Öne Çıkan Yayın

Tüp Babayım "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu"

Tüp Babayım  "Bir babanın gözünden tüp bebek yolculuğu" 9 Şubat'ta çıkıyor

Lilypie - Personal pictureLilypie Angel and Memorial tickers
tüp bebek tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tüp bebek tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Detaylı Lâl görüntüsü..


Doktorun bize verdiği bilgiler gerçekten çok ilginçti. Öncelikle her şeyin çok güzel ve yolunda olduğunu, bebeğin gelişiminin çok güzel olduğunu ve hiçbir sorun olmadığını söyledi. Bakın şu midesi, şunlar böbrekleri, elleri burada ve parmakları tas tamam, ayakları bunlar ve kocaman, parmakları tamam, kemik yapısı gayet normal, kalbi yerli yerinde ve gayet düzenli atıyor, ciğerleri çok iyi diyerek hem gösteriyor hem anlatıyordu.

Daha sonra biraz daha detaylara girerek gözünde katarakt olmadığını, sindirim sisteminin çok iyi olduğunu, kan dolaşımının normal olduğunu söyledi. Bu kısmı bizi gerçekten şaşırttı. Anne karnındaki bebeğin gözündeki kataraktın olup olmadığını bile görebiliyordu. Ciddi hastalıkların tespiti için kullanılan nükleer tıp, bir bebeğin daha doğmadan hatta henüz 20 haftalık iken herhangi bir sorununun olup olmadığını da tespit ediyor. Bu anne ve baba için gerçekten rahatlatıcı bir kontrol. En azından biz öyle hissettik. Gerçi Allah korusun herhangi bir sorun olsa ne yapardık bilmiyorum. Acaba hamileliği sonlandırmaya bile karar vermemize sebep olacak bir durum olabilir miydi? Olsa ne yapardık? Bebeği o sorunlu şekilde dünyaya getirmek hem bebek için hem bizim için nasıl bir sonuç doğururdu? Bunları düşünmek bile çok hassas ve rahatsız edici aslında. Neyse ki bizim bebeğimizde hiçbir sorun yoktu ve bunları düşünmek zorunda kalmadık. En içten şekilde dilerim ki hiçbir anne – baba adayı da  bu duruma düşmesin ve bunları düşünmek zorunda kalmasın. Çok zor ve üzüntü verici bir durum. İhtimali bile çok rahatsız edici ve üzücü.

Lâl’imizin çok iyi olduğunu, gelişiminin çok güzel gittiğini, sağlıklı olduğunu gördük. Benden ve Nursen’den mutlusu yok. Heyecanla hayatımıza girmesi için sabırsızlanıyoruz. Zaman da hızla ilerliyor. 20 hafta geçti yani 5 ay. Hamilelik süreci hafta hafta ilerliyor ve böyle hesaplanıyor, planlanıyor. Ay hesabına çevrildiğinde ise tam tutmuyor. Mesela hafta olarak 5. ay bitmiş oluyor ama ay olarak bakıldığında 5. ayın bitmesine daha birkaç gün var. Bizde kendimizi hafta hesaplamalarına alıştırdık artık.

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Dişi pehlivan geliyormuş..


Muayenehaneye girdiğimizde bekleyen 2 çift daha olduğunu gördük. Bir çift ise içeride kontroldeydi. Çiftlerden birisi bu kontrole ikinci defa geliyormuş. Yanlış anlamadıysam bir şeylerde daha net şekilde emin olabilmek için. Belki de gerekiyor birden fazla bu kontrolü yaptırmak.

Ben çok heyecanlıydım. Nursen’de de heyecan fena değildi aslında. Zaten ultrasonda bebeğimizi görmek bizi özellikle beni çok heyecanlandırıyor. Amniyosentez işleminden beri yani 3 haftadır hiç görmedik bebeğimizi. Bayağı büyümüş olmalı diye düşünüyoruz.  Nursen’in karnından  da anlaşılıyor büyüdüğü. Bir de böyle çok daha ince detaylara girerek daha fazla bilgi alabilecek olmamız daha da heyecanlandırdı beni. Diğer bekleyen çiftlerden ilk kez gelen çiftte de bariz şekilde heyecan fark edilebiliyordu.

Sıra bize geldi ve içeri, ultrason cihazının bulunduğu odaya girdik. Doktorda hemen arkamızdan geldi. Çok samimi ve bize yakın davranan bir doktordu. Hemen bizi rahatlatıcı şekilde konuşmaya başladı. Bir yandanda Nursen hazırlanıyordu. Hazırlık aşamasında değişik bir durum yoktu. Hani detaylı ultrason ya belki ekstra bir hazırlık gerekebilir diye düşünüyorduk ama her şey diğer ultrason kontrolleri ile aynı. Fark sadece ultrason cihazının çok daha gelişmiş ve detaylara daha çok girebilen bir cihaz olması.

Biz oradan buradan sohbet ederken doktor görüntülemeye başlamıştı bile bebeğimizi. Ben hemen her zaman yaptığım gibi cep telefonumun kamerası ile monitördeki görüntüyü videoya çekmeye başladım. Nursen’in daha sonra anlattığına göre, görüntü almak için karın üzerinde gezdirilen aparatı diğer ultrason kontrollerinden biraz daha sert şekilde bastırmış. Tabii ki canını acıtmayacak şekilde.

Doktor çok samimi ve cana yakın şekilde hem sohbet ediyor bizimle, hem açıklamalar yapıyor hem de şakalaşıyordu. Bu bizi daha çok rahatlattı. Bir yandan da bebeğimizi görüyorduk. Gerçekten kocaman olmuş. Hatta o farkında olmasa bile göz göze bile geldik. Tesadüfen kafasını çevirdi ve Nursen’in karnında gezinen cihaza baktı. Herhalde rahatsız oldu biraz. Sonra tekrar kafasını çevirip keyfine baktı.

Organları bayağı belliydi artık. Kafası, elleri, ayakları çok net görülebiliyordu. Bir ara ekranın tamamını ayağı kapladı. Kocaman bir ayak gibi duruyordu. Gerçi doktorun dediğine göre gerçekten normalden biraz daha büyükmüş. Hatta bebeğin daha önceki doktorun da dediği gibi normalden 1 hafta ileride yani daha iri olduğunu söyledi. Doktor “Dişi pehlivan geliyor” dedi. Bende “Eh iyi bari gülleci yapalım o zaman Lâl’i” dedim.

22 Haziran 2012 Cuma

Amniyosentezden önce doktorla görüşmemiz


Ertesi gün randevumuzu aldık. Annemde bizimle beraber gelmek istedi. Sonuçta küçük de olsa bir operasyon olduğu için Nursen’in yanında olmak istedi. Belki bir şeye ihtiyacı olur diye hem de bebeğimizi merak ediyordu babaannelik heyecanıyla. Bir kere de olsa ultrasonda görmek istiyordu.

Randevu günümüze kadar gerçekten çok heyecanlıydık. Hatta Nursen bile hiç olmadığı kadar heyecanlıydı. Her gün ve  özellikle bir gece öncesi “Ne olacak? Nasıl olacak? Umarız sorunsuz olur” diye düşünüyorduk devamlı.

 O gün geldiğinde annem bize geldi ve üçümüz birlikte çıkıp doktora gittik. Aslında üçümüz demek yanlış oldu. Bir de Nursen’in karnındaki bebeğimiz var. Hiç beklemeden doktorun odasına girdik. Gerçekten sempatik ve samimi bir doktor gibi görünüyordu. Oturduk ve Nursen’den gerekli bilgileri istedi. Son regl tarihi, transfer tarihi v.b. Hani daha önce bahsetmiştim, bu tip bilgilerin mutlaka küçük bir defter edinilip not alınması çok iyi olur diye. İşte o notlar burada çok lazım oldu ama biz not almamıza rağmen yanımıza almadığımızı sandık. Doktor sordukça bizde bir panik oldu. Çünkü o heyecanla tarihleri hemen hatırlayıp söyleyemedik. Hemen tüp bebek doktorumuz Aysun Hanım’ı aradık ve ondan öğrendik bilgileri. Meğerse notlar yanımızdaymış ama sanırım o heyecanla bulamadık. Biz öyle panik olduk, doktor da biraz acele ettirdi ve bizde iyice panik ve heyecan başladı. Bu durum esas Nursen’i çok gerdi. Neyse ki Aysun Hanım’la telefonla konuşup bilgileri aldık ve hallettik sorunu.

Bilgileri verdikten sonra doktor bize bir kağıt verdi. Kağıtta amniyosentez ile bilgiler vardı. Bir de herhangi bir sorun olduğuna doktorun sorumlu tutulmayacağına dair bir sözleşme gibi bir yazı. Önce Nursen yazıyı okudu. Sonra doktor neden amniyosentez yaptırmak istediğimizi sordu. Biz esas olarak yaştan dolayı yaptırmak istediğimizi söyledik. Tüp bebek olduğudan dolayı riskli gebelik grubuna da giriyorduk ama yaş daha önemli bir faktördü. Nursen 39 yaşında olduğu için bu yaşta amniyosentez yaptırmak yüzde yüz gerekmese bile her şeyden emin olmak için yapılsa iyi olacaktı. Doktor kağıt üzerinde ilgili yeri işaretledi ve Nursen’e imzalattı.


Devam edecek...

15 Haziran 2012 Cuma

Bebeğimizle geyik yapıyorum


Bu zamanlarda bebeğimizle daha çok konuşmaya başladım. Nursen de konuşuyordu. Biliyoruz ki kesinlikle bizi duyuyor ve anlıyordu yanında olduğumuzu, varlığından çok memnun olduğumuzu. Ben genelde akşamları Nursen’in karnına başımı yaslayıp konuşuyordum, karnını okşayarak bebeğimizi seviyordum. Hatta geyik bile yapıyordum. Nursen’le beraber resmen şakalaşıyorduk bebeğimizle. Tüp  bebeğimiz, piknik tüpümüz bizim diyordum. Onunla bir iletişim kurmaya çalışıyordum. Bazen bu yaptıklarıma tepki veriyordu. Ben değil ama Nursen hissediyordu minik hareketlerle tepkilerini.

Zaman geçtikçe ve bebeğimiz büyüdükçe hareketlerini bende hissedeceğim ama henüz erken. Şimdilik Nursen bile çok zor hissediyor.

Hamilelik süreci ile ilgili kitapları okumaya da devam ediyorduk. İki ayrı kitaptan hafta hafta gelişimi takip ediyorduk. Çok merak ediyorduk ne durumda, nasıl bir gelişim içinde olduğunu. Kitapta şu haftada bebeğinizde şöyle gelişmeler olacak gibi bilgiler vardı. Mesela o dönemde bebeğimizin hıçkırdığını öğrendik. Bayağı içeride hıçkırıyordu. Organlarının gelişimini öğrendik. Hatta ağladığını bile öğrendik. Meğerse anne karnında iken ağlayabiliyormuş bebek. Kitaplarda örnek ultrason görüntüleri ile bebeğimizin ne şekilde olduğunu kestirmeye çalışıyorduk. Bunlar heyecan verici durumlar oldu hep bizim için.

Yavaş yavaş bebeğimizle ilgili hayaller kurmaya da başladık. Doğduğunda neler yapacağız, neler alacağız gibi. Benim en büyük hayalim göğsümde uyutmaktı. Hani klasik baba fotoğrafları vardır, bebek babanın göğsündedir ve beraber uyuyorlardır. İşte öyle bir fotoğrafı bende istiyordum. Müthiş şekilde hevesleniyordum buna. Hem bebeğimiz içinde rahat olacaktı bu şekilde uyumak çünkü geniş bir gövde ve konforlu bir göbeğe sahibim. Bu hayalim bebeğimiz doğduktan sonra gerçekleşti ve hemen her akşam bu şekilde uyuyor bebeğimiz. 

1 Haziran 2012 Cuma

Hamile işte, her şey kokuyor ve ben kovuluyorum


Bu süreçte olabilecekler için çok yakın bir arkadaşım beni uyarmıştı. O benden daha tecrübeli bir baba, aynı şeyleri o da yaşamış. Yapmam veya yapmamam gerekenleri tek tek anlattı bana ve çok faydasını gördüm. Gerçekten o anlatmasa ve durumu önceden bilmesem, yaşayacaklarım direkt yanlış anlaşılabilecek olaylardı ve çok daha büyük problemlere yol açabilirdi. Biliyorum ki hemen hemen her baba adayı bunları yaşıyor ve yaşayacak.

Bana dedikleri; karına çok kötü kokacaksın, sinir bir adam gibi görüneceksin, seni yanından kovacak, kokuyorsun deyip uzaklaştıracak, her dediğini yanlış anlayacak, bazen sana ağır konuşacak. Bunların hepsini birer birer yaşadım gerçekten ve her baba adayı da muhtemelen yaşayacak.

Her sabah yaz kış duş almadan evden çıkamayan bir adamım. Sonrasında deodorant, parfüm gibi tamamlayıcıları da kullanırım. Bunlara rağmen Nursen beni bir süre her akşam çok kötü kokuyorsun, saçın çok kötü kokuyor diyerek yanından uzaklaştırırdı. Daha doğrusu kovardı. Normalde bir kadın, kocasına bunları söylese direkt şiddetli geçimsizlik olur ve buna bağlı olarak da tek celsede boşanmaya kadar gider.

Akşam salonun bir köşesinde Nursen, ona en uzak olan diğer köşede de ben oturuyordum. Sonrasında gece odadan kovduğu bile oldu. Günün her saatinde çok kötü kokuyormuşum. Gerçi bu duruma kendide inanmıyordu. Bu konuda ne kadar titiz olduğumu çok iyi biliyor ama hamile işte. Gidip diğer odada yatmak zorunda kaldığım çok akşamlar oldu. Hele ki alkol aldıysam en baştan odaya bile giremiyordum. Direkt pılımı pırtımı toplayıp diğer odaya.

Nursen’in çok sevdiği bir parfümüm vardı. Bittiğinde Nursen’le beraber gidip tekrar aldık. Hatta Nursen’e koklattım ve emin oldu aynısı olduğundan. Çok seviyordu o parfümümü Nursen. Ama o bayıldığı parfüm birden iğrenç kokmaya başladı ve bir gün sokakta beni 10 metre önünden yürüttü. Bundan sonra da bir daha o bayıldığı parfümü hiç kullanamadım. Doğumdan sonra bile nefret etti kokusundan ve atmak zorunda kaldım şişeyi. Bir kere sabah işe giderken sürüp tekrar deneyeyim belki geçmiştir tiksinmesi dedim ama gördüm ki hiçbir şey değişmemiş. Kendiside şaşırdı o kadar çok sevdiği parfümden bu kadar nefret etmesine.

Bazı söylediklerimi o kadar yanlış yerlere çekiyordu ki benim dediğimle neredeyse alakası olmuyordu. Kendi kafasında kurup, değişik bir senaryo ile sorun haline getiriyor ve o senaryoya kendi de inanıyordu. Ondan sonrada “Hayatım ben öyle demedim. Böyle demek istedim” diyerek kırmadan, üzmeden düzletmeye çalışıyordum. Her zaman yaptığımız şakalar bazen tersten geliyor ve sorun oluyordu. Halbu ki daha birkaç gün önce aynı şakaya çok gülmüş oluyorduk ama o gün Nursen’in halet-i ruhiyesi diğer taraftan görüyordu o şakayı. Hamilelikte sanki devreler ters bağlanmış gibiydi.

29 Mayıs 2012 Salı

Eriksiz hamilelik olmaz..


Bu arada 26. haftaya gelen kadar bu tost kürü ile kilo bile verdi Nursen. Bu kilo verme hamileliğin sonraki aşamaları yani daha çok kilo alacağı zamanlar için iyi oldu denilebilir aslında. O zaman alacağı kilolar tolare edilebilecekti. Çünkü kilo çok önemli hamilelikte. Mümkün olan en az kilo ile hamileliği bitirmek anne sağlığı için çok önemli. Kilo ne kadar az olursa hamilelik daha kolay geçiyor ve anne daha sağlıklı oluyor.

Son haftalardaki sıkıntıların çoğu hep olması gerekenden fazla kilolar sebebiyle oluyor. Bel ağrıları, bacak ağrıları, şeker rahatsızlığı, nefes alma güçlüğü gibi problemler hep fazla kilolar yüzünden. Tabii ki hamile iken kilo almamak için rejim yapılmasını kesinlikle önermiyorum ama yeme içme işini de abartmamak gerektiğini söylemek istiyorum. Aşerme durumu, canının bir şeyi çok istemesi gibi durumlar olacak ve bundan daha doğal bir şey yok ama aman bu zamanlarda yemeyi abartmayın ve çok kilo almaktan kaçının.

Hazır yeme içme konusu devam ediyorken Nursen’in bu zamanlardaki en büyük takıntısından bahsetmek istiyorum. Nisan sonu Mayıs başı bir dönemde olduğumuzdan tam bu zamanlarda çağla çıkmıştı ve erik de yavaş yavaş geliyordu. Nursen önce çağla yemeye bayağı bir taktı. Her gün en yarım kilo çağla alıyordum eve veya kendisi bakkaldan sipariş ediyordu. Sonra tuza batıra batıra bayağı bir miktar yiyordu. Erik çıkınca çağla zamanı bitmiş olduğu için bu seferde eriğe taktı ve gene aynı çağla gibi günde neredeyse yarım kilo kadar yemeye başladı. Hamilelik eriksiz olmaz tabii ki. Hamilelikte âdetdir erik olmadan olmaz. Erik yemeden geçen bir hamilelik limonsuz salataya benzer.  Bunları kesinlikle aşerdiği için değil mide bulantısını bastırdığı için yediğini söylüyordu. Tabii bu lafı da ben yersem artık. Bayağı aşeriyordu işte.

Bakkaldan telefonla bir şey sipariş ettiğimizde veya gidip alış veriş yaptığımızda artık oradaki çocuklar biz sormadan “Abi erik almayacak mısın?” diye soruyorlardı. Onlar bile alıştı her gün çağla veya erik almamıza.

Nursen ile birlikte bakkala gittiğimizde çok güzel oluyordu. Nursen’i manav tezgahının önüne bırakıp “Saldır hayatım istediğine” deyip ben alış veriş yapıyordum. Nursen her tezgahtan birer ikişer meyve yiyip karnını doyuruyordu hem de nefsini köreltiyordu. Bakkaldaki çocuklarda tanıdık olduğundan sağ olsunlar hoş görüyorlardı. Nursen’in yemediklerini de onlar ikram ediyordu.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Nursen, hem hamile hem “Aşermiyor(?)”


Arada alışveriş sırasında canı bir şey istediğinde veya yemesi gereken, faydalı bir şey gördüğümüzde alıp evde yapıyorduk. Ama hiç akıllanmamışçasına bir kerelik değil daha fazla alıyorduk nasıl olsa yeriz diye düşünerek. Tabii ki bir kere yapıp kalanını  derin dondurucuya koyduktan sonra bir daha yemeyerek orada unutup aylar sonra attığımız yiyeceklerde çok oldu.

Hiç aşermedi Nursen dedim ama sanki bir kere aş erme gibi bir durum oldu. Ama çok samimi söylüyorum ben daha çok aşerdim. Ya da bir şeyler yemek için kendime bahane yaratıyordum. Bir akşam üzeri televizyonda yemek programında zeytinyağlı yaprak sarma gösterdiler. Nursen “Canım çok istedi, olsa da yesem!” dedi. Öyle deyince ben dayanabilir miyim? Hemen fırladım, giyinip kendimi sokağa attım. Nursen “Dur boşver, gitme, gerek yok!” falan desede dinler miyim hiç? Bir yerlerden zeytinyağlı yaprak sarma bulacağım mutlaka. İyi ki oturduğumuz yer böyle şeyler için alternatifi çok olan bir semt. Tahmin ettiğim üzere, mutlaka olur diye düşündüğüm ilk gittiğim yerde buldum. Hemen yarım kilo alıp koşarak eve geldim ve Nursen’in önüne paketi koydum. Onun bayıla bayıla yemesini seyretmek bile bana nasıl bir keyif verdi anlatamam.

Gene televizyon karşısında bir akşam üstü pineklerken bu sefer kuru fasulye reklamı çıktı. Nursen “Offf yaaa ne güzel görünüyor. Ne giderdi şimdi?” dedi. İşte bana gene bir fırsat çıkmıştı. Akşam yemeği saatide geliyordu. Nasıl olsa bu akşam da her akşam olduğu gibi yemek düşünüp, bir kere yiyebileceğimiz bir yemeğe karar verecektik. Ya dışarıdan söyleyecektik ya da dışarı çıkıp yiyecektik. Madem hazır Nursen’in canı kuru fasulye istedi “Hadi kalk hazırlan. Çıkıyoruz. Kuru fasulye yiyeceğiz” dedim. Bu sefer hiç itirazsız “Tamam” dedi Nursen. Diyecek tabii, nasıl olsa bir şeyler yemeyecek miyiz? Çıkıp arabaya atladık ve Balgat’da ki çok meşhur bir kuru fasulyeciye gittik. Yalnız, sanırım televizyon seyretmek bayağı bir pahalıya patlayacak bize. Özellikle reklam ve yemek programları. Orada gördüğünü istiyor Nursen. Olmazsa sadece belgesel, haber programı falan seyredeceğiz yiyecek görmemesi için. Şaka bir yana Nursen’in böyle yemek istekleri olması beni çok mutlu ediyordu. Hiç değilse canının istediği bir şeyler görüp yiyebiliyordu. Zaten genelde tostla karnını doyurduğu için arada böyle değişik yemekler iyi oluyordu.

Bence bir durum yaşadık ki esas aşermesi o gündü. Durup dururken bir gün Nursen’e beyaz peynir ve domatesli sandviç kokmuş. Hadi canın istiyorsa gidip bir yerlerde bulup yiyelim hayatım dedim ama istemedi. Üstünede o günün gecesinde rüyasında beyaz peynirli, domatesli sandviç  görmüş. Sabah kalktığında rüyasından bahsetti ve canının çok istediğini söyledi. O gün de daha önce bahsettiğim doktor Sarp Bey’e kontrole gidecektik. Kontrolden sonra gidip bir şekilde bulup yeriz dedim.

Kontrolden çıktık ve hastane Tunalı Hilmi Caddesi’ne yakın olduğundan direkt gidip sandviç aramaya başladık. Birkaç pastane, simit kafe gibi yerlere sorduk ama şansımıza ya çıkmamış oluyor ya da yapmıyorlarmış. Araya araya caddenin Esat tarafına doğru yürüdük. En sonunda bir pastanede bulduk ve heyecanla oturup sipariş ettik. Gerçekten canı çok istemiş Nursen’in ve iki lokmada bitirdi neredeyse.

Aşermiyorum diyordu ama bu örnekler bariz şekilde aşerdiğinin kanıtı oluyor işte. Ama genede bunlarla sınırlı kaldı gibi. Gerçekten canının bir şeyi çok istemesi şeklinde çok fazla aşerme durumu olmadı. 

25 Mayıs 2012 Cuma

Nursen hamileliğinde “tost tost” diye nicesine sarıldı


Hemen hemen 8. haftadan itibaren Nursen yiyeceklere karşı tepki vermeye başladı. Artık her şeyi yiyemiyor, hatta bazı yiyeceklerden özellikle kaçıyordu. Bu haftadan itibaren 3,5 ay yani hemen hemen 26 hafta bitene kadar sabahları ve gün içinde sadece tost yiyerek beslenmeye başladı. Ama sadece kaşarlı tost yiyebiliyordu. Canı tostun içine başka şeylerde koymak istiyordu ama o kadar canı istemesine rağmen yiyemiyordu. Aslında bir yerde de iyi oldu böyle beslenmesi. Hamileliğinin başında 5 kilo verdi. Bir yandan karnı büyüyor bir yandan da kilo veriyordu. Bu sayede hamileliğinin devamında çok fazla kilo almayarak hiç sıkıntı çekmedi.

Akşam yemeği için gündüz hazırlanıyor, çok güzel yemekler yapıyor akşamda oturup gayet güzel yiyoruz. Ama ertesi gün bir önceki akşam yediği yemeği görmek bile istemiyordu. Koca tencere yemek var. Ben tek başıma yesem 3 günde anca biter. Hadi ben o yemeği yedim Nursen için yeni bir yemek yapmak lazım ama o yemeği de ertesi gün yiyemeyecek çok büyük ihtimalle. Her seferinde yapılan yemek kalıyor ve sonra dökülüyordu.

Bu durum bir ev için hiç hoş olmuyor. Hem bayağı bir masrafa sebep oluyor hem de evde her gün yemek dökülmesi eskilerin tabiri ile evin bereketini kaçırıyordu. Bereket kaçıyor mu kaçmıyor mu bilmiyorum ama evde her gün yapılan yemeğin bir kere yenilip dökülmesi ev için gerçekten kötü bir durum.

Bir seferinde Nursen çorba yaptı ve o akşam yedik. Sonra tencereyi balkona koyduk. Sonra o tencere orada 5 gün boyunca kaldı. Nursen bir kere yedikten sonra o kadar tiksinmiş ki çorbadan, bırakın tekrar yemeyi dökmek üzere tencereyi almak için bile yanına yaklaşamamış. Bende o çorbanın balkonda olduğunun farkında değildim. Bilsem hiç değilse ben dökerdim.

Bizde çareyi dışarıda yemekte bulduk. Yakınlarda temiz ve kaliteli olan güzel bir restoran var. Hem her çeşit sakatat ürünü yapılıyor hemde çok lezzetli ev yemekleri var. Oraya gidip Nursen o gün ne isterse onu yiyorduk. Hiç değilse bir porsiyon yiyip bir daha “canım istemiyor bu yemeği” durumu olmadan ertesi gün başka bir yemek yiyebiliyorduk. Sakatat çeşitleri olduğu için benim de işime geliyordu. Çok seviyordum ve bu sayede bende onlardan yiyordum. Tabii her seferinde değil. Kolesterolü tavan yapmamam da lazım.

Bazı akşamlarda eve paket sipariş veriyorduk. Nursen’in canı ne isterse. Ben tamamen Nursen’e tâbi yaşıyordum. Önemli olan onun mutluluğu, huzurlu ve rahat olması.
Bir yemekte de yeşil salata ve özellikle maydanozdan birden tiksindi. Hamileliğin sonuna kadar maydanoz hiç yiyemedi. Yeşil salatayı da biraz zaman geçtikten sonra zorla yemeye başladı. Tekrar alışması çok zor oldu ama hepsi atlatıldı geçti.

Aşerme sadece canının yiyecek bir şeyler istememesi değilmiş meğerse. Aynı zamanda yiyeceklerden tiksinme de aşerme oluyormuş. Bunu da sonradan bir yerde okuyunca öğrendim. Bu durum sanki doğal olarak vücudun kendini koruması gibi oluyor. Nursen’in tiksinerek yiyemediği her şeyin hamilelik sürecinde bir zararı olduğunu öğrendik. Mesela maydanoz, roka başta olmak üzere tiksindiği bütün yeşilliklerde K vitamini varmış ve bu vitamin kanın pıhtılaşmasını sağlıyormuş. Bu da bebeğin beslenmesi için çok zararlı. Üstüne üstlük biz bu durumu riske atmamak için kan sulandırıcı iğne kullanıyorduk. Nursen bunlardan tiksinerek yiyemediği için daha sağlıklı bir durum oluştu doğal olarak.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Hamilelik sürecinde alınması gereken notlar


Nursen’e son regl olduğu tarihi, yumurta toplanma tarihini ve transfer tarihini sordu doktor. Burası çok önemli, bu tarihlerin mutlaka not alınması lazım. Doktor değiştirme durumunda veya yapılacak başka kontrollerde bunları muhakkak soruyorlar. Küçük bir defter edinilip bu ve bunun gibi tarihleri, önemli noktaları not almakta büyük fayda var. Doktorumuz bu tarihler ile kabaca bir hesaplama yaparak doğumun Ekim ayının 3. haftası ile Kasım aynın ilk haftası arasında bir tarihte olacağını söyledi. Bu bizi biraz daha heyecanlandırdı. Artık tahmini doğum tarihini biliyorduk ve Nursen’in doğum tarihine yakın bir tarihte olacaktı.

Nursen’de disk kayması olduğu için ve zaten tüp bebek olmasından dolayı riskli gebelik grubunda olduğundan doğum sezaryen ile olacaktı. Normal doğum bu tip durumlarda riskli olabilirmiş. Hem anne hem bebek için. Bizimde kafamıza yattı, en güzeli sezaryen olacaktı Nursen için.

Bu konuşmaların üzerine doktorumuz bizi ultrasona aldı. Hamileliğimizin 8. haftasındaydık. Muayeneye göre çok güzel ve sağlıklı bir bebek olduğunu söyledi. Gene kalp atışlarını dinledik. Anlayabildiğimiz kadar, ekrandaki görüntüden bebeğimizi gördük. Daha birkaç milimetre büyüklüğündeydi. Gerçekten görüntüden neredeyse hiçbir şey anlaşılmıyordu ama orada bir canlı vardı işte ve o canlı bizim bebeğimizdi. Görerek pek bir şey anlamasak da kalp atışlarından ne olduğunu çok iyi anlamıştık.

Ultrasondan sonra tekrar odaya geçtik ve bize ikili tarama yaptırmamız gerektiğini söyledi doktorumuz. Bunun için Nursen kan verecekti ve bu kandan bebeğin down sendromu v.b. gibi hastalık riskine bakılacaktı. Hemen muayeneden sonra hemşire kan aldı ve 5 gün sonra sonucu alabileceğimizi söyledi. Tekrar muayeneye gelip doktorumuza sonuçları gösterecektik.


Nursen'in kolundan yanlış hatırlamıyorsam 2 tüp kan alındı. Fakat kan verdikten sonra Nursen'in kolunda normalden fazla kanama oldu. Bunun sebebi her gün yaptığımız kan sulandırıcı iğneler yüzündenmiş. Normal bir durum ve telaşlanacak bir şey olmadığını söyledi hemşire ve ufak bir müdahele ile kanı durdurdu.

Bu sıralarda Nursen’in bir arkadaşının getirdiği kitaplardan da yararlanıyorduk. Hafta hafta gebeliğin aşamalarını ve bebeğin hangi durumda olduğunu, annenin nelerle karşılaşabileceğini anlatıyordu bu kitaplar. Hep elimizin altındaydı ve her yeni haftada açıp o hafta neler olacağını okuyorduk. Hamileliğimizin ve bebeğimizin gelişimini bir de kitaplardan takip ediyorduk. Ben birde bilgisayarda tarihlerle birlikte hafta hafta gösteren bir tablo yaptım. Hangi tarihte kaçıncı haftada olduğumuzu oradan takip ediyorduk. Bu tablo öncesini hatırlamamız için de faydalı oluyordu bize. Hatta bu tablonun yazıcıdan çıktısını alıp buzdolabının kapısına yapıştırdık. Gerçekten aldığımız notlar gibi bu tablonun da çok faydasını gördük. 


Devam edecek...

18 Mayıs 2012 Cuma

Hamileliğimizin ilk doktoru


Oturduk karşısına, durumu anlattık. Tüp bebek olduğu için o da riskli gebelik grubunda olduğumuzu söyledi ve ona göre hareket edeceğimizi anlattı. İlk olarak her gün yaptığımız kan sulandırıcı iğneye devam edip etmeyeceğimizi sorduk. Hani bir umut belki bitsin artık keselim falan diye bekledik ama devam etmemiz gerektiğini söyledi. Ne yapalım her gün iğne yapmaya devam edecektik. Böylesi hem bebeğin hem Nursen’in sağlığı için çok daha iyi olacakmış.

Bize kartını vererek ne zaman istersek kendisini arayabileceğimizi de söyledi. Bu çok önemliydi bizim için, herhangi bir zamanda herhangi bir sorun olduğunda arayabilecek olmamız bizi rahatlattı. Ama aslında hiç öyle olmadı ve ulaşamadığımız zamanlar oldu. Bu durum güvenimizi sarstı tabii ki. O zamanları ileride daha detaylı anlatacağım.

Laf arasında doktorumuz doğuma kadar toplam 3 yada 4 kere görüşeceğimizi söyledi. Daha doğuma 7 ay var ve bu süre içinde bu kadar az görüşecek olmamız, yani kontrole gidecek olmamız bize garip geldi. Çünkü daha önce doğum yapanlardan duyduğumuza göre özellikle son 2 ay kontroller bayağı sıklaşıyormuş. Belki bu hamileliğin gelişimine göre değişiyordur. O kadar fazla olmayabilir ama gene de o kadar az kontrole gidecek olmamız bize pek ormal gelmedi.

Bunun üstüne haziran ayından itibaren yaklaşık 1,5 ay Ankara’da olamayacağını, bu sürede bizi beraber çalıştığı ve güvendiği, iyi bir doktor olduğunu söylediği başka bir doktor arkadaşına yönlendireceğini söyledi. Ama gene de telefonla kendisine ulaşabileceğimizi belirtti. Bu bizim için çok sorun olmayacaktı çünkü aynı tarihlerde bizde tatilde olacaktık. Sonuçta telefonla ulaşabileceksek pek de sorun değildi. Tabii ki ulaşabilirsek!!

17 Mayıs 2012 Perşembe

Devamlı gideceğimiz doktor arıyoruz


Bundan sonra hamileliğimiz süresince kontrolü sağlayacak doktor düşünmeye başladık artık.  Doğuma kadar tek bir doktora gitmek ve doğumu da o doktora yaptırmak istiyorduk. İlk aklımıza gelen Cem ve Eda oldu. Daha önce bahsetmiştim Cem’den. Bebeğimiz kız olursa isim babası olacaktı. Onlarında, Ağustos ayında çok güzel ve çok tatlı bir bebekleri dünyaya geldi. Doğumu yaptıran doktoru tavsiye ettiler. Gerçi hamilelik sürecinde başka doktora gitmişlerdi fakat doktordan memnun olmadıkları için ve güvenmedikleri için doğumu başka bir doktora yaptırmışlardı. Bize o doktorun gayet iyi, tatlı, işinde iyi bir kadın olduğundan bahsettiler. O da özel bir hastanedeydi. Eskişehir yolundaki bir hastane. Orada sosyal güvencemizi de kullanabilecektik. Elimizdeki tek tavsiye edilen, denenmiş doktor olarak bu kişi vardı.

Devlet hastanesi de düşündük aslında ama bir iki devlet hastanesi için olumsuz yorumlar aldık. Hem yaşayanlardan hem de internetteki araştırmalarımızdan. Doktorun ultrasona girmediği, sadece görüntüye bakarak yorum yaptığı ve kontrolü sağladığı devlet hastanesi bile vardı. Bunlar bize hiç güven vermedi. En iyisi Cem ve Eda’nın tavsiye ettiği doktor ve hastane olarak karar verdik. Hem hastane hakkında da orada doğum yapan birkaç kişiden ve araştırmalarımızdan çok olumlu şeyler duyduk.

Sonuçta randevu alıp o doktora gitmeye karar verdik. Hafta içi bir gündü. Sabah saatlerinde gittik kontrole. Bizden genç, iyi niyetli, ilgili olduğunu gördüğümüz bir kadın doktordu. Gerçi daha sonra anlatacağım, 2 ay sonra ilgili olduğu konusundan ne kadar yanıldığımızı gördük. O yüzden adını burada karalamamak için saklı tutuyorum. Merak eden olursa benimle iletişime geçebilir ve adını söyleyebilirim.


Devam edecek...

26 Nisan 2012 Perşembe

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Tedavide dikkat edilmesi gerekenler - 2


Dar iç çamaşırı ve dar kot pantolon giymeyin. Bu şekilde sıkışma spermleri zorlayarak kalitesizleşmesine yol açıyor. En güzeli boxer ve biraz bol pantolonlar.

Bol bol yürüyüş yapın ve hareket edin. Sürekli oturmak ve hareketsiz kalmak spermlerde tembelliğe neden oluyor.  Tabii ki yürüyüşü bir nefeste 30 km yaparak abartmayın. Günde 45 dakika kadar yeterli oluyor. İş yerinde sürekli oturarak yaptığınız bir göreviniz varsa yarım saatte bir kalkıp birazda olsa hareket etmeye çalışın.

Beslenmenize çok  dikkat etmeniz ve sıkı beslenmeniz gerekiyor. Fındık, fıstık, badem, ceviz gibi kuru yemişler yemek çok faydalı. Keçi boynuzu inanılması güç ama çok  çok faydalı. Odunun içine 2 damla bal konulmuş gibi bir şey ama bayağı işe yarıyor. Daha çok haşlayarak suyunu içmek iyi geliyor. Daha öncede yazmıştım ama yeri gelmişken tekrar edeyim. Yarım litre sura 5-6 adet keçi boynuzunu iki üç parçaya kırıp atın ve kaynatın. Kaynadıktan sonra 10 dakika kadar demlenmesini bekleyin. Bu suyu sabah akşam birer bardak için. Tatsız tuzsuz saçma sapan bir içecek ama faydası çok fazla. Aynı zamanda sabahları bir tatlı kaşığı keçi boynuzu pekmezi yemek çok faydalı. Kırmızı meyvelerde çok faydalı. Özellikle kuru kırmızı erik. Günde bir avuç yenmesinde fayda var. Nar ve domates de çok faydalı. Özellikle közlenmiş veya pişmiş domates çok daha faydalı. Kırmızı et ve balık her durumda olduğu gibi sperm kalitesi için de çok iyi geliyor. Ama ızgara olması gerekiyor.

Düzenli ve kaliteli uyku çok önemli. Günde en az 7 saat uyuyun ve kaliteli uyumaya çalışın. Şöyle bir yatın, yattığınız gibi de kalkın, huzurlu ve dinç şekilde.

Son 10 gün çok sıcak banyo, sauna gibi ortamlardan kaçının. Bu kadar sıcak hiç iyi değil spermler için. Hatta duşta sonlara doğru testislere 2-3 dakika uygulayacağınız soğuk su çok iyi gelir. Belki ilk başta alışık olmayanlar için zor olur ama hemen alışılıyor. Hatta bunu son 10 gün değil tedavi süresince uygulamak daha faydalı olabilir.

Düzenli kullandığınız ilaçlar varsa bunları mutlaka doktorunuza söyleyin. Gerçi siz söylemeden o zaten soracaktır. İlaçların ne olduğuna göre doktorunuz size tavsiyelerde bulunacaktır.
Bunlar anlattıklarım aslında kilo aldıracak yöntemler. Sperm kalitesini yükselteyim derken kilolarla başınız derde girebilir. Ama hiç kafanıza takmayın. Tedavi güzel şekilde sonuçlanıp bebeğiniz olduğunda yaşayacağınız hareketlilik bu kiloları atmanıza yardımcı olacak. O bebeği kucağınıza almak için yapacağınız her şey değiyor emin olun.

Tüm bunların yanında en önemlisi, altını defalarca çizerek belirtmek istiyorum gerçekten en önemli unsur daha öncede birkaç defa yazdığım gibi moralinizin yüksek olması. Tamam tüp bebek tedavi süreci psikolojik olarak da sıkıntı veren bir süreç. Ama elinizden geldiği kadar hiçbir durumda moralinizi bozmayın. Her duruma ve olaya olumlu bakmaya çalışın. Olursa olur olmazsa olmaz. Sağlık olsun. Dünyanın sonu değil. Bu tedavilere biraz da eğlenceli tarafından yaklaşın, hatta siz eğlenceli bir hale getirin ki daha kolay geçsin. Psikolojinizin her zaman çok iyi olması lazım. Kendinize sıkıntı, stres yaparsanız emin olun tedavinin olumlu sonuçlanma olasılığı çok çok düşük olur. Hadi diyelim tedavi olumsuz sonuçlandı tekrar deneyebilirsiniz. 3-4 ay geçtikten sonra tekrar deneyin. Defalarca denedikten sonra bebek sahibi olan o kadar çok çift var ki! Hatta daha öncede yazdığım gibi tedaviden sonra doğal yollardan bile bebek sahibi olma şansınız var. Bu konuda eğer okumadıysanız daha önce yazdıklarıma bir göz atın lütfen. Bizim o süreçte neleri nasıl şakaya vurduğumuzu görün. Belki size de fikir ve ilham verir o şakalar.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Naçizane tüp bebek tavsiyeleri: Tedavide dikkat edilmesi gerekenler - 1


Tüp bebek yaptıracak çiftlerin özellikle erkeklerin yapması gereken, dikkat etmesi gereken bazı durumlar var. Beslenme gibi, yaşam düzeni gibi. Üç ay önceden bunlara uyarak yaşamaya başlanılması gerekiyor. Gerçi tüp bebek yapmayıp doğal yollardan bebek sahibi olmayı düşünüyorsanız bunları gene yapmanız faydalı olacaktır. Çünkü bu anlatacaklarım sperm kalitesinin yükselmesini sağlayacak faktörler.

Tüp bebek tedavisine başlamadan önce elinizde olmadan da bazı faktörler sperm kalitesini olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Bilgisayar başında saatler geçirmek olumsuz etkileyen sebeplerden birisi. Ama günümüzde gerek iş gerekse özel yaşantımızda bilgisayarsız bir hayat çok zor. Mutlaka bir şekilde bilgisayarla zaman geçiriliyor. Hele ki diz üstü bilgisayarlar özellikle kucağa konularak kullanılıyorsa gerçekten çok zararlı. Birde bilgisayarın ısınması ile yayılan ısı iyice zarar vermektedir. Zaten sıcak ne şekilde olsun sperm için zarar veriyor.  Bu tip bilgisayarı diz üstü bir sehpa üzerinde kullanmak zararını azaltabilir. Bunun yanında o bilgisayar ile internete kablosuz olarak bağlanılıyorsa zararı arttıran önemli bir faktör. Gerçi kablosuz bağlantılar bilgisayar başında olmasanız bile zarar verebiliyor. Akıllı telefonlar ve tablet bilgisayarlar da sperm kalitesine zarar veren diğer unsurlar. Cep telefonlarını pantolon cebinde taşımak veya kılıf içinde kemere takarak taşımakta direkt zarar veriyor spermlere. Ama ceket cebine koysanız bu seferde kalbe zararlı. Eğer bir çantanız yoksa nerenize koyarsanız koyun bir yerden zarar veriyor. Sanırım bu durumda eskiden sigara paketlerinin taşındığı gibi çorapta taşımak en iyisi.

İş hayatı veya özel hayattaki olumsuzluklardan doğan sinirlilik durumu ve buna bağlı olarak gelişen stresli bir yaşam da sperm kalitesini etkiler. Gerçi artık günümüzde stresten kaçmak, hayatı toz pembe yaşamak, her olayda Grease filmindeki gibi dans ederek, şarklı söyleyerek tepki vermek çok zor. Hayat şartları, maddi zorluklar, insan ilişkileri stresten uzak kalmayı olanaksız kılıyor.
Önceden gerçekleşen bu sperm kalitesinde ki bozulmaları normale hatta iyiye çevirmek için sperm verme işleminden 3 ay öncesinden yapılmaya başlanması gereken birkaç tavsiye işinize yarayacaktır.

Öncelikle bu 3 ay içerisinde sigara ve alkol kesinlikle kullanılmamalı. Kullananlar zaten bu zamana kadar bu iki zararlı alışkanlık yüzünden spermlerini mahvetmiş olmalılar. Hiç değilse şu 3 ay kullanmayarak spermlerin kendilerine gelmesini sağlayın. Alışkanlıkları olanlar için gerçekten zor bir durum ama sonucunun ne kadar güzel olacağını düşünürseniz gerçekten değer. 3 ay çok kısa bir süre, hemen geçiveriyor. Belki bu şekilde sigarayı tamamen bırakabilirsiniz bile. 


Devam edecek....