Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers

25 Temmuz 2012 Çarşamba

İnsanımızın hamile duyarlılığı


Deniz kenarında çok fazla güneşte kalmaması gerekiyordu Nursen’in. Plajda şezlong ve şemsiyeler vardı gerçi ve onları kullanabilirdik. Ama biz daha güzel bir yer bulduk kendimize. Belediye’nin bir çay bahçesi vardı deniz kenarında. Orada oturmayı tercih ettik. Özellikle saat 11 ile 16 arasındaki tehlikeli güneş ışınlarından korunuyorduk. Sonra o çay bahçesinde bir iğde ağacı keşfettik. Hemen masayı, sandalyeyi iğde ağacının altına kurduk. Gölge ve serin oluyordu. Çok da keyifliydi. Ama sandalye üzerinde oturmak Nursen’i yordu. Çareyi sahilden şezlong getirmekte bulduk. Aslında oraya şezlong vermiyorlarmış ama hamilelik durumu olunca yardımcı oldular bize ve Nursen’in devamlı bir şezlongu oldu. O iğde ağacının altında saatlerce oturup sohbet ettik, gazete – dergi okuduk, kitap okuduk.

Gördük ki böyle küçük yerlerde bu tip durumlarda insanımız çok daha duyarlı oluyor. Ankara’da bunları göremiyorduk ve tatilden sonrada göremedik. Hiçbir yerde kimse ricamızı kırmadı. Hamile bir insanın rahat edebilmesi için ellerinden geleni yaptılar. Her gittiğimiz yerde rahat edeceği koltuklar veriyorlar, pazara gittiğimizde tezgahtan ikramlar oluyor, bakkala alış verişe gittiğimizde Nursen için bir şey alacaksak eğer yoksa bile bulup getiriyorlar, her yerde her türlü kolaylığı sağlıyorlardı.

Bir sabah yürüyüşümüzde yeni açılan bir kafe – pastane tarzı yerin önünden geçerken mekanın sahibi olan bayan bizi davet edip ikramlarda bulundu. Nursen’e hamile olduğundan dolayı çok güzel ilgi gösterdi, bizim siparişlerimizin yanı sıra canın isteyebileceği şeyleri ikram etti, rahat oturması için en rahat koltuğu en güzel yere getirip koydu. Böyle küçük incelikler, duyarlılıklar Nursen’in moralinin çok daha iyi olmasını sağlıyordu.

Köy kahvesine gittiğimizde en gölge ve güzel yerde bize masa ayarlanıyordu, hatta eğer doluysa bile o masa oturan kişiler kendiliklerinden kalkıp başka masaya geçerek Nursen’e yer veriyorlardı.

Yemek yerken menüde esas sipariş edeceğimiz yemeğin haricinde eğer Nursen başka bir yemek içinde “Acaba onu mu yesem?” dediğinde canı çekti diyerek o yemektende tadımlık ikram ediyorlardı Nursen’e.

Bahsettiğim iğde ağacının altında otururken tost yemek istediğimizde çalışanlar tostu Nursen’in istediği gibi yapıyorlardı. Biraz daha fazla uğraşıyorlardı ama hamile olduğundan hiç üşenmeden sakınmadan yapıyorlardı.

Bunları görünce ikimizde çok şaşırıyorduk. Çünkü Ankara’da hiç yaşamadık bunları. Tabii ki gene de tek tük olsa da yardımcı olanlar oluyordu ama bu kadar değil. Küçük yerleşim yerlerinde, doğallığı bozulmamış insanlarımız kesinlikle çok daha duyarlı ve yardım sever oluyorlar. İleride Ankara’da bir hamile insana ne kadar duyarsız olunduğunda da bahsedeceğim. O zaman küçük yerleşim yerlerindeki insanlarımızla büyük şehirlerdeki insanlarımız arasındaki farkı göreceksiniz.

Komşularımızda aynı şekilde devamlı ilgileniyordu bizimle. Zaten evimizin bulunduğu sitede aile gibiyiz. Günün her saati gelip ihtiyacımız olup olmadığını soruyorlardı. Çok güzel bir yaşamdı bu ve bizi çok mutlu ediyordu. Biliyorduk ki ne zaman bir şeye ihtiyacımız olsa gerek komşularımız, gerek çevrede bulunan esnaf, oranın insanları yardım edeceklerdi bize.

24 Temmuz 2012 Salı

“Hamile Terliği” ile yürüyüşler


Her günümüz çok keyifli geçiyordu tatilimizde. Sabahları erken kalkıp yürüyüşler yapıyorduk Nursen’le. Daha öncede bahsetmiştim hamilelikte çok önemli yürüyüşler. Sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere uzun uzun yürüyorduk. Bu sayede yüzmenin yanı sıra yürüyüş ile de beli çok rahat etti Nursen’in. Kaslarda çalışıp güçlendiği için, karnı şiştikçe Lâl’i taşıması daha rahat oluyordu.

Güzelçamlı’ya gelmeden hemen önce Ankara’da bir mağaza tesadüfen “hamile terliği” diye satılan bir terlik görmüştük. Daha sonra hemen internetten araştırdım. Şekillerle, resimlerle detaylı olarak ne olduğunu, nasıl olduğunu, ne gibi faydaları olduğunu öğrendim. Nursen’le beraber incelediğimizde gerçekten işe yarayacak bir terlik olduğunu düşündük. Hemen gidip aldık terliği. Nursen yürüyüşlerde o terliği giydi ve gerçekten çok faydasını gördü. Daha rahat yürüyor ve beli çok rahat ediyormuş. Hamileliğinin sonun kadar kullandı o terliği ve hâlâ da kullanıyor. Hamilelik sonrasında da kullanılabilecek çok ergonomik ve rahat bir terlik.

Sabah yürüyüşlerinde erkenden Güzelçamlı’nın ufacık limanına gidiyorduk. Balıkçıların dönmesini bekliyorduk. Saat 8’e doğru teker teker küçük tekneleriyle dönüyordu balıkçılar ve küçük kovalar içinde yakaladıkları balıkları tezgaha döküyorlardı. Artık ne çıktıysa. Bakıp beğendiğimizi alıyorduk. Beğenmezsek şansımızı zorlayıp bir sonraki balıkçıyı bekliyorduk. Taze taze balıklarımızı alıyorduk ve bol bol balık yedik. Balık zaten normalde çok faydalıdır. Hele ki hamilelikte daha da fazla gerekli. Nursen zaten balık yağı hapı alıyordu. Üstüne bir de taze balık yiyince vitaminler ve fosforla iyice besleniyordu.

Akşam yürüyüşleri ise alış verişe yönelik oluyordu genelde. Akşam serinliğinde önce sahilden uzun bir yürüyüş yapıyor ve bizim sitenin ilerisindeki markete gidip eğer gerekliyse alış verişimizi yapıyorduk. Alış verişe gerek yoksa gene sahilde uzun bir yürüyüşten sonra gene deniz kenarında bir yere oturup dinleniyorduk.

Bu yürüyüşlerde konumuz genelde Lâl oluyordu tabii ki. Doğduktan sonra neler yapacağız, nasıl bir düzen kuracağız, hayatımızda ne gibi değişiklikler olacak gibi soruları konuşarak kendimizce plânlar yapıyorduk. Odasını nasıl yapacağız? Neler alacağız? Nasıl hazırlıklar yapacağız? Hatta kreş, okul gibi plânları bile yapıyorduk. Aslında plân demek pek doğru olmayabilir. Genelde hayallerimizi konuşuyorduk. Çok güzel hayaller ve plânlardı bunlar.

Bakalım Lâl doğunca konuştuklarımızın ne kadarını gerçekleştirip hayata geçirebileceğiz? Artık tüm yaşam kaynağımız, heyecanımız, geleceğimiz, umudumuz her şeyimiz Lâl olacaktı. Hatta sanki olmuştu bile. Şunun şurasında 3 ay kadar bir süre kamıştı doğumuna. 

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Nursen ve Lâl doğal besleniyor


Nursen’in hamile haliyle denize ilk girdiğinde Lâl’in de çok hoşuna gitmiş olacak ki hemen hareket etti. Daha doğrusu hareket etmiş demem daha doğru olur, ben hissedemedim tabii ki. Denizin serinliği, suyun içinde hafiflemesi çok hoşuna gitmişti herhalde. Sonraki denize girişlerimizde de her zaman olmasa bile genelde Lâl hareket ediyordu. Özellikle Nursen yüzerken hareketleri artıyordu. Belki de Lâl Hanım’ı rahatsız ediyordu Nursen yüzerken yaptığı hareketlerle. Lâl doğduğunda suyu ve yüzmeyi, denizi sevecek diye düşünüyorduk.

Nursen, sırt üstü denizin üzerinde yattığında büyüyen karnı suyun üstünde küçük bir adacık gibi görünüyordu. Çok hoş ve eğlenilecek bir görüntü oluyordu. Böylece hem deniz suyu hem de güneş ışınlarının verdiği vitaminden yararlanıyordu Lâl.

Güzelçamlı’ya gelirken en büyük hayalimiz temiz hava, bol gıda ve doğal beslenmeydi. Çünkü burada her şey doğal. Pazartesi günleri köyün pazarı var. Köylüler bahçelerinde, tarlalarında yetiştirdikleri sebzeleri, meyveleri getirip satıyorlar. Büyük şehirde organik diyerek fahiş fiyatlarla satılan sebzeler ve meyveler bu pazarda çok komik fiyatlarla satılıyor. Mesela Güzelçamlı pazarında bahçede en doğal şekilde yetiştirilen domates  Ankara’da nasıl üretildiği belli olmayan domatesin fiyatının üçte biri fiyatına satılıyor. Onlardan alış veriş yapıyorduk, hem doğal hem ucuz. Böyle doğal olarak beslenmek özellikle Nursen için çok iyi oluyordu. Tabii ki dolaylı olarak Lâl için.

Birde bizim senelerdir sütümüzü getiren Mehmet Abimiz var. Kendi inekleri var, bahçesi var, arıları var. Geldiğimizde hemen bulduk Mehmet Abi’yi. Nursen’in durumunu söyledik ve bize bahçesinde ne yetiştiyse taze taze getirmesini istedik. Sağ olsun hemen her sabah artık o gün ne varsa getiriyordu. Domates, taze fasülye, biber, salatalık. En doğalından, en güzelinden. Nursen bunlarla beslendi bir ay boyunca. Kesinlikle çok çok faydasını da gördü. Lâl’in gelişimi içinde çok iyi oldu bu beslenme. Ankara’da olsak nerede ve nasıl yetiştiği belli olmayan sebzeleri, meyveleri yiyecektik. Gerçi sonuçta tatil bitecek gene Ankara’ya dönüp o yaşama devam edecektik ama hiç değilse bir ay boyunca bu şekilde beslenecekti Nursen ve Lâl. 

19 Temmuz 2012 Perşembe

Yüzen hamile


Nursen çabuk yoruluyordu, hele ki uçakla bile olsa yol yorgunluğu üzerine binince o gün daha da halsizdi. Ama O’da tatilin ve beraber geçireceğimiz günlerin heyecanı ile o yorgunluğunu çok fazla hissetmiyordu. Geldiğimiz gün öğleden sonra biraz uzanıp dinlendi ve enerjisini toplayıp akşam için kendini hazırladı. Akşam kendimizi direkt deniz kenarından senelerdir gittiğimiz bir kafe – restoran tarzı bir yerde yemeğe attık. Tabii ki senelerdir ben gidiyorum. Nursen için daha ikinci sene Güzelçamlı’da. Hemen havanın güzelliğini ve denizin kokusunu yaşamak istiyorduk.

Güzel bir akşam yemeği ile yorgunluğumuzu atıp rahat bir gece geçirdik. Nursen’de çok rahat saatler geçiriyordu. Yorulduğunu hissettiğinde hemen dinlenmeye çekiliyordu ve enerji topluyordu. Bu aralarda Lâl’in hareketleri de artmaya başladı. Tatili O da sevdi her halde.

Nursen durup dururken “Aaayyhhh hareket etti” diye zıplıyordu. Sakin sakin otururken birden içeriden hissettiği bir kıpırdanma Nursen’i de çok heyecanlandırıyordu. Daha bu kadarına alışık olmadığı için kendiside şaşırıyordu hareketlere. Bende belki hissederim diye elimi Nursen’in karnına koyuyordum ama henüz benim hissedebileceğim kadar değildi hareketlerin şiddeti. Olsun bende Lâl’le devamlı konuşuyordum, Nursen’in karnını okşayarak seviyordum O’nu.

Ertesi gün kendimizi denize attık. Aylardır bu günü bekliyorduk. Özellikle Nursen için ve Lâl için. Güneşe çıkacağız, Nursen D vitamini alacak, bu vitaminler Lâl’e de etki edecek, denize gireceğiz, yüzeceğiz.

Yüzmek Nursen’e çok iyi gelecek. Zaten hamileler için çok iyi bir egzersiz oluyor yüzme. Hatta en iyi spor denilebilir. Hem de su içinde yaralanma riski çok çok az olduğundan diğer sporlardan daha rahat oluyor. Hamilelikte yüzme kol, bacak ve karın kaslarını çok güzel çalıştırdığı için hem Nursen’i rahatlatıyor hem de vücut daha bol oksijen aldığı için ve kalp atışı hızlandığından Lâl’e daha çok oksijen gidiyor. Yüzmenin bir diğer avantajı da Nursen su içinde kendini daha hafif hissettiği için psikolojik olarak pozitif etki yaratıyor.

Esas Nursen için yüzmenin en iyi tarafı belini rahatlatacak olmasıydı. Nursen’de disk kayması olduğu için yüzme beline de çok iyi gelecekti. Özellikle sırt üstü yüzmek. Gerçekten de öyle oldu. Hemen hemen hergün düzenli olarak, yoruluncaya kadar yüzüyordu Nursen. Genelde sırt üstü yüzüyordu ve belinde ciddi bir rahatlamanın olduğunu söyledi. Belki de bu sayede Nursen, belinde disk kayması olduğu halde son iki aya kadar hiç bel ağrısı sıkıntısı çekmedi. Son iki ayda da disk kayması olmasada, beli en sağlıklı hamilelerde bile bel ağrısı sıkıntısı zaten çekiliyor normal olarak.

Yüzme sayesinde Nursen geceleri de daha rahat uyuyor, daha geç yoruluyor, kendini daha dinç ve enerjik hissediyordu. Hamilelik yüzünden oluşan fiziksel ve ruhsal sıkıntıları bayağı azalmıştı Nursen’in ve kendini çok daha iyi hissediyordu.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Uçan hamile


Çok zevkli ve keyifli bir uçak yolculuğundan sonra İzmir Adnan Menderes Havalimanı’na indik. Aslında Nursen ve Emel için çok daha eğlenceli oldu yolculuk. Ben onlardan ayrı oturdum. Boyumdan dolayı diğer koltuklara sığamadığımdan ben acil çıkış kapısında oturuyordum geniş geniş. Nursen ve Emel ise üç sıra önümde oturuyorlardı.

Nursen’in Emel ile baş başa oturması onun için daha iyi oldu. Zaten sıkıntıya fazla gelemez. Bir de uçağın o daracık koltukları arasında iyice geliyorlar Nursen’e. Üstüne üstlük bir de tutar Nursen’i uçak, özellikle de iniş sırasında. Şimdi bir de hamile haliyle iyice “iyi saatte olsunlar” gelecekti Nursen’e. Ama Emel ile birlikte oturduğu için tüm yolculuk boyunca bayağı geyik muhabbeti yapıp eğlendiler ve Nursen için çok kolay yolculuk oldu.

Uçaktan indiğimiz anda tatilimiz başladı. İzmir’in sıcak havası yüzümüze alev topu gibi vurdu. Arabaya binip Güzelçamlı’ya doğru yola çıktık. Yaklaşık 1,5 saatlik bir yolculuktan sonra evimize geldik.

Nursen’e burada rahat bir hamilelik süreci geçirtebilmek için elimden geleni yapacaktım. Hem hamilelik sıkıntları hem sıcaklar iyice bunaltabilirdi Nursen’i. Yaklaşık 5 hafta burada temiz hava, bol gıda yaşayacaktık. Deniz, güneş, taze sebze ve meyveler, bol oksijen içinde yaşayacaktı Nursen.

Güzelçamlı’da hava çok güzel olur. Arkası dağ ve orman, önü pırıl pırıl tertemiz bir deniz. Oksijen çok bol. Hava sıcak oluyor ama nem oranı düşük ve oksijen bol olduğundan nefes alınabiliyor ve daha rahat edilebiliyor. Bu Nursen için çok önemli. Hiç değilse daha az bunalacak ve sıkıntıları daha az olabilecek.

İlk birkaç günümüz dayım, Emel, Nursen ve ben beraber geçti. Hep beraber Nursen için seferber oluyorduk. Aman rahat etsin, aman sıkıntısı olmasın, aman bunalmasın diye. Hem Nursen’n keyfi yerinde olacak bu sayede Lâl’de içeride daha keyifli olacak.  

17 Temmuz 2012 Salı

Hamileyken havaalanı işlemleri


O gün geldi çattı. Sabah erken saatlerde havaalanına doğru yola koyulacağız. Tayfun almaya geldi bizi. Havaalanına o götürecek. İzmir’de ineceğiz uçaktan ve havaalanından dayım gelip alacak. Dayım, Londra’da yaşıyor ama o sıralarda Güzelçamlı’da o da.

Uçağa binmeden önce check-in yaptırırken Nursen’den rapor istediler aynen beklediğimiz gibi. Göğsümüzü gere gere “Alın işte biz 22 haftalık hamileyiz. Aslanlar gibi uçağa bineriz hatta roket varsa ona da bineriz” tavrıyla raporu uzattık görevli bayana. Öyle bir rahatlık, öyle bir hava, öyle bir tatile çıkmanın verdiği vurdum duymazlık var ki bizde sormayın gitsin.

Biz o kadar kasılınca, raporu yapıştırınca görevli bayan çok heyecanlandı herhalde ki Nursen Tepiltepe adına iki tane biniş kartı çıkartmış. Uçağa binmeden 20 dakika önce biniş kartlarına bakarken benim biniş kartım olmadığını ve Nursen’in iki tane olduğunu gördüm. Tamam Nursen çift canlı ama çift biniş kartlı olmasına gerek yok. Apar topar durumu görevliye ilettim ve aceleyle durumu düzelterek biniş kartlarından bir tanesini iptal ederek benim adıma yeni bir biniş kartı çıkarttı.

Nursen’in hamileliği sayesinde sıra beklemeden son kontrolden geçip uçağımıza bindik. İlk defa Nursen ve sayesinde ben hamilelik önceliğinden yararlandık havaalanında. Havaalanında hamilelere her kapıda öncelik tanınıyor. Hiçbir kuyrukta sıra beklenmesine gerek yok, direkt öne geçip görevliye durumu söyleyince en önde işlemleriniz yapılıyor. Önemli bir husus daha var; hamileler kontrol geçişlerinde herhangi bir radyasyonlu alana maruz kalmadan yan taraftan geçiş yapılabiliyor. Hamile bir kadının kesinlikle radyasyona maruz kalmaması gerekiyor.

Bundan sonra da hamilelik önceliğinden yararlanacağımız durumlar olacak ama umurunda olmayan duyarsız insanlarımızın da çok fazla olduğunu da göreceğiz. Bunu daha sonraları detaylı olarak anlatacağım. 

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Uçağa binmek için hamilelik raporu


Aslında uçak günümüzde en güvenli ulaşım aracı ama gene de hamile kadınlarda bir endişe yaratıyor. Hava yolu şirketlerinin de hamilelerden illâ ki rapor istemesi bu endişeyi daha da arttırıyor. Nursen’de de biraz endişe oldu tabii ki. Ama hamileliğinin 22. haftası olduğu  için düşük riski, mide bulantıları, uykusuzluk hâlleri gibi sorunlar bittiğinden uçağa binmesinde hiçbir sakınca yoktu. Bunu doktor arkadaşlarımıza da sorarak teyit ettik ve emin olduk.

Aslında 28. haftaya kadar hamileler uçağa raporsuz binebiliyorlar. Rapor esas olarak 28. – 35. haftalar arasında uçağa binecek hamileler için isteniyor. Fakat 35. haftadan itibaren hamilenin uçağa binmesine izin verilmiyor. Gene de havayolu şirketi rapor istiyordu her ihtimale karşı.

Rapor sorun değil. Tabii ki her zaman olduğu gibi hemen Evrim’i aradık. O da hem uçağa binme konusunda hiçbir sakınca olmadığını hem de raporun sorun olmayacağını, tüp bebek merkezinde hemen bir rapor hazırlatıp Aysun Hanım’a imzalatabileceğini söyledi. Madem rapor sorunumuzda yoktu artık rahat rahat gidebiliriz Güzelçamlı’ya.

Hazırlıklarımızı tamamladık. Tatil alışverişi, Nursen’e hamile alışverişi derken her şey tamam. Bunları bavula tıkıştırıp yola çıkacağız. Ama bavula değil bavullara tıkıştırdık anca. İki kişi bir tatile ne kadar eşya ile gidebilir ki? Biz 2 büyük bavul ağzına kadar dolu, 2 çanta ağzına kadar dolu, 1 tane de sırt çantası o da ağzına kadar dolu. Sanki tatile gitmiyoruz göç ediyoruz. 5 hafta kalacağız ya evi taşıdık neredeyse. Gardırobu söküp götürsek daha kolay olacaktı sanki.

Güzelçamlı’da dolmuşta bir çift ve kucaklarında bir bebek vardı. Birkaç aylık bir bebek. Tatile geldikleri belliydi. Bir otelin önünde dolmuştan indiler ve yanlarında sadece orta boy bir bavul ve bir el çantası vardı. Hem de kucaklarında küçücük bir bebekle. Nursen’le aynı anda dönüp birbirimize baktık ve “Yuuhh bize” dedik. İnsanlar kucağında bebekle bu kadarcık eşya ile geliyor, biz daha hamile halimizle neredeyse bir traktör eşya getirdik. Lâl doğduğunda kamyonla geleceğiz demek ki.

Emel’de bizimle gelecek Güzelçamlı’ya. Nursen’in çok yakın arkadaşı. Emel’in gelmesi iyi olacaktı. Güzel zaman geçireceğiz demektir. Esas Nursen için daha iyi olacak. Yanında bir kadın olarak kendisini anlayabilecek, destek olabilecek yakın bir arkadaşının olması iyi gelecek Nursen’e. Yazlıkta annem de olacak tabii ki ama Emel daha farklı tabii ki.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Hamilelik tatili yapacağız


Artık tatil zamanımız geliyor. Daha önceden planları yapmıştık. Yazlığımızın olduğu Güzelçamlı’ya gidip bir aydan biraz fazla bir süre orada kalacaktık. Güzelçamlı, Kuşadası’na bağlı bir köy. Davutlar’dan hemen sonra. Aslında Antalya’ya da gidip Nursen’in ailesini de ziyaret etsek çok iyi olurdu ama Nursen hamile haliyle Antalya’nın o sıcağına ve nemine dayanamazdı. Maalesef Antalya ziyaretini ertelemek zorunda kaldık. Artık bir sonraki sene Lâl ile birlikte gideriz anneanne ve dedesini görmeye.

Tatile biraz erken çıkıyorduk ama böyle denk geliyordu ne yapalım? Daha geçe bıraksak hamilelik ilerleyecek ve hiç tatil yapamayacaktık. Hem de ikinci üç ay içinde yani hamileliğin en güzel zamanına denk geliyordu ve çok daha rahat ve zevkli geçebilecekti tatilimiz.

Güzelçamlı Nursen için daha iyi olacaktı. Hem Haziran ayında o kadar bunaltıcı sıcaklar olmaz, olsa bile nem neredeyse yok gibi olduğundan daha rahat edecek. Antalya’da ki gibi yoğun nemde nefes bile alınmıyor neredeyse. Güzelçamlı’da öyle bir sorunumuz olmayacak. Yaklaşık 40 gün kadar kalacaktık. Temmuz’un son haftasına kadar. Tam ikinci üç ayın bittiği zamanlar. Ankara’ya döndüğümüzde de üçüncü üç aylık dönem başlayacak ve hem doğum hazırlıkları hem bebek hazırlıkları, alış verişi ile uğraşacaktık. Plânlar tamamdı. Her şey yolunda giderse tıkır tıkır doğuma doğru gidecektik.

Tatilde özellikle Nursen bol bol denize girecek, denizde yüzebildiği kadar yüzecek, doğal sebze ve meyvelerle beslenecek, temiz hava ve bol oksijen alacak, deniz kenarında sabah ve akşam yürüyüşleri yapacak, böylece daha sağlıklı bir hamilelik geçirecekti. Tabii ki bunları tek başına yapmayacak bende her anında yanında olacağım Nursen’in. Bu tatilde yapacaklarımız Lâl’in gelişimi içinde çok iyi olacak.

Ankara’dan İzmir’e uçakla gidecektik. İzmir’den de araba ile Güzelçamlı’ya geçeceğiz. Biletlerimizi neredeyse 1 ay önceden aldık hatta. Otobüsle hemen hemen 10 saatlik yol çekilecek iş değil. Hele ki Nursen için. Bir de 22 haftalık hamile haliyle. Ama uçak için aklımıza takılan bir sorun vardı. 22 haftalık hamile için uçak tehlikeli olabilir mi? Uçağa alırlar mı? Rapor gerekiyor mu? 

6 Temmuz 2012 Cuma

Lâl’in cinsiyeti tescil edildi


Bu arada amniyosentez yaptırdığımız günden beri yaklaşık 4 hafta geçti. Sonucu alma zamanı geliyor. Merak içinde beklerken bir gün testlerin yapılığı laboratuvardan Nursen’i aradılar ve sonucu söylediler. Hiçbir sorun yokmuş, kromozomlar gayet normalmiş ve hiçbir anomali görünmüyormuş. Biz bu sonucu bekliyorduk ama kesin olarak öğrenince bir kez daha rahatladık. Özellikle Nursen bu sonuçtan sonra hamileliğini çok daha rahat ve huzurlu yaşadı.
Gerçi bekliyorduk demek yanlış olur. Herkes gibi içimizden geçen bu sonuçtu. Hiç kimse olumsuz bir sonuca göre hazırlamaz kendini tabii ki. Ama gene de aklımızın bir köşesinden teğet olarak “kötü bir sonuç olursa??” diye geçiyordu ama bunu hemen unutup güzel şeyler düşünmeye başlıyorduk.

Laboratuvardan arayan kişi Nursen’e güzel haberleri verdikten sonra e-posta adresini istedi. Sonuçları gönderecekmiş. Elimizde basılı halde de olacaktı sonuç ama tabii ki anlayabilirsek. Gene bir sürü tıbbî terimle dolu bir doküman.

Telefon görüşmesinden hemen sonra da Evrim aradı Nursen’i. O da öğrenmiş sonuçları. Ama özellikle en kritik ve laboratuvardan söylenmeyen sonucu öğrenmiş. Her şeyin çok iyi ve yolunda olduğunu söyledikten sonra cinsiyetinin kesin olarak kız olduğunu da söyledi. Lâl artık %100 kesinleşmişti. Amniyosentezi yapan doktorumuz neredeyse kesin olarak söylemişti kız olacağını ve bizde ona güvenmiştik ama laboratuvarda yapılan genetik testlerin sonucunda hiçbir alternatife ihtimal vermeden tamamen kesinleşmişti kız olacağı.

Artık hiçbir şüphe yoktu. Buna rağmen hamilelik sürecinde cinsiyetini soranlara kız dediğimiz zaman bir çok kişi “Yok yok daha belli olmaz. Değişebilir” diyordu. “Yahu amniyosentez ile genetik olarak inceledikten sonra öğrendik kız olduğunu daha ne değişecek?” diyorduk ama hâlâ “Yok yok hiç belli olmaz” diyenler oluyordu.

Bazıları da Nursen’in karnı biraz sivri olduğu için;

“Aaa bak karnın sivri bu kesin erkektir”
“Yok değil kız olacak”
“Ama hiç kız gibi görünmüyor.”
“Kesin kız. Laboratuvardan genetik olarak tescil edildi.”
“Durun bakalım daha belli olmaz!”
“Peki!”

Bu diyalogları bir çok kez yaşadık gerçekten.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Detaylı Lâl görüntüsü..


Doktorun bize verdiği bilgiler gerçekten çok ilginçti. Öncelikle her şeyin çok güzel ve yolunda olduğunu, bebeğin gelişiminin çok güzel olduğunu ve hiçbir sorun olmadığını söyledi. Bakın şu midesi, şunlar böbrekleri, elleri burada ve parmakları tas tamam, ayakları bunlar ve kocaman, parmakları tamam, kemik yapısı gayet normal, kalbi yerli yerinde ve gayet düzenli atıyor, ciğerleri çok iyi diyerek hem gösteriyor hem anlatıyordu.

Daha sonra biraz daha detaylara girerek gözünde katarakt olmadığını, sindirim sisteminin çok iyi olduğunu, kan dolaşımının normal olduğunu söyledi. Bu kısmı bizi gerçekten şaşırttı. Anne karnındaki bebeğin gözündeki kataraktın olup olmadığını bile görebiliyordu. Ciddi hastalıkların tespiti için kullanılan nükleer tıp, bir bebeğin daha doğmadan hatta henüz 20 haftalık iken herhangi bir sorununun olup olmadığını da tespit ediyor. Bu anne ve baba için gerçekten rahatlatıcı bir kontrol. En azından biz öyle hissettik. Gerçi Allah korusun herhangi bir sorun olsa ne yapardık bilmiyorum. Acaba hamileliği sonlandırmaya bile karar vermemize sebep olacak bir durum olabilir miydi? Olsa ne yapardık? Bebeği o sorunlu şekilde dünyaya getirmek hem bebek için hem bizim için nasıl bir sonuç doğururdu? Bunları düşünmek bile çok hassas ve rahatsız edici aslında. Neyse ki bizim bebeğimizde hiçbir sorun yoktu ve bunları düşünmek zorunda kalmadık. En içten şekilde dilerim ki hiçbir anne – baba adayı da  bu duruma düşmesin ve bunları düşünmek zorunda kalmasın. Çok zor ve üzüntü verici bir durum. İhtimali bile çok rahatsız edici ve üzücü.

Lâl’imizin çok iyi olduğunu, gelişiminin çok güzel gittiğini, sağlıklı olduğunu gördük. Benden ve Nursen’den mutlusu yok. Heyecanla hayatımıza girmesi için sabırsızlanıyoruz. Zaman da hızla ilerliyor. 20 hafta geçti yani 5 ay. Hamilelik süreci hafta hafta ilerliyor ve böyle hesaplanıyor, planlanıyor. Ay hesabına çevrildiğinde ise tam tutmuyor. Mesela hafta olarak 5. ay bitmiş oluyor ama ay olarak bakıldığında 5. ayın bitmesine daha birkaç gün var. Bizde kendimizi hafta hesaplamalarına alıştırdık artık.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Dişi pehlivan geliyormuş..


Muayenehaneye girdiğimizde bekleyen 2 çift daha olduğunu gördük. Bir çift ise içeride kontroldeydi. Çiftlerden birisi bu kontrole ikinci defa geliyormuş. Yanlış anlamadıysam bir şeylerde daha net şekilde emin olabilmek için. Belki de gerekiyor birden fazla bu kontrolü yaptırmak.

Ben çok heyecanlıydım. Nursen’de de heyecan fena değildi aslında. Zaten ultrasonda bebeğimizi görmek bizi özellikle beni çok heyecanlandırıyor. Amniyosentez işleminden beri yani 3 haftadır hiç görmedik bebeğimizi. Bayağı büyümüş olmalı diye düşünüyoruz.  Nursen’in karnından  da anlaşılıyor büyüdüğü. Bir de böyle çok daha ince detaylara girerek daha fazla bilgi alabilecek olmamız daha da heyecanlandırdı beni. Diğer bekleyen çiftlerden ilk kez gelen çiftte de bariz şekilde heyecan fark edilebiliyordu.

Sıra bize geldi ve içeri, ultrason cihazının bulunduğu odaya girdik. Doktorda hemen arkamızdan geldi. Çok samimi ve bize yakın davranan bir doktordu. Hemen bizi rahatlatıcı şekilde konuşmaya başladı. Bir yandanda Nursen hazırlanıyordu. Hazırlık aşamasında değişik bir durum yoktu. Hani detaylı ultrason ya belki ekstra bir hazırlık gerekebilir diye düşünüyorduk ama her şey diğer ultrason kontrolleri ile aynı. Fark sadece ultrason cihazının çok daha gelişmiş ve detaylara daha çok girebilen bir cihaz olması.

Biz oradan buradan sohbet ederken doktor görüntülemeye başlamıştı bile bebeğimizi. Ben hemen her zaman yaptığım gibi cep telefonumun kamerası ile monitördeki görüntüyü videoya çekmeye başladım. Nursen’in daha sonra anlattığına göre, görüntü almak için karın üzerinde gezdirilen aparatı diğer ultrason kontrollerinden biraz daha sert şekilde bastırmış. Tabii ki canını acıtmayacak şekilde.

Doktor çok samimi ve cana yakın şekilde hem sohbet ediyor bizimle, hem açıklamalar yapıyor hem de şakalaşıyordu. Bu bizi daha çok rahatlattı. Bir yandan da bebeğimizi görüyorduk. Gerçekten kocaman olmuş. Hatta o farkında olmasa bile göz göze bile geldik. Tesadüfen kafasını çevirdi ve Nursen’in karnında gezinen cihaza baktı. Herhalde rahatsız oldu biraz. Sonra tekrar kafasını çevirip keyfine baktı.

Organları bayağı belliydi artık. Kafası, elleri, ayakları çok net görülebiliyordu. Bir ara ekranın tamamını ayağı kapladı. Kocaman bir ayak gibi duruyordu. Gerçi doktorun dediğine göre gerçekten normalden biraz daha büyükmüş. Hatta bebeğin daha önceki doktorun da dediği gibi normalden 1 hafta ileride yani daha iri olduğunu söyledi. Doktor “Dişi pehlivan geliyor” dedi. Bende “Eh iyi bari gülleci yapalım o zaman Lâl’i” dedim.

29 Haziran 2012 Cuma

Sıra detaylı ultrasona geldi


20. haftada detaylı ultrasona girecek Nursen. Bu işlem özellikle Evrim’in kesinlikle tavsiye ettiği ve mutlaka yaptırmamız gerektiğini söylediği işlem. Bir diğeride daha önce bahsetmiştim; amniyosentez. Her hamilenin kesinlikle yaptırmasına gerek yok bildiğim kadarıyla ama bizimki riskli gebelik grubuna girdiği için yaptırmamız gerekiyor. Bebeğin kontrollerinin çok hassas bir ultrason cihazı ile daha detaylı yapılmasını sağlıyor.

Ankara’da bu işlemi yapan bir çok doktor veya hastane vardır mutlaka ama bize iki tane isim önerildi. Bu konuda en iyi iki doktor bunlarmış ve çok daha sağlıklı sonuçlara ve bilgilere ulaşılabiliyormuş. Biz her iki doktoruda arayıp bilgi aldık. Tabii ki ilk öğrenmemiz gereken işlemin fiyatıydı. Pahalı bir kontrol olduğunu biliyorduk ama ne kadar olduğunu bilmiyorduk. İlk aradığımız doktordan fiyat aldık ve gerçekten pahalı olduğunu gördük. Muayenehanesi Gazi Osman Paşa’daymış. Yani Ankara’nın lüks semtlerinden birisi. Sanırım fiyatı etkiliyor. Çünkü diğer doktorun muayenehanesi Kızılay’da ve neredeyse fiyat yarısı kadar. Gerçi yarısı kadar olması bile pahalı ama hiç değilse diğerine göre bizim için daha ucuz. Burada demek istediğim sanırım birazda semte göre fiyatların da değişebildiği. Daha o kadar çok harcama olacak ki bizim için en ekonomik olanı seçmemiz gerekiyor. Sonuçta bize sadece bu iki isim önerildi ve önerenlerin fikirlerine gerçekten güveniyoruz.

Kızılay’da muayenehanesi olan doktordan randevumuzu aldık. Hafta içi öğlene doğru bir saatteydi randevumuz. Kapıya geldiğimizde doktorun adının altında “Nükleer Tıp Uzmanı” yazıyordu. Bağlantıyı net kuramadık aslında. Ultrason cihazı ile yapılan jinekolojik bir muayene ve bunu gerçekleştiren bir nükleer tıp uzmanı.

Nükleer tıp sayesinde hemen her organ sistemi ile ilgili yapı ve fonksiyonların görüntülenmesi sağlanıyor. Böylece o organ sisteminde ki herhangi bir hastalık tespit edilebiliyor. Görüntüleme için ise vücuda ve bebeğe zarar vermeyecek kadar çok küçük miktarda radyoaktif madde kullanılıyor. Sanırım doktor, bu görüntüleme sistemi ile jinekolojik bilgileri birleştirerek bebek hakkında detaylı bilgiler verebiliyor. 

27 Haziran 2012 Çarşamba

Artık “bebeğimiz” değil “Lâl’imiz” demeye başladık


Amniyon sıvısını, Evrim’in bize söylediği laboratuvara götürmemiz gerekiyordu hemen. Gene Ankara’yı bilenler bilir. Muayenehane, protokol yolunun Kavaklıdere tarafında, laboratuvar ise Tunalı Hilmi Caddesi üzerindeydi. Yani yürüme mesafesinde. Mümkün olduğu kadar çabuk gitmemiz gerekiyordu laboratuvara ama taksiye binmemizin bir avantajı da olmayacaktı. Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki trafikte yürüyerek daha hızlı gidebilirdik.

Üçümüz yola çıktık ve sevinçten ne yapacağımızı bilemeden yürümeye başladık. Hemen telefonlara sarıldık yürürken ve bu müthiş haberi ailelerimize vermeye başladık. Nursen’in annesini ve babasını aradık, kardeşlerini aradık, anneannemi ve teyzemi aradık. Aslında hepsi heyecanla işlemin sonucunu bekliyordu. İşlemin çok iyi geçtiğini söyleyip üstüne bir de bu haberi verdiğimizde hepsinde ayrı bir sevinç oldu. Artık “Bebeğimiz olacak” demiyorduk. Direkt “Lâl geliyor” diyorduk. İsimleri belirlediğimiz için daha önce yakınlarımıza söylemiş olduğumuzdan herkes de biliyordu. İnanılmaz bir sevinç yaşıyorduk ve bu sevincimizi paylaştıkça gördüğümüz heyecanlar üzerine daha da büyük bir mutluluk yaşamaya başlıyorduk.

Laboratuvara gidip tüpü ilgili kişiye teslim ettik. Sonucunun 3 yada 4 hafta sonra çıkacağını söyledi. Laboratuvarda temel olarak bebeğin karyotipi yani kaç tane kromozomu olduğu ve bunların şekil bozuklukları taranacak. Normalde 23 çift yani 46 tane kromozom olmalı. Hani duymuşsunuzdur belki x ve y kromozomları diye. Lisedeki biyoloji derslerinde de geçer bu tabir. İşte bunlara bakılacak ve herhangi bir anormallik, hastalık olup olmadığı tespit edilecek. En sık görülen sorun ise 46 değil 47 tane kromozom olması. Bu da down sendromu demek oluyor. Bir de bebeğin cinsiyeti de yüzde yüz kesin olarak öğrenilebiliyor. Bunu laboratuvardan söylemiyorlarmış genelde ama biz torpilli gittiğimiz için sonuç çıkınca öğreneceğiz. Ama gene laboratuvardan değil Evrim’in sayesinde.

Aslında amniyosentezden sonra biraz dinlenilmesi iyi oluyormuş. Annenin kendisini ve bebeği yan etkilerden koruması için. İlk 24 saat ise fiziksel aktiviteler azaltılmalı ve mümkünse yatarak istirahat edilmesi gerekiyormuş. Ama bunların hiç birini amniyosentezi yapan doktor bize söylemedi. Nursen işlemden hemen sonra ayağa kalktı ve çıkıp gittik. Belki de doktor böyle bir şeye gerek duymadığı için söylemedi bize. Sonuçta Nursen gayet rahattı ve her hangi bir sıkıntısı olmadı.

Laboratuvardan çıktıktan sonra âdetimiz olduğu üzere Nursen’le gidip bir yerlerde bir şeyler yiyip içecektik. Bu sefer biraz daha farklı olacaktı. Lâl’i kutlayacaktık. Tabii annemde bizimle gelecekti. Önce “Hadi siz baş başa gidin. Ben gelmeyeyim” dediyse de bırakmadık ve beraber olalım istedik. Lâl’imizi beraber kutlamak istedik. Hızlı bir düşünmeyle Ankara’nın efsane mekânı olan Kıtır’a gidip bira içelim diye karar verdik. Tabii birayı ben ve belki annem içecekti. Nursen’in alkollü içki içmemesi gerekiyordu. Gerçi ara sıra içmesinden bir şey olmazdı. Ama gene de istemedi Nursen.

Ben ve annem bira içtik Nursen ise su içti. İlk yudumlarımızı Lâl’in şerefine içtik. Doğacak olan bir tanecik kızımız için. Bu sırada annem bugün için özel olarak aldığı kolyeyi Nursen’e verdi. Belki cinsiyetini öğrenebileceğimizi düşünerek bugünün anısını yaşatmak için çok hoş bir kolye almış Nursen’e. Birkaç saat sevinç sarhoşluğumuz ile oturduk sohbet ettik. Bu arada bu mutlu haberi birkaç arkadaşımızı daha arayarak haber verdik. Yakınlarımızın da sevinmesi, bizim sevincimize ortak olması bizi daha mutlu ediyordu.

Bundan sonra bebeğimizden bahsederken, onunla konuşurken hep “Kızım” diyerek ve adıyla hitâp ederek “Lâl” dedik. O artık bizim için bir bireydi. Bizim kızımız ve adı Lâl. Bundan sonra tüm plânlarımız, hayâllerimiz hep Lâl üzerine olacaktı. 

26 Haziran 2012 Salı

Doktora zorla söylettim; “Kız gibi görünüyor!” dedi..


İşlemden sonra doktora bebeğin cinsiyetinin belli olup olmadığını sordum. Hemen hemen bu zamanlarda cinsiyetinin belli olabileceğini öğrenmiştik. Durumumuzu da  açık açık söyledim. Çok heyecanlı olduğumuzu ve çok merak ettiğimizi söyledim. Hatta birazda şakaya vurup “Eh artık öğrenelim cinsiyetini de ona göre alış veriş yapacağız. Anca olur. Alınacak bir sürü şey var” dedim.

Sonrada “Hocam zaten tüp bebek yaptık, o kadar para verdik bari cinsiyetini de öğrenelim” diye aklıma geleni söylüyordum. Doktor cinsiyeti söylemeye pek yanaşmıyordu. Sanırım devlet hastanesinde çalışmasının bir etkisi bu.

Sonradan öğrendiğimize göre, genelde devlet  hastanelerindeki doktorlar bebeğin cinsiyetini pek söylemiyorlarmış. Çünkü kırsal kesimlerde hâlâ erkek çocuğa daha çok değer verildiği için  bebeğin kız olacağını öğrendiklerinde hamileliği sonlandırabiliyorlarmış. Tabii ki bu erkeğin baskısı sonucunda oluyor. 21. yüzyılda, Türkiye gibi bir ülkede bu kafa yapısı, bu geri kalmış anlayış hâlâ devam ediyor demek ki. Ne kadar acı bir durum! Hem de hamileliği sonlandırmak her zaman kürtaj ile bilimsel ve tıbbî bir müdahaleyle değil ilkel yöntemlerle olabiliyormuş. Bu da kadının hayati tehlikesi demek oluyor.

Ben devamlı biraz zevzeklik ve biraz laf ebeliği yaparak doktora bebeğimizin cinsiyetini söyletmeye çalışıyordum. Bu sırada doktor odasına doğru gidiyor bende peşinden bir yandan da konuşarak onu takip ediyordum. Annemde merakla ve heyecanla benim peşimden geliyordu. Bir de hemşire vardı ortamda ama o ne durumdaydı hiç farkında değilim ve o sırada zaten umurumda değildi.  Bu arada Nursen’de içeride bulunan odada üstünü değiştiriyordu.
Sonunda doktor sanırım çenemden bıktığı için yarım ağızla da olsa “Kız gibi görünüyor” dedi. Yarım ağız falan söyledi ama, yüzlerce hatta belki binlerce kez bu işlemi yaptığı için, tecrübesi çok fazla olduğu için bunu kesin bir karar olduğu belliydi. Ben tekrar “Hocam gerçekten mi? Kız mı? Essah mı diyorsunuz?” diye sorduğumda gene belli belirsiz “Evet evet kız gibi. Ama yüzde yüz değil. Genede çok fazla umutlanmayın” diye cevap verdi. Bu belli belirsiz cevabı sanırım o alışa geldiği cinsiyeti söylememe prensibinden kaynaklanıyordu ama ultrasondan gördüğü kadarı ile kesin kız olduğunu gördüğü belliydi.

Sonradan monitördeki görüntü gözümün önüne geldi ve “O kargacık burgacık görüntüden o kadar küçük bir detayı nasıl gördü?” diye düşündüm. E tabii bu da onun işi. Görecek tabii ki.

Cinsiyetini öğrendiğimde, kız olduğunu öğrendiğimde çılgınlar gibi odada tepinmek geldi içimden. Çok ama çok sevinmiştim. Tamam mutlaka erkek veya mutlaka kız olsun diye bir düşüncem kesinlikle olmamıştı ama kız olduğunu öğrenmek çok sevindirmişti beni. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Ne dediğim, nasıl konuştuğum belli bile olmadan “Hocam çok teşekkürler” diyebildiğimi hatırlıyorum. Benim o halime doktorda şaşırmıştı ve onunda sevindiği yüzünden okunuyordu. Doktorun bir şaşkınlığıda, sanırım kız olduğunu öğrenip bu kadar sevinen çok az kişi görmüş olabileceğiydi.  Daha önce anlatmıştım, adı zaten hazırdı. Kız olursa adı Lâl erkek olursa Tan olacaktı. Ve işte Lâl geliyordu. Kızımız Lâl dünyaya gelecekti. Bir kız babası olacaktım. Tarifi imkânsız bir mutluluk ve müthiş bir duygu bu.

Arkamı dönüp anneme baktığımda sevinçten çıldırmış gibiydi. Ellerini yumruk yapmış ve yukarı kaldırmış “Heeeeeyyyy.. Yaşaasıııııınnn!!” diye bağırmamak için kendini sıkıyordu. Sevinçten çok duygulanmıştı ve ağlıyordu. Annemde çok sevinmişti kız olduğuna. Meğerse annem hep kız istermiş de haberimiz yokmuş. Bize hiç söylemedi.

Nursen henüz içeriden gelmemişti. Durumdan haberi yoktu. Çok fazla geçmeden Nursen’de odaya girdi ve bizim o hâlimizi görünce önce şaşırdı. Sevinçten odada yerinde duramayan ben ve ağlayan annem. Hemen Nursen’e de “Aşkım kızımız oluyormuş” dedim. Hep erkek olacak diye içine doğuyordu Nursen’in. Biraz da kendini şartlamış erkek olacağına. Kız olduğunu öğrenince önce durakladı ve şaşırdı. Sanki “E hani erkek olacaktı? Kız nereden çıktı?” dermiş gibi. Tabii ki sevindi ama amniyosentezden çıkmış olmanın da verdiği stresle şaşkınlığını hemen üzerinden atamadı. Yüzünden sevinci ve rahatlığı belli oluyordu.

Doktorumuza teşekkür edip odasından çıktık. Muayenehanedeki sekreter ve hemşireye de teşekkür edip ödememizi yaptık. Tam kapıdan çıkarken amniyon sıvısının olduğu tüpü almadığımızı fark ettik. En önemli şeyi unutup gidiyorduk. O kadar sevinçten ve stresten sersem gibi olmuştuk. Hemşire hemen doktorun odasına koşup tüpü getirip bize verdi.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Kocaman iğne ile amniyosentez yapılıyor!!


Hemen sonrasında içeri, muayene odasına geçtik. Nursen önce arka odaya geçip steril kıyafetleri giyip geldi ve muayene koltuğuna oturdu. Doktor, anneme siz şurada durun, bana dönüp sizde şurada durun diye yer gösterdi. Sanırım bizim heyecanımız ve paniğimiz doktoru sinirlendirmişti. Sanki biraz sert bir tavır takınmıştı. Umarım amniyosentez işlemini sakince ve iyi yapar. Doktorun yanında birde hemşire vardı. Onunla koordineli uyguluyordu işlemi. Ekipmanları hemşire hazırladı. İğne, enjektör, steril sıvılar gibi ekipmanlar.

Önce hemşire Nursen’e kalçadan iğne yaptı. Sonuçta ufacık bir operasyon ama her türlü ihtimale karşı iğneyle antibiyotik yapılması gerekiyormuş. İğnenin hemen ardından doktor ultrason cihazı ile işlemi uygulayacağı yeri tespit etmeye çalışıyordu. Ama şöyle bir bakınca ne kadar işinde uzman ve iyi olduğunu direkt belli ediyordu.

Doktor ultrason cihazı ile inceledi, yeri tespit etti ve hemşireden iğneyi istedi. Normalden bayağı uzun ve ince bir iğne. Bana kocaman bir iğneymiş gibi geldi. Ultrason cihazının monitöründen gözünü ayırmadan tespit ettiği yere iğneyi yavaşça batırdı. İğne girerken benim içim cız etti. Sanki bana batırmıştı o kocaman iğneyi. Nursen’e baktığımda ise gözlerini kapatmıştı ve donmuş bir şekilde duruyordu. Daha sonradan söylediğine göre gözlerini kapatıp kendini bir rüyada gibi hissetmeyi sağlamış. Annemde çok heyecanlı ve stresli şekilde izliyordu işlemi. Ama heyecanlanılmayacak gibi de değildi ki! Sonuçta çok riskli ve dikkat edilmesi gereken bir işlem. En ufak bir hata bebeğe zarar verebilir. Doktorun dikkati dağılmasın diye neredeyse nefes bile almıyorduk.

Monitörden iğnenin gidişini ve durduğu yeri görebiliyorduk. Bayağı battıktan sonra bir noktada doktor iğneyi batırmayı durdurdu. İğnenin ucu bebeğin hemen yanında görülebiliyordu. Doktor hemen tüpü istedi hemşireden. Hemşire tüpü iğneye taktı ve yavaş yavaş sıvıyı tüpe doldurdu. Sanırım 5 – 10 miligram veya belki birazcık daha fazla sıvı alındı ve hemen iğneyi çekerek işlemi bitirdi doktor. Toplamda 3-5 dakika sürdü amniyosentez işlemi ve bitti. Tekrar kontrol etti ve bebekte hiçbir sorun yoktu. Bu işlem sırasında bebek korkabiliyormuş ve kalbi durabiliyormuş. Bizimki gayet güzel içeride keyfine bakıyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Doktor “tamam çok güzel şekilde ve sorunsuz bitti” deyince hepimiz çok rahatladık. Özellikle Nursen birden rahatladı ve sakinleşti. Her şey yolunda gitti ve oldu bitti işte.

Doktor içinde amniyon sıvısı olan tüpü gösterdi bize. Sıvının içinde biraz kırmızılıklar vardı. Bunların kan olduğunu söyledi doktor. Ama merak edilecek bir şey olmadığını, bu kanın, tüp bebek yöntemi uygulandığından  Nursen’in bu zamana kadar geçirdiği yumurta toplama, embriyo transferi gibi işlemlerden kaynaklanabileceğini söyledi.

22 Haziran 2012 Cuma

Amniyosentezden önce doktorla görüşmemiz


Ertesi gün randevumuzu aldık. Annemde bizimle beraber gelmek istedi. Sonuçta küçük de olsa bir operasyon olduğu için Nursen’in yanında olmak istedi. Belki bir şeye ihtiyacı olur diye hem de bebeğimizi merak ediyordu babaannelik heyecanıyla. Bir kere de olsa ultrasonda görmek istiyordu.

Randevu günümüze kadar gerçekten çok heyecanlıydık. Hatta Nursen bile hiç olmadığı kadar heyecanlıydı. Her gün ve  özellikle bir gece öncesi “Ne olacak? Nasıl olacak? Umarız sorunsuz olur” diye düşünüyorduk devamlı.

 O gün geldiğinde annem bize geldi ve üçümüz birlikte çıkıp doktora gittik. Aslında üçümüz demek yanlış oldu. Bir de Nursen’in karnındaki bebeğimiz var. Hiç beklemeden doktorun odasına girdik. Gerçekten sempatik ve samimi bir doktor gibi görünüyordu. Oturduk ve Nursen’den gerekli bilgileri istedi. Son regl tarihi, transfer tarihi v.b. Hani daha önce bahsetmiştim, bu tip bilgilerin mutlaka küçük bir defter edinilip not alınması çok iyi olur diye. İşte o notlar burada çok lazım oldu ama biz not almamıza rağmen yanımıza almadığımızı sandık. Doktor sordukça bizde bir panik oldu. Çünkü o heyecanla tarihleri hemen hatırlayıp söyleyemedik. Hemen tüp bebek doktorumuz Aysun Hanım’ı aradık ve ondan öğrendik bilgileri. Meğerse notlar yanımızdaymış ama sanırım o heyecanla bulamadık. Biz öyle panik olduk, doktor da biraz acele ettirdi ve bizde iyice panik ve heyecan başladı. Bu durum esas Nursen’i çok gerdi. Neyse ki Aysun Hanım’la telefonla konuşup bilgileri aldık ve hallettik sorunu.

Bilgileri verdikten sonra doktor bize bir kağıt verdi. Kağıtta amniyosentez ile bilgiler vardı. Bir de herhangi bir sorun olduğuna doktorun sorumlu tutulmayacağına dair bir sözleşme gibi bir yazı. Önce Nursen yazıyı okudu. Sonra doktor neden amniyosentez yaptırmak istediğimizi sordu. Biz esas olarak yaştan dolayı yaptırmak istediğimizi söyledik. Tüp bebek olduğudan dolayı riskli gebelik grubuna da giriyorduk ama yaş daha önemli bir faktördü. Nursen 39 yaşında olduğu için bu yaşta amniyosentez yaptırmak yüzde yüz gerekmese bile her şeyden emin olmak için yapılsa iyi olacaktı. Doktor kağıt üzerinde ilgili yeri işaretledi ve Nursen’e imzalattı.


Devam edecek...

20 Haziran 2012 Çarşamba

Amniyosentez yaptıracağımız doktor arıyoruz


Amniyosentez yaptıracağımız yer ve doktor araştırmaya başladık. Birkaç hastane ve doktora sorduk. Her yerde farklı ve aralarında uçurumlar olan fiyatlar aldık. Gerçekten pahalı bir işlem. Çok riskli ve uzmanlık gerektiren bir işlem olduğu için fiyatı pahalı oluyor ama çok farklı fiyatlar olması da biraz garip. İşin içinden çıkamadık ilk başlarda. Daha fazla para isteyenler daha iyi yapıyor, daha ucuz olanlara güvenilmez mi acaba? Ama sonuçta uygulama aynı. Bilemedik ne yapacağımızı.

Bizim en uygun fiyatlı olanını seçmemiz gerekiyor. Ben kadın doğum uzmanı olan bir arkadaşımı aradım ve durumu ona anlattım. Hem ne yapmamız, nasıl yapmamız gerektiğini sordum hem de meslektaşlarından bu işi iyi yapan, bildiği güvendiği bir arkadaşı olabileceğini düşünerek yardım ve fikir rica ettim. Konu ile ilgileneceğini ve beni arayacağını söyledi. Aradan birkaç saat geçtikten sonra arkadaşım aradı ve bana bir isim verdi. Kendisini tanıdığını, konusunda çok iyi olduğunu ve bu işi neredeyse gözü kapalı yaptığını söyledi.

Aynı zamanda Ankara’da sadece doğum üzerine çalışan bir hastanenin “Riskli Gebelikler Klinik Şefi” imiş. Yani bizim hamilelik durumumuz konusunda da uzman aynı zamanda. Hatta Ankara’da amniyosentez yaptıran hamilelerin yarısından fazlası bu doktora gidiyormuş. Öyle dedi ama abartımı gerçekten mi öyle bilmiyorum. Hem de birkaç yerden aldığımız fiyatlarla kıyasladığımızda ücreti de fazla değildi hatta çok uygundu bile diyebilirim. Belki de bunun sebebi arkadaşımın aracı olmasıdır. O kadar detaya girip soramadım tabii ki.

Arkadaşım bu kişiyi önerdiğinde hemen Nursen’e haber verip bana söylediklerini aktardım. Nursen’in de kafasına yattı ve sonunda doktor bulduğumuz için rahatladı. Eve gider gitmez hemen internetten doktoru araştırdım. Önce kendi sitesini okudum. Gerçekten bayağı donanımlı ve tecrübeli bir doktor. Fotoğrafına bakınca da gayet sempatik görünüyor. Sonra forumlarda hakkında yazılanları okudum. Aralarda ufak tefek olumsuz yorumlar olsa da çok büyük kısmı olumlu ve güzel yorumlardı. Her hasta üzerinde olumlu bir etki bırakacak değil tabii ki. Bu durum hastadan da kaynaklanabilir, hastada bir sorun olabilir ve hasta bu olumsuzluğu doktora maledebilir.

Bunları Nursen ile birlikte okuyup inceledikten sonra kesin kararımızı verdik. Bu doktora yaptıracaktık amniyosentezi. Gerçi arkadaşımın söylediklerine ve fikirlerine de çok güveniyordum ama gene de en azından doktorun kim olduğunu öğrenmek için, tanımak için internetten araştırmak istedik Nursen ile beraber.

Kararımızı verdikten sonra Evrim’i arayıp ona da anlattık kime ve ne zaman gidip amniyosentez yaptıracağımızı. Doktoru o da tanıyormuş ve olumlu referans verdi bize. Bu da bizi rahatlatmıştı. Sonrada çalıştığı tüp bebek merkezinin de laboratuvar işlemlerini yapan devamlı çalıkştıkları laboratuvarın adını vererek amniyon sıvısını aldıktan sonra hemen oraya götürüp bırakmamızı söyledi. Evrim işin başından beri hep yanımızdaydı ve hep bize yardımcı oldu. 

18 Haziran 2012 Pazartesi

Amniyosentez zamanı geliyor


17. haftada amniyosentez yaptıracağız. Nursen ile birlikte internet ve kitapları biraz karıştırarak nasıl bir işlem olduğunu araştırdık önce. Bu çok ciddi ve gerçekten riskli bir uygulama. Ama yeri geldiğinde bir o kadar da gerekli bir yöntem. Bebeklerin yaklaşık olarak %3-4’ü anomalilerle doğuyor. Bunların oluşmasında ise genetik kusurların rolü çok büyük. İşin kötü yanı genetik hastalıklar için henüz bir tedavi yöntemi yok. Bu yüzden bunların önceden tespit edilmesi gerekiyor. Sonucuna göre de hamilelik ciddi bir düzeye gelmeden hamileliği sonlandırmak gerekebilir. Her şeyi göze alıp o bebeği dünyaya getirmek istenmiyorsa. Bunun tespit edilmesi için birkaç yöntem vardır ama en çok kullanılanı ve bildiğim kadarı ile en kesin ve net sonuç veren işlem ise amniyosentez.

Amniyosentez, anne adayının karnından bir iğne ile bebeğin içinde yüzdüğü amniyon sıvısına ulaşılarak o sıvıdan alınması şeklinde gerçekleşiyor. Gerçekten çok riskli, dikkat isteyen ve uzmanlık gerektiren bir işlem. Ufacık bir hata bebeğe ve anneye zarar verebilir. Çok düşük bir oranda olsa da bebeğin kalbinin durmasına bile sebep olabiliyor.

Önceleri, ultrason cihazı yokken körlemesine yapılıyormuş bu işlem ve riski çok daha fazlaymış. Tabii kötü sonuçlarda bir kadar çokmuş. Ama ultrason cihazı ile önce sıvı alınacak yer iyice tespit edilip görülerek iğne batırılıyor ve eskiye göre çok daha risksiz bir şekilde uygulanabiliyor. Ama her ne olursa olsun bu işlemi özellikle bu konuda uzman, çok fazla kez uygulamış, çok tecrübeli, eli yatkın ve eli hafif bir doktorun yapması en iyisi. Bir çok yerde bir çok kişi amniyosentez yapıyor ama yapan kişinin bu işin ehli olmasını bilmek ve güvenmek çok önemli. Yani amniyosentez yapacak kişinin çok çok iyi araştırılması gerekiyor. Kesinlikle riske atılacak bir durum değil.

Genelde 16. ve 18. haftalar arasında yapılıyor amniyosentez. Çünkü sonucunun laboratuvardan çıkması 3 – 4 haftayı bulabiliyor. Bu süre sonunda çıkan sonuca göre hiç istenmedik bir durumla karşılaşılabilir ve istenmeyen  bir karar verilebilir. Eğer hamilelik sonlandırılacaksa bu zamandan sonrası çok tehlikeli olabiliyor. O yüzden amniyosentezi 16. – 18. Haftalarda yaptırmak daha sağlıklı oluyor.

Daha çok bizim gibi yaşı hamilelik için normalin üzerinde olan anne adayları için uygulanıyor bu yöntem. Diğer durumlarda daha çok üçlü taramada herhangi bir riske rastlandığında amniyosentez yapılıyor. Daha önce de bahsetmiştim. Biz sadece ikili tarama yaptırdık ve anomali riski çok çok düşük bir seviyede idi. Nursen 39 yaşında ve üstüne üstlük tüp bebek yöntemi ile hamile kaldığı için riskli gebelik grubunda olduğundan bizim mutlaka yaptırmamız gerekiyor. 

15 Haziran 2012 Cuma

Bebeğimizle geyik yapıyorum


Bu zamanlarda bebeğimizle daha çok konuşmaya başladım. Nursen de konuşuyordu. Biliyoruz ki kesinlikle bizi duyuyor ve anlıyordu yanında olduğumuzu, varlığından çok memnun olduğumuzu. Ben genelde akşamları Nursen’in karnına başımı yaslayıp konuşuyordum, karnını okşayarak bebeğimizi seviyordum. Hatta geyik bile yapıyordum. Nursen’le beraber resmen şakalaşıyorduk bebeğimizle. Tüp  bebeğimiz, piknik tüpümüz bizim diyordum. Onunla bir iletişim kurmaya çalışıyordum. Bazen bu yaptıklarıma tepki veriyordu. Ben değil ama Nursen hissediyordu minik hareketlerle tepkilerini.

Zaman geçtikçe ve bebeğimiz büyüdükçe hareketlerini bende hissedeceğim ama henüz erken. Şimdilik Nursen bile çok zor hissediyor.

Hamilelik süreci ile ilgili kitapları okumaya da devam ediyorduk. İki ayrı kitaptan hafta hafta gelişimi takip ediyorduk. Çok merak ediyorduk ne durumda, nasıl bir gelişim içinde olduğunu. Kitapta şu haftada bebeğinizde şöyle gelişmeler olacak gibi bilgiler vardı. Mesela o dönemde bebeğimizin hıçkırdığını öğrendik. Bayağı içeride hıçkırıyordu. Organlarının gelişimini öğrendik. Hatta ağladığını bile öğrendik. Meğerse anne karnında iken ağlayabiliyormuş bebek. Kitaplarda örnek ultrason görüntüleri ile bebeğimizin ne şekilde olduğunu kestirmeye çalışıyorduk. Bunlar heyecan verici durumlar oldu hep bizim için.

Yavaş yavaş bebeğimizle ilgili hayaller kurmaya da başladık. Doğduğunda neler yapacağız, neler alacağız gibi. Benim en büyük hayalim göğsümde uyutmaktı. Hani klasik baba fotoğrafları vardır, bebek babanın göğsündedir ve beraber uyuyorlardır. İşte öyle bir fotoğrafı bende istiyordum. Müthiş şekilde hevesleniyordum buna. Hem bebeğimiz içinde rahat olacaktı bu şekilde uyumak çünkü geniş bir gövde ve konforlu bir göbeğe sahibim. Bu hayalim bebeğimiz doğduktan sonra gerçekleşti ve hemen her akşam bu şekilde uyuyor bebeğimiz. 

14 Haziran 2012 Perşembe

3 Bebek, 3 Aile, 3 Gerçek Hikaye...

Sarıbatı, Kara ve Cide aileleri hayata bebekleriyle yeniden başladılar. Bu yeni hayatın tüm zorluklarını, heyecanlarını, bitmeyen sevgilerini ve her gün artan mutluluklarını şimdi bizimle paylaşıyorlar. Gelin, 24 Nisan’da yayınına başlanan “Türkiye’nin İlk Web Aile Dizisi”nde her biri yeni bir macerayla geçen günlerini beraber izleyelim. Bebeklerimizi beraber büyütüp, onlarla beraber büyüyelim.

www.facebook.com/PrimaDunyasi
http://www.youtube.com/primadunyasi


Bir bumads advertorial içeriğidir.

13 Haziran 2012 Çarşamba

Bebeğimiz Nursen’i gıdıkladı


13. hafta ve 20. hafta arasında geçen sürede doktorumuza gitmedik. Zaten kendi doktorumuz Ankara dışında olacağı için ona gidemeyecektik. Diğer tavsiye ettiği doktora gitmek içinde sebebimiz olmadı. Aslında sebebimiz yoktu demek yanlış oldu. Sonuçta kontrollere gitmek zorundaydık ama emaneten bir doktora gitmek içimizden gelmiyordu. Acil bir durum olursa o zaman gideriz diye düşündük. Neyse ki her şey yolunda gitti ve ona da ihtiyacımız olmadı.  17. haftada amniyosentez yaptıracaktık ve anca o zaman görebilecektik bebeğimizi .

Bebek kendi kendine büyüyordu Nursen’in karnında. Artık hareketlensin diye beklemeye başladık. İçeriden kıpır kıpır bir şeyler hissetmek istiyorduk. Çok hevesleniyorduk hareketlerini hissedebilmek için ama bir türlü hareket yoktu. Aslında kontrollerde ultrasondan gayet hareketli olduğunu görüyorduk ama henüz Nursen bile hissedemiyordu o hareketleri.

Bir gün Nursen, annem ve teyzemle birlikte bir akrabamıza gideceklerdi. Gelip arabayla alacaklardı Nursen’i ve Ankara için uzak sayılabilecek bir mesafeye gideceklerdi. Evden çıkmadan önce Nursen telefonla aradı, konuştuk. Almaya gelmek üzerelermiş. Konuştuktan yaklaşık yarım saat kadar sonra Nursen tekrar aradı. Bu aramada müthiş haberi verdi. Karnında minicik bir kıpırdama hissetmiş. Sanki gıdıklanma gibi, gaz hareketi gibi bir şeydi dedi. Gıdıklanma tabiri daha güzel oldu, içeriden gıdıklamıştır belki bebeğimiz. Sesi çok heyecanlıydı ve kendisi çok şaşkındı. Bende çok heyecanlandım. Artık bebeğimiz varlığını hissettiriyordu.
Akşam evde görüştüğümüzde tüm gece boyunca gene hareketlenir mi acaba diye bekledik ama hiçbir belirti yoktu. Ufacık bir bebek tabii o kadar hareketten bile yorulmuş olabilir. Doktor arkadaşlarımıza ve tecrübeli annelere sorduğumuzda daha o kadar hareketli olmayacağını, ara sıra minik kıpırdanmalar olabileceğini, esas 20. haftadan sonra daha belirgin hareketler hissetmeye başlayacağımızı söylediler.

Gerçektende öyle oldu. 20. haftaya kadar sadece Nursen’in hissedebileceği kadar minik kıpırdanmalar oluyordu. Ben kesinlikle hissedemiyordum. Nursen hissettiğinde hemen bana haber veriyordu. Bende belki hissederim diye elimi koyuyordum ama hiçbir şey hissedemiyordum. Zaten çok kısa ve hafif oluyormuş hareketler. Ama bende artık hissetmek istiyordum. Sanırım biraz da sabırsız davranıyordum bunun için. Nasıl olsa hareketler artacak ve bende net şekilde hissedebilecektim.

İlk arabada hissetmişti Nursen hareketleri ve bundan sonrada her arabaya bindiğimizde gene ufak kıpırdanmalar oluyordu. Bebeğimiz illâ ki araba isteyecek doğduktan sonra diye düşünmeye başladık. 

12 Haziran 2012 Salı

Temizliğe gelen Zekiye Ablamız hamilelik teşhisini koydu


Artık Nursen’in karnı büyümeye başladı. Nursen’e göre bu şişkinlik gaz yüzünden oluyormuş. Gerçi kendine de çok mantıklı gelmiyordu böyle olması ama öyle düşünüyordu. Henüz niyeyse hamilelikten dolayı karnının büyüdüğünü, hafif hafif kilo aldığını kendine konduramıyordu. Ben ne kadar “Hayatım bak bebeğimiz büyüyor. Karnın büyüdü” desem de “Yok yok yaaa.. Gaz o gaz.. Ondan büyüdü karnım” diyordu. Fakat o gaz bebek doğana kadar hiç geçmedi aksine artarak devam etti.

Evimize 2-3 haftada bir yardıma ve temizliğe gelen Zekiye Ablamız var. Gene bir Pazar günü geldi. Biz de o gün arkadaşlarımızla bahar havasının güzelliğinden faydalanmak için kahvaltıya gideceğiz. Hazırlanırken ben Nursen’in karnını okşayarak “Bak nasıl da büyüyor bebeğimiz. Karnın bayağı fark etti. İyice büyümeye başladı” dedim. Nursen her zamanki gibi “Yok hayatım gaz o yaa” dedi. Ben Nursen ne derse desin “He” dediğim için o sıralarda “Yaa tabii gazdır. Doğru diyorsun” diyerek dalga geçiyordum.

O sırada Zekiye Abla da yanımızdaymış. Şöyle bir Nursen’in karnına bakıp “Ne gazı. Hamilesin, karnın büyümüş işte” dedi. O andan sonra artık Nursen bebeğin gelişmesinden dolayı karnının büyüdüğüne ikna oldu. Benim o kadar laflarım ikna edemedi ama Zekiye Ablamızın tek bir lafı direkt ikna etti.

11 Haziran 2012 Pazartesi

Doktorumuzla son görüşmemiz


13. haftaya geldiğimizde Nursen’in kontrol zamanı gelmişti. Randevumuz öğlene doğru bir saatteydi. Daha önce bahsetmiştim bu günleri keyifli bir güne çeviriyorduk. Kontrol öncesi sabah gidip bir yerde kahvaltı ettik. Sonrada randevu saatimizde hastaneye gidip doktoru bekledik. Sıramız geldi ve doktorun odasına girip karşısına oturduk. Sanki bizi ilk kez görüyor gibiydi. Daha önce iki kere görüşmüştük aslında.

Hakkımızda ve hamileliğin gelişimi hakkında neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordu. Sadece sima olarak bizi hatırlıyor gibiydi. Daha önce verdiğimiz bilgileri bir daha verdik duruma şaşırmış şekilde. Tekrar tahmini doğum tarihini hesapladı doktor. Biz bunları zaten biliyorduk. Bu kadar ilgisiz olması bizi çok şaşırtmıştı. Hadi tamam bir çok hastası vardır ve hepsini aklında tutması gerçekten zor olabilir. Ama bilgisayarına baksa o saatte bizim randevumuz olduğunu görecek. Gördüğünde de gene bilgisayarında ki kayıtlarından daha önce ne olmuş, ne bitmiş şöyle bir baksa karşısında oturan hasta için çok daha pozitif bir muayene günü olur.  Zaten bu muayene o doktorla son yüz yüze görüşmemiz oldu. Daha sonra anlatacağım, gerçekten çok önemli sebeplerden dolayı bir daha o doktora gitmedik.

Daha önceki gelişimi tekrar anlattık. Görüşmediğimiz zamanda olan gelişmelerden de bahsettik ve bunların üzerinde konuştuk. Doktorun fikri her şeyin normal göründüğü ve gelişimin gayet güzel gittiği oldu. Konuşmaların üzerine ultrason odasına geçtik. Bebeğimizi görecektik gene. Bu ikimizi de çok heyecanlandırıyordu.

Artık ultrason görüntülerinden bir şeyler anlayabiliyorduk. Biraz şekillenmiş bebeğimiz. Daha dikkatli bakınca ve doktor anlatınca çok daha iyi fark edilebiliyor bebeğin şekli. Ağzı, burnu belli oluyordu. Ayakları, elleri, vücudu görülebiliyordu. Süper bir görüntüydü bu. Bebeğimizi ilk kez bu kadar net görebiliyorduk. Monitöre sarılıp öpmek istedim. Nursen’de aynı şekilde şaşırmış bir durumda monitöre bakıyordu. Bir yandan bebeğimize bakıyor bir yandan da doktorun neler dediğini dinlemeye çalışıyorduk.

Doktorun söylediğine göre gelişimi çok güzelmiş. Her şey yerli yerinde ve şahane görünüyormuş. Esas önemlisi normalden daha iriymiş. Boyu 6,8 cm olmuş. Bir iki hafta kadar daha ileride seyrediyormuş gelişimi. Cinsiyetini öğrenmek istedik ama daha çok erken olduğunu söyledi doktor. Belli değilmiş henüz. Bu sıralarda yanılma payı çok yüksekmiş. 18. haftadan sonra ufak ufak belli olabilirmiş cinsiyeti.Ama kemik yapısından sanki erkek gibi dedi. Biraz iri bir bebek  olduğundan erkek gibi görünüyormuş. Tabii henüz kesinlikle belli olmaz. Bunu en iyi zamanı geldiğinde görebileceğiz ve en kesin sonucu ise amniyosentez yaptırdıkdan sonra öğrenebileceğiz.

Hiçbir zaman ne Nursen’de ne de bende kız ya da erkek olsun diye bir düşünce olmadı. Ne olursa olsun sonuçta bizim bebeğimiz olacaktı. İlk ve son olacağı için de hiç önemli değildi. Entuğ azından şimdilik ilk ve son bebeğimiz diye düşünüyorduk. Ama hayaller kurarken kız olursa şöyle yaparız erkek olursa böyle yaparız gibi düşüncelerimiz vardı. 

8 Haziran 2012 Cuma

Nursen’in büyüyen karnı için krem


Nursen için en önemli ve en çok işimize yarayan çatlak önleyici krem oldu. Artık Nursen’in karnı yavaş yavaş büyümeye başladığından ileride, doğumdan sonra çatlaklar oluşacaktı. Bu durumu önlemek istiyorduk. Devamlı alış veriş yaptığımız eczanede çalışan kişi krem olarak tek geçtiği bir markayı önerdi. Bu markanın bebek ürünleri ve doğumdan sonra annenin kullanabileceği ürünleri de var. Bebek için pişik kremi, anne için emzirirken çok büyük olasılıkla kullanacağı göğüs ucu kremi gibi. Yalnız biraz pahalı bir krem. Büyük bir tüp ama fiyatı yüksek.

 Israrla hamilelik sırasında bu kremi kullanmasını ve ileride  hiçbir sorunla karşılaşmayacağını söyledi Nursen’e. Kremi aldık ve Nursen kullanmaya başladı. Her gün yavaş yavaş büyüyen karnına her gün sürüyordu. Faydasını hemen hissetmeye başladı. Doğum sonrasında da faydasını gördü. Hamilelik sırasında karnının büyümesiyle gerginleşen deriyi yumuşacık yapıyordu krem ve hiç zorluk çekmedi Nursen.

Doğumdan sonra da gerçekten en ufak bir çatlama olmadı karnında. Tamam biraz pahalı gibi görünse bile 6 ay boyunca kullandı bu kremi ve doğumdan sonra da tüpte daha bir ay gidecek kadar krem kalmıştı. Çok az kullanıldığı için uzun süre gidiyor ve bu durumda verdiğimiz parayı kat kat çıkarttı. Esas önemlisi ise anlattığım gibi faydasını fazlasıyla gördü Nursen. Çok rahat etti tüm hamileliği boyunca.

Aslında belki de tesadüfen bu krem, Nursen için iyi gelmişti. Ama bir başkasına bu kadar iyi gelmeyebilir. Sonuçta ciltten cilde farklılık gösterebilir. Bu durum için yumuşatıcı ve çatlakları önleyici birkaç marka daha var. Kakao yağı özlü, badem yağı özlü olan kremlerde mevcut. Önemli olan markası değil hangisinin iyi geldiği. Hatta direkt badem yağı veya direkt kakao yağı bile kullanılabilir. En başından kullanmakta gerekiyor ki cilt hamileliğin ilk zamanlarında elastikiyet kazansın ve büyüme sırasında gerilmeler daha rahat ve sorunsuz olsun.

Bir öneri daha; bildiğiniz en basitinden bebek yağı. Hem ucuz, hem işe yarıyor. Bunu duştan sonra kullanmak çok iyi oluyormuş.

7 Haziran 2012 Perşembe

Nursen’e hamile alış verişi ve doğuştan Galatasaray’lı Lâl


Dışarıda yürüyüşe çıktığımızda bir yerlere oturup yiyip içiyorduk. Hafta sonları ise genelde alış verişe gidiyorduk. Daha geniş zamanımız olduğu için alış veriş işi hafta sonları daha rahat oluyordu. Hem gezme oluyor hem de işlerimizi yapıyorduk. Yaptığımız alış veriş tabii ki genelde Nursen için oluyordu. Artık hamile kıyafetleri gerekiyordu, çünkü normal kıyafetlerinin içine girememeye başlamıştı. Ama hamile kıyafetleri bulmak özellikle zevkimize göre bulmak çok zordu. Alış veriş merkezleri, Kızılay’da ki dükkanlar arasında mekik dokuyorduk. Ama bu işleri yaparken de çok eğleniyorduk. İkimiz çok güzel zaman geçiriyorduk.

Ben özellikle hamileler için olan esprili tişörtler almak istiyordum Nursen’e. Üzerine çeşitli animasyonlar olan tişörtler. Alışveriş için dolaşırken ben hep bunlara bakıyordum. Ama genelde bu tip kıyafetleri internetteki alış veriş sitelerinden daha kolay buluyordum. Hem uygun fiyatlı olanları buluyordum hem de siparişi verince kapımıza kadar geliyordu. Aldığım birkaç tane tişört gerçekten çok yakışmıştı Nursen’e. Tam bizim kafa yapımıza uyan, olayı şakaya vuran komik animasyonlu tişörtlerdi. Bunları giydiğinde daha da şirin bir hamile oluyordu Nursen.
Bunların yanı sıra daha çok internetten araştırmalar yaparak hamilelik için gerekli, almamız gerekenleri tespit edip alıyorduk. Çünkü mağazalardan hamile alış verişi yapmak gerçekten pahalıya geliyordu. Aynı ürünü veya muadilini internetteki alış veriş sitelerinden daha uygun fiyatlarla bulabiliyorduk.  

Genelde giyim üzerine oluyordu alış verişimiz ama arada başka kalemlerde çıkıyordu. Hamilelik süresince Nursen’in daha rahat etmesini sağlayacak ürünler. Mesela hamile yastığı, hamile terliği gibi.  Hamile yastığı olarak birkaç çeşit yastık var. Yan yatması gerektiği için karnın altına koyulan yastık, U şeklinde yastık gibi. Biz U şeklinde olan büyük yastığı tercih ettik. Nursen tek bir yastıkla hem başını koyabiliyor, hem karnının altına destek olarak koyuyor, hem bacaklarının arasına alarak daha rahat etmesini sağlıyor hem de sırtına destek oluyordu. Bu yastık sayesinde Nursen’in uykuları daha rahat ve sorunsuz geçiyordu. Hamile terliği sayesinde de yaptığımız yürüyüşlerde belinin daha rahat etmesini sağlıyordu.

Yavaş yavaş Lâl için de alınacakları tespit etmeye başladık. İnternet sitelerini dolaşırken rastlıyorduk genelde Lâl için alacaklarımıza. Görünce “Aaa buna da ihtiyacımız olacak. Alsak iyi olur” diye düşünüyorduk. Bu konuyu daha sonra detaylı olarak anlatacağım.

Lâl için ilk kıyafeti ben emr-i vâki yaparak aldım. Daha Lâl 2 aylık minicik bir cenindi ama bu kıyafetleri almam şarttı. Bu kıyafetler, Lâl’in doğduktan sonra tüm hayatı boyunca mutlu olmasını sağlayacak giysilerdi. Tabii ki Galatasaray kıyafetleri. Gene internette bir sitede Galatasaray’ın bebek kıyafetlerini buldum ve hemen satın aldım. Tulum, tişört, başlık ve önlük. Bunları şimdiden almaya bir yerde mecburdum çünkü heyecanla Lâl’i  Fenerbahçe’li yapmak isteyen bir dedesi var. Nursen’in babası Fenerbahçe’li ve benim babamdan önce davranmam gerekiyordu. Bu sayede sonradan değil doğuştan Galatasaray’lı olacaktı bir tanecik kızım Lâl.