Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
jinekolog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
jinekolog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Kasım 2012 Salı

Lâl’i Görmek İçin Bahane Buluyorduk


Bu sıralarda Nursen’in uyku düzeni de tamamen bozulmuştu. Geceleri hiç rahat uyuyamıyordu ve sık sık uyanıyordu. Böyle olunca da uykusu kaçıyordu tabii ki. Lâl özellikle geceleri kıpır kıpır oluyordu. Bu da Nursen’i uyutmuyordu. Bir çok gece uyandığımda Nursen’in yanımda olmadığını görüyordum. Kalkıp baktığımda televizyon karşısında film seyrederken buluyordum. Hemde büyük bir heyecanla ve sanki normal bir zamanmış gibi. Hani bu saatte uyku kaçar ama televizyon karşısında mayışık, uykulu halde olur insan normalde. Nursen tam aksine cin gibi oluyordu. Bir yandan da Lâl hareketli ise onunla konuşuyordu.

Gece uyumayınca gündüz uyuyordu tabii. Ama bu uykularda Lâl izin verdiği sürece. Lâl uyursa Nursen de uyuyabiliyordu. Son 1,5 ay böyle düzensiz geçti Nursen için. Ama her gün yürüyüşlerimizi ihmal etmiyorduk. Akşamüzeri ben eve geldiğimde çıkıp yürüyüş yapıyorduk. El ele dolaşıp devamlı Lâl hakkında konuşuyorduk. Kendimizce plânlar yapıyorduk, hayâller kuruyorduk. Bazen Nursen’in canı değişik bir şey yemek istediğinde gidip yiyorduk, Nursen ne isterse onu yapıyorduk. Bende elimden geldiğince Nursen’in istediklerini yerine getirmeye çalışıyordum. Yeter ki morali iyi olsun, sağlıklı olsun.

Yürüyüşler sayesinde bel ağrıları da çok fazla olmuyordu. Hiç olmaması mümkün değildi tabii ki ama hareket çok iyi geliyordu. Bir de Nursen aşırı kilo almadığı için de biraz daha rahattı. Ama hareketleri, oturup kalkması çok yavaşlamıştı ve zorlaşmıştı. Çok normaldi bu durumlar. Karnında doğmaya hazır bir bebek vardı ve hızla büyüyordu. Doğuma kadar bu şekilde idare edecektik artık. Ben Nursen’in etrafında pervane oluyordum. Gak dese su guk dese ekmek getiriyordum. Kendini yormaması için, rahat etmesi için elimden geleni yapıyordum. Ama hamileliğin son zamanları olduğundan dolayı doğal olarak Nursen’in huysuzlukları da biraz artmıştı. Hiç önemli değildi benim için. Hep alttan alıp, sakin olmayı başararak her şeyine olumlu bakıyordum.

Bu son zamanlarda Lâl’in hareketlerinde bazen azalmalar oluyordu. Bu bizi telaşlandırıyordu. Bu yaşta anne – baba adayı olunca ve tüp bebek olunca daha pimpirikli oluyorduk. Böyle durumlarda hemen doktorumuzu arıyorduk. Daha öncede bahsettiğim gibi cevap veremese bile en geç 1 saat içinde bize geri dönüyordu. Durumu söylediğimizde endişelenmememizi söylüyor ve hemen “Hadi kalkın gelin bir bakayım” diye çağırıyordu bizi. Muayenehane evimize çok yakın olduğundan 15 dakika sonra doktorumuzun yanında buluyorduk kendimizi. Hemen bizi randevulu hastaların arasına sıkıştırıp ultrason odasına alıp duruma bakıyordu. Her seferinde de hiçbir sorun olmadığını, merak etmememiz gerektiğini söyleyip bizi rahatlatıyordu. Artık büyüdüğü için ve doğum pozisyonuna geldiği için hareketlerde yavaşlama olabilirmiş. Lâl’in hareketlerini bizde ekranda görüyorduk ve bu bizi daha çok rahatlatıyordu.

Bu durumu 3-4 defa yaşadık. Her seferinde bir koşu doktorumuza gidip kontrolden geçtik. Neyse ki her seferinde de endişelerimizin boşa olduğunu gördük. Ama biraz da iyi oluyordu bu kontroller. Bu sayede Lâl’i daha sık görmeye başlamıştık. Belki de Lâl’i daha sık görebilmek için böyle bahaneler buluyorduk, psikolojik olarak hareketlerinin azaldığını düşünüyorduk. Ne olursa olsun aklımızda kalacağına, kafamızı kurcalayacağına doktorumuza giderek bu sıkıntıları yaşamıyorduk.

Bu zamanlarda doktorumuzun yakın ve sıcak ilgisi de bize moral ve güç veriyordu. Aynı zamanda yüzsüzlük yapmamızı da sağlıyordu. Aklımıza takıldıkça arıyorduk ve yanına gidiyorduk. En baştan bize bu imkânı vermişti zaten. “Ne zaman kafanıza bir şey takılırsa, bir sorun olursa hemen arayın. Çıkıp gelin kontrol edelim. Ne olacak ki? Altı üstü 5 dakikamızı alır. Sizin endişelenmenizden daha mı önemli?” demişti. Biz de sanki bunu sonuna kadar kullandık. Tabii ki suiistimal etmeden.

3 Eylül 2012 Pazartesi

Yeni Doktorumuzla İlk Görüşmemiz


Hafta sonunu evde geçirdikten sonra pazartesi günü yeni doktorumuza gidecektik. Hani şu tatile gitmeden önce devamlı önünden geçip “Hadi girip Lâl’i görelim” dediğimiz, evimize çok yakın olan doktor. Gerçekten çok merak ediyorduk. Alışabilecek miyiz? Sevecek miyiz? Nasıl olacak? Çok merak ediyorduk.

Pazartesi günü işe gittim ve öğleden sonra erken kaçıp eve döndüm. Randevumuz akşam üzeriydi. Hazırlandık ve heyecanla doktorumuzun muayenehanesine doğru yola çıktık. Yavaş yavaş yürüyerek gidiyorduk. Zaten Nursen o haliyle ne kadar hızlı yürüyebilirdi ki?

Muayenehanenin olduğu apartmana geldik fakat küçük bir sorun bizi bekliyordu. Muayenehane 4. kattaydı  ve binada asansör yoktu. Yukarı çıkmak için biraz zorlandık aslında. Ama bir şey çok iyi düşünülmüş. Sanırım doktorumuz düşünmüş bunu. Bu merdivenleri hamilelerin çok kullanacağını düşünerek 2. kata oturup dinlenmek için bir bank konulmuş. Gerçekten de çok işe yaradı. Orada kısa bir mola verip 2 kat daha devam ediyorduk yukarı.

Muayenehaneye girdiğimizde sekreter tarafından çok nazik ve güler yüzlü bir şekilde karşılanıp bekleme salonuna geçtik. Keyifli ve ferah bir salondu. Özellikle sıkıntılı hamileleri boğmayacak şekilde dekore edilmiş gibiydi. Ya da biz o şekilde algılayıp yorumladık. Bekleyenler de bayağı fazlaydı. Yoğun hasta trafiği olan bir doktor demek ki. Bir yandan etrafı ve ortamı seyrederek, bir yandan kendi aramızda sohbet ederek sıramızın gelmesini bekledik.

Çok fazla zaman geçmeden sekreter bizi çağırdı. Doktorun odasına doğru gidiyorduk ki doktor bizi kapıda karşıladı ve müthiş bir güler yüzlülükle, sempatiklikle, sıcaklıkla bize hoş geldiniz dedi. Hatta hoş geldiniz de değil “welcome” diyerek bizi karşıladı. Genç denilebilecek yaşlardaydı. İlk anda benim kanım direkt ısındı doktora. Hatta birazda kaynadı. Sonradan Nursen’le konuştuğumuzda o da aynı şeyleri düşündüğünü söyledi.

İlk önce odasına geçtik ve biraz sohbet ettik. Durumumuzu daha önceden Evrim’den biraz olsun öğrenmiş. Bize bazı sorular sorarak gerekli bilgileri bilgisayarına girdi. Tüp bebek tedavisine başlangıç tarihi, son regl tarihi v.b. sorular. Bu sorulara daha önceden hazırlıklıydık. Tüm tarihler ve bilgiler notlarımızda vardı. Teker teker bilgileri verdikten sonra bu zamana kadar ki olan biteni anlattık doktorumuza. Bizi dikkatle ve ilgiyle dinliyordu. Arada öğrenmesi gereken soruları soruyordu ve hiç bizi sıkmadan, çok samimi ve sıcak davranarak rahatça şakalar yapıyordu. Onu öyle görünce bizde rahatlayıp şakalar yapmaya başladık. Çok keyifli bir ilk görüşme oluyordu. Daha da kendimize yakın bulmaya başladık doktorumuzu. 

30 Temmuz 2012 Pazartesi

“Bunalgül” Nursen


Evrim’e, peki niye en başından bu doktoru tavsiye etmediğini sorduk. Bize hiç konuyu açıp sormadığımız için çok karışıp müdahale etmek istemediğini söyledi. Aslında bu konuda Evrim’in böyle bir müdahale hakkı vardı bize. Direkt söyleyebilirdi ve keşke söyleseydi.

Esas doktorun adını söylediğinde tam anlamıyla dumur olduk. Çok çok tanıdık bir isimdi. Ankara’da yürüyüşe çıktığımızda Hoşdere Caddesi ile Cinnah Caddesi’inin kesiştiği köşede bir apartmanın girişinde kadın doğum uzmanının tabelası vardı. Oradan her geçişimizde Nursen’e “Hadi gel bu doktora gidip ultrasona girelim ve bebeğimizi görelim” derdim. Ama bunu gerçekten her önünden geçişimizde söylerdim. Bana kalsa her gün ultrasona girip göreceğiz Lâl’i. Tabii ki o kadar sık ultrasona girmenin zararlı olduğunu biliyorum. Benim ki sadece bir heves ve şakaydı zaten.  Artık aramızda şaka konusu olmuştu o doktora gitmek ve ultrasonda görelim demem.

Hatta “Keşke bu doktora gelseydik. Eve de çok yakın rahat rahat gidip gelirdik” diye konuşuyorduk. Çünkü doktorumuz Eskişehir Yolu’nda ki özel bir hastanedeydi.  Ama muayenehanenin yerine bakınca vizite ücretinin çok pahalı olabileceğini de düşünüyorduk. Yani bizim maddi imkanlarımızı aşabilirdi. İşte Evrim’in bizim için ayarladığı doktor o doktordu. Nasıl istediysek artık sonunda o doktora kontrollere gidecektik.

Hem de evimize çok yakın olduğundan gitmemizde çok rahat olacaktı. Yürüyerek 3-4 dakika sürüyordu evden. Tabii Nursen’in hamile haliyle yürümesiyle bu süre biraz uzuyordu ama olsun. Bizim için çok rahattı gidip gelmek. Bu doktorumuzla ilgili ileride daha çok anlatacaklarım var.
Güzelçamlı’da sıcaklar artmaya başlamıştı. Normaldi tabii ki.. Temmuz ayındaydık. Gerçi sıcaklar çok rahatsız etmiyordu ama gene de Nursen için fazla olabiliyordu. Sık sık Nursen’e sıkıntılar geliyor, sıcak basıyordu. Durup durup “Offf çok bunaldım!” demeye başladı. Bunaldım diye diye ben Nursen’e “Bunalgül” demeye başladım ve hamileliği boyunca bu lakap kaldı.

Her bunaldığında vantilatörün karşısına geçip oturuyordu. Anca böyle kendine gelebiliyordu. Bu sıcaklar tansiyonunu da etkiliyordu tabii. Zaten tansiyonu normalde hep düşüktür Nursen’in. Hem hamilelik hem de sıcaklar sayesinde tansiyonunda daha da düşmeler olabiliyordu. Neredeyse vantilatörü kucağına alacaktı artık. Neyse ki tansiyonu tehlikeli seviyelere düşmedi.

27 Temmuz 2012 Cuma

Hamileliğin ortasında doktorumuzu değiştirdik


Doktorumuza güvenimiz tamamen sarsılmıştı ve bundan sonrası için kuşku duymaya başladık. Nursen’le kısa bir fikir alış verişinden sonra doktorumuzu değiştirmeye karar verdik. Bu şekilde kendisi ile devam etmek istemiyorduk artık. Aynı durumu tekrar yaşayabilirdik ve daha önemli bir sorun da olabilir. O zaman gene doktorumuza ulaşamazsak daha büyük problemlerle karşılaşabiliriz. İşimizi riske atmamamız gerekiyor.

Aslında yolun yarısında doktor değiştirmek iyi olmayacaktı ama bu şekilde de olmayacaktı. Özellikle Nursen kendini rahat hissetmeyecekti. Keşke böyle olmasaydı. Bu günden sonra bir daha doktorla ne telefonla ne de yüz yüze görüşmedik.

Hiçbir gün telefon dahi açıp “Ne oldu? Neredesiniz? Kontrollere gelmiyorsunuz?” diye bile aramadı. O kadar ilgisizmiş meğerse. Günler geçip de bu durumu gördüğümüzde kendisi ile devam etmemekle ne kadar doğru bir karar verdiğimizi anladık.

Hemen yeni bir doktor arayışına başladık. Her zamanki gibi iğde ağacımızın altında otururken telefona sarıldık. Tüm bunlara 5-10 dakika içinde karar verip girişimlerimize başladık.

Önce gene benim gibi baba adayı olan iş yerimden bir arkadaşımı aradım. Daha önce ki konuşmalarımızda gittikleri doktordan çok memnun olduklarını söylemiş ve tavsiye etmişti. Tekrar konuşup detayları öğrenmek istedim. Hemen arayıp durumu anlattım ve bilgi istedim. Arkadaşım her konuda çok olumlu ve güven verici şeyler söyledi. Bizim de aklımıza yatmıştı aslında ama bununla yetinmek istemedik.

İşin başından beri bize destek olan, fikir veren, yol gösteren ve Lâl’in oluşumunu kendi elleriyle sağlayan Evrim’i aradık. Devamlı gittiğimiz doktorumuzla yaşadığımız son olayları anlattık kendisine. Evrim’in de hiç hoşuna gitmedi bu durum tabii. Kararımızda ne kadar haklı olduğumuzu söyledi. Sonra arkadaşımla konuştuklarımı ve onun tavsiye ettiği doktoru sorduk kendisine. Evrim direkt karşı çıktı o doktora. Şahsen tanımıyormuş ama sektörden adını biliyormuş ve hakkında hiç de olumlu düşünceleri yokmuş. Evrim’in söyledikleri arkadaşımın söylediklerinden çok daha önemliydi bizim için. Sonuçta işin içinde ve doktorları şahsen veya gıyaben tanıyor. Bize başka bir doktor adı söyledi ve kesinlikle tavsiye ettiğini belirtti. Bahsettiği doktor, çalıştığı tüp bebek merkezi ile de bağlantılı çalışıyormuş ve şahsen tanıyormuş.

Evrim’in bize verdiği bilgilere göre gerçekten çok iyi, işinde uzman, çok tecrübeli, iyi eğitimli, hastaları ile çok iyi ve sıcak ilişkileri olan biri olduğunu anlattı. Tam bize göre bir doktordu. Evrim’den bizim için konuşup randevu almasını rica ettik.

Fakat küçük bir sorun vardı. Nursen’in hamileliği 24. haftada olduğu için kabul etmeyebilirmiş. Ama Evrim, samimiyetini kullanarak konuşacağını ve kabul etmesini sağlamaya çalışacağını söyledi. Heyecanla Evrim’den telefon bekledik. Kısa bir süre sonra aradı ve doktorla konuşup ikna ettiğini, hatta bizim için tatil dönüşümüzden hemen sonraki bir tarihe randevu bile aldığını söyledi. İşte gene Evrim bizi kurtarmıştı.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Doktorumuza güvenimiz sarsılıyor


Nursen’in disk kaymasından dolayı ara sıra bel ağrısı oluyordu ama bir gün biraz şiddetlendi. Ağrı kesici veya benze bir ilaç alması iyi olacaktı. Hem ne yapmamız gerektiğini sormak için hem de hangi ilacı alabileceğimizi sormak için doktorumuzu aradık. Sabah aradık ama cevap vermedi. Denize gidip gene iğde ağacımızın altında oturduk. Orada zaman geçirirken, denize girip çıkıp, akşama kadar da aramaya devam ettik ama bir türlü cevap vermiyordu doktorumuz.

Sonunda akşam saatlerinde evde ulaştık kendisine. Ama o bize geri dönmedi biz onu aradık ve ulaştık. Gerçi o saate kadar kendi doktorumuza ulaşamayınca, kadın doğum uzmanı olan doktor arkadaşımı arayarak gerekli bilgiyi almıştık. İş işten geçmişti yani. Doktorumuz telefonunu açtığında telaşlı bir sesle acil bir durum olduğunu o yüzden cevap veremediğini söyledi. Tabii ki anlayışla karşıladık. Neyse ki bizim durumumuz çok acil değildi ve sonuçta gerekli bilgiyi edinmiştik. Durumu uzun uzun doktorumuza anlatmaya gerek duymadan kısa bir konuşmadan sonra kapattık.

Hadi ilk seferinde bunu yaşadık ve çok da önemli değildi. Birkaç gün sonra gene Nursen’de çok da acil olmayan ama merak ettiğimiz, doktorumuzu arayıp bilgi almamız gereken bir durum oldu. Açıkcası sorunun ne olduğunu ne Nursen ne de ben hatırlamıyoruz bile. O kadar önemsiz bir konu ama gene de kafamızın rahat edebilmesi için doktorumuzdan bilgi almamız gerekiyor.

Sabah çok erken olmayan bir saatte, sabah yürüyüşümüzü yaptıktan sonra evdeyken kendisine telefon ettik ama cevap vermedi veya veremedi. Hatta arayıp aramamakta tereddüt ettik. Yürüyüş yaparken karar verdik aramaya. Eve gidince ararız dedik.

Sonra kalkıp denize gittik ve her gün yaptığımız rutin günümüzü geçirmeye başladık. Gün içinde tekrar tekrar aradık ama hep aynı sonuç. Bir Nursen arıyor bir ben devamlı arıyorduk. Artık sıkılmaya başlamıştık.  Telefon çalıyor ama cevap verilmiyor.

Ertesi gün sabah aradık hâlâ cevap vermiyordu. Öğlene doğru sonunda ulaşabildik doktorumuza. Ben konuşuyordum kendisiyle. Benim aramama denk geldi cevap vermesi. Bana gayet sakin bir ses tonuyla “Aradığınızı geç gördüm. Telefon yanımda değildi. İçerideydi ve bakmadım” dedi. Hani bakamadım, acil bir durum vardı, bakacak durumda değildim, şöyle bir geçerli sebepten dolayı bakamadım falan demedi. Direkt “BAKMADIM” dedi.

Bu tavrına çok sinirlenmiştik. İlk görüşmelerimizde bize kendisini ne zaman istersek arayabileceğimizi, eğer cevap veremezse bile en kısa sürede geri döneceğini söylemişti. Ama son iki seferdir böyle olmadı. Neyse ki acil bir durumdan dolayı değil de sadece danışmak için aramıştık. Ama ya acil bir durum olsaydı ne olacaktı? Kendisine kesinlikle ulaşmamız gereken bir durum olsaydı ne olacaktı? Tamam belki arayabileceğimiz başka jinekolog arkadaşlarımız da var ama bizim kontrollerimi yapan, sürecin devamı bilen o doktor. Gerçi daha öncede bahsetmiştim her kontrole gittiğimizde elinde kayıtlar olmasına rağmen tekrar aynı şeyleri soruyordu ve aynı şeyleri konuşuyorduk. Ama sonuçta güvendiğimiz, Nursen’in hamilelik sürecini takip eden doktor O idi.

13 Haziran 2012 Çarşamba

Bebeğimiz Nursen’i gıdıkladı


13. hafta ve 20. hafta arasında geçen sürede doktorumuza gitmedik. Zaten kendi doktorumuz Ankara dışında olacağı için ona gidemeyecektik. Diğer tavsiye ettiği doktora gitmek içinde sebebimiz olmadı. Aslında sebebimiz yoktu demek yanlış oldu. Sonuçta kontrollere gitmek zorundaydık ama emaneten bir doktora gitmek içimizden gelmiyordu. Acil bir durum olursa o zaman gideriz diye düşündük. Neyse ki her şey yolunda gitti ve ona da ihtiyacımız olmadı.  17. haftada amniyosentez yaptıracaktık ve anca o zaman görebilecektik bebeğimizi .

Bebek kendi kendine büyüyordu Nursen’in karnında. Artık hareketlensin diye beklemeye başladık. İçeriden kıpır kıpır bir şeyler hissetmek istiyorduk. Çok hevesleniyorduk hareketlerini hissedebilmek için ama bir türlü hareket yoktu. Aslında kontrollerde ultrasondan gayet hareketli olduğunu görüyorduk ama henüz Nursen bile hissedemiyordu o hareketleri.

Bir gün Nursen, annem ve teyzemle birlikte bir akrabamıza gideceklerdi. Gelip arabayla alacaklardı Nursen’i ve Ankara için uzak sayılabilecek bir mesafeye gideceklerdi. Evden çıkmadan önce Nursen telefonla aradı, konuştuk. Almaya gelmek üzerelermiş. Konuştuktan yaklaşık yarım saat kadar sonra Nursen tekrar aradı. Bu aramada müthiş haberi verdi. Karnında minicik bir kıpırdama hissetmiş. Sanki gıdıklanma gibi, gaz hareketi gibi bir şeydi dedi. Gıdıklanma tabiri daha güzel oldu, içeriden gıdıklamıştır belki bebeğimiz. Sesi çok heyecanlıydı ve kendisi çok şaşkındı. Bende çok heyecanlandım. Artık bebeğimiz varlığını hissettiriyordu.
Akşam evde görüştüğümüzde tüm gece boyunca gene hareketlenir mi acaba diye bekledik ama hiçbir belirti yoktu. Ufacık bir bebek tabii o kadar hareketten bile yorulmuş olabilir. Doktor arkadaşlarımıza ve tecrübeli annelere sorduğumuzda daha o kadar hareketli olmayacağını, ara sıra minik kıpırdanmalar olabileceğini, esas 20. haftadan sonra daha belirgin hareketler hissetmeye başlayacağımızı söylediler.

Gerçektende öyle oldu. 20. haftaya kadar sadece Nursen’in hissedebileceği kadar minik kıpırdanmalar oluyordu. Ben kesinlikle hissedemiyordum. Nursen hissettiğinde hemen bana haber veriyordu. Bende belki hissederim diye elimi koyuyordum ama hiçbir şey hissedemiyordum. Zaten çok kısa ve hafif oluyormuş hareketler. Ama bende artık hissetmek istiyordum. Sanırım biraz da sabırsız davranıyordum bunun için. Nasıl olsa hareketler artacak ve bende net şekilde hissedebilecektim.

İlk arabada hissetmişti Nursen hareketleri ve bundan sonrada her arabaya bindiğimizde gene ufak kıpırdanmalar oluyordu. Bebeğimiz illâ ki araba isteyecek doğduktan sonra diye düşünmeye başladık. 

12 Haziran 2012 Salı

Temizliğe gelen Zekiye Ablamız hamilelik teşhisini koydu


Artık Nursen’in karnı büyümeye başladı. Nursen’e göre bu şişkinlik gaz yüzünden oluyormuş. Gerçi kendine de çok mantıklı gelmiyordu böyle olması ama öyle düşünüyordu. Henüz niyeyse hamilelikten dolayı karnının büyüdüğünü, hafif hafif kilo aldığını kendine konduramıyordu. Ben ne kadar “Hayatım bak bebeğimiz büyüyor. Karnın büyüdü” desem de “Yok yok yaaa.. Gaz o gaz.. Ondan büyüdü karnım” diyordu. Fakat o gaz bebek doğana kadar hiç geçmedi aksine artarak devam etti.

Evimize 2-3 haftada bir yardıma ve temizliğe gelen Zekiye Ablamız var. Gene bir Pazar günü geldi. Biz de o gün arkadaşlarımızla bahar havasının güzelliğinden faydalanmak için kahvaltıya gideceğiz. Hazırlanırken ben Nursen’in karnını okşayarak “Bak nasıl da büyüyor bebeğimiz. Karnın bayağı fark etti. İyice büyümeye başladı” dedim. Nursen her zamanki gibi “Yok hayatım gaz o yaa” dedi. Ben Nursen ne derse desin “He” dediğim için o sıralarda “Yaa tabii gazdır. Doğru diyorsun” diyerek dalga geçiyordum.

O sırada Zekiye Abla da yanımızdaymış. Şöyle bir Nursen’in karnına bakıp “Ne gazı. Hamilesin, karnın büyümüş işte” dedi. O andan sonra artık Nursen bebeğin gelişmesinden dolayı karnının büyüdüğüne ikna oldu. Benim o kadar laflarım ikna edemedi ama Zekiye Ablamızın tek bir lafı direkt ikna etti.

11 Haziran 2012 Pazartesi

Doktorumuzla son görüşmemiz


13. haftaya geldiğimizde Nursen’in kontrol zamanı gelmişti. Randevumuz öğlene doğru bir saatteydi. Daha önce bahsetmiştim bu günleri keyifli bir güne çeviriyorduk. Kontrol öncesi sabah gidip bir yerde kahvaltı ettik. Sonrada randevu saatimizde hastaneye gidip doktoru bekledik. Sıramız geldi ve doktorun odasına girip karşısına oturduk. Sanki bizi ilk kez görüyor gibiydi. Daha önce iki kere görüşmüştük aslında.

Hakkımızda ve hamileliğin gelişimi hakkında neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordu. Sadece sima olarak bizi hatırlıyor gibiydi. Daha önce verdiğimiz bilgileri bir daha verdik duruma şaşırmış şekilde. Tekrar tahmini doğum tarihini hesapladı doktor. Biz bunları zaten biliyorduk. Bu kadar ilgisiz olması bizi çok şaşırtmıştı. Hadi tamam bir çok hastası vardır ve hepsini aklında tutması gerçekten zor olabilir. Ama bilgisayarına baksa o saatte bizim randevumuz olduğunu görecek. Gördüğünde de gene bilgisayarında ki kayıtlarından daha önce ne olmuş, ne bitmiş şöyle bir baksa karşısında oturan hasta için çok daha pozitif bir muayene günü olur.  Zaten bu muayene o doktorla son yüz yüze görüşmemiz oldu. Daha sonra anlatacağım, gerçekten çok önemli sebeplerden dolayı bir daha o doktora gitmedik.

Daha önceki gelişimi tekrar anlattık. Görüşmediğimiz zamanda olan gelişmelerden de bahsettik ve bunların üzerinde konuştuk. Doktorun fikri her şeyin normal göründüğü ve gelişimin gayet güzel gittiği oldu. Konuşmaların üzerine ultrason odasına geçtik. Bebeğimizi görecektik gene. Bu ikimizi de çok heyecanlandırıyordu.

Artık ultrason görüntülerinden bir şeyler anlayabiliyorduk. Biraz şekillenmiş bebeğimiz. Daha dikkatli bakınca ve doktor anlatınca çok daha iyi fark edilebiliyor bebeğin şekli. Ağzı, burnu belli oluyordu. Ayakları, elleri, vücudu görülebiliyordu. Süper bir görüntüydü bu. Bebeğimizi ilk kez bu kadar net görebiliyorduk. Monitöre sarılıp öpmek istedim. Nursen’de aynı şekilde şaşırmış bir durumda monitöre bakıyordu. Bir yandan bebeğimize bakıyor bir yandan da doktorun neler dediğini dinlemeye çalışıyorduk.

Doktorun söylediğine göre gelişimi çok güzelmiş. Her şey yerli yerinde ve şahane görünüyormuş. Esas önemlisi normalden daha iriymiş. Boyu 6,8 cm olmuş. Bir iki hafta kadar daha ileride seyrediyormuş gelişimi. Cinsiyetini öğrenmek istedik ama daha çok erken olduğunu söyledi doktor. Belli değilmiş henüz. Bu sıralarda yanılma payı çok yüksekmiş. 18. haftadan sonra ufak ufak belli olabilirmiş cinsiyeti.Ama kemik yapısından sanki erkek gibi dedi. Biraz iri bir bebek  olduğundan erkek gibi görünüyormuş. Tabii henüz kesinlikle belli olmaz. Bunu en iyi zamanı geldiğinde görebileceğiz ve en kesin sonucu ise amniyosentez yaptırdıkdan sonra öğrenebileceğiz.

Hiçbir zaman ne Nursen’de ne de bende kız ya da erkek olsun diye bir düşünce olmadı. Ne olursa olsun sonuçta bizim bebeğimiz olacaktı. İlk ve son olacağı için de hiç önemli değildi. Entuğ azından şimdilik ilk ve son bebeğimiz diye düşünüyorduk. Ama hayaller kurarken kız olursa şöyle yaparız erkek olursa böyle yaparız gibi düşüncelerimiz vardı. 

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Karıcığım hamile ama ben ne yapacağım?


Hamileliğin bu dönemlerinde hormonlar tamamen değiştiği için Nursen’de de bayağı değişiklikler oluyordu. Huyu suyu değişti resmen. Sevdiğini sevmez oldu, sevmediğini sever oldu. İyice huysuzlaştı, kafasına olduk olmadık şeyler takmaya başladı. Hiç alakasız konuları sorun etmeye başladı. Ufacık sorunları ise kafasında büyüterek daha büyük sorun haline getirmeye başladı. Bir de üstüne çapraz sorunlar oluşturmaya başladı. Çapraz sorunlar tabirini ben uydurdum. Demek istediğim alakasız iki sorunu bağdaştırarak daha alakasız başka bir sorun yaratıyordu.

Bu dönemde erkeğin davranışları çok önemli. Tamamen eş ne istiyorsa, ne diyorsa suyuna gidilmesi lazım. Her şeye “He” demek lazım. Tabii ki bu o kadar kolay olmuyor. O kadar kaprisi, huysuzluğu çekmek, devamlı her şeyi alttan almak gerçekten çok zor. Hormonlar değiştiği için o kadar alakasız, o kadar saçma sapan durumlar ortaya çıkıyor ki, kaprisler yapıyor ki eşiniz çıldırmamak elde olmuyor bazen. Ama sakın çıldıracaksanız bunu karınızın yanında yapmayın. İçeri başka bir odaya gidip ne yapıyorsanız orada yapın. Yastık mı yumruklayacaksınız? Bir şeyler mi ısıracaksınız? Bağırmak mı istiyorsunuz? Gidip odanın kapısını kapatın orada yapın, dışarı çıkıp bir yerlerde yapın, nasıl yaparsanız yapın ama sakın ola ki karınızın yanında yapmayın.

Ona hep güler yüzlü ve anlayışlı olun. Karınızın buna çok ama çok ihtiyacı var. Yaptıklarının, söylediklerinin neredeyse hiç biri normal bir insanın yapacağı, söyleyeceği şeyler değil. Sonuçta o hamile, karnında bir canlı var ve onu büyütmeye çalışıyor. Doğal olarak da bütün metabolizması, hormonları alt üst oluyor. Vücut, içinde barındırdığı bambaşka bir canlıya alışmaya çalışıyor. Düşünsenize, vücudun her hangi bir yerinde ufacık bir sivilce bile çıksa vücut nasıl tepkiler verir ve bazen size bayağı sıkıntı yaşatır.  Bir de bunu içinizde büyümeye çalışan başka bir canlı olduğunu düşünerek karınızı anlamaya çalışın.

En önemlisi karınızın içinde büyümeye çalışan canlı aynı zamanda erkeğinde yani sizinde bir parçanız. Karınız onu tek başına orada oluşturmadı. Yani o hamileliği sizinde yaşamanız gerekiyor. Bunu da en iyi karınıza sorgusuz sualsiz her şekilde destek vererek, onun yanında olarak, koşulsuz şartsız her durumunda yardım ederek, ona moral vererek, onu elinizden geldiği kadar değil elinizden gelenin fazlasını yapmaya çalışıp mutlu ederek yapabilirsiniz. Bu hem karınızın daha güzel, rahat ve sağlıklı hamilelik geçirmesini sağlar hem de bebeğinizin daha sağlıklı ve güzel gelişimini sağlar.

Sakın “O daha anne karnında bir cenin. 1-2 santimetre boyu var. Ne anlayacak oradan ne olup bittiğini” diye düşünmeyin. O bebek, oradan her şeyi anlıyor ve farkında. Sizin ve eşinizin arasında geçen her türlü gerginlik, olumsuzluk onu da etkiliyor ve rahatsız ediyor. Bunu doğduğunda daha iyi anlarsınız. Bebeğin huzuru, usluluğu nasıl bir hamilelik sürecinden geçip geldiğini çok güzel anlatıyor.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Nursen, hem hamile hem “Aşermiyor(?)”


Arada alışveriş sırasında canı bir şey istediğinde veya yemesi gereken, faydalı bir şey gördüğümüzde alıp evde yapıyorduk. Ama hiç akıllanmamışçasına bir kerelik değil daha fazla alıyorduk nasıl olsa yeriz diye düşünerek. Tabii ki bir kere yapıp kalanını  derin dondurucuya koyduktan sonra bir daha yemeyerek orada unutup aylar sonra attığımız yiyeceklerde çok oldu.

Hiç aşermedi Nursen dedim ama sanki bir kere aş erme gibi bir durum oldu. Ama çok samimi söylüyorum ben daha çok aşerdim. Ya da bir şeyler yemek için kendime bahane yaratıyordum. Bir akşam üzeri televizyonda yemek programında zeytinyağlı yaprak sarma gösterdiler. Nursen “Canım çok istedi, olsa da yesem!” dedi. Öyle deyince ben dayanabilir miyim? Hemen fırladım, giyinip kendimi sokağa attım. Nursen “Dur boşver, gitme, gerek yok!” falan desede dinler miyim hiç? Bir yerlerden zeytinyağlı yaprak sarma bulacağım mutlaka. İyi ki oturduğumuz yer böyle şeyler için alternatifi çok olan bir semt. Tahmin ettiğim üzere, mutlaka olur diye düşündüğüm ilk gittiğim yerde buldum. Hemen yarım kilo alıp koşarak eve geldim ve Nursen’in önüne paketi koydum. Onun bayıla bayıla yemesini seyretmek bile bana nasıl bir keyif verdi anlatamam.

Gene televizyon karşısında bir akşam üstü pineklerken bu sefer kuru fasulye reklamı çıktı. Nursen “Offf yaaa ne güzel görünüyor. Ne giderdi şimdi?” dedi. İşte bana gene bir fırsat çıkmıştı. Akşam yemeği saatide geliyordu. Nasıl olsa bu akşam da her akşam olduğu gibi yemek düşünüp, bir kere yiyebileceğimiz bir yemeğe karar verecektik. Ya dışarıdan söyleyecektik ya da dışarı çıkıp yiyecektik. Madem hazır Nursen’in canı kuru fasulye istedi “Hadi kalk hazırlan. Çıkıyoruz. Kuru fasulye yiyeceğiz” dedim. Bu sefer hiç itirazsız “Tamam” dedi Nursen. Diyecek tabii, nasıl olsa bir şeyler yemeyecek miyiz? Çıkıp arabaya atladık ve Balgat’da ki çok meşhur bir kuru fasulyeciye gittik. Yalnız, sanırım televizyon seyretmek bayağı bir pahalıya patlayacak bize. Özellikle reklam ve yemek programları. Orada gördüğünü istiyor Nursen. Olmazsa sadece belgesel, haber programı falan seyredeceğiz yiyecek görmemesi için. Şaka bir yana Nursen’in böyle yemek istekleri olması beni çok mutlu ediyordu. Hiç değilse canının istediği bir şeyler görüp yiyebiliyordu. Zaten genelde tostla karnını doyurduğu için arada böyle değişik yemekler iyi oluyordu.

Bence bir durum yaşadık ki esas aşermesi o gündü. Durup dururken bir gün Nursen’e beyaz peynir ve domatesli sandviç kokmuş. Hadi canın istiyorsa gidip bir yerlerde bulup yiyelim hayatım dedim ama istemedi. Üstünede o günün gecesinde rüyasında beyaz peynirli, domatesli sandviç  görmüş. Sabah kalktığında rüyasından bahsetti ve canının çok istediğini söyledi. O gün de daha önce bahsettiğim doktor Sarp Bey’e kontrole gidecektik. Kontrolden sonra gidip bir şekilde bulup yeriz dedim.

Kontrolden çıktık ve hastane Tunalı Hilmi Caddesi’ne yakın olduğundan direkt gidip sandviç aramaya başladık. Birkaç pastane, simit kafe gibi yerlere sorduk ama şansımıza ya çıkmamış oluyor ya da yapmıyorlarmış. Araya araya caddenin Esat tarafına doğru yürüdük. En sonunda bir pastanede bulduk ve heyecanla oturup sipariş ettik. Gerçekten canı çok istemiş Nursen’in ve iki lokmada bitirdi neredeyse.

Aşermiyorum diyordu ama bu örnekler bariz şekilde aşerdiğinin kanıtı oluyor işte. Ama genede bunlarla sınırlı kaldı gibi. Gerçekten canının bir şeyi çok istemesi şeklinde çok fazla aşerme durumu olmadı. 

22 Mayıs 2012 Salı

Hamilelikte alınması gereken vitaminler


Doktorun Nursen’e tavsiye ettiği en önemli şey ve Nursen’in de “İyi ki söylemiş. En güzel tavsiyesi bu oldu. Hâlâ kullanıyorum ve çok faydasını gördüm” dediği Omega 3 oldu. Yani balık yağı hapı. Adı direkt Omega 3. Nursen o zamanlarda başladı kullanmaya ve hâlâ emzirdiği için kullanmaya devam ediyor. Günde bir tane içiyor. Dediğine göre çok rahat kullanıyormuş ve balık yağı olmasına rağmen hiçbir rahatsızlık hissi vermiyormuş. Tabii ki bu hap bebeğimiz içinde çok faydalı olacaktı.

Doktorun bu hapı vermesinde ki amaç asalında Nursen’in ve bebeğin balığın müthiş faydasından yararlanmasını sağlamak. Balıktaki vitaminler ve fosfor hem anne hem bebek için çok çok faydalı. Sonuçta ülkemizin 3 tarafı denizlerle çevrili , çok bol ve taze balık çeşitlerimiz var ama balık tüketme alışkanlığımız çok zayıf. Bu yüzden Omega 3 kullanarak balıktan alınabilecek vitamin ve fosfor ihtiyacı karşılanabiliyordu. Tabii ki bunun yanında imkân oldukça haftada bir iki kere balık yemek de çok faydalı olacak.

Omega 3’ün yanında, içinde vücudun günlük ihtiyacı olan bir çok vitaminin bulunduğu Elevit isimli bir vitamin de verdi doktor. Nursen, bu vitamini sadece hamileliği süresince kullandı. Her gün bir tane alıyordu ve eminiz ki bu vitamininde çok faydası oldu hem Nursen’e hem bebeğe.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

İkili tarama ve diğer tetkikler


9. haftaya gelmiştik. İkili tarama sonucunu alma zamanımız gelmişti. Sonucu alacağımız gün için tekrar doktorumuzdan randevu aldık ve o gün gidip önce sonuçlarımızı aldık. Doktorun odasına girmeyi beklerken kâğıdı inceliyorduk. Ama hiçbir şey anlamadık. Kâğıtta renkli bir grafik, bir sürü değerler ve tıbbî olarak ne oldukları ve açıklamaları vardı. Bunları neden hastalarında anlayabileceği şekilde yapmazlar ki?  

Bu esnada sıramız geldi ve  doktorun yanına gittik. Sonuçları inceledikten sonra her şeyin gayet güzel olduğunu, riskli gruba girmediğimizi söyledi. Bu da bizi çok rahatlattı. İkili taramanın üzerine ileride üçlü ve dörtlü tarama da yaptırmamız gerektiğini söyledi. Ama eğer amniyosentez yaptırırsak bu taramalara gerek olmayacağını ve zaten her şeyin amniyosentezde görülebileceğinden bahsetti. Hatta bebeğin cinsiyetinin bile yüzde yüz öğrenebileceğini söyledi. Esas önemlisi, Nursen’in yaşından dolayı ve riskli gebelik grubunda olduğumuzdan dolayı amniyosentez yaptırmamızı da kesinlikle tavsiye etti.

Zaten çok daha öncesinde Evrim bize mutlaka yaptırmamız gereken iki kontrolün olduğunu söylemişti. Amniyosentez ve detaylı ultrason. Bunları mutlaka ve mutlaka yaptırmamız gerekiyormuş. Evrim böyle dediyse kesin yaptıracağız demek ki. En başından beri Evrim’in dediklerine ve önerilerine çok güveniyoruz ve uyuyoruz.

Yani doktorumuz bize amniyosentez yaptırmamızı tavsiye etmişti ama biz zaten daha öncesinden bunu yaptırmaya karar vermiştik. Bu kararımızı doktora söylediğimizde bu durumda üçlü ve dörtlü taramayı yaptırmamıza gerek olmadığını tekrar söyledi. Hatta detaylı ultrason yaptıracağımızı da söylediğimizde bunun da çok iyi olacağını belirtti. Amniyosentez ve detaylı ultrason ile ilgili de yeri geldiğinde baba gözüyle uzun uzun bilgi vereceğim.

İkili tarama sonucunu başka bir jinekolog arkadaşıma daha göstermek istedim. Hemen bilgisayara aktararak arkadaşıma e-posta ile gönderip yorumlarını sordum. Cevabı hemen geldi. O da sonuçların gayet güzel olduğunu ve endişelenecek bir durum olmadığını söyleyince daha çok rahatladık. Belki buna gerek yoktu ama doktorumuzun söylediklerinin teyit edilmesi bizim için daha rahatlatıcı oldu.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Hamilelik sürecinde alınması gereken notlar


Nursen’e son regl olduğu tarihi, yumurta toplanma tarihini ve transfer tarihini sordu doktor. Burası çok önemli, bu tarihlerin mutlaka not alınması lazım. Doktor değiştirme durumunda veya yapılacak başka kontrollerde bunları muhakkak soruyorlar. Küçük bir defter edinilip bu ve bunun gibi tarihleri, önemli noktaları not almakta büyük fayda var. Doktorumuz bu tarihler ile kabaca bir hesaplama yaparak doğumun Ekim ayının 3. haftası ile Kasım aynın ilk haftası arasında bir tarihte olacağını söyledi. Bu bizi biraz daha heyecanlandırdı. Artık tahmini doğum tarihini biliyorduk ve Nursen’in doğum tarihine yakın bir tarihte olacaktı.

Nursen’de disk kayması olduğu için ve zaten tüp bebek olmasından dolayı riskli gebelik grubunda olduğundan doğum sezaryen ile olacaktı. Normal doğum bu tip durumlarda riskli olabilirmiş. Hem anne hem bebek için. Bizimde kafamıza yattı, en güzeli sezaryen olacaktı Nursen için.

Bu konuşmaların üzerine doktorumuz bizi ultrasona aldı. Hamileliğimizin 8. haftasındaydık. Muayeneye göre çok güzel ve sağlıklı bir bebek olduğunu söyledi. Gene kalp atışlarını dinledik. Anlayabildiğimiz kadar, ekrandaki görüntüden bebeğimizi gördük. Daha birkaç milimetre büyüklüğündeydi. Gerçekten görüntüden neredeyse hiçbir şey anlaşılmıyordu ama orada bir canlı vardı işte ve o canlı bizim bebeğimizdi. Görerek pek bir şey anlamasak da kalp atışlarından ne olduğunu çok iyi anlamıştık.

Ultrasondan sonra tekrar odaya geçtik ve bize ikili tarama yaptırmamız gerektiğini söyledi doktorumuz. Bunun için Nursen kan verecekti ve bu kandan bebeğin down sendromu v.b. gibi hastalık riskine bakılacaktı. Hemen muayeneden sonra hemşire kan aldı ve 5 gün sonra sonucu alabileceğimizi söyledi. Tekrar muayeneye gelip doktorumuza sonuçları gösterecektik.


Nursen'in kolundan yanlış hatırlamıyorsam 2 tüp kan alındı. Fakat kan verdikten sonra Nursen'in kolunda normalden fazla kanama oldu. Bunun sebebi her gün yaptığımız kan sulandırıcı iğneler yüzündenmiş. Normal bir durum ve telaşlanacak bir şey olmadığını söyledi hemşire ve ufak bir müdahele ile kanı durdurdu.

Bu sıralarda Nursen’in bir arkadaşının getirdiği kitaplardan da yararlanıyorduk. Hafta hafta gebeliğin aşamalarını ve bebeğin hangi durumda olduğunu, annenin nelerle karşılaşabileceğini anlatıyordu bu kitaplar. Hep elimizin altındaydı ve her yeni haftada açıp o hafta neler olacağını okuyorduk. Hamileliğimizin ve bebeğimizin gelişimini bir de kitaplardan takip ediyorduk. Ben birde bilgisayarda tarihlerle birlikte hafta hafta gösteren bir tablo yaptım. Hangi tarihte kaçıncı haftada olduğumuzu oradan takip ediyorduk. Bu tablo öncesini hatırlamamız için de faydalı oluyordu bize. Hatta bu tablonun yazıcıdan çıktısını alıp buzdolabının kapısına yapıştırdık. Gerçekten aldığımız notlar gibi bu tablonun da çok faydasını gördük. 


Devam edecek...

18 Mayıs 2012 Cuma

Hamileliğimizin ilk doktoru


Oturduk karşısına, durumu anlattık. Tüp bebek olduğu için o da riskli gebelik grubunda olduğumuzu söyledi ve ona göre hareket edeceğimizi anlattı. İlk olarak her gün yaptığımız kan sulandırıcı iğneye devam edip etmeyeceğimizi sorduk. Hani bir umut belki bitsin artık keselim falan diye bekledik ama devam etmemiz gerektiğini söyledi. Ne yapalım her gün iğne yapmaya devam edecektik. Böylesi hem bebeğin hem Nursen’in sağlığı için çok daha iyi olacakmış.

Bize kartını vererek ne zaman istersek kendisini arayabileceğimizi de söyledi. Bu çok önemliydi bizim için, herhangi bir zamanda herhangi bir sorun olduğunda arayabilecek olmamız bizi rahatlattı. Ama aslında hiç öyle olmadı ve ulaşamadığımız zamanlar oldu. Bu durum güvenimizi sarstı tabii ki. O zamanları ileride daha detaylı anlatacağım.

Laf arasında doktorumuz doğuma kadar toplam 3 yada 4 kere görüşeceğimizi söyledi. Daha doğuma 7 ay var ve bu süre içinde bu kadar az görüşecek olmamız, yani kontrole gidecek olmamız bize garip geldi. Çünkü daha önce doğum yapanlardan duyduğumuza göre özellikle son 2 ay kontroller bayağı sıklaşıyormuş. Belki bu hamileliğin gelişimine göre değişiyordur. O kadar fazla olmayabilir ama gene de o kadar az kontrole gidecek olmamız bize pek ormal gelmedi.

Bunun üstüne haziran ayından itibaren yaklaşık 1,5 ay Ankara’da olamayacağını, bu sürede bizi beraber çalıştığı ve güvendiği, iyi bir doktor olduğunu söylediği başka bir doktor arkadaşına yönlendireceğini söyledi. Ama gene de telefonla kendisine ulaşabileceğimizi belirtti. Bu bizim için çok sorun olmayacaktı çünkü aynı tarihlerde bizde tatilde olacaktık. Sonuçta telefonla ulaşabileceksek pek de sorun değildi. Tabii ki ulaşabilirsek!!

17 Mayıs 2012 Perşembe

Devamlı gideceğimiz doktor arıyoruz


Bundan sonra hamileliğimiz süresince kontrolü sağlayacak doktor düşünmeye başladık artık.  Doğuma kadar tek bir doktora gitmek ve doğumu da o doktora yaptırmak istiyorduk. İlk aklımıza gelen Cem ve Eda oldu. Daha önce bahsetmiştim Cem’den. Bebeğimiz kız olursa isim babası olacaktı. Onlarında, Ağustos ayında çok güzel ve çok tatlı bir bebekleri dünyaya geldi. Doğumu yaptıran doktoru tavsiye ettiler. Gerçi hamilelik sürecinde başka doktora gitmişlerdi fakat doktordan memnun olmadıkları için ve güvenmedikleri için doğumu başka bir doktora yaptırmışlardı. Bize o doktorun gayet iyi, tatlı, işinde iyi bir kadın olduğundan bahsettiler. O da özel bir hastanedeydi. Eskişehir yolundaki bir hastane. Orada sosyal güvencemizi de kullanabilecektik. Elimizdeki tek tavsiye edilen, denenmiş doktor olarak bu kişi vardı.

Devlet hastanesi de düşündük aslında ama bir iki devlet hastanesi için olumsuz yorumlar aldık. Hem yaşayanlardan hem de internetteki araştırmalarımızdan. Doktorun ultrasona girmediği, sadece görüntüye bakarak yorum yaptığı ve kontrolü sağladığı devlet hastanesi bile vardı. Bunlar bize hiç güven vermedi. En iyisi Cem ve Eda’nın tavsiye ettiği doktor ve hastane olarak karar verdik. Hem hastane hakkında da orada doğum yapan birkaç kişiden ve araştırmalarımızdan çok olumlu şeyler duyduk.

Sonuçta randevu alıp o doktora gitmeye karar verdik. Hafta içi bir gündü. Sabah saatlerinde gittik kontrole. Bizden genç, iyi niyetli, ilgili olduğunu gördüğümüz bir kadın doktordu. Gerçi daha sonra anlatacağım, 2 ay sonra ilgili olduğu konusundan ne kadar yanıldığımızı gördük. O yüzden adını burada karalamamak için saklı tutuyorum. Merak eden olursa benimle iletişime geçebilir ve adını söyleyebilirim.


Devam edecek...