Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
baba olacağım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
baba olacağım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2012 Cuma

Lâl’in cinsiyeti tescil edildi


Bu arada amniyosentez yaptırdığımız günden beri yaklaşık 4 hafta geçti. Sonucu alma zamanı geliyor. Merak içinde beklerken bir gün testlerin yapılığı laboratuvardan Nursen’i aradılar ve sonucu söylediler. Hiçbir sorun yokmuş, kromozomlar gayet normalmiş ve hiçbir anomali görünmüyormuş. Biz bu sonucu bekliyorduk ama kesin olarak öğrenince bir kez daha rahatladık. Özellikle Nursen bu sonuçtan sonra hamileliğini çok daha rahat ve huzurlu yaşadı.
Gerçi bekliyorduk demek yanlış olur. Herkes gibi içimizden geçen bu sonuçtu. Hiç kimse olumsuz bir sonuca göre hazırlamaz kendini tabii ki. Ama gene de aklımızın bir köşesinden teğet olarak “kötü bir sonuç olursa??” diye geçiyordu ama bunu hemen unutup güzel şeyler düşünmeye başlıyorduk.

Laboratuvardan arayan kişi Nursen’e güzel haberleri verdikten sonra e-posta adresini istedi. Sonuçları gönderecekmiş. Elimizde basılı halde de olacaktı sonuç ama tabii ki anlayabilirsek. Gene bir sürü tıbbî terimle dolu bir doküman.

Telefon görüşmesinden hemen sonra da Evrim aradı Nursen’i. O da öğrenmiş sonuçları. Ama özellikle en kritik ve laboratuvardan söylenmeyen sonucu öğrenmiş. Her şeyin çok iyi ve yolunda olduğunu söyledikten sonra cinsiyetinin kesin olarak kız olduğunu da söyledi. Lâl artık %100 kesinleşmişti. Amniyosentezi yapan doktorumuz neredeyse kesin olarak söylemişti kız olacağını ve bizde ona güvenmiştik ama laboratuvarda yapılan genetik testlerin sonucunda hiçbir alternatife ihtimal vermeden tamamen kesinleşmişti kız olacağı.

Artık hiçbir şüphe yoktu. Buna rağmen hamilelik sürecinde cinsiyetini soranlara kız dediğimiz zaman bir çok kişi “Yok yok daha belli olmaz. Değişebilir” diyordu. “Yahu amniyosentez ile genetik olarak inceledikten sonra öğrendik kız olduğunu daha ne değişecek?” diyorduk ama hâlâ “Yok yok hiç belli olmaz” diyenler oluyordu.

Bazıları da Nursen’in karnı biraz sivri olduğu için;

“Aaa bak karnın sivri bu kesin erkektir”
“Yok değil kız olacak”
“Ama hiç kız gibi görünmüyor.”
“Kesin kız. Laboratuvardan genetik olarak tescil edildi.”
“Durun bakalım daha belli olmaz!”
“Peki!”

Bu diyalogları bir çok kez yaşadık gerçekten.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Detaylı Lâl görüntüsü..


Doktorun bize verdiği bilgiler gerçekten çok ilginçti. Öncelikle her şeyin çok güzel ve yolunda olduğunu, bebeğin gelişiminin çok güzel olduğunu ve hiçbir sorun olmadığını söyledi. Bakın şu midesi, şunlar böbrekleri, elleri burada ve parmakları tas tamam, ayakları bunlar ve kocaman, parmakları tamam, kemik yapısı gayet normal, kalbi yerli yerinde ve gayet düzenli atıyor, ciğerleri çok iyi diyerek hem gösteriyor hem anlatıyordu.

Daha sonra biraz daha detaylara girerek gözünde katarakt olmadığını, sindirim sisteminin çok iyi olduğunu, kan dolaşımının normal olduğunu söyledi. Bu kısmı bizi gerçekten şaşırttı. Anne karnındaki bebeğin gözündeki kataraktın olup olmadığını bile görebiliyordu. Ciddi hastalıkların tespiti için kullanılan nükleer tıp, bir bebeğin daha doğmadan hatta henüz 20 haftalık iken herhangi bir sorununun olup olmadığını da tespit ediyor. Bu anne ve baba için gerçekten rahatlatıcı bir kontrol. En azından biz öyle hissettik. Gerçi Allah korusun herhangi bir sorun olsa ne yapardık bilmiyorum. Acaba hamileliği sonlandırmaya bile karar vermemize sebep olacak bir durum olabilir miydi? Olsa ne yapardık? Bebeği o sorunlu şekilde dünyaya getirmek hem bebek için hem bizim için nasıl bir sonuç doğururdu? Bunları düşünmek bile çok hassas ve rahatsız edici aslında. Neyse ki bizim bebeğimizde hiçbir sorun yoktu ve bunları düşünmek zorunda kalmadık. En içten şekilde dilerim ki hiçbir anne – baba adayı da  bu duruma düşmesin ve bunları düşünmek zorunda kalmasın. Çok zor ve üzüntü verici bir durum. İhtimali bile çok rahatsız edici ve üzücü.

Lâl’imizin çok iyi olduğunu, gelişiminin çok güzel gittiğini, sağlıklı olduğunu gördük. Benden ve Nursen’den mutlusu yok. Heyecanla hayatımıza girmesi için sabırsızlanıyoruz. Zaman da hızla ilerliyor. 20 hafta geçti yani 5 ay. Hamilelik süreci hafta hafta ilerliyor ve böyle hesaplanıyor, planlanıyor. Ay hesabına çevrildiğinde ise tam tutmuyor. Mesela hafta olarak 5. ay bitmiş oluyor ama ay olarak bakıldığında 5. ayın bitmesine daha birkaç gün var. Bizde kendimizi hafta hesaplamalarına alıştırdık artık.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Dişi pehlivan geliyormuş..


Muayenehaneye girdiğimizde bekleyen 2 çift daha olduğunu gördük. Bir çift ise içeride kontroldeydi. Çiftlerden birisi bu kontrole ikinci defa geliyormuş. Yanlış anlamadıysam bir şeylerde daha net şekilde emin olabilmek için. Belki de gerekiyor birden fazla bu kontrolü yaptırmak.

Ben çok heyecanlıydım. Nursen’de de heyecan fena değildi aslında. Zaten ultrasonda bebeğimizi görmek bizi özellikle beni çok heyecanlandırıyor. Amniyosentez işleminden beri yani 3 haftadır hiç görmedik bebeğimizi. Bayağı büyümüş olmalı diye düşünüyoruz.  Nursen’in karnından  da anlaşılıyor büyüdüğü. Bir de böyle çok daha ince detaylara girerek daha fazla bilgi alabilecek olmamız daha da heyecanlandırdı beni. Diğer bekleyen çiftlerden ilk kez gelen çiftte de bariz şekilde heyecan fark edilebiliyordu.

Sıra bize geldi ve içeri, ultrason cihazının bulunduğu odaya girdik. Doktorda hemen arkamızdan geldi. Çok samimi ve bize yakın davranan bir doktordu. Hemen bizi rahatlatıcı şekilde konuşmaya başladı. Bir yandanda Nursen hazırlanıyordu. Hazırlık aşamasında değişik bir durum yoktu. Hani detaylı ultrason ya belki ekstra bir hazırlık gerekebilir diye düşünüyorduk ama her şey diğer ultrason kontrolleri ile aynı. Fark sadece ultrason cihazının çok daha gelişmiş ve detaylara daha çok girebilen bir cihaz olması.

Biz oradan buradan sohbet ederken doktor görüntülemeye başlamıştı bile bebeğimizi. Ben hemen her zaman yaptığım gibi cep telefonumun kamerası ile monitördeki görüntüyü videoya çekmeye başladım. Nursen’in daha sonra anlattığına göre, görüntü almak için karın üzerinde gezdirilen aparatı diğer ultrason kontrollerinden biraz daha sert şekilde bastırmış. Tabii ki canını acıtmayacak şekilde.

Doktor çok samimi ve cana yakın şekilde hem sohbet ediyor bizimle, hem açıklamalar yapıyor hem de şakalaşıyordu. Bu bizi daha çok rahatlattı. Bir yandan da bebeğimizi görüyorduk. Gerçekten kocaman olmuş. Hatta o farkında olmasa bile göz göze bile geldik. Tesadüfen kafasını çevirdi ve Nursen’in karnında gezinen cihaza baktı. Herhalde rahatsız oldu biraz. Sonra tekrar kafasını çevirip keyfine baktı.

Organları bayağı belliydi artık. Kafası, elleri, ayakları çok net görülebiliyordu. Bir ara ekranın tamamını ayağı kapladı. Kocaman bir ayak gibi duruyordu. Gerçi doktorun dediğine göre gerçekten normalden biraz daha büyükmüş. Hatta bebeğin daha önceki doktorun da dediği gibi normalden 1 hafta ileride yani daha iri olduğunu söyledi. Doktor “Dişi pehlivan geliyor” dedi. Bende “Eh iyi bari gülleci yapalım o zaman Lâl’i” dedim.

29 Haziran 2012 Cuma

Sıra detaylı ultrasona geldi


20. haftada detaylı ultrasona girecek Nursen. Bu işlem özellikle Evrim’in kesinlikle tavsiye ettiği ve mutlaka yaptırmamız gerektiğini söylediği işlem. Bir diğeride daha önce bahsetmiştim; amniyosentez. Her hamilenin kesinlikle yaptırmasına gerek yok bildiğim kadarıyla ama bizimki riskli gebelik grubuna girdiği için yaptırmamız gerekiyor. Bebeğin kontrollerinin çok hassas bir ultrason cihazı ile daha detaylı yapılmasını sağlıyor.

Ankara’da bu işlemi yapan bir çok doktor veya hastane vardır mutlaka ama bize iki tane isim önerildi. Bu konuda en iyi iki doktor bunlarmış ve çok daha sağlıklı sonuçlara ve bilgilere ulaşılabiliyormuş. Biz her iki doktoruda arayıp bilgi aldık. Tabii ki ilk öğrenmemiz gereken işlemin fiyatıydı. Pahalı bir kontrol olduğunu biliyorduk ama ne kadar olduğunu bilmiyorduk. İlk aradığımız doktordan fiyat aldık ve gerçekten pahalı olduğunu gördük. Muayenehanesi Gazi Osman Paşa’daymış. Yani Ankara’nın lüks semtlerinden birisi. Sanırım fiyatı etkiliyor. Çünkü diğer doktorun muayenehanesi Kızılay’da ve neredeyse fiyat yarısı kadar. Gerçi yarısı kadar olması bile pahalı ama hiç değilse diğerine göre bizim için daha ucuz. Burada demek istediğim sanırım birazda semte göre fiyatların da değişebildiği. Daha o kadar çok harcama olacak ki bizim için en ekonomik olanı seçmemiz gerekiyor. Sonuçta bize sadece bu iki isim önerildi ve önerenlerin fikirlerine gerçekten güveniyoruz.

Kızılay’da muayenehanesi olan doktordan randevumuzu aldık. Hafta içi öğlene doğru bir saatteydi randevumuz. Kapıya geldiğimizde doktorun adının altında “Nükleer Tıp Uzmanı” yazıyordu. Bağlantıyı net kuramadık aslında. Ultrason cihazı ile yapılan jinekolojik bir muayene ve bunu gerçekleştiren bir nükleer tıp uzmanı.

Nükleer tıp sayesinde hemen her organ sistemi ile ilgili yapı ve fonksiyonların görüntülenmesi sağlanıyor. Böylece o organ sisteminde ki herhangi bir hastalık tespit edilebiliyor. Görüntüleme için ise vücuda ve bebeğe zarar vermeyecek kadar çok küçük miktarda radyoaktif madde kullanılıyor. Sanırım doktor, bu görüntüleme sistemi ile jinekolojik bilgileri birleştirerek bebek hakkında detaylı bilgiler verebiliyor. 

20 Haziran 2012 Çarşamba

Amniyosentez yaptıracağımız doktor arıyoruz


Amniyosentez yaptıracağımız yer ve doktor araştırmaya başladık. Birkaç hastane ve doktora sorduk. Her yerde farklı ve aralarında uçurumlar olan fiyatlar aldık. Gerçekten pahalı bir işlem. Çok riskli ve uzmanlık gerektiren bir işlem olduğu için fiyatı pahalı oluyor ama çok farklı fiyatlar olması da biraz garip. İşin içinden çıkamadık ilk başlarda. Daha fazla para isteyenler daha iyi yapıyor, daha ucuz olanlara güvenilmez mi acaba? Ama sonuçta uygulama aynı. Bilemedik ne yapacağımızı.

Bizim en uygun fiyatlı olanını seçmemiz gerekiyor. Ben kadın doğum uzmanı olan bir arkadaşımı aradım ve durumu ona anlattım. Hem ne yapmamız, nasıl yapmamız gerektiğini sordum hem de meslektaşlarından bu işi iyi yapan, bildiği güvendiği bir arkadaşı olabileceğini düşünerek yardım ve fikir rica ettim. Konu ile ilgileneceğini ve beni arayacağını söyledi. Aradan birkaç saat geçtikten sonra arkadaşım aradı ve bana bir isim verdi. Kendisini tanıdığını, konusunda çok iyi olduğunu ve bu işi neredeyse gözü kapalı yaptığını söyledi.

Aynı zamanda Ankara’da sadece doğum üzerine çalışan bir hastanenin “Riskli Gebelikler Klinik Şefi” imiş. Yani bizim hamilelik durumumuz konusunda da uzman aynı zamanda. Hatta Ankara’da amniyosentez yaptıran hamilelerin yarısından fazlası bu doktora gidiyormuş. Öyle dedi ama abartımı gerçekten mi öyle bilmiyorum. Hem de birkaç yerden aldığımız fiyatlarla kıyasladığımızda ücreti de fazla değildi hatta çok uygundu bile diyebilirim. Belki de bunun sebebi arkadaşımın aracı olmasıdır. O kadar detaya girip soramadım tabii ki.

Arkadaşım bu kişiyi önerdiğinde hemen Nursen’e haber verip bana söylediklerini aktardım. Nursen’in de kafasına yattı ve sonunda doktor bulduğumuz için rahatladı. Eve gider gitmez hemen internetten doktoru araştırdım. Önce kendi sitesini okudum. Gerçekten bayağı donanımlı ve tecrübeli bir doktor. Fotoğrafına bakınca da gayet sempatik görünüyor. Sonra forumlarda hakkında yazılanları okudum. Aralarda ufak tefek olumsuz yorumlar olsa da çok büyük kısmı olumlu ve güzel yorumlardı. Her hasta üzerinde olumlu bir etki bırakacak değil tabii ki. Bu durum hastadan da kaynaklanabilir, hastada bir sorun olabilir ve hasta bu olumsuzluğu doktora maledebilir.

Bunları Nursen ile birlikte okuyup inceledikten sonra kesin kararımızı verdik. Bu doktora yaptıracaktık amniyosentezi. Gerçi arkadaşımın söylediklerine ve fikirlerine de çok güveniyordum ama gene de en azından doktorun kim olduğunu öğrenmek için, tanımak için internetten araştırmak istedik Nursen ile beraber.

Kararımızı verdikten sonra Evrim’i arayıp ona da anlattık kime ve ne zaman gidip amniyosentez yaptıracağımızı. Doktoru o da tanıyormuş ve olumlu referans verdi bize. Bu da bizi rahatlatmıştı. Sonrada çalıştığı tüp bebek merkezinin de laboratuvar işlemlerini yapan devamlı çalıkştıkları laboratuvarın adını vererek amniyon sıvısını aldıktan sonra hemen oraya götürüp bırakmamızı söyledi. Evrim işin başından beri hep yanımızdaydı ve hep bize yardımcı oldu. 

15 Haziran 2012 Cuma

Bebeğimizle geyik yapıyorum


Bu zamanlarda bebeğimizle daha çok konuşmaya başladım. Nursen de konuşuyordu. Biliyoruz ki kesinlikle bizi duyuyor ve anlıyordu yanında olduğumuzu, varlığından çok memnun olduğumuzu. Ben genelde akşamları Nursen’in karnına başımı yaslayıp konuşuyordum, karnını okşayarak bebeğimizi seviyordum. Hatta geyik bile yapıyordum. Nursen’le beraber resmen şakalaşıyorduk bebeğimizle. Tüp  bebeğimiz, piknik tüpümüz bizim diyordum. Onunla bir iletişim kurmaya çalışıyordum. Bazen bu yaptıklarıma tepki veriyordu. Ben değil ama Nursen hissediyordu minik hareketlerle tepkilerini.

Zaman geçtikçe ve bebeğimiz büyüdükçe hareketlerini bende hissedeceğim ama henüz erken. Şimdilik Nursen bile çok zor hissediyor.

Hamilelik süreci ile ilgili kitapları okumaya da devam ediyorduk. İki ayrı kitaptan hafta hafta gelişimi takip ediyorduk. Çok merak ediyorduk ne durumda, nasıl bir gelişim içinde olduğunu. Kitapta şu haftada bebeğinizde şöyle gelişmeler olacak gibi bilgiler vardı. Mesela o dönemde bebeğimizin hıçkırdığını öğrendik. Bayağı içeride hıçkırıyordu. Organlarının gelişimini öğrendik. Hatta ağladığını bile öğrendik. Meğerse anne karnında iken ağlayabiliyormuş bebek. Kitaplarda örnek ultrason görüntüleri ile bebeğimizin ne şekilde olduğunu kestirmeye çalışıyorduk. Bunlar heyecan verici durumlar oldu hep bizim için.

Yavaş yavaş bebeğimizle ilgili hayaller kurmaya da başladık. Doğduğunda neler yapacağız, neler alacağız gibi. Benim en büyük hayalim göğsümde uyutmaktı. Hani klasik baba fotoğrafları vardır, bebek babanın göğsündedir ve beraber uyuyorlardır. İşte öyle bir fotoğrafı bende istiyordum. Müthiş şekilde hevesleniyordum buna. Hem bebeğimiz içinde rahat olacaktı bu şekilde uyumak çünkü geniş bir gövde ve konforlu bir göbeğe sahibim. Bu hayalim bebeğimiz doğduktan sonra gerçekleşti ve hemen her akşam bu şekilde uyuyor bebeğimiz. 

13 Haziran 2012 Çarşamba

Bebeğimiz Nursen’i gıdıkladı


13. hafta ve 20. hafta arasında geçen sürede doktorumuza gitmedik. Zaten kendi doktorumuz Ankara dışında olacağı için ona gidemeyecektik. Diğer tavsiye ettiği doktora gitmek içinde sebebimiz olmadı. Aslında sebebimiz yoktu demek yanlış oldu. Sonuçta kontrollere gitmek zorundaydık ama emaneten bir doktora gitmek içimizden gelmiyordu. Acil bir durum olursa o zaman gideriz diye düşündük. Neyse ki her şey yolunda gitti ve ona da ihtiyacımız olmadı.  17. haftada amniyosentez yaptıracaktık ve anca o zaman görebilecektik bebeğimizi .

Bebek kendi kendine büyüyordu Nursen’in karnında. Artık hareketlensin diye beklemeye başladık. İçeriden kıpır kıpır bir şeyler hissetmek istiyorduk. Çok hevesleniyorduk hareketlerini hissedebilmek için ama bir türlü hareket yoktu. Aslında kontrollerde ultrasondan gayet hareketli olduğunu görüyorduk ama henüz Nursen bile hissedemiyordu o hareketleri.

Bir gün Nursen, annem ve teyzemle birlikte bir akrabamıza gideceklerdi. Gelip arabayla alacaklardı Nursen’i ve Ankara için uzak sayılabilecek bir mesafeye gideceklerdi. Evden çıkmadan önce Nursen telefonla aradı, konuştuk. Almaya gelmek üzerelermiş. Konuştuktan yaklaşık yarım saat kadar sonra Nursen tekrar aradı. Bu aramada müthiş haberi verdi. Karnında minicik bir kıpırdama hissetmiş. Sanki gıdıklanma gibi, gaz hareketi gibi bir şeydi dedi. Gıdıklanma tabiri daha güzel oldu, içeriden gıdıklamıştır belki bebeğimiz. Sesi çok heyecanlıydı ve kendisi çok şaşkındı. Bende çok heyecanlandım. Artık bebeğimiz varlığını hissettiriyordu.
Akşam evde görüştüğümüzde tüm gece boyunca gene hareketlenir mi acaba diye bekledik ama hiçbir belirti yoktu. Ufacık bir bebek tabii o kadar hareketten bile yorulmuş olabilir. Doktor arkadaşlarımıza ve tecrübeli annelere sorduğumuzda daha o kadar hareketli olmayacağını, ara sıra minik kıpırdanmalar olabileceğini, esas 20. haftadan sonra daha belirgin hareketler hissetmeye başlayacağımızı söylediler.

Gerçektende öyle oldu. 20. haftaya kadar sadece Nursen’in hissedebileceği kadar minik kıpırdanmalar oluyordu. Ben kesinlikle hissedemiyordum. Nursen hissettiğinde hemen bana haber veriyordu. Bende belki hissederim diye elimi koyuyordum ama hiçbir şey hissedemiyordum. Zaten çok kısa ve hafif oluyormuş hareketler. Ama bende artık hissetmek istiyordum. Sanırım biraz da sabırsız davranıyordum bunun için. Nasıl olsa hareketler artacak ve bende net şekilde hissedebilecektim.

İlk arabada hissetmişti Nursen hareketleri ve bundan sonrada her arabaya bindiğimizde gene ufak kıpırdanmalar oluyordu. Bebeğimiz illâ ki araba isteyecek doğduktan sonra diye düşünmeye başladık. 

12 Haziran 2012 Salı

Temizliğe gelen Zekiye Ablamız hamilelik teşhisini koydu


Artık Nursen’in karnı büyümeye başladı. Nursen’e göre bu şişkinlik gaz yüzünden oluyormuş. Gerçi kendine de çok mantıklı gelmiyordu böyle olması ama öyle düşünüyordu. Henüz niyeyse hamilelikten dolayı karnının büyüdüğünü, hafif hafif kilo aldığını kendine konduramıyordu. Ben ne kadar “Hayatım bak bebeğimiz büyüyor. Karnın büyüdü” desem de “Yok yok yaaa.. Gaz o gaz.. Ondan büyüdü karnım” diyordu. Fakat o gaz bebek doğana kadar hiç geçmedi aksine artarak devam etti.

Evimize 2-3 haftada bir yardıma ve temizliğe gelen Zekiye Ablamız var. Gene bir Pazar günü geldi. Biz de o gün arkadaşlarımızla bahar havasının güzelliğinden faydalanmak için kahvaltıya gideceğiz. Hazırlanırken ben Nursen’in karnını okşayarak “Bak nasıl da büyüyor bebeğimiz. Karnın bayağı fark etti. İyice büyümeye başladı” dedim. Nursen her zamanki gibi “Yok hayatım gaz o yaa” dedi. Ben Nursen ne derse desin “He” dediğim için o sıralarda “Yaa tabii gazdır. Doğru diyorsun” diyerek dalga geçiyordum.

O sırada Zekiye Abla da yanımızdaymış. Şöyle bir Nursen’in karnına bakıp “Ne gazı. Hamilesin, karnın büyümüş işte” dedi. O andan sonra artık Nursen bebeğin gelişmesinden dolayı karnının büyüdüğüne ikna oldu. Benim o kadar laflarım ikna edemedi ama Zekiye Ablamızın tek bir lafı direkt ikna etti.

11 Haziran 2012 Pazartesi

Doktorumuzla son görüşmemiz


13. haftaya geldiğimizde Nursen’in kontrol zamanı gelmişti. Randevumuz öğlene doğru bir saatteydi. Daha önce bahsetmiştim bu günleri keyifli bir güne çeviriyorduk. Kontrol öncesi sabah gidip bir yerde kahvaltı ettik. Sonrada randevu saatimizde hastaneye gidip doktoru bekledik. Sıramız geldi ve doktorun odasına girip karşısına oturduk. Sanki bizi ilk kez görüyor gibiydi. Daha önce iki kere görüşmüştük aslında.

Hakkımızda ve hamileliğin gelişimi hakkında neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordu. Sadece sima olarak bizi hatırlıyor gibiydi. Daha önce verdiğimiz bilgileri bir daha verdik duruma şaşırmış şekilde. Tekrar tahmini doğum tarihini hesapladı doktor. Biz bunları zaten biliyorduk. Bu kadar ilgisiz olması bizi çok şaşırtmıştı. Hadi tamam bir çok hastası vardır ve hepsini aklında tutması gerçekten zor olabilir. Ama bilgisayarına baksa o saatte bizim randevumuz olduğunu görecek. Gördüğünde de gene bilgisayarında ki kayıtlarından daha önce ne olmuş, ne bitmiş şöyle bir baksa karşısında oturan hasta için çok daha pozitif bir muayene günü olur.  Zaten bu muayene o doktorla son yüz yüze görüşmemiz oldu. Daha sonra anlatacağım, gerçekten çok önemli sebeplerden dolayı bir daha o doktora gitmedik.

Daha önceki gelişimi tekrar anlattık. Görüşmediğimiz zamanda olan gelişmelerden de bahsettik ve bunların üzerinde konuştuk. Doktorun fikri her şeyin normal göründüğü ve gelişimin gayet güzel gittiği oldu. Konuşmaların üzerine ultrason odasına geçtik. Bebeğimizi görecektik gene. Bu ikimizi de çok heyecanlandırıyordu.

Artık ultrason görüntülerinden bir şeyler anlayabiliyorduk. Biraz şekillenmiş bebeğimiz. Daha dikkatli bakınca ve doktor anlatınca çok daha iyi fark edilebiliyor bebeğin şekli. Ağzı, burnu belli oluyordu. Ayakları, elleri, vücudu görülebiliyordu. Süper bir görüntüydü bu. Bebeğimizi ilk kez bu kadar net görebiliyorduk. Monitöre sarılıp öpmek istedim. Nursen’de aynı şekilde şaşırmış bir durumda monitöre bakıyordu. Bir yandan bebeğimize bakıyor bir yandan da doktorun neler dediğini dinlemeye çalışıyorduk.

Doktorun söylediğine göre gelişimi çok güzelmiş. Her şey yerli yerinde ve şahane görünüyormuş. Esas önemlisi normalden daha iriymiş. Boyu 6,8 cm olmuş. Bir iki hafta kadar daha ileride seyrediyormuş gelişimi. Cinsiyetini öğrenmek istedik ama daha çok erken olduğunu söyledi doktor. Belli değilmiş henüz. Bu sıralarda yanılma payı çok yüksekmiş. 18. haftadan sonra ufak ufak belli olabilirmiş cinsiyeti.Ama kemik yapısından sanki erkek gibi dedi. Biraz iri bir bebek  olduğundan erkek gibi görünüyormuş. Tabii henüz kesinlikle belli olmaz. Bunu en iyi zamanı geldiğinde görebileceğiz ve en kesin sonucu ise amniyosentez yaptırdıkdan sonra öğrenebileceğiz.

Hiçbir zaman ne Nursen’de ne de bende kız ya da erkek olsun diye bir düşünce olmadı. Ne olursa olsun sonuçta bizim bebeğimiz olacaktı. İlk ve son olacağı için de hiç önemli değildi. Entuğ azından şimdilik ilk ve son bebeğimiz diye düşünüyorduk. Ama hayaller kurarken kız olursa şöyle yaparız erkek olursa böyle yaparız gibi düşüncelerimiz vardı. 

8 Haziran 2012 Cuma

Nursen’in büyüyen karnı için krem


Nursen için en önemli ve en çok işimize yarayan çatlak önleyici krem oldu. Artık Nursen’in karnı yavaş yavaş büyümeye başladığından ileride, doğumdan sonra çatlaklar oluşacaktı. Bu durumu önlemek istiyorduk. Devamlı alış veriş yaptığımız eczanede çalışan kişi krem olarak tek geçtiği bir markayı önerdi. Bu markanın bebek ürünleri ve doğumdan sonra annenin kullanabileceği ürünleri de var. Bebek için pişik kremi, anne için emzirirken çok büyük olasılıkla kullanacağı göğüs ucu kremi gibi. Yalnız biraz pahalı bir krem. Büyük bir tüp ama fiyatı yüksek.

 Israrla hamilelik sırasında bu kremi kullanmasını ve ileride  hiçbir sorunla karşılaşmayacağını söyledi Nursen’e. Kremi aldık ve Nursen kullanmaya başladı. Her gün yavaş yavaş büyüyen karnına her gün sürüyordu. Faydasını hemen hissetmeye başladı. Doğum sonrasında da faydasını gördü. Hamilelik sırasında karnının büyümesiyle gerginleşen deriyi yumuşacık yapıyordu krem ve hiç zorluk çekmedi Nursen.

Doğumdan sonra da gerçekten en ufak bir çatlama olmadı karnında. Tamam biraz pahalı gibi görünse bile 6 ay boyunca kullandı bu kremi ve doğumdan sonra da tüpte daha bir ay gidecek kadar krem kalmıştı. Çok az kullanıldığı için uzun süre gidiyor ve bu durumda verdiğimiz parayı kat kat çıkarttı. Esas önemlisi ise anlattığım gibi faydasını fazlasıyla gördü Nursen. Çok rahat etti tüm hamileliği boyunca.

Aslında belki de tesadüfen bu krem, Nursen için iyi gelmişti. Ama bir başkasına bu kadar iyi gelmeyebilir. Sonuçta ciltten cilde farklılık gösterebilir. Bu durum için yumuşatıcı ve çatlakları önleyici birkaç marka daha var. Kakao yağı özlü, badem yağı özlü olan kremlerde mevcut. Önemli olan markası değil hangisinin iyi geldiği. Hatta direkt badem yağı veya direkt kakao yağı bile kullanılabilir. En başından kullanmakta gerekiyor ki cilt hamileliğin ilk zamanlarında elastikiyet kazansın ve büyüme sırasında gerilmeler daha rahat ve sorunsuz olsun.

Bir öneri daha; bildiğiniz en basitinden bebek yağı. Hem ucuz, hem işe yarıyor. Bunu duştan sonra kullanmak çok iyi oluyormuş.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Karıcığım; Lâl bana çektiyse ayvayı yedin..


Bu dönemler tam bahar aylarına geldiği için havalar da güzelleşmeye başlamıştı. Nursen genelde tüm gün evde kaldığından sıkılıyordu tabii. Günlerde uzadığından akşamüzerleri çıkıp dolaşmak için ideal zamanlardı. Hemen hemen her akşam işten geldiğimde Nursen’le çıkıp yürüyüş yapıyorduk. Bu yürüyüşler aynı zamanda hamileliğin daha sağlıklı geçmesi içinde çok iyi oluyor. Bazen mahallemizde yürüyüşler yapıyorduk, bazen Tunalı Hilmi Caddesi’ne gidiyorduk, bazen alış veriş merkezlerine. Aklımıza neresi eserse.

Birde bu zamanlarda Nursen artık karnı büyüdüğü için klasik hamile psiklojisine girip kendini beğenmemeye başladı. “Çok kilo alıyorum”, “Karnım büyüdü”, “Giyecek hiçbir şeyim kalmadı. Üzerime hiçbir kıyafetim olmuyor” gibi serzenişlerde başladı.  Çok normal bir durum ama bir kadın için özellik hamile bir kadın için gerçekten bu unsurlar moralinin bozulmasına sebep oluyor.

Aslında Nursen moralinin bozulmasının yanı sıra duruma pek de inanamıyordu. Garip geliyordu karnının büyümesi. Hâlâ gaz şişkinliği gibi geliyordu.  Nursen’e moral vermek, rahatlatmak ve bunun gaz olmadığının, Lâl’in büyümesi olduğuna ikna etmek için bayağı dil döküyordum. “Lâl büyüyor, tabii ki karnın büyüyecek. Hele ki bana çektiyse ayvayı yedin zaten” diyordum.

Ben 5,5 kilo doğmuşum. Tosun gibi bir bebekmişim. Şimdi de farklı sayılmam. 1,93 cm boy, 110 kiloluk bir hacmim var. Gerçekten irilik konusunda Lâl bana çekerse sanırım Nursen biraz sıkıntı çekecek. Kendinden 1 metre ilerde giden bir karnı olacak. 

1 Haziran 2012 Cuma

Hamile işte, her şey kokuyor ve ben kovuluyorum


Bu süreçte olabilecekler için çok yakın bir arkadaşım beni uyarmıştı. O benden daha tecrübeli bir baba, aynı şeyleri o da yaşamış. Yapmam veya yapmamam gerekenleri tek tek anlattı bana ve çok faydasını gördüm. Gerçekten o anlatmasa ve durumu önceden bilmesem, yaşayacaklarım direkt yanlış anlaşılabilecek olaylardı ve çok daha büyük problemlere yol açabilirdi. Biliyorum ki hemen hemen her baba adayı bunları yaşıyor ve yaşayacak.

Bana dedikleri; karına çok kötü kokacaksın, sinir bir adam gibi görüneceksin, seni yanından kovacak, kokuyorsun deyip uzaklaştıracak, her dediğini yanlış anlayacak, bazen sana ağır konuşacak. Bunların hepsini birer birer yaşadım gerçekten ve her baba adayı da muhtemelen yaşayacak.

Her sabah yaz kış duş almadan evden çıkamayan bir adamım. Sonrasında deodorant, parfüm gibi tamamlayıcıları da kullanırım. Bunlara rağmen Nursen beni bir süre her akşam çok kötü kokuyorsun, saçın çok kötü kokuyor diyerek yanından uzaklaştırırdı. Daha doğrusu kovardı. Normalde bir kadın, kocasına bunları söylese direkt şiddetli geçimsizlik olur ve buna bağlı olarak da tek celsede boşanmaya kadar gider.

Akşam salonun bir köşesinde Nursen, ona en uzak olan diğer köşede de ben oturuyordum. Sonrasında gece odadan kovduğu bile oldu. Günün her saatinde çok kötü kokuyormuşum. Gerçi bu duruma kendide inanmıyordu. Bu konuda ne kadar titiz olduğumu çok iyi biliyor ama hamile işte. Gidip diğer odada yatmak zorunda kaldığım çok akşamlar oldu. Hele ki alkol aldıysam en baştan odaya bile giremiyordum. Direkt pılımı pırtımı toplayıp diğer odaya.

Nursen’in çok sevdiği bir parfümüm vardı. Bittiğinde Nursen’le beraber gidip tekrar aldık. Hatta Nursen’e koklattım ve emin oldu aynısı olduğundan. Çok seviyordu o parfümümü Nursen. Ama o bayıldığı parfüm birden iğrenç kokmaya başladı ve bir gün sokakta beni 10 metre önünden yürüttü. Bundan sonra da bir daha o bayıldığı parfümü hiç kullanamadım. Doğumdan sonra bile nefret etti kokusundan ve atmak zorunda kaldım şişeyi. Bir kere sabah işe giderken sürüp tekrar deneyeyim belki geçmiştir tiksinmesi dedim ama gördüm ki hiçbir şey değişmemiş. Kendiside şaşırdı o kadar çok sevdiği parfümden bu kadar nefret etmesine.

Bazı söylediklerimi o kadar yanlış yerlere çekiyordu ki benim dediğimle neredeyse alakası olmuyordu. Kendi kafasında kurup, değişik bir senaryo ile sorun haline getiriyor ve o senaryoya kendi de inanıyordu. Ondan sonrada “Hayatım ben öyle demedim. Böyle demek istedim” diyerek kırmadan, üzmeden düzletmeye çalışıyordum. Her zaman yaptığımız şakalar bazen tersten geliyor ve sorun oluyordu. Halbu ki daha birkaç gün önce aynı şakaya çok gülmüş oluyorduk ama o gün Nursen’in halet-i ruhiyesi diğer taraftan görüyordu o şakayı. Hamilelikte sanki devreler ters bağlanmış gibiydi.

31 Mayıs 2012 Perşembe

Karıcığım sanki benim aşık olup evlendiğim kadın değil


Bazen bakıyorsunuz “Bu benim aşık olduğum, evlendiğim kadın değil” diyorsunuz gerçekten. Bambaşka bir kadın oluyor, tamamen farklı bir insan olup çıkıyor neredeyse. Bu durum hamilelik sürecinde değişerek devam ediyor ama en zoru ilk 3  - 3.5 ayda geçen süreç. Daha sonrası hem karınız duruma alışıyor, hem vücudu duruma alışıyor, hem de siz durumu benimsiyorsunuz.

Nursen bazen “Hamilelik bu mu? Hastalık gibi bir şey. Hiç bitmeyecek gibi sanki” diyerek dert yanıyordu. Gerçekten çekilecek şey değil o ilk 3 – 3,5 ay ama bu da doğal bir süreç. Katlanılması gerekiyor. Hem anne adayının hem de kocanın katlanması gerekiyor.

Biz bu zamanlarda da her şeyi eğlenceye, şakaya vurarak geçiştirmeye çalıştık. Tabii ki her zaman bunu yapamıyorduk, ikimizin de çıldırmasına ramak kaldığı durumlar oluyordu ama genelde şakalaşarak rahat atlatıyorduk. Böyle olması diğer problemlere de olumlu ve şakacı bakmamızı sağlıyordu. Sonuçta hem Nursen, hem ben hem de bebeğimiz çok rahat ve huzurlu oluyorduk.

Bu yazdıklarımı karım da okuyacak ama olsun. Nasıl olsa hepsi gelip geçti ve o da sonradan farkına vardı nasıl bir dönem geçirdiğinin. Hatta ben bunları yazarken o günleri tekrar  hatırlayıp gülüyoruz.

Nursen arada “Hadi ya! O kadar kötümüydü?” diyerek şaşırıyor. O zamanlarda kendisi çok farkında olmuyordu tabii ki. Ama ben ziyadesiyle farkındaydım ve yaşadım. Ama çok her şeye rağmen çok güzel günlerdi. O şekilde yaşanması gerekiyordu ve yaşadık geldi geçti işte. O zamanlarda belki sıkıntı gibi oluyordu ama şimdilerde bizim için eğlence konusu oluyor.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Kontrollerin kayıtları ve muayene günü keyfimiz


9. haftaya gelmiştik. Rutin bir muayene olacaktı. Doktor hemen ultrason odasına aldı bizi. Ultrasonda bebeğimizi gördük. Doktorun söylediği her şey çok çok güzel görünüyordu ve boyu 1,76 cm olmuştu. Normalden biraz daha büyük olduğunu söyledi doktorumuz. Ama çok sağlıklıydı. Bu sözler bize çok büyük moral veriyordu. Tabii ki görüntüden biz gene bir şey anlamıyorduk doktor bize şu kolu, şu bacağı falan dedikçe anlıyormuş gibi yapıyorduk. Bazılarını ise gerçekten fark edebiliyorduk. Artık belirginleşmeye başlamıştı bebeğimiz. En belirgin yeri ise kafasıydı. Koca kafalı bir şeydi.

Bu muayeneden itibaren ultrason görüntülerini biriktirdiğim gibi görüntüleri de cep telefonumla videoya çekmeye başladım. Bu muayenede ve bundan sonraki her muayenede bunu yaptım. Video modu ile monitördeki görüntüyü kaydediyordum. Görüntü o kadar güzel olmasa da işe yarıyor. Ne olduğunu nasıl olduğunu görebiliyorduk. Hatta sesleri de kaydettiğinden konuşmalar da var ve bu konuşmalardan o günkü muayenede ne olduğunu ileride daha iyi hatırlayacağız. Çektiğim görüntüleri bir daha ki muayeneye kadar defalarca açıp açıp seyrediyorduk Nursen ile beraber. Durup dururken “Hadi gel bebeğimizi görelim” deyip bilgisayarın başına geçiyorduk. Belli belirsiz görüntüyü inceleyip seviyorduk bebeğimizi. Hatta her seyredişimizde küçük bir ayrıntıyı daha görebiliyorduk o kargacık burgacık görüntü içinde.

Bu muayeneden sonra hastaneden çıktık ve bebeğimizi görmenin mutluluğu ve her şeyin güzel gitmesini öğrenmemizin rahatlığı ile haydi bir şeyler yapalım diye düşündük. Bir yerlere gidip bir şeyler yiyip içtik, oturduk sohbet ettik. Bu günden itibaren, her muayeneden sonra bunun âdet hâline getirdik. Bir nevî kutlama yaptık kendi aramızda. Çok çok keyifli oluyordu. Muayene günleri ben işe gitmiyordum ve rahat rahat keyfimize bakıyorduk. Hatta muayene öğlene doğru ise bir de sabah gidip dışarıda bir yerlerde kahvaltı yapıyorduk. Muayene öncesi veya sonrası hatta ikisinde birden bunu her seferinde yapmaya başladık.

Böyle kaçamak keyifler  yapmamız o günkü muayene stresini üzerimizden atıyordu. Çünkü her muayene öncesi ne göreceğiz, bebeğimizin gelişimi nasıl, her şey yolunda mı diye kendi kendimize düşünüyorduk. Hele muayeneden bir hatta birkaç gün öncesinde bebeğimizi görecek olmamızın heyecanı sarıyordu bizi.

Bebeğimiz daha Nursen’in karnındayken bile ben özlüyordum onu. Ultrasonda görmek ona özlemimi gideriyordu. Bana kalsa eve ultrason cihazı alıp her gün bakacaktım bebeğimize. Neyse ki o cihazı alacak kadar param yok. İyi ki de yok çünkü o kadar ultrasonda bakmak pek iyi değilmiş. Hem anne hem bebek için. 

22 Mayıs 2012 Salı

Hamilelikte alınması gereken vitaminler


Doktorun Nursen’e tavsiye ettiği en önemli şey ve Nursen’in de “İyi ki söylemiş. En güzel tavsiyesi bu oldu. Hâlâ kullanıyorum ve çok faydasını gördüm” dediği Omega 3 oldu. Yani balık yağı hapı. Adı direkt Omega 3. Nursen o zamanlarda başladı kullanmaya ve hâlâ emzirdiği için kullanmaya devam ediyor. Günde bir tane içiyor. Dediğine göre çok rahat kullanıyormuş ve balık yağı olmasına rağmen hiçbir rahatsızlık hissi vermiyormuş. Tabii ki bu hap bebeğimiz içinde çok faydalı olacaktı.

Doktorun bu hapı vermesinde ki amaç asalında Nursen’in ve bebeğin balığın müthiş faydasından yararlanmasını sağlamak. Balıktaki vitaminler ve fosfor hem anne hem bebek için çok çok faydalı. Sonuçta ülkemizin 3 tarafı denizlerle çevrili , çok bol ve taze balık çeşitlerimiz var ama balık tüketme alışkanlığımız çok zayıf. Bu yüzden Omega 3 kullanarak balıktan alınabilecek vitamin ve fosfor ihtiyacı karşılanabiliyordu. Tabii ki bunun yanında imkân oldukça haftada bir iki kere balık yemek de çok faydalı olacak.

Omega 3’ün yanında, içinde vücudun günlük ihtiyacı olan bir çok vitaminin bulunduğu Elevit isimli bir vitamin de verdi doktor. Nursen, bu vitamini sadece hamileliği süresince kullandı. Her gün bir tane alıyordu ve eminiz ki bu vitamininde çok faydası oldu hem Nursen’e hem bebeğe.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Hamilelik sürecinde alınması gereken notlar


Nursen’e son regl olduğu tarihi, yumurta toplanma tarihini ve transfer tarihini sordu doktor. Burası çok önemli, bu tarihlerin mutlaka not alınması lazım. Doktor değiştirme durumunda veya yapılacak başka kontrollerde bunları muhakkak soruyorlar. Küçük bir defter edinilip bu ve bunun gibi tarihleri, önemli noktaları not almakta büyük fayda var. Doktorumuz bu tarihler ile kabaca bir hesaplama yaparak doğumun Ekim ayının 3. haftası ile Kasım aynın ilk haftası arasında bir tarihte olacağını söyledi. Bu bizi biraz daha heyecanlandırdı. Artık tahmini doğum tarihini biliyorduk ve Nursen’in doğum tarihine yakın bir tarihte olacaktı.

Nursen’de disk kayması olduğu için ve zaten tüp bebek olmasından dolayı riskli gebelik grubunda olduğundan doğum sezaryen ile olacaktı. Normal doğum bu tip durumlarda riskli olabilirmiş. Hem anne hem bebek için. Bizimde kafamıza yattı, en güzeli sezaryen olacaktı Nursen için.

Bu konuşmaların üzerine doktorumuz bizi ultrasona aldı. Hamileliğimizin 8. haftasındaydık. Muayeneye göre çok güzel ve sağlıklı bir bebek olduğunu söyledi. Gene kalp atışlarını dinledik. Anlayabildiğimiz kadar, ekrandaki görüntüden bebeğimizi gördük. Daha birkaç milimetre büyüklüğündeydi. Gerçekten görüntüden neredeyse hiçbir şey anlaşılmıyordu ama orada bir canlı vardı işte ve o canlı bizim bebeğimizdi. Görerek pek bir şey anlamasak da kalp atışlarından ne olduğunu çok iyi anlamıştık.

Ultrasondan sonra tekrar odaya geçtik ve bize ikili tarama yaptırmamız gerektiğini söyledi doktorumuz. Bunun için Nursen kan verecekti ve bu kandan bebeğin down sendromu v.b. gibi hastalık riskine bakılacaktı. Hemen muayeneden sonra hemşire kan aldı ve 5 gün sonra sonucu alabileceğimizi söyledi. Tekrar muayeneye gelip doktorumuza sonuçları gösterecektik.


Nursen'in kolundan yanlış hatırlamıyorsam 2 tüp kan alındı. Fakat kan verdikten sonra Nursen'in kolunda normalden fazla kanama oldu. Bunun sebebi her gün yaptığımız kan sulandırıcı iğneler yüzündenmiş. Normal bir durum ve telaşlanacak bir şey olmadığını söyledi hemşire ve ufak bir müdahele ile kanı durdurdu.

Bu sıralarda Nursen’in bir arkadaşının getirdiği kitaplardan da yararlanıyorduk. Hafta hafta gebeliğin aşamalarını ve bebeğin hangi durumda olduğunu, annenin nelerle karşılaşabileceğini anlatıyordu bu kitaplar. Hep elimizin altındaydı ve her yeni haftada açıp o hafta neler olacağını okuyorduk. Hamileliğimizin ve bebeğimizin gelişimini bir de kitaplardan takip ediyorduk. Ben birde bilgisayarda tarihlerle birlikte hafta hafta gösteren bir tablo yaptım. Hangi tarihte kaçıncı haftada olduğumuzu oradan takip ediyorduk. Bu tablo öncesini hatırlamamız için de faydalı oluyordu bize. Hatta bu tablonun yazıcıdan çıktısını alıp buzdolabının kapısına yapıştırdık. Gerçekten aldığımız notlar gibi bu tablonun da çok faydasını gördük. 


Devam edecek...

18 Mayıs 2012 Cuma

Hamileliğimizin ilk doktoru


Oturduk karşısına, durumu anlattık. Tüp bebek olduğu için o da riskli gebelik grubunda olduğumuzu söyledi ve ona göre hareket edeceğimizi anlattı. İlk olarak her gün yaptığımız kan sulandırıcı iğneye devam edip etmeyeceğimizi sorduk. Hani bir umut belki bitsin artık keselim falan diye bekledik ama devam etmemiz gerektiğini söyledi. Ne yapalım her gün iğne yapmaya devam edecektik. Böylesi hem bebeğin hem Nursen’in sağlığı için çok daha iyi olacakmış.

Bize kartını vererek ne zaman istersek kendisini arayabileceğimizi de söyledi. Bu çok önemliydi bizim için, herhangi bir zamanda herhangi bir sorun olduğunda arayabilecek olmamız bizi rahatlattı. Ama aslında hiç öyle olmadı ve ulaşamadığımız zamanlar oldu. Bu durum güvenimizi sarstı tabii ki. O zamanları ileride daha detaylı anlatacağım.

Laf arasında doktorumuz doğuma kadar toplam 3 yada 4 kere görüşeceğimizi söyledi. Daha doğuma 7 ay var ve bu süre içinde bu kadar az görüşecek olmamız, yani kontrole gidecek olmamız bize garip geldi. Çünkü daha önce doğum yapanlardan duyduğumuza göre özellikle son 2 ay kontroller bayağı sıklaşıyormuş. Belki bu hamileliğin gelişimine göre değişiyordur. O kadar fazla olmayabilir ama gene de o kadar az kontrole gidecek olmamız bize pek ormal gelmedi.

Bunun üstüne haziran ayından itibaren yaklaşık 1,5 ay Ankara’da olamayacağını, bu sürede bizi beraber çalıştığı ve güvendiği, iyi bir doktor olduğunu söylediği başka bir doktor arkadaşına yönlendireceğini söyledi. Ama gene de telefonla kendisine ulaşabileceğimizi belirtti. Bu bizim için çok sorun olmayacaktı çünkü aynı tarihlerde bizde tatilde olacaktık. Sonuçta telefonla ulaşabileceksek pek de sorun değildi. Tabii ki ulaşabilirsek!!

17 Mayıs 2012 Perşembe

Devamlı gideceğimiz doktor arıyoruz


Bundan sonra hamileliğimiz süresince kontrolü sağlayacak doktor düşünmeye başladık artık.  Doğuma kadar tek bir doktora gitmek ve doğumu da o doktora yaptırmak istiyorduk. İlk aklımıza gelen Cem ve Eda oldu. Daha önce bahsetmiştim Cem’den. Bebeğimiz kız olursa isim babası olacaktı. Onlarında, Ağustos ayında çok güzel ve çok tatlı bir bebekleri dünyaya geldi. Doğumu yaptıran doktoru tavsiye ettiler. Gerçi hamilelik sürecinde başka doktora gitmişlerdi fakat doktordan memnun olmadıkları için ve güvenmedikleri için doğumu başka bir doktora yaptırmışlardı. Bize o doktorun gayet iyi, tatlı, işinde iyi bir kadın olduğundan bahsettiler. O da özel bir hastanedeydi. Eskişehir yolundaki bir hastane. Orada sosyal güvencemizi de kullanabilecektik. Elimizdeki tek tavsiye edilen, denenmiş doktor olarak bu kişi vardı.

Devlet hastanesi de düşündük aslında ama bir iki devlet hastanesi için olumsuz yorumlar aldık. Hem yaşayanlardan hem de internetteki araştırmalarımızdan. Doktorun ultrasona girmediği, sadece görüntüye bakarak yorum yaptığı ve kontrolü sağladığı devlet hastanesi bile vardı. Bunlar bize hiç güven vermedi. En iyisi Cem ve Eda’nın tavsiye ettiği doktor ve hastane olarak karar verdik. Hem hastane hakkında da orada doğum yapan birkaç kişiden ve araştırmalarımızdan çok olumlu şeyler duyduk.

Sonuçta randevu alıp o doktora gitmeye karar verdik. Hafta içi bir gündü. Sabah saatlerinde gittik kontrole. Bizden genç, iyi niyetli, ilgili olduğunu gördüğümüz bir kadın doktordu. Gerçi daha sonra anlatacağım, 2 ay sonra ilgili olduğu konusundan ne kadar yanıldığımızı gördük. O yüzden adını burada karalamamak için saklı tutuyorum. Merak eden olursa benimle iletişime geçebilir ve adını söyleyebilirim.


Devam edecek...

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Bebeğimizin ilk belirgin ultrason görüntüleri


Bir hafta sonra, hamileliğimizin 8. haftasında  tekrar bize mutlu olmamızı sağlayan, bebeğimizin yaşadığını söyleyen, kalp atışlarını dinleten doktor Sarp Bey’e kontrole gittik. Hemen ultrasona aldı ve bütün kontrolleri yaptıktan sonra her şeyin yolunda olduğunu bize ekranda göstererek anlattı. Hatta elleri tomurcuklanmaya başlamıştı bile. Yani doktor öyle söylüyordu, biz de baktık ama hiçbir şey anlamadık. Ama her şey yolunda ve bebeğimiz sağlıklıydı ya o bize yeter.

 Ultrason görüntülerinin çıktısını istedim özellikle. Sarp Bey bunu söylediğimde kendi tecrübelerine dayanarak, gülümseyerek “Siz bir hevesle biriktirirsiniz ama ileride çocuğunuzun umurunda bile olmaz” dedi. Olsun biz yine de biriktireceğiz. Hatta bu görüntüler zamanla bozulmasın diye tarayarak dijital ortama attım ve bilgisayarımızda duruyor. Çünkü görüntüler aynı faks makinesi gibi termal olarak basıldığı için zamanla silinip kayboluyor ve elde beyaz bir kâğıt kalıyor.

Bu ve bundan sonraki her kontrolde tüm ultrason görüntülerini alarak biriktirdim. Hemde en başında Aysun Hanım’ın embriyo transferi olduğu gün bana verdiği ilk embriyo görüntüsünden itibaren. Şöyle bir bakınca o gelişime gerçekten mucize gibi bir şey. Bir insan nereden nereye geliyor. İnanması gerçekten çok güç.


Devam edecek...

15 Mayıs 2012 Salı

Yoksa ikiz mi oluyor?


Her şey çok çok güzeldi ama Sarp Bey’in anlam veremediği bir durum vardı. Keseciğin yanında küçük bir kesecik daha vardı ama Sarp Bey anlayamamıştı bu durumu. Bir başka doktor arkadaşını çağırıp ona da gösterdi fakat o da anlamadı. Sadece bize kötü bir şey olmadığını rahat olmamamızı söyledi. Bir daha ki kontrolde ne olduğu belli olur, o zaman söylerim dedi. İşin aslı bizde çok merak ettik ne olduğunu. Aklımıza direkt ikiz olabileceği geldi. Anladığımızdan, bildiğimizden değil tabii ki bizimki sadece varsayım. Bizi bir hafta sonra tekrar kontrol için çağırdı ve Sarp Bey’in yanından ayrıldık.

İkimizde sevinçten uçuyorduk. Bebeğimizin kalp atışlarını duyduk ve yaşıyor işte! Çok çok güzel bir duygu. Hem de ilk kez canlı olarak gördük. Gerçi daha sonraki ultrason görüntülerinde de olacağı gibi hiçbir şey anlaşılmıyor ama olsun orada bir şey gördük işte ve o bizim bebeğimiz. Hemen ailelerimizi arayıp müjdeyi verdik. Tabii ki onlarda en az bizim kadar rahatladılar ve sevindiler. Sonra Aysun Hanım’ı arayıp durumu söyledik ve o da sevincimize ortak oldu.

Çok karışık ve değişik duygular içindeydik. Önce kötü bir durumla karşılaştık, sonra o kötü durum tamamen olumlu bir hâle dönüştü. Moralimiz, enerjimiz birden dibe vurup sonra tavan yaptı. Ne yapacağımızı, ne konuşacağımızı bile bilemiyorduk. Sadece rahatlamanın verdiği bir huzur vardı üzerimizde ve ne kadar çok acıktığımızı fark ederek gidip kendimize bir ziyafet çekmeye karar verdik.

Bu sırada artık kontrollerimizi başka doktor yapacağından acaba buraya, Sarp Bey’e mi gelsek diye düşündük. Bize böyle sevinçli bir haber verdiği için gerçekten çok ısınmıştık kendisine. Ama maalesef bunu gerçekleştiremedik. Çünkü çalıştığı hastanede sosyal güvencemizi kullanamıyorduk ve çok pahalı bir hastaneydi. Sigortamızı kullanmadan kontrollere gelmek bize çok ağır gelecekti. Sarp Bey’e bu kadar ısınmamıza rağmen üzülerek başka bir doktor aramaya devam edecektik. 


Devam edecek...