğimizi öğrendikten sonra ilk defa görüştük. O da bizim kadar sevinçli ve heyecanlı. Daha öncede anlatmıştım, aramızda gerçekten hasta – doktor ilişkisinden daha samimi bir ilişki oldu. Odasına girdik, biraz sohbetten sonra Nursen’i muayene odasına aldı bende odada kaldım tek başıma. Biraz sonra beni de çağıracaklardı içeri, bende görecektim ve dinleyecektim kalp atışlarını. Muayene odası oturduğum koltuğun hemen yanındaki kapının arkasıydı. Yani içerideki konuşmaları biraz dikkatle dinlersem rahatça duyabilecektim.


Devam Edecek...

8 Mayıs 2012 Salı

Hamilelik sürecinde plânlar ve doktor seçimi


Daha çok erken olmasına rağmen hemen plânlar yapmaya başladık. Bu süreçte neler yapacağız, nasıl geçireceğiz, tatilde ne yapacağız hepsini yavaş yavaş plânlıyorduk. Aslında hamilelik çok güzel bir zamana denk geliyor. En sorunlu ilk 3 ayı Ankara’da geçireceğiz. Kış sonu, bahar başına denk gelecek. Bu dönem evde ve havalar ısınınca dışarıda yürüyüşle, gezerek geçecek. En zevkli ikinci 3 ay, yaz aylarına denk geliyor. Bir ayı tatilde geçecek. Gene zor olan üçüncü 3 ay ise Ankara’da geçecek  ve yaz sonu ile sonbahar başına denk gelecek. Hesaba göre ekim ayında da doğum olacak zaten. Kabaca plânları yapıyoruz. Tabii ne derece uygulayabileceğimiz belli değil ama olsun en azından bizi rahatlatıyor.

Bu arada bebek için neler alacağız, neler yapacağız gibi düşüncelerimizde var. Bunları da yavaş yavaş düşünüyoruz, kesin olmamakla birlikte ufak kararlar veriyoruz. Tabii ki bebeğin kız veya erkek olmasına göre değişebilecek esnek kararlar.  Aslında gerçekten bunlar için henüz çok erken ama düşünmek, konuşmak, plânlar yapmak bizi daha iyi motive ediyor, daha moralli oluyoruz. Ama en önemli kararımız hem kız hem erkek için isimlerinin belli olması.

Plânlarımızın en önemlisi, hamilelik sürecinde devamlı gidebileceğimiz, süreci sürekli takip edecek doktorumuza karar vermek. Bu doktoru seçerken çok dikkatli olmamız gerekiyor. Kesinlikle güvenebileceğimiz, beni ve eşimi rahatlatacak, bizi tedirgin etmeyecek,  bize karşı ilgili, yedi gün yirmidört saat herhangi bir sıkıntı durumunda ulaşabileceğimiz, rahatlıkla kafamıza takılan her türlü konuyu konuşabileceğimiz bir doktorumuzun olması lazım. Biz bu konuda ilk kararımızda biraz şanssızlık yaşadık. Ama sonrasında, kontollerimizin devamını sağlayan doktorumuzda ise inanılmayacak kadar şanslıydık. Bunları ileride detaylı olarak anlatacağım. 


Moralimizi bozan tek şey ise tedavi sürecinde devamlı kullandığımız kan sulandırıcı iğneye devam edecek olmamız. Gerçi moral bozmasının sebebi sadece her gün iğne yapacak olmamız, her gün Nursen’in her ne kadar acıtmamaya çalışsam da canının acıyacak olması, kendimizi iğneye göre programlayacak olmamız. Aslında bebeğimizin daha iyi gelişmesi için bu iğne çok faydalı olacak. Hamileliğin sonuna kadar da devam edecek. Olsun en yapalım? Nursen’in ve bebeğin sağlığı için gerekliyse katlanacağız. Bir de tüp bebek olduğu için ve Nursen’in yaşı 38 olduğundan riskli gebelik grubuna girdiğimizden dolayı her şey çok daha dikkatli ve işi şansa bırakmayacak şekilde düzenleniyor doktorlarımız tarafından. Bir de Nursen için esas sıkıntı veren bir ilaç daha devam edecek ama çok uzun sürmeyecek. Bir müddet daha kullanıp bırakacak neyse ki.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Hamileliğimizin ilk zamanları


Artık Nursen’in hamileliğinden kesin eminiz. Baba oluyorum. Bundan daha güzel bir duygu olabilir mi? Tamam daha çok başı hamileliğin. Hâlâ risk var. En az 2 ay dolana kadarda devam edecek bu risk ama baba oluyorum işte. Bu dönemdeki risk çok önemli ama en başından beri ne riskler atlattık biz. Bunu mu atlatamayacağız sanki? 10 gün sonra ilk kalp atışlarını duyacağız. O güne kadar kendi kendimize takılacağız Nursen’le. Anne – baba olacağız diye heyecanla bekleyeceğiz.

Tam bu günlerde Nursen’in çalıştığı iş yeri kapandı ve Nursen işsiz kaldı. Tam da zamanında oldu. Aslında bir bakıma belkide iyi oldu. Nursen çalışmayacak ve evde bol bol dinlenme fırsatı olacak. Yalnız güzel bir durum var; Nursen maaş alamayacak ama sigortası doğuma kadar yatmaya devam edecek. Bu da bizim için çok güzel bir avantaj. Nursen’in çalışmamaması bebeğimizin gelişimi için daha iyi olacak diye düşünüyoruz. Hani her işte bir hâyır vardır ya bu durumda onlardan biri sanırım. Aslında bu durum ve sonrası Nursen açısından biraz zor olacak. Artık gidecek bir işi olmadığından devamlı evde geçirecek bu zamanı ama ne yapalım işte böyle denk geldi.

Artık Nursen rahat ve huzurlu olsun diye elimden ne gelirse yapacağım. Hani Amerikalılarda bir laf vardır; “Biz hamileyiz” derlermiş. Bizim içinde aynen öyle. Gerçekten biz hamileyiz ve bu durum doğuma kadar devam etti. Nursen o bebeği tek başına yapmadı ki. Benim de çok önemli katkılarım oldu. Tamam 9 ay boyunca Nursen karnında taşıyacak ama bende bu süreci daha mutlu ve rahat geçirmesi için elimden geleni yapacağım. Bir tanecik karım var, zaten çok geç bulmuşum, üstüne bir de hamile kalmış ve bana bir çocuk verecek. Onlar için her şeyi yaparım. Elimden geleni yapacağım dedim ama elimden gelenin fazlasını yapacağım.

Bu sıralarda hep çevreden ilk 3 ayın zor geçeceği, sıkıntılı olacağı söylendi. Hem bana hem Nursen’e “Çok zor geçecek. Şöyle sıkıntılar yaşayacaksınız. Böyle problemler olacak” diye uyarılar yapıldı. Bunlara kesinlikle kulak asılmaması lazım. Tabii ki zorlukları, sıkıntıları olacak. Sonuçta hamilelik süreci yaşanacak. Bunlar sürpriz şekilde ortaya çıkan, hiç umulmadık durumlar değilki. Önemli olan bu sıkıntıları, problemleri olumlu taraflarından bakarak, normal bir süreç olarak görerek yaşamak. Hatta şakaya, dalgaya vurarak eğlenceli hâle getirmek çok daha güzel ve rahatlatıcı oluyor. Hem de bu sürecin daha kolay geçmesini sağlıyor. Her şeyi sıkıntı yaparak yaşamak, problemler karşısında birden yıkılıp çaresizce kalmak hem annenin sağlığı hem bebeğin gelişimi için hiç iyi olmaz.

17 Nisan 2012 Salı

Tüp bebeğimiz mucize gibi bir şey


Bizim için biraz mucize gibi bir şey olmuştu Nursen’in hamile olması. Yumurta toplanacağı ay sadece iki yumurta olması, bu yumurtalardan birinin dejenere olarak iptal olması, tek yumurtanın döllenip embriyo haline gelmesi ve bu embriyonun gayet sağlıklı biçimde tutunarak Nursen’in hamile kalması. Hem de ilk tedavimizde. Normalde tüp bebek tedavisinde başarı oranı  %20-30 civarlarında. Ama bu oran bir çok yumurtanın olmasıyla yani transferi yapılacak alternatif yumurtalarla mümkün. Bizim şansımız %10 gibiydi ve %90 şanssızlığımızı ezerek biz kazandık. Olursa olur olmazsa olmaz ne yapalım diyorduk ama oldu işte. Eğer olumsuz sonuçlansa bir daha denemeyi düşünmüyorduk ama öyle bir durumda gene de fikrimiz değişebilirdi. Belki de bu tedavilerin sonucunda doğal yollardan olabilirdi.

Fakat bu başarıda en büyük pay Nursen’in. Tüm sıkıntıları O çekti. Hergün iğne, hatta günde 2-3 iğne, ilaçlar, bu ilaçlarla aldığı hormonlar Nursen’in düzenin alt üst etti. Ama Nursen bunların hepsine göğüs gerdi, sabırlı oldu. Ara sıra cinnet geçiriyormuş gibi olsa da bu çok uzun sürmedi. Bebeğimizin olması için çok dikkatli oldu, yapılması gerek her şeyi tam ve düzgün olarak yerine getirdi.Yani tam anlamıyla Nursen’in sayesinde mutlu bir tedavi sonucuna ulaştık.

Nursen hamile ama esas riskli dönem ilk üç ay bittiğinde sona eriyor. Bu süre içinde düşük riski çok fazla. Gene çok dikkatli olmak zorunda Nursen. Ama o akıllı embriyo niye düşsün ki. Daha cenin olacak, büyüyecek. O kadar zor şartları atlattı ve tutundu bundan sonrada düşmeyip gelişimini tamamlayacak ve doğacak. Bizim akıllı bebeğimiz.

Artık eve gidip akşama hazırlanma zamanı gelmişti. Güzel haber aldığımıza göre akşam kutlayacaktık. Nursen’le beraber çok mutlu şekilde evimize gittik. Biraz dinlenip durumu sindirmeye çalıştık. Çok mutluyduk ve sersem gibi olmuştuk. 3 aylık çektiğimiz eğlenceli sıkıntı, çabalamalarımız sonucunu en güzel şekilde verdi bize. Hayatımız bambaşka bir şekilde değişecek bundan sonra. Hamileliği yaşayacağız Nursen’le beraber. Beraber yaşayacağız diyorum çünkü gerçekten erkeğinde eşiyle beraber yaşaması gereken bir süreç bu. 9 ay sürecek uzun ve güzel hamilelik süreci. Bu dönemi de uzun uzun anlatacağım.

Hazırlandık ve akşam arkadaşlarımızla buluşup rakı içerek kutlamak üzere meyhaneye doğru yola çıktık. Tabii Nursen çok sevmesine rağmen rakı içemeyecekti. Ne yapalım, bebeğimiz daha önemli. Onun yerine ben içeceğim artık ne yapalım.

Masayı donattık, rakıları doldurduk. İlk kadehler aramıza yeni katılacak olan bebeğimiz için kalktı. Hep beraber Nursen’in hamileliği için aldık ilk yudumlarımızı. Sonrasında çok keyifli bir şekilde sürdü akşam. Arkadaşlarımızda bizim mutluluğumuzu en içten şekilde paylaşıyorlardı. 

16 Nisan 2012 Pazartesi

Heyecanla hamilelik müjdesini bekliyoruz


Kahvaltı bitti sofradan kalkıp salona geçtik. Bir şeylerle uğraşmam lazım ki zaman geçsin ama hiçbir şeyle de uğraşamıyorum heyecandan. Kahve içiyorum, çay içiyorum, evin içinde dolanıyorum, gazete okumaya çalışıyorum, birilerine laf yetiştirmeye çalışıyorum ama yok, geçmiyor zaman.

Cem aradı bu sırada. Annemde hep beraber bekliyoruz deyince o da geldi yanımıza. Eşi Eda’da gelmek istedi ama bebekleri olduğu için gelemedi. O heyecanlı bekleyişte Neva’yı getirmek istemediler. Eda, Neva ile kaldı ama Cem  o gün haber alana kadar hep yanımızdaydı. Cem’in gelmesi çok da iyi oldu. Beraberken çok eğleniyoruz ve geyik yapıyoruz. O bekleme sürecide bu şekilde geçiyordu Cem’le birlikte. Hele bir de Nursen’de katılınca geyiklere daha çok eğleniyoruz, zamanın geçmesini bekliyoruz.

Saat 12 olmak üzere. Nursen’in ve benim telefonlarımız elimizde çalsın diye bekliyoruz. Evrim arayacak, o müthiş haberi verecek. Bir yandan da annem, teyzem, Cem devamlı ortaya bir konu atıp kafamızı dağıtma peşindeler. Konuşuyoruz, gülüyoruz ama ben o konuşmaların yarısını anlıyorum yarısı havada kalıyor. Aklım devamlı telefonda ha çaldı ha çalacak diye. Saat 12.00’yi geçti, 13.00’e yaklaşıyor ama hâlâ bir haber yok. Bir saat geçti, bir buçuk saat geçti telefon çalmıyor. Bu sırada arayanlarla konuşmayıp haber beklediğimizi söylüyoruız ve kapatıyoruz telefonu. Nursen’in ailesi de merak içinde arıyorlar devamlı. Annesi ve babası, kardeşleri devamlı arıyor. Onlar da heyecanlı ve merak içindeler. Belli ki onlarda yerlerinde duramıyorlar. Ben neredeyse kafayı yiyeceğim.

Saat 14.00’e yaklaşıyor ve Evrim aramıyor bir türlü. Ne yapacağımı bilemiyorum. Oturuyorum olmuyor, kalkıyorum olmuyor. Dolapta viski vardı, dibinde iki parmak kalmış. Alıp kafama diktim. O da işe yaramadı. En heyecanlı olan benim. Herkes beni sakinleştirmeye çalışıyor. Arada bir telefonun çekip çekmediğini kontrol ediyorum, gayet güzel çekiyor. “Ara hadi Evrim, ara hadi” diye söylenip duruyorum hep. Nursen’de çok farklı değil.

Saat 14.00’ü de geçti ve ben iyice işkillenmeye başladım. Acaba olumsuz bir sonuç var da Evrim o yüzden mi aramıyordu? Saat 14.20 olduğunda Nursen artık son raddeye gelmiş şekilde “Ben dayanamayacağım” diyerek tuvalete koşturdu. Yazık telefon gelir diye tuvalete bile gitmemiş uzun süredir. Giderken telefonunu da yanına aldı hani çalar belki diyerek.
Nursen tuvalette biz salonda beklemeye devam ederken Cem “Galiba telefon çaldı” dedi. “Yok yahu çalsa duyardık” dedim ama birden heyecanlandım. Sonra “Nursen fısır fısır telefonla konuşuyor” dedi. “Hadi yaaaaa” diyerek tuvaletin kapısına koştum. Gerçekten içeride fısıltıyla konuşuyordu. Ama sesinde bir heyecan vardı.

“Aşkım kiminle konuşuyorsun? Ne konuşuyorsun? Cevap versene! Ne oldu?” diyerek kapıyı yumruklamaya başladım. Çatlayacaktım artık. O birkaç saniye geçmek bilmesi. Sanki Nursen içeride saatlerdir telefonla konuşuyormuş gibi geldi. Birden kapıyı açıp dışarı çıktı. Yüzünde çok güzel bir gülümsemeye “Anne oluyoruuummm!!” dedi.

Ben o anda ne olduğumu ne yaptığımı bilmiyordum. Nursen’e sımsıkı sarıldım ve “Seni çok seviyorum aşkım” diyerek öpmeye başladım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum ama genede birkaç damla akmasına engel olamadım. Tarifi imkânsız bir mutluluktu benim için. Nursen içinde öyle tabii ki. Annem, teyzem hep beraber birbirimize sarılıp o anı kutladık ve birbirimizi tebrik ettik. Ben havalarda uçuyordum. Baba oluyorum. Şahane bir duygu. Annem ağlıyordu sevinçten. Hatta inanın bunları yazarken bile burnumun direği sızlıyor ve o anları hatırlayıp ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Zaten duygusal bir adamdım ama hele ki baba olunca iyice duygusal, keşkül gibi bir adam olup çıktım
.
Hemen telefona sarılıp önce Nursen’in ailesini arayıp haber verdik. Onlarla da telefonda da olsa çok duygusal anlar yaşadık. Çok mutlu olmuşlardı. Arkasından tüm sevdiklerimizi arayıp haber verdik. En güzeli de anneannem oldu. 83 yaşında, beni o büyüttü ve torununun çocuğunu görecek. Yani nine olacak. Çok çok sevindi ve duygulandı. Haber verdiklerimiz başkalarına haber veriyor ve onlar bizi arıyordu. Bayağı yoğun bir telefon trafiği içine girdik ve sevdiğimiz birçok kişiyle sevincimizi paylaştık.

Cem’le birlikte kendimizi dışarı attık biraz rahatlamak için. Birer sigara yakıp “Ohhh beeaa” diyerek şöyle bir nefes aldık. Cem artık işin esas şimdi başladığını, hem çok güzel hem de çok zor günlerin bizi beklediğini anlattı.

Bu arada Evrim’in bizi yaklaşık iki buçuk saat geç aramasının sebebi, sonuçları getirecek kuryenin bir aksilik yüzünden geç kalmasıymış. Ama kurye yüzünden ben fenalık geçiriyordum az kalsın. Olsun geç de olsa o güzel haber geldi ya gerisi önemli değil.

O anlarda ki tek burukluğum babamdı. 9 sene önce kaybetmiştim babamı ve keşke o da yaşasaydı da bu mutluluğu onunla da sarılarak paylaşabilseydim. Olsun nasıl olsa o bir yerlerden bizi görüyor ve sevincimizi paylaşıyordur. 

13 Nisan 2012 Cuma

Karıcığım hamile mi?


Cumartesi günü sabah erkenden tüp bebek merkezine gidip Nursen kan verecekti ve sonucu, o müthiş haberi bekleyecektik.

Uzun tedavi sürecinden, çektiğimiz onca sıkıntı ve stresten sonra artık sonucu alma zamanı geldi. Gerçi sıkıntı, stres dedim ama çok da eğlendiğimiz zamanlar oldu tabii ki. Çok güzel şakalar yaptık, güldük, her şekilde olumlu ve inanarak baktık durumlara.  Nursen’in kuluçka dönemi bitiyor artık. Hep “Olursa olur, olmazsa olmaz ne yapalım?” dedik ve moralimizi hiç ama hiç bozmadık.
Embriyomuzun, Nursen’in rahmindeki hayatı 12 gündür devam ediyor. Biz tutunduğundan eminiz. Bize kalsa test yaptırmaya bile gerek yok neredeyse.

Cuma akşamından planı yaptık. Erkenden kalkıp 9 gibi tüp bebek merkezinde olacağız. Nursen kan verecek hamile olup olmadığını öğrenmemiz için. Sonra anneme kahvaltıya gideceğiz. Önce dışarıda bir yerlerde kahvaltı etsek hem de bir değişiklik olsa diye düşündük ama o heyecanlı bekleyişi evde yaşamak daha uygun olur diye düşündük sonrasında. Teyzem de gelecek ve hep beraber kahvaltı edip Evrim’den gelecek haberi bekleyeceğiz. Akşam ise üç aile; biz, Cem ve eşi, Aydın ve eşi meyhaneye rakı içmeye gideceğiz. Hamilelik durumu varsa kutlamaya, olmamışsa “Eh ne yapalım olmadı. Hadi içelim” demeye.

Cumartesi sabahı kalktık gene rutin ve heyecanlı hazırlanmadan sonra atlayıp gittik tüp bebek merkezine. Ama Nursen her seferinde olduğu gibi gene çok heyecanlı değildi. Ben ise heyecandan çıldırıyorum.  Bizimle tedavinin en başından beri ilgilenen hemşire bizi bir odaya aldı ve kan alma işlemini gerçekleştirdi. O hemşire hep bize “Siz çok olumlu ve pozitifsiniz her zaman. Sizin ki kesin tutacak. İçime öyle doğuyor” diyordu.

Nursen tahlil için kanını verdikten sonra Evrim’le görüşmek için bekledik biraz. Yanımıza geldiğinde onda da ayrı bir heyecan vardı. Çok merak ediyordu sonucu. Bize “Öğlen 12 gibi belli olur sonuç. Ben sizi arar haber veririm” dedi. Daha en az 3,5 saat var haber almamıza. Benim için dayanması çok zor bir zaman. Bu sefer Nursen içinde öyle.

Çıkıp anneme gittik kahvaltıya. Teyzemle birlikte süper bir sofra hazırlamışlar. Daha belli olmamasına rağmen Nursen’e hamileymiş gibi davranıyorum hep. Ama bir yerde de öyle. Sonuçta embriyo rahminde duruyor ve beklide tuttu, gerçekten hamile. Hep beraber oturup sanki gayet normal bir günmüş gibi, hiçbir şey yokmuş gibi kahvaltı ediyoruz. Ama hepmizin içinde bir heyecan var. Benim gözüm devamlı saatte. Hadi 12 olsun diye bekliyorum. Bir bakıyorum saate 10.30 olmuş. Aradan bir saat kadar geçtiğini sanarak bir daha bakıyorum 10.45 olmuş daha. Bir türlü geçmek bilmiyor zaman. Baba olup olmayacağını öğreneceğim kolay mı? Nursen anne, annem babaanne, teyzem de küçük babaanne, Nursen’in annesi ve babası ise bir kez daha anneanne ve dede olacaklar. Hepimiz yeni sıfatlarımızın aktif hale gelmesi için bekliyoruz. 

12 Nisan 2012 Perşembe

Nursen “kuluçka”ya yatıyor, karıcığım 1,5 saatlik hamile


Nursen’in yumurtlamasından sonra artık transferi yapıldığına göre ve embriyo Nursen’in rahminde olduğuna göre artık kuluçkaya yatması gerekiyordu. Kuluçkada yatarak  yumurtanın rahime tutunmasını sağlayacaktı. Yaklaşık 12-13  gün boyunca sürekli yatması gerekiyordu “kuluçkada”. Hiç hareket etmeyecek, sadece tuvalet için kalkacak, devamlı dinlenecekti. 

Hepimiz gene seferber olduk. Yeter ki Nursen iyi olsun, her şey yolunda gitsin, bir aksilik olmasın. Ben ne gerekiyorsa yaparım. Nursen gak dese su guk dese ekmek önünde hazır oluyor. Sürekli kuluçkada, durumu merak edip arayanlara da “Kuluçkaya yattım ben” diye cevap veriyordu. Bir gıdaklaması kalmıştı ama onu doğası farklı olduğundan yapmadı neyse ki.

Beni arayanlara da transfer saatini dikkate alarak artık ne kadar zaman geçmişse ona göre; “Karım 1,5 saatlik hamile” gibi cevaplar veriyordum. Gerçekten öyleydi. Embriyo rahimdeydi ve Nursen potansiyel hamileydi artık. Normal hamileliklerde hafta sayılır, ay sayılır ben saat sayarak işe başladım. “1,5 saatlik hamile, 1 günlük hamile, 72 saatlik hamile” diye bayağı saat sayıyordum. Tabii bi yerden sonra ipin ucunu kaçırdım.

Artık embriyonun, rahim içinde tutunup tutunmayacağını beklemeye başladık. Bu “kuluçka” evresinde bunu sağlamamız gerekiyordu. Gerçi Nursen’de her şey çok iyiydi. Rahim duvarı tutunabilmesi için kalın ve elverişliymiş. Tutunmaması için hiçbir sebep yoktu aslında. Bir de embriyonun böyle bir rahimde ve böyle bir annede tutunmaması için biraz keriz olması lazım. Fıstık gibi yer ve fıstık gibi anne. Her şey onun için mükemmel, bütün şartlar sağlanmış durumda. Nursen de hareket etmeyerek onun sarsılmamasını sağlıyor. Daha ne olsun? Tutunacak tabii ki. Bizden olan bir embriyo tutunmayacak kadar keriz olamaz. Hele ki Evrim böyle güzel, kitaplara girecek kadar güzel bir embriyo yapmışken. Akıllı davranıp güzelce tutunacak, cenin haline gelecek, sonra fetüs olacak sonrada pörtleyecek ve kucağımıza gelecekti. Bizim embriyomuz budur işte. Daha o günlerde “Aman da aman bebeğimiz, Hadi tutun, büyü de gel kucağımıza” diye konuşmaya başlamıştık. Hani bebek anne karnında büyüdükçe konuşmak iyi geliyor ama biz abartıp bayağı erken başladık konuşmaya. Belki o konuşmalar da etkili olmuştur tutunmasında. Hiçbir işe yaramasa bile bize moral oluyordu ve kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlıyordu bu davranışlar. Hem de eğleniyorduk.

Nursen “kuluçka”daydı ama böyle yatmaya alışık olmadığından arada geliyorlardı gene. Kalkmak istiyor, bir şeyler yapmak istiyor, hareket etmek istiyordu. Kolay da değildi tabii devamlı hareketsiz yatmak. Her ne kadar engellemeye çalışsam da gene de arada kalkıp bir şeylerle uğraşıyordu çok hafif hareketlerle. Mesela tuvalete gideceğim diyerek kalkıp başka bir şeylerle uğraştığı oluyordu. O da olayın farkında ve ciddiyetinde olduğu için kendini kontrol ediyordu. O yüzden bende çoğu durumda bir şey söylemeyip müdahale etmiyordum.

“Kuluçka” dönemi boyunca annem 10 gün boyunca bizde kalarak  teşrik-i mesaide bulunuyordu. Son iki veya üç gün kalmadı sadece. Teyzem de gündüzleri gelip yardım ediyordu. Ben erkek başımla ev işlerinin ne kadar altından kalkabilirim ki? Tamam bayağı bir süre bekâr yaşadım, evi çekip çevirmeyi biliyorum ama evli olunca durum biraz daha farklı oluyor. Bekârken sadece kendimi idare edecek kadardı ev işleri ama evliyken artık karım da var evde ve o kadar yeterli olamıyordum. Annem sağ olsun çok yardımcı oldu her konuda ve hiç yalnız bırakmadı bizi. Teyzem de öyle her fırsatta geldi yardıma.

5 günden sonra Nursen iyice sıkılmaya başladı yatmaktan. Buna ek olarak birde evde  bu kadar insana alışık değildi. Tamam bize yardımcı oluyorlardı sağolsunlar ama alışık olmayınca da zor oluyor. Nursen gene yaramazlık yapıp bir şeyler yapmaya kalkınca annem de müdahale ediyordu.

“Ne istiyorsun kızım bana söyle, ben yaparım, sen eğilme, kalkma, hareket etme” gibi uyarılar annemden Nursen’e gidiyordu. Annemin de elinde değil tabii. Kendini tutamıyor. Onda da ayrı bir heyecan var, torun sahibi olacak. Hem de ilk ve son torunu. Nursen bunlardan da sıkılıyordu biraz alışık olmadığı için.

“Tamam anneciğim, o tuttu tuttu hiç merak etmeyin. Tutundu kaldı orada” diye cevap veriyordu. 

Ama gerçekten o dönemde eğilmesi, doğrulması, ağır olmasa bile bir şeyler kaldırması, ani hareketler yapması çok tehlikeliydi embriyo için. Çok nazik bir embriyomuz var, en ufak bir harekette rahatsız oluyor.

Gerçi duyduğum kadarıyla bazı doktorlar hiç bu tip kısıtlamalara somuyormuş anneyi. Rahat rahat, istediği gibi davranmasını söylüyorlarmış. Bilmiyorum ne kadar doğru ama mantıken Nursen’in yaptığı gibi yatarak dinlenmesi  ve hareket etmemesi daha doğru gibi geliyor bana. Sonuçta tutunması gereken bir embriyo var ve o kadar hareket halindeyken nasıl sağlıklı şekilde tutunabilir ki?

 Annem, kesinlikle Nursen’i benden ayırt etmiyordu. “Bir oğlum vardı şimdi birde kızım oldu” der hep. Gerçekten çok seviyor Nursen’i, öz kızı gibi. Hatta birçok durumda benden bile önde tutuyor. Benim pabucum dama atılmış durumda. Her şey Nursen’e, ilgi Nursen’e. Kıskanmıyor da değilim hani.

Transferden sonraki cumartesi değil bir sonraki cumartesi kan testi ile kesin hamilelik durumunu öğreneceğiz. Yani 12 gün “kuluçka” döneminden sonra. Nursen yavaş yavaş ayağa kalkıyordu artık. Bir de biraz yalnız kalmak istedik doğal olarak. Canımız sıkıldıkça, aklımıza geldikçe sevgili embriyomuzla konuşuyorduk. Hatta ben abartıp Nursen’in karnına eğilip konuşuyordum. Ya anlarsa? Sonuçta canlı bir organizma o. Arada Nursen’e “Aaa karnın şişmeye başlamış galiba” diyerek dalga geçiyordum. O günlerde böyle konuşuyordum ama nasıl olsa olacaktı bunlar. Birkaç ay sonrasını söylüyordum. Kesinlikle tutacak ve Nursen hamile kalacak ya hani!